Ölümün varlığı milyonlarca insanı yaşama bağlayan tek şeydir. Ölümün yaşattığı bu insanlar, ölüm kapılarından içeri girene kadar severler onu.
Ölümle tanışana kadar.
Ölümün esintisi annesinin babasının çocuklarının sevdiklerinin yüzünü okşamaya başladığı anda nefrete dönüşür aşkları.
Ölümün seni en sevdiğinle aldatması kadar kötü ne olabilir bu hayatta?
Önceden aşırı korktuğum aklımda senoryalar kurduğum durum. kafamdan atamadigimda ağlardım. Dua ederdim rahatlat icimi diye.
Ama insan yaşadıkç, şahit oldukça ve ozellikle kaçamayacağını bilince detayları düşünmenin anlamsiz olduğunu farkediyor tabi.
enteresan bir hadise. insan henüz yakınında bunu deneyimlemediği sürece bilincine varamıyor. sanki acıdan dünya durur sanıyorsun yaşamadan önce. sonra bir gün hani o buket uzuner'in aras'ına olduğu gibi küt. sadece bir küt. aklının ucundan bile geçirmeye korktuğun şey başına geliyor, hani olursa dünya yıkılır sandığın şey. hiçbir şey olmuyor. devam ediyorsun kaldığın yerden, rutinler koşturmacalar göz açtırmıyor zaten. bazen neden aramadı hala, saat kaç oldu deyip gayriihtiyari elin telefona gidiyor. işte o biraz sıkıntılı bir durum. o zaman dayan dayanabilirsen.
"Sevgili dost, kim kazandı? Atom bombasını Hiroşima'ya atan mı? Everest'in tepesine ilk kez varan mı? Doksanıncı dakikada maçı alan mı? Diriler mi, ölüler mi? Çobanlar mı, sürüler mi? Efendiler mi, köleler mi? Kim kazandı? Sevgili dost, herkes kaybetti. Ölüm kazandı."
Acıların yüz görümlülüğü. Her acının nihayet bulduğu ama yeni baştan taze acıları doğuran bir garip tahterevan. sevgili hemşire'm vardı, acılar içinde kıvranan. Acısı dindi, ardından yeni acılar dirildi. 1.5 senedir ölüm denince aklıma "kız kardeşim" gelir, öncesinde ise "oğlum" gelirdi. Ölümle hukukunuz yakınlarınız, canlarınız olunca işin rengi değişiyor. Bir bakmışsınız ölüm sevdiklerinizin suretiyle zihninize arz oluyor. Yaşam talepkar bir iştahla doludur ama her şeye ve iştaha rağmen "ölüm" kelimesi bir başka hissettiriyor. Bu şeye benziyor; cenaze defnedilince tüm cemaat giriş kapısına bıraktığı hayatı çıkışta yükleniyor. Cenaze sahipleri ise kabristan'a geldikleri gibi geri evlerine gerisingeri dönüyorlar. Ölüm dört mevsim oluyor. Perşembe günleri nedense mevsimin haftalık döngüsü. Büyükninem'in anlattığına göre perşembe günleri ölüler evlerine yemek yemeye gelirlermiş, ondan, ölülerimiz adına fakirlere yemek vermemiz gerekirmiş.
Yine de ölüm insanoğlunun hakkından çıkabilen ve yaşamı tatlı kılan zehir zemberek bir şerbet.
Teolojik önermeye göre meleği olan ve yahudi kaynaklarında ismi 'azrail' olan, yaşamın virgüller sahfasına nihayet veren noktası. Kur'an-ı kerim'e göre 'Derin bir uyku hali', hadis ve fantastik bir takım rivayetlere göre kişinin arz üstünde verdiği sınav sonuç kağıdına göre şekillenir. Farzi misal, şirinleri görmek için olmadık yaramazlıklar yapıyorsanız ve gargamel safında iseniz kabriniz cehennemden bir çukur oluverir. Ama safınız ibrahim peygambere su taşıyan karıncanın safı ise cennet köşesi oluyormuş.
Ölüm sırılsıklam bir gerçek. Olağan süreçte ve sonrasındaki tüm demeçler miş muş'tur.