bugün

Gerçek olan başlangıç.

--spoiler--

Canim Annecigim
Hani bas ucumda toplanmis,telas icinde feryadu figan ile gözyasi döküyordunuzya iste o anda dünyada iken hic görmedigim, tanimadigim varliklar geldi yanima.
Meger onlar Meleklermis.
Azrail ve diger görevli melekler...
o esnada bir sey daha oldu.
Bana Ahirette ebedi kalacagim yer gösterildi.
Alevler vardi orada.
Ceza yeriymis orasi.
Her seyi anladim.
Ihmalimi de hatalarima da.
Ve cok korktum anne.
Bir ürperti sardi bedenimi.
Öyle bir sIkIntiya girdim ki sizleri de taniyamaz öldum.
Azraile baktikca korkumun siddeti artti.
Cok heybetliydi.
Pisman olmustum dünyadaki gafletime.
O sirada Allah'u Teala dan salih ameller isleyebilmek icin ölümü geciktirmesini ve beni tekrar geri dünaya göndermesini istedim.
Ama vakit cok gecti.
Istedigim kabul olunmadi.
Tabi bunlardan sizin haberiniz olmadi.
Nasil aci cektigimi hissedemediniz.
Öyle ya ne bilecektiniz.
Benim gibi Azraili bütün dehsetiyle görmediniz ki.
Hani dünyada iken Sekerati Mevt diyorlardiya ne kadar zormus.
O anki aciyi anlatmak mümkin degil.
O gün gelipte Azraille karsilasanlar bilir ancak.
Yani tadinca bilir ana tadinca bilir.
Gercekten Peygamberimiz (sav) in "Allah'im sekerati mevtte ölüm zahmeti ve bayginligimda bana yardim et." diye dua ettigini söylerdi hocalar da sanki kulagimin birinden girer nefsime hic etki yapmadan digerinden cikardi.
Ne kadar dogru imis.
Yani anlayacagin anacigim o ölüm ani kasabin elinde derisi soyulan koyunun düstügü an gibi bir hal.
Izdirap dolu bir an.
Cok ama cok zor,ve cok korkutucu.
Bu korkunc manzara karsisinda biliyor musun ruhum bedenimden cikmak istemedi ana, parcalara ayrildi kacisip duruyordu bedenimde.
Ruhum cikmamakta direndikce melekler de bana azap ettiler.
Iste böylece daha ruhum cikmadan kabir azabi baslamisti.
Nihayet ruhum bedenimi terk etti de bende bu azaptan kurtuldum.
Hep düsündüm durdum anne.
Acaba bu kadar cezayi hak edecek ne yaptim?
Fakat sonradan anladim bu cezanin sebebini.
Meger bunlar dünyada isledigim kotu amellerin sonucuymus.
Azrailin yaninda iki melek daha vardi biri rahmet diyeride azap melegiymis.
Ölen iyi kimse ise azrail aldigi ruhu rahmet melegine kötü kimse ise azap melegine verirmis.
Allah'in emri böyle imis.
Bir yigin azaptan sonra azrail ruhumu aldi.... ve.... azap melegine teslim etti.
O zaman daha önce gösterilen ahiretteki yerimin ne kadar koöü oldugunu daha iyi anladim.
Zaten ruhum alinacagi sirada bir kus gibi gögsümün en üst tarafina, köprücük kemigime firlamisti.
O zaman meleklerin konusmalarinda her sey belli olmustu.
Cünki, "bunu kim tedavi edecek?" diye bir birini soruyorlardi.
O ani ve sIkIntilarini anlatmak imkansiz anacigim.
Ayaklarim birbirine dolasti melekleri görünce.
Belki sizde fark ettiniz ayaklarimdan kanin cekildigini ve bembeyaz buz gibi oldugunu.
Iste böyle anne.
Benim dünyadan getirdigim kötü amellerim dolayisiyla melekler ruhumu bedenimden zorla almak durumunda kalmislardi.
Bunlar naziat melekleri imis.
Eger amellerim iyi olsaydi,yani salih amel sahibi olsaydim o zaman neseli ve kolaylastirici Nasitat melekleri ruhumu alacakmis.
Ve bana Allah'in selamini sunup selam sana ey Allah'in Veli kulu, muhakkak ki Allah'u Teala sana selam gönderiyor diyecekmis.
Nerdeee!
Gafletimin acisini cektim iste böylece anne.
Ve sayet Azrail geldiginde abdestli olsaydim birileride yanimda Kuran okusaydi ve salih amellerimde cok olsaydi, o kadar aciyi cekmeyecektim biliyor musun.
Ölümüm daha kolay olacakti.
Veya orada bulunanlardan Allah'in sevdigi bir dostun benim icin azraile "Ey Azrail,arkadasima aci.
Ona yumusak davran cünki o mü'minlerdendir " dese ve böylece dua etseydi yine o kadar aci cekmeyecektim biliyor musun.
Dogrusu Azrail gelirken zaten heybetinden korkmustum.
Cünki daha ruhumu almadan onu korkunc sekliyle gördüm.
Keske gözlerim kör olsaydi da onun korkutucu seklini görmeseydim.
Ama öyle degil.
Gözlerim körde olsa yine de onu görürmüsüm.
Dünyada iken kör olup olmamak fark etmezmis herkes ölüm aninda ruhu daha cikmadan onu mutlaka gorurmus.
Bilmem ki canim annecigim.
Benim ölüm aninda bogazimin sIkIlarak hiriltilar cikardigini, yüzümün renginin degisip siyaha yakin bir hal aldigini,ve agzimin köpürdügünü görebildinmi? Zannetmiyorum.
O kadar cok feryadu figan icindeydin ve o kadar gözyasi döküyordun ki bunlari fark etmen mümkin olamazdi o anda.

