yol

entry189 galeri64
    39.
  1. yol bitmedi...
    kaybolduğum her noktasında,
    önümü arkamı, sağımı solumu öyle sobelemişsin ki kaçamadım.
    her başladığında daha daha uzayan
    perspektifinin acımasız çaprazlamasında
    o kadar büyüktüm ve
    o kadar küçüldüm ki bilemedim.

    beynimin her kıvrımıyla ezberlediği parsellerinde
    yollarını aklımda çizdim.
    ortasındaki çizgileri saymaya sıkılmadan,
    geçilen her santimetreyi sanrılarımla destekleyip,
    sokak tabelalarından kombinasyon-ismini yaptım
    vefakat gittim.

    bırakmadın.

    bir kol, bir bacak yarım elma.
    yarım akıl yarım cümle...
    yarımı arkamda bıraktım,
    yarını çöpe attım,
    yarını sende bıraktım.
    cümlesizim.

    dikenli taşlı, uzun yolum uzayıp gittikçe,
    bastığım her kare hüzünle taştıkça,
    çığ ateş, felaketlerim gökten yağdıkça..
    gülemedim
    zira ben izci değilim.
    olsaydım aldığım yoldan geri gelir,
    seli yutar, selden kaygımı kurtarır
    yolumu bulurdum.

    gözlerin kesik kesik
    aklımın damarlarında gezinebilse bile
    satır satır baksanda ruhuma,
    acımın acınla katlandığını
    arkamın arkasında kendi aynalarını göremezsin
    çizdiğim sahil yolunu bulamazsın,
    sen onu göz pınarlarınla temizledin.

    hayatım.. uzayıp kıvrılan yolumsun, gitmezsem, olamazsın.
    1 ...
  2. 38.
  3. bazen bir haberle çok fena kısalabilen izafi kavram. * bir yol bir haberle bilmem kaç kuşağı bir araya getirebilir (nitekim hikayesi tam da bu noktada başlayan çok sanat eseri vardır; malzeme müsait)

    yol ilginç bir hadise sonuçta, hayata acaip benziyor.

    bazen saatlerce niye bakasın yoksa, bomboş bir yola.
    1 ...
  4. 37.
  5. 36.
  6. bir mutlu şahin şiiri

    YOL

    Senki;
    Zaferin türküsüne kattın aşkları
    senki;
    Devrim aşkıyla tutuşan
    yüreklerimizin
    mavi serinliğisin
    senki;
    saflarında militanların şafakla yarışıyor
    ve bizki;
    Asi nehirler gibi akıyoruz
    Devrimci Yol'da
    özgür şafaklara

    senki;
    Direncisin mavi umudumuzun
    ve zaptedilemez bir isyansın
    yoksul halkımızın
    gözbebeklerinde
    Revizyonist beyinler çökerken
    Depremler kuşağı dünyamızda
    ihanet ilanları büyürken
    ve teslim bayrakları çekilirken
    yeni dünya düzen(sizliğ)inde
    senki;
    yaralı bir ceylanın türküsünde
    ve yoksul bir aç çocuğun
    gözlerinde
    umudu, direnci
    ve özgürlüğü kucaklıyorsun
    yıldızlı yumruğunla
    Nice yılgınlığa inat
    baharın sevdasında
    hala direnir yangınlar
    Yol'umuz yeni baharlara umut
    ve Özgürlük
    bir bedelse bayraklarda
    sana andolsunki halkım
    Devrimci Yol'umuzun
    yıldız yumruklu kızıl bayrağı
    sıkılmış bir yumruk gibi
    inecek faşizmin tepesine
    ve dalgalanacak emperyalizmin kalelerinde
    1 ...
  7. 35.
  8. 1999'da Stephen King'in Yeşil Yol adlı romanından uyarlanan, yönetmenliğini Frank Darabont'un yaptığı ve Tom Hanks'in başrolunu oynadığı çok beğendiğim film geldi aklıma.
    2 ...
  9. 34.
  10. 33.
  11. 32.
  12. tek kelimeyle bir sinema başyapıtı...

