yıllarca, ağır işlerde çalıştırdığın, sigara, alkol, dayak, uyuşturucu, anibiyotik, antidepresan ve ağrı kesicilere maruz kalan, satarak üzerinden para kazandığın, soğuk taşa oturarak böbreklerini üşüttüğün, faça atarak, sivilceni sıkarak yaralar oluşturduğun, günlük yaşantında stres yüklediğin, bazı parçalarını para karşılığında sattığın, adeta işkence ettiğin bedenin senden kurtulup toprağa karışarak, rahata, huzura kavuşmasıdır.
Genelde bir son olarak algılanan ölüm aslında yeni bir başlangıçtır. Zaten bu hayat 60'tan fazla çekilmez. Merhaba güzel başlangıç, elveda yalan dünya.
Ölüm üzerine...
Kabullenebilecek kadar güçlü hissediyorum hayatta pek çok şeyi, başkalarının kabullenemediği:
"Kaybetmeyi en hırslanılan bir iddaayı, terk edilmeyi, aldatılmayı, beş kuruşsuz ve aç kalmayı, hastalanmayı..."
Ama kabullenemiyorum bu "ölüm" denilen illeti. Aklım hiç almıyor işte, küçüklüğümden beri...Ölenin ardında miras kalan o yıkıcı hasreti, elden hiçbirşey gelmezliği...Çaresizliği...
Önce ben ölmek istiyorum.
Tüm sevdiklerimden, ve hatta sevmediklerimden de önce!
"Bütün dertlerin bittiği yere gideceğiz diye dertlenmenin budalalık olduğunu ve vakti geldiğinde hayat sofrasından, karnı doymuş bir davetli gibi kalkıp gidebilmek gerektiğini" düşünüyorum kendi gidişim için, Montaigne gibi.
Ama hazmedemiyorum başkalarının gidişlerini...Bu "önce "ben" cilik" aceleciliği, tamamen bir bencillik, farkındayım ama sadece bu konuda bu denli güçsüz ve acıdan kaçacak kadar bencilim işte. ...
Bugün varsın,
Seviyorsun ve sevdiriyorsun çevrendekilere kendini,
Nefes alıp veriyorsun, gülüp ağlıyorsun.
Tartışıyorsun işler istediğin gibi gitmediğinde, mücadele ediyorsun.
Ve kanlı canlısın tüm bunlar olurken.
Hatta öyle canlısın ki, belki pespembe yanakların?
super frog oynarken eğer enerjim bitmişse ölmek o kadar koymuyor da enerjim tamamken ölmek çok içime oturuyor.."şimdi tam da oyunun en güzel yerinde.." diye sinirleniyorum.oysa belki de en b.ktan yeri..gerçek hayatta da işler böyle sanki..
ölüm, kurtuluştur. Yeni bir başlangıç umudu. Ruh olmak, özgür olmak.
Hem ben 27mi bekleyemem. Ne janis joplin ne de jim morrison'um sonuçta.
19 iyi bir yaş bence.
Hele ki annenden defalarca sevilmediğini duymuşsan, duymak yetmemiş üzerinde uygulamalarıyla göstermişse annen seni ne kadar sevmediğini. Zaten baban alkoliğin teki olup 35 inde ölmüşse ve arkasında bıraktığı 6 yaşındaki kızı da 29 yaşındaki karısı da ağlamamışsa, ne bileyim hiç bir değere inanamıyorsan var gücünle, o çocuk saflığınla inandığın değerler çoktan yalan olmuşsa, kimse ağlayan tarafını görmüyorsa ve sonuçta illa ki kızılan, sevilmeyen sen oluyorsan, bileklerini kesip içinden akan ayrılıkları seyretmeye artık tenezzül etmez hale bile gelmişsen, onu geçtim hadi, ölmeye bile halin yoksa, bir sene sonrası için kalacak yerin bile belli değilse, zaten çoktan ölmüşsündür bence.
Bedeninin yaşaması pek birşey ifade etmiyor yazık ki, bedenen eşşeklerden daha kuvvetli olsan, karnından g.tüne kadar olan sargının altındaki dikişlere el sallasan bile, içine akan gözyaşlarından daha çok acıtan bişey yok. Zaten yalnız yaşamayı sevicek kadar yaşlıysa ruhun, "ergenlikteyim kesin, geçecek herşey" desen bile beynin keskin bir "hayır" yanıtı veriyorsa, sen de zaten biliyorsan ergenliğin o şapşallığını çoktan atlattığını, hiç birşey avutamıyorsa seni, hatta yazdığın günlüğün bile kayıpsa, şu satırlara sığınıyorsan, eşekler gibi de bir kaç güne sileceksen bu yazdığını.. Çoktan ölmüşsündür bence skallia, boşuna bıdı bıdı ediyorsun.
hiçliktir. yok olmaktır. tamamen gitmektir. bir daha asla düşünemeyecek, sevemeyecek, sevilemeyecek olmaktır. değer verdiğin vermediğin her şeyin senden sonsuza dek uzaklaşmasıdır. hatırlanıp hatırlanmadığını, arkandan ağlanıp ağlanmadığını bilememek, kuşku duyamamaktır. acı çekmemek, ama aynı zamanda gülememek, mutlu olamamaktır. artık var olmamaktır. ve daha önce var olduğun dünyanın artık umrunda olmamasıdır. hiçbir şeyin umrunda olamamasıdır.
yüzyıllardır toprağa ölülerin ekilmesi veya serpilmesi sebebiyle kendini yenileyen büyüten, bazen çoğalan, bazen azalan ancak değişmeyen hadisedir. topraktır, kendini yetiştirir, içine alır, saklar, bilinmez.
doğanın kanunudur.
çoğu kişinin hep hatırlamamak istediği kanundur.
ve ölümü tadan kişi 150 yaşında da olsa yakınları "Keşke..."yle başlayan anlamsız cümlenin ağızlarından çıkmasını engelleyemezler.
Ölüm, bir canlı varlığın (insan, hayvan ve bitkinin) hayati faaliyetlerinin kesin olarak sona ermesidir. Canlı varlıkların herhangi bir dokusunun canlılığını kaybetmesine de ölüm denir. Canlının ölümünden bahsedebilmek için, hayati faaliyetlerin bir daha geri gelmemek üzere sona ermesi şarttır. Zira boğulma, donma, zehirlenme tehlikesi geçiren ve kalbi duran kişilerde suni teneffüs ve kalp masajı yapılarak, durmuş gibi görünen solunum ve dolaşım fonksiyonlarının tekrar başlatılması çok kere mümkün olmaktadır. O halde kalp ve solunumun bir süre durması ölüm demek değildir.
dünya sağlık örgütünün hazırladığı rapora göre 2008 yılında nedenlerinin oranları aşağıdaki gibi olan olay. parantez içindekiler sırasıyla en çok görülen ve ikinci en çok görülen hastalıklardır.
%29,34 kalp ve damar hastalıkları (koroner kalp hastalığı, kalp krizi)
%19,12 virütik ya da parazit hastalıklar (sarılık, aids)
%12,49 kanser (akciğer kanseri, mide kanseri)
%6,49 solunum hastalıkları (bronşit, astım)
%6,23 kaza sonucu yaralanmalar (trafik kazası, yüksekten düşme)
%3,45 sindirim hastalıkları (siroz, ülser)
%2,84 kaza sonucu olmayan yaralanmalar (intihar, cinayet)
%1,95 ruhsal hastalıklar (alzheimer, epilepsi)
%1,19 genital hastalıklar (böbrek yetmezliği, prostat)
%0,85 beslenme yetersizliği (protein eksikliği, demir eksikliği)