çok uzun süreden sonra güneş kokusu adlı albümle sevenleri ile buluşmuştur. albümde yine eşsiz yaşar kurt yorumları geleneksel şarkılarla dikkat çekiyor. özellikle bedir adlı türküyü en iyi söyleyenler arasında üst sıraya yerleşmiştir.
sanata yapılan sansür en kötüsüdür ve devlet terörüdür derken bu dertten çok çektiğini anladığımız sokak şarkıları albümünün başyapıt olduğunu her fırsatta ifadelediğim müzisyen.
dünkü radikal röportajı için: http://www.radikal.com.tr...10.2011&CategoryID=82
güneş kokusu albümü çıkmıştır. şöyledir albümdeki parçalar:
--spoiler-- Dokuz Altı Yolları
Söz & Müzik: Efkan Şeşen Kimse Bilmez
Söz: Ömer Hayyam Müzik: Mehmet Güreli Güneş Kokusu
Söz & Müzik: Yaşar Kurt
Kendim Gibi
Söz & Müzik: Yaşar Kurt
Emrah
Söz & Müzik: Cem Karaca
Bedir
Söz & Müzik: Anonim
Boynum Dik
Söz & Müzik: Yaşar Kurt Ver Bana Düşlerimi
Söz & Müzik: Akın Bazin
Martıya Benzetme
Söz & Müzik: Yaşar Kurt
Yalan
Söz & Müzik: Özgür Yalçın
Toprak Ana
Söz: Ozan Kotra Müzik: Ozan Kotra, Çağatay Kehribar
Gelevera Deresi
Söz & Müzik: Anonim
--spoiler--
ruhum'da, "seni öldü sandım ruhum" diyor ya, sanki önceden biliyormuş gibi bu ölümü yaşar.
netekim fetullah'a selam çakarak ruhsal ölümünü gerçekleştirdi.
seni sevmiyoruz artık yaşar, şarkılarınsa sende ölen, ama bizde yaşayan ruha emanet artık.
güle güle.
Kendi kendime, "Abi o kadar uzuldum ki. yapma hacı sen boyle degildin ya. tamam acılım falan desteklersin belki saygı duyarım da hocaefendi diye yardırmışın yaşar. hadi baba gene yap baba vardı yaşar,anne vardı.. onları nası senin samimiyetine inanarak dinleyeyim ben artık yaşar. ah yaşarım... yapma brütüsüm.." dedirtmiştir. en yakın arkadaşı tarafından, sewgilisinin ihanetine uğramış insanlar gibiyim dedirten sanatçıdır an itibariyle.
piyasada elle tutulur 5-10 müzik adamından birisidir. kendim gibi şarkısı ve bedir türküsü düzenlemesi şahane. özelikle bedir i dinlerken bas gitarda ahmet güvenç usta ben burdayım diyor her zamanki gibi.
son zamandaki durumuna binaen yazılmış bu yazı artık yaşar kurt u daha iyi tanımamıza yardımcı aolacaktır.
bataklıkta bir sanatçı: yaşar kurt
öyle olduğu söyleniyor ki, ülkemizde eline gitar alan her genç, yaşar kurtla başlarmış müzik yapmaya; ona özenir, ondan etkilenirmiş. sebebi nedir, bilmiyorum. buna mukabil, muhalif rocker dendiğinde, akla ilk gelenlerden birinin kurt olduğunu biliyorum. hem herkesin sevdiği, beğendiği bir sanatçı olup hem de muhalif olabilmenin nasıl mümkün olduğunu ise, hiç anlamıyorum. burada da zaten, adı geçen kişinin, popülerliği muhalifliğe tercih ettiğine, muhaliflikten istifa ettiğine değinmek istiyorum.
sekiz yıl sonra çıkardığı güneş kokusu adlı albümü ile, sanatçı, şu günlerde hayli gündemde. fakat henüz, albümün güzelliği, kalitesi, bir yerlerde zikredilmiş değil. yaşar kurt, geçtiğimiz haftadan beri, verdiği mülakatlarda söyledikleri ile anılıyor.