    mahkum mehmet salih'in, deniz kenarında karısından gelen mektubu okurken ki ruh hali, seyit ali'nin avluda düşünceli bir şekilde cigara içerken ki o unutulmaz bakışları, yakınlarından deli gibi mektup bekleyip, mektup yerine havasını alan mahkumlar, hiç susmayan anonslar, duyurular, firariler, iç gıcıklayıcı koğuş ortamı ve sonunda kapıya asılan bayram izinleri...

    seyit ali'nin, karın kışın kıyametin ortasında zar zor ilerlemeye çalışan içi istiflenmiş insan dolu minibüsle köye gelişi, yol kenarlarındaki aç kurtlar, hiç susmayan çakal sesleri, bunaltıcı sahneler.. ve belki de bunlardan en birincisi, en zor olanı, en yıkanı, en parçalayanı, seyit ali'nin acı çeken atını vurduğu sahne.. bu sahne çekilirken tarık akan ata kıyamamıştır ve tetiği yılmaz güney'in yeğeni çekmiştir..
    dikkat edilirse bu sahnede tetiği çekenin sırtı kadraja dönüktür. filmin sansürsüz halinde atın vurulma anı yer alırken, sansürden geçmiş halinde sadece kara fışkıran kanları görürüz.. ve tabi ki daha sonra atın leşine üşüşen çakallar, kurtlar..

    ayrıca yıllar sonra karısı ile karşı karşıya gelen seyit ali'nin gözlerindeki acı ve nefret dolu bakışlar, zine'nin kocasına söylediği inanılmaz derecede muhteşem yazılmış diyaloglar tek kelimeyle binlerce kez izlenmeye değerdir.

    ve o amansız yolculuk. zine, ayaklarına paketinden yeni açılmış, akrabasının yazlık pabuçlarını giyer. seyit ali yanına oğlunu da alır ve başlarlar karda yürümeye.. sözde amaç sancak'a ulaşmaktır. fakat çok geçmez zine yazlık pabuçlarla soğuğa dayanamaz, başlar yere yığılıp acıdan çığlık atmaya. seyit ali yerdeki zine'nin yanına gelir ve zine'nin söylediği tek bi cümle seyit ali'yi yıkmaya yeter de artar bile. ne kin kalır geriye, ne de öfke..

    - sen eskiden ne kadar iyi bir insandın seyit ali, bana kaval çalardın. sen kaval çalınca ben ağlardım..

    oğlunun donmasın diye anasına vurduğu kırbaçlar, seyit ali'nin zine'yi sırtına alıp koşmaya başlaması, pişmanlık, acı, gözyaşı ve delicesine birbirine giren duygular..

    ve tabi ki son sahnede, tarık akan'ın trende hıçkıra hıçkıra ağlaması..

    doğu'da ki asker kaçakçı çatışmaları, evladını nüfusuna alamayan aileler, o dönem yasaklı olan bülent ersoy'un posterleri ile kenan evren'in posterlerini yan yana satan işportacılar, trende linç edilen insanlar, abisinin karısı ile evlendirilmek zorunda kalan günahsızlar ve tabi ki o dönem takma bir isim kullanarak filmin müziklerini yapan zülfü livaneli..

    not; film, fransa, abd ve bazı ülkelerde hemen vizyona girerken, türkiye'de 12 şubat 1999 tarihinde (17 yıl sonra) sansürlü haliyle sinemalarda gösterilmiştir..
    5 ...
  13. 31.
  14. henüz yazılmamasına şaşırdığım, 7:38 dakikalık harika replikas şarkısı

    sözlerini yazayım da lak diye otursun** :

    bir çiçek uzanır, kanlı bedenimden.
    kıvrımlarında, kaybolur yalanın.
    şahitler çift, gülen yüzünde.
    kokun uzak, kalmıştı bizlerden.

