bugün

gelecek. her şeyin geldiği gibi o da bir gün gelecek.
belki ölürken söylediklerimiz ardımızdan söylenenler kadar önemli değildir. öldüğünüzde birisinin sizin arkanızdan söyleyebileceği en güzel şey nedir? en kötüsü nedir? kim olduğunuz ikisinin arasındadır.

veya belki kelimeler bir hayatı tanımlamak için kifayetsizdir. belki de yaptıklarımız tanımlar.
ölüm güzel şey budur perde ardından haber
hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber
(necip fazıl)
hayatta tek gerçek
başlangıç.
ölüm ciddi iş.
vallahi bak, öyle beylik laflar ederek anlaşılmaz ölüm.
ölüm ansızın çıkagelir. ansızın, sinsice.
öylece böğrünüzden sıkıverir sizi. kimin öldüğü mühim değildir. o ruhun kayboluşu, sizin gönlünüze dokunmuştur. sizden bir şeyler yakalamıştır ve ses tellerinizi almıştır.
ölüm sizi ansızın derste yakalar.
arkadaşınızın babasını yakalamıştır bu sefer.
gözleriniz dolar.
bir başkası olsa bu kadar çok tepki vermezdi.
fakat benim tepki vermemin sebebi benim babamın da bir hastalığı olmasından dolayıydı.
babamı düşündüm o an. o tabutta benim biricik babamın olduğunu düşündüm.
gözyaşlarım laf dinlememekle birlikte, daha da şiddetleniyordu.
bilmiyorum, belki de ben fazla melankoliğim, fazla karamsarım.
az sonra arkadaşları geldi rahmetlinin.
karısı, arkadaşıma " bak oğlum babanın ilkokul arkadaşları..." diye tanıttı ağlamaklı gözlerle.
biz de ağlıyorduk.
o gün, çekirge camiisindeki herkes ağlıyordu.
kimse metanetli olmaya çalışmıyordu.
ölüm buydu işte.
ölüm, hayattaki en ciddi işti ve biz, artık büyümeliydik.
farkına varmalıydık...
onun...
sonsuzluğun...
ve kabullenmeliydik...
kalp kırmamak için en büyük neden.
ölüm bir borç senedinin ifa zamanını gösteren ödeme tarihi gibidir.
uzun zamandır kendisine karşı duyarsız olduğum yok oluştu. bu duyarsızlık sevdiklerimin ölüm ihtimaline karşı değil, kendi ölüm ihtimaline karşıydı.

ölümle ilgili bi söz vardır; ben varken o yoktur, o gelince de ben olmayacağım. bugün şirkete gelirken, onun gelip benim gitmeme çok az kalmıştı. kıl payıyla karşılaşamadık. şöyle ki, sol tarafımızdan gelen otobüse çok iyi geçirmemize rağmen yolcuların sadece ikisi ağır yaralandı. şoförün kaşı açıldı ama bilinci yerindeydi. ve ölüme karşı istediğiniz kadar duyarsız olun, nefesini ensenizde hissettiğiniz an kendinizi değil ama sevdiklerinizi düşünür oluyorsunuz istemsiz bir şekilde.

ölümle ilgili en büyük yanılgı kişinin başına geldiği sanrısıdır aslında. halbuki bu doğru değildir. ölüm kişinin başına gelmez, geride kalan herkesin başına gelir. ölüm, geride kalanlar için hayatın derdini sikeyim butonudur. aslında ne zaman ölürsün biliyor musun? nefes alamadığında değil. kalbin atmayı bıraktığında da değil. üzerine toprak serdikleri zaman da değil. sen yerin altında yatarken, çok sevdiğiniz o kız başkasıyla birlikte olduğunda, onu da seni öptüğü gibi öptüğünde, ona da sana sarıldığı gibi sarıldığında ölürsün. arada akıllarına geldiğinde dudaklarında bir buruk tebessüm de olsan arkadaşların senin yokluğunu bile hatırlamadan gülüp eğlenmeye devam ettiklerinde ölürsün. annen baban bile unutur seni bir gün. günlük rutinlerini devam ettirmeye başlarlar, seni hesaba katmadan. sensiz. işte o zaman ölürsün. sen yoksun, herkes devam eder, etmeli, doğru olan da bu zaten. ölüm hayatın sonu değil, sonucudur demiş birisi.
beyaz bir gemidir ölüm
sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde olurum

kötü geçen bir güzü
ve umutsuz bir aşkı anlatan

rüzgarla savrulan
kağıt parçalarına
yazılmış

dağıtılmamış
bildiriler gibi

uzun bir yolculuğa hazırlanan
yalnız bir yolculuğa.