--spoiler--
sıkça anmamız gerek. yemin ederim ki, yeniden dirileceğiz ve hesap vereceğiz.

allah, insanı parmak uçlarına kadar düzenleyip diriltecek.

kendini kınayan nefse yemin olsun.
yanlış sorular sorduran.

ölüm hakikattır. kimsenin peşinde değil be aslanım.
hakikat ise gerekli şartlar oluştuğunda gelir seni bulur.

peşinde olan bir şeyden kaçabilirsin. yanıbaşında olandan kaçış yok.

soruyu şöyle sor; ölümü kendinden uzak sanan fani, neyin peşindesin?
bu rüya aleminden bir kuruş madde çıkartabilen olmuş mu acaba hakikat alemine?
kaçınılmaz gerçek. başlangıcı olan her şeyin bir sonu vardır. iyiki de ölüm var ya bir de olmasaydı.
kocaman bir yalan. ve en ciddi yalan. öyle bir yalan ki tüm gerçekler onun yanında yavan kalıyor.

dört harf iki hece
dünyamı yıkan kelime
hayatın yalan ışıklarında, sahte kahkahalarında unutulmaya yüz tutan gerçek. oralarda bir yerlerde, karanlığın içinde, sabit gözlerle bakmaya devam ediyor.
kısaca perde kapanır ve oyun biter.
evrende mümkün olan her varsayımın yaşandığı,
sonsuz adet paralel dünya vardır.
bu paralel dünyaların bazılarında defalarca ölüyoruz.
bu yüzden bilincimiz bir süre sonra,
daha az sayıda paralel dünya'da varlığına devam ediyor.

haliyle; zaman çizelgesi üzerinde öldüğümüz bir noktadan itibaren,
bilincimiz, var oluşumunu diğer bir evrende devam ettiriyor.
bu evrenlerin sayısı azalıyor,
fakat sonsuz evren olduğundan da hiç bitmiyor.

haliyle yaşamımız boyunca aslında birçok kez ölüyor,
ve tam öldüğümüz an, ölmediğimiz evrenden devam ediyoruz.
dolayısıyla ölen herkes aslında başka bir evrende yaşamaya devam ediyor.
ve evrenimizde hayatta olanların tamamı ise;
başka evrenlerde çoktan ölmüş bile.

başımızı yastığa koyduğumuz evren ile;
başımızı yastıktan kaldırdığımız evren aynı değil...
ansızın gelebilir.
ölüm kolay olandır. zor olan, patates yerken minibüs kullanmak.
--spoiler--
Benim için ölüm, öleni son tanıyanın da ölmesiyle gerçek ölüm olur.

--spoiler--
*
--spoiler--
Karacaahmet

Deryada sonsuzluğu zikretmeye ne zahmet!
Al sana, derya gibi sonsuz Karacaahmet!
Göbeğinde yalancı şehrin, sahici belde;
Ona sor, gidenlerden kalan şey neymiş elde?
Mezar, mezar, zıtların kenetlendiği nokta;
Mezar, mezar, varlığa yol veren geçit, yokta...
Onda sırların sırrı: Bulmak için kaybetmek.
Parmakların saydığı ne varsa hep tüketmek.
Varmak o iklime ki, uğramaz ihtiyarlık;
Ebedi gençliğin taht kurduğu yer, mezarlık.
Ebedi gençlik olum, desem kimse inanmaz;
Taş ihtiyarlar, servi çürür, olum yıpranmaz.
Karacaahmet bana neler söylüyor, neler!
Diyor ki, viran olmaz tek bucak, viraneler,
Zaman deli gömleği, onu yırtan da olum;
Ölümde yekpare an, ne kesiklik, ne bolum...
Hep olmadan hiç olmaz, hiçin ötesinde hep;
Bu mu dersin, taslarda donmuş sukuta sebep?
Kavuklu, başörtülü, fesli, basacak taşlar;
Taslara yaslanmış da küflü kemikten başlar,
Kum dolu gözleriyle süzüyor insanları;
Süzüyor, sahi diye toprağa basanları.
Onlar ki, her nefeste habersiz öldüğünden,
Gülüp oynamaktalar, gelir gibi düğünden.
Onlar ki, sıfırlarda rakamları bulmuşlar,
Fikirden kurtularak, ölümden kurtulmuşlar.
Söyle Karacaahmet, bu ne acıklı talih!
Taslarına kapanmış, ağlıyor koca tarih!