    nefesler yavaşça artıyor üzerimde,
    sahipler belirsiz zaman yerlerde...

    aaaaaahh...
    3 ...
  15. 30.
  16. "1982, 114'', Türkiye-isviçre
    Yönetmen: Şerif Gören
    Senaryo: Yılmaz Güney
    Görüntü Yönetmeni: Erdoğan Engin
    Müzik: Sebastian Argol, Kendal
    Kurgu: Yılmaz Güney, Elisabeth Waelchli
    Yapımcı: Onet Keusch
    Oyuncular: Tarık Akan, Şerif Sezer, Halil Ergün, Necmettin Çobanoğlu, Hikmet Çelik, Tuncay Akça "

    bazı filmleri birden fazla izlemek gerekiyor. bence yol filmi de bunlardan biri. izledikçe gözden kaçan sahneleri yakalamak büyük mutluluk veriyor. örneğin seyyit ali'nin atla köye ilelediğ sahne, seyyit ali'nin oğluna veda edişi.
    mevlüt'ün nişanlısı ile olan diyaloğu...

    "25 yıl aradan sonra, Yılmaz Güney'in Yol'u kurgularken çalıştığı iki sinemacı Waelchli ve Keusch, filmin çekimlerinde aslında altı mahkum olduğunu ancak bu mahkumlardan birinin kurgu sırasında çıkarıldığını söyledi. Bu altıncı hikaye, Walechli ve Keusch tarafından 30 dakikalık bir film haline getirildi."
    `
    üçüncü uluslararası işçi filmleri festivali`'nde bu 30 dakikalık filmi izlemek de mümkün.
    3 ...
  17. 29.
  18. Kalktılar. Yürümeyi yapıştırdılar demin yırttıkları yerden. Adam yola ettiği eziyeti inceliyor, kadın çok sevdiği ayakkabılarını birbirine değişik açılarda basarak kimbilir hangi dansı hangi adımları deniyordu. Çirkin beton bir elektrik direği geçti aralarından.

    "Ne kadar yürünse ne olur bu yol?"

    Adam adımlarını yavaşlattı. Kadın hızlanıyordu ve ardına bakmıyordu. Sanki uzun süredir birlikte yürümüyorlardı.

    Adam durdu, kadın gidiyordu.

    Adam karşı kaldırıma geçti, geri döndü. Sıfırdan başladı yürümeye.
    Yol aynı yol, ısırganlar sanki daha sevecen.

    Hem kundura boyacısı hem hüznünün işportacısı bir çocuk oturmuş yolun kıyıcığına gülümsüyordu;

    - N'aber ?
    - iyi !
    - Gel oturalım şu çay bahçesine, parlat bakalım dul ayakkabılarımızı.
    - Yenge n'oldu ?
    - Yolu sevdi, yürüyor.
    3 ...
  19. 28.
  20. hayatının bir parçasından dişleriyle kopardığı deneyimlerinin yüreğinin kanıyla pişiren yılmaz güneyin muhalif başyapıtı. baş yapıttır zira insanlarınn ırklarından dolayı işkencelere, maruz kaldığı, öldürüldüğü 12 eylül döneminde başkalarının sesi ya da olmayanların(!) sesi olabilmiş ve bunu da evrensel pencereden bir saray edasıyla gösterebilmiştir. gerçektne marjinal bir hayat hikayesine haiz olan zat, burda marjinalitesini konuşturmuş, türk törelerinden cezaevi yapısına kadar yergi bombandırmanına tutmuş ve bu bombordımandan bir sanatsal bir zaferle çıkmıştır. bu filmi anlayanlar size öve öve bitiremeyecek, dalkavuklar anlamadan alkışlacak, sadece siyaseten gayrı düşenler ise yuhalayacaktır sadece. izlenilmediyse mutlaka edinilmesi gereken bir boş ucu dvd si olabilir rahatça. yılmaz güney'in türk sinemasına çizdiği yol'u genişletelim(!)
    2 ...
  21. 27.
  22. özlem tekin'in öz albümünden gaz bir parça. sözleri de şöyle:

    Bir sis var önümde hiç bilinmeyen
    Bir ses var içimde yolu gösteren

    Bu hayat benim
    Benimse eğer
    Kimse karışmazsa yaşamaya dğer

    Daha yol yakınken
    Herşeyi kendine sor kendinden öğren
    Yanlış senin tek hazinen
    Daha yol yakınken
    Kır zincirleri utansın cümle alem
    Yarın senin tek hazinen
    Daha yol yakınken
    1 ...
  23. 26.
  24. 25.
  25. yol hiç bitmek bilmiyor
    ne zaman başlamıştır bilmem.

    (bkz: yüzüklerin efendisi)
    (bkz: gandalf)
    2 ...
  26. 24.
  27. bir a kadir şiiri.

    --spoiler--

    Tekmil haklar alınır.
    Tekmil hürriyetler kısılır.
    Tekmil köşe başları, tekmil kapılar tutulur.
    Gökyüzü tıkılır dört duvar içine.

    Bütün bunlara karşı,
    dümdüz, apaydınlık kalır
    seni bana getiren yol.

    --spoiler--
    1 ...
  28. 23.
  29. David Lynch'in Kayıp Otoban filmi beni yoldan usandırmıştı. filmin yarısı yol seritleri üzerine. izlediğim en kötü filmdi. bu filmin hastaları var, kusura bakmasınlar.
    1 ...
  30. 22.
  31. cok hizli bir sekilde üzerinden gectiğimiz, geri dönü$ün olmadiği o acaip kulvar.
    2 ...
  32. 21.
  33. toplumsal gerçekçi bir yılmaz güney eseri.
    1 ...
  34. 20.
  35. eski bir arap atasözü, "yola çıkmadan önce arkadaşını seç" der...
    1 ...
  36. 19.
  37. unutma albümünde yer alan ilkay akkaya eseri.
    ezgisiyle acı bir kıpırdanma yaratır yüreklerde...soluksuz dinlenir, dinletir kendini..."yolum, yoldaşım oldu" sözüyle de bam teline vurgun yapar özetler her şeyi...

    Bahardım soldum uzun yıllar ardında
    Turnalar geçti başımdan sokaklarımdan
    Yollar akıp giderken yıllar geçip giderken
    Yolum, yoldaşım oldu

    Sokaklarda kan vardı
    Ölüm vardı hatıramda
    Kaybolurken genç ömürler
    Zaman sustu beni yol tuttu

    Sustum, kül içinde ateş
    Soldum, gül içinde o düş
    Yolum yoldaşım oldu

    Düşlerin gülüşleri armağan bana
    Kederi armağan bana yolculukların
    Yollar akıp giderken yıllar geçip giderken
    Yolum, yoldaşım oldu

    Duvarlarda suret idim
    Solup giden gülüş gibi
    Düş olurken genç ömürler
    Ateş sustu beni kül tuttu

    Sustum, kül içinde ateş
    Soldum, gül içinde o düş
    Yolum yoldaşım oldu

    Sustum, külde ateş idim
    Soldum, gülde kızıl idim
    Yolum, yoldaşım oldu.
    ...
    ..
    .
    3 ...
  38. 18.
  39. türkiyede bi türlü becerilemeyen, üzerinde arabaların sarsılmadan, zıpmaladan, jant kapağını fırlatmadan gidebiliceği uzun ince düzlük...
    2 ...
  40. 17.
  41. ...neyse-varsın sen; ve ben, elbet
    bulacağım bir yol-varsa eğer bir yol
    --ya da benim varsa, bir yol bulma
    yeteneğim-yetersem buna.
    *
    2 ...
  42. 16.
  43. töreleri ve 80 li yıllardaki darbe ortamını çarpıcı bir şekilde ortaya koyan, izlenmesi gereken bir türk filmidir...
    2 ...
  44. 15.
© 2025 uludağ sözlük