çünkü beyaz bir gemidir ölüm

siyah denizlerin hep
çağırdığı

batık bir gemi

sönmüş yıldızlar gibidir

yitik adreslere benzer
ölüm

yanık otlar gibi.

sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde
ölürüm.

nazım
ölüm kaçınılmaz. dinsel, biyolojik, fiziksel, kimyasal, matematiksel, mantıksal, sosyolojik, psikolojik, tarih, felsefe gibi alanların ortak olarak kabul ettikleri tek olgudur. lokman hekim ölüme çare bulsa da bulduğu ölümsüzlük iksiri bile ölmüştür. ne yaparsak yapalım, ölümün önüne geçemeyiz. ama bir şeylerin farkına varmalıyız. korkunun ecele faydası yoktur ama vardır ecelin korkuya faydası.

ölen her insan geride çok büyük şeyler bırakır. bir yaşındaki bebekten doksan dört yaşındaki neneye kadar. bir bebek ne mi bırakabilir bir yıllık hayatında? gülümsemesini bırakır, ailesine. o gülümseme ki tüm ailenin dertlerini anında siler atar. bulunmaz nimettir o gülümseme. baktıkça bakasın gelir o ağza.

doksan dört yaşındaki nene de çok şey bırakır arkasında. evlatları ve torunları için ettiği dualar, kubbede baki kalan hoş sadalardır. ve aradan yıllarca zaman geçse de o hoş sada senin kulaklarında çınlar durur. o an anlarsın ki dünyada geride bırakabilecek en kıymetli şeymiş o dualar. sultanların, kralların, cumhurbaşkanlarının, başbakanların, bilim adamlarının, filozofların geride bıraktıklarından bile daha kıymetlidir o dua, o gülümseme.

fakat, her insanın geride bıraktığı ortak olan tek şey var: gözyaşı. o gözyaşı, ölenin sahip olduğu yegane şey olan toprağından bir orman fışkırtabilir. aynı zamanda o gözyaşı, ölenin cehennemi olabilir.

o gözyaşını akıtan insan, geride bırakılmış servetten bile daha değerlidir. bu yüzden, o insanın kıymetini iyi bilin.
her canlının kaçınılmaz sonu..
en kötüsü değildir. öyle şeyler vardır ki ölümü aratır.
müthiş bir belirsizlik. sonsuz bir düşünceye dalabilirsin acaba ne olacak diye.
acaba gerçekten ölenler gökyüzünden izlerler mi bizi? her gün gökyüzüne bakıyorum acaba diye?

sev ya da sevme, ne güzel söylemişler kaybedenler kulübünde;
ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir sayın dinleyen?
dünyaya gelen yeni doğmuş bir bebeğin ağlayarak gelmesi ve ölüm acısı o kadar benzer şeylerdir ki. Aslında bu iki olay arasında geçen ömürde kişinin cüssesine sıkıştırılmış ruh, kişiyi sürekli sıkıntılara, üzüntülere, mutluluğa, açlığa, felakete, bolluğa berekete, susuzluğa, hastalığa sürüklemiş ve o cüsse üzerinde ruh hareket alanı ve kabiliyeti bulmuştur. o zaman ruh bütün bu olanları cüsseye yaşatıyorsa ruhun vücuttan ayrılması (ölüm) cüsseyi rahatlatacak ve aslına döndürecektir. çünkü ruh ve ceset ait oldukları dünyalarına gönderilmiştir. önemli olan ölsek de entrylerimizle yaşamaktır...
her an ölecekmiş gibi yaşamalıymışız hayatı.

son birkaç gündür hep öleceğimi düşünüyorum. ölüm hiç çıkmıyor aklımdan. mesela yine aklıma gelmişken yazayım: bu gece ölmüş olsam yarım kalacak işlerimi düşünüyorum. yarım kalacak hayallerimi... iki gün sonraki çocukluk arkadaşımın düğününü, gitmeyi planladığım yerleri, görüşmeyi istediğim arkadaşlarımı, sevdiklerimi, ailemi... hepsini düşünüyorum.

bir de en çok ertelediğim, ya da sadece kendime sakladığım sözcükler geliyor aklıma. sonraya biriktirdiklerim. işin içine ölüm girince dilimin ucunda beklettiğim kelimelerin aslında ne kadar basit nedenlerden ötürü üstünü örttüğümü anlıyorum. en çok bu hırpalıyormuş insanı. bi an için yolun sonuna geldiğinizi düşününce bu birikmiş duygular, kelimeler, söylenmemiş sözcükler yabancı bir el gibi omuzlarınızdan aşağı doğru bastırıyor sanki. ürperiyorum.

sonra... geriye bırakacağım tek şeyin hatırlanmaya değer birkaç anı ve fotoğraflar olduğunu farkedince... neyse. gerçekten bazen her şey çok boş. çok anlamsız gelebiliyor. iyi geceler.