Necip Fazıl Kısakürek
--spoiler--
bir anda inen bir balyoz gibidir.
hayat durur.
o ana kadar ettiğimiz kavgalar, hayatın hengamesi anlamsızlaşır.
sanki iki tür gerçeklik vardır.
ölüm gelince hayat yalan olur, ölüm gerçek.
siz tabuta bakarken hayata bir cam iner.
insanların bağrışları arabaların sesleri, akıp giden hayat sanki iyi kurgulanmış bir yalandır.
evet bir son var ve biz hep yalan dünyayı gerçek sanıyoruz.
ölümle gerçeği hatırlayıp, içimize düşen ateş hafiften küllenince yalana inanıyoruz.
sanki dünya kadar malın olsa ne olur?
insanları kırıp döktüysen, arkada telafi edemediğin pişmanlıkların varsa, dünyaya bıraktığın bir dikili ağacın yoksa ve bir ömrü böyle yaşadıysan ne anlamı var?
geç olmadan fark etmek lazım bunları, affetmek ve güzelce vedalaşıp ayrılmak lazım.
son yolculuktan geri dönülmüyor, kocaman bir boşluğa akıttığın gözyaşların kalıyor geriye.
insana göre değişir belki bir son belki bir başlangıç.Aslında sonsuzluğun başlangı.Kavuşma günü...
Hayattan kurtulma durumu.
topraklarınıza ait sevdiğim yegane şahıslardandır, a.ilhan. 'herkes ölür' diyerek kaybedenlere ve kazanma umudu olmayanlara, ateist olanlara dahi can vermiş. ışıklar içinde yatsın.
http://www.youtube.com/watch?v=2FJBdEK-Zx0
her canlının muhakkak tadacağı bir durumdur, neticede eli boş gitmemek lazımdır.
Öldükten sonra anlamlı olmayacak olan tek gerçek.
dönüşü olmayan sonsuz yaşama gidiş için bir kapı denilebilir. Yani demem o ki burdan gidişler tek yönlü.
iki kapılı bir handa yürüyoruz gündüz gece.

Her canlı ölümü tadacaktır Al-i imran185.

kaçınılmaz sondur. ölümsüzlüğün, kimisi için ızdırap, kimi için zevk ve sefanın en üst seviyeye çıkacağı yaşam başlangıcı. gözlerdeki perdenin kalkıpta gerçekler göründüğü zaman başlayacak, dönüşü olmayacak bir yolculuk.
"En son ölüm gelir. Yinede "çok erken" deriz." (hz. Mevlana)
her insanın sonunda uğrayacağı ve birdaha kurtulamayacağı sondur. her bir hastalıkta hayatın ne kadar değerli olduğunu anlarız ya, buda ölümden olan korkumuzu gösterir. her ne kadar korksak ta birgün bizde belki vahşi belki sıradan bir ölüme kurban gideceğiz.
bedenimiz ruhumuzun kabuğu, kabuk düşünce olan şey ölüm. yaralı değiliz, yarayız bizler. iyileşmesi mümkün olmayan yaralarız.
Adaleti ve gücüyle nam salan Hz. Ömer işsiz bir adamı çağırır, “Sana iş veriyorum” der. Adam çekinerek ne yapacağını sorduğunda her sabah kapısına gelip vurarak “Ölüm var ey Ömer, ölüm var!” diye bağırmasını, kendisine ölümü hatırlatmasını ister. Ertesi sabah adam gelip “Ölüm var ey Ömer!” diye bağırınca çıkıp bir altın öder. Ondan sonra da bu sahne her sabah tekrarlanır. Çevredekiler çok geçmeden bu durumu fark edip olup biteni şaşkınlık ve merakla izlemeye başlarlar. Ama hiç kimse Hz. Ömer'e ne olup bittiğini soramaz. Adamcağız her sabah iki cümlesini söyler, bir altınını alıp gider. En sonunda biri dayanamayıp sorar: “Ya Ömer! Bu adam her sabah kapında bekliyor, dışarıya çıktığında sana bir cümle söylüyor ve sen de ona her sabah bir altın veriyorsun, çok değil mi?” Hz. Ömer “Hayır” diye cevap verir; “çok değil, çünkü onun söylediği şey benim o günkü kararlarım ve bilgilerim içinde en önemlisidir...” Aradan aylar geçer. Bir sabah, adam yine kapısında beklemekteyken Hz. Ömer dışarı çıkar fakat adamı konuşmadan durdurur: “Al bu bir altını ve git, bundan sonra gelmene gerek yok...” Adam böylesine kolay bir işten iyi para kazanmaya alışmıştır, sormadan edemez: “Neden?” “Çünkü” der Hz. Ömer; “bu sabah aynada sakalımda ak bir tel gördüm. Ben her sabah çoğalan ak telleri gördükçe o sözü kendi kendime hatırlayacağım...”
Ölüm. Uykunun kardeşidir ölüm.. Herkes cennet ve cehennemde yerini aldığında kurban edilecektir bir koç gibi. Sonsuz yaşamın kapıları aralanacaktır böylece...