yıllarca, büyük bir zevk ve beğeni ile, yazılarını okuduğunuz, şarkılarını dinlediğiniz, konuşmalarını takip ettiğiniz kişilerin; gün gelip de bütün o beğeninizi bile unutturacak derecede saçmalaması, yani daha nazik ifade ile, bir kopuş yaşaması; belki sizin sürekliliğinizi pekiştirebilir; ancak, yaşayacağınız kandırılmışlık duygusu, büyük bir handikap olarak ortadadır.
cem karacanın ölmeden evvel, fethullah gülene merak sarması; i̇lkay akkaya ve sırrı süreyya önderin said-i nursi hayranlığını açıklaması; yılmaz odabaşının referandumda evet demesi; o güne dek kendilerini takip edenleri üzmüştü ya; doksanlı yıllardan bu yana, solcu gençler için önemi olduğu söylenen yaşar kurt da, bu üzen tayfaya, an itibari ile iltica etmiş görünüyor.
belki parantez içinde söylemem gerekiyor, adı geçenlerden, cem karaca dışında hiçbiri ile ilgili, bunlar nereye dönerlerse dönsünler, herhangi bir üzüntü yaşamadım; hiçbiri ile bir siyasi bağım yoktu zira, olamaz da! fakat şu önemli, bu konuda üzüntüm, açılım kahvaltısında ekmeğini reçelleyen sırrı süreyyadan hala büyük bir devrimci yaratmaya çalışanların durumunadır!
derdimiz sanıyorum anlaşıldı. şimdi, konunun asıl kısmına, yaşar kurt ile ilgili bölüme ayrıntılı biçimde bakabiliriz.
sanatçının 13 kasım tarihli zaman gazetesinde yayınlanan röportajında söyledikleri, evet kendisini tekrar gündem haline getirmiştir; belki de artık herkes için tek amaç budur; fakat, bir şeylere, akpnin iktidarını olumlayacak tuzaklara bu kadar hızlı ve gönüllü biçimde düşmek, saflık değilse eğer, yılgınlıktır.
samet altıntaş isimli şahıs, yaşar kurta, açıkça görülüyor, yeni albüm ile ilgili üç tane klişe soru yöneltiyor ve daha sonra, nasıl bir yöntem ve kafayla ise artık, lank diye soruyor: antimiliter şarkılar yapan bir sanatçı olarak sivil-asker ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz? niyet açıktır; ancak gazeteci sıfatlı birinin bu kadar özensiz olmasının nedeni nedir, ne olabilir? -cevap malumdur.
peki ya, bu bir kenara, muhalif sanatçı olarak anılan birinin, sorunun aptalcalığına aldırış etmeden, cevaba girişmesinin hikmeti nedir?
antimiliter şarkıdan kasıt, korkuyorum anne, al beni içine, diye başlayıp askerlik yapmak istemeyen bir adamın feryadını içeren şarkıdır. orduyu peygamber ocağı olarak gören, askeri darbe süreçlerinde darbecilere methiyeler düzen bir geleneğin gazetecisinin, konuyla ilgili soru sormaya hakkı yoktur; bu bir. i̇ki, askerlik yapmak istemeyen bir kişinin içinde bulunduğu mesele, asker-sivil ilişkilerine kesinlikle dâhil olamaz, edilemez. üç, askerlik yapma ile ilgili kanunları da, pek tabii, siviller düzenler. yaşar kurtun ilgili şarkısı da kesinlikle asker karşıtı değildir, bu da dört.
lakin sanatçı, yıllardır bir yerlerde konuşamamanın üzüntüsü ile belki de, bırakın soruyu sorana eleştiri yöneltmeyi, böyle bir soruyu yakalamış olmaktan duyduğu mutlulukla, uçarak yanıtlar üretiyor! uçarak yanıtlar ürettiğinden, samet altıntaşı bile geride bırakıp ondan daha absürt, konu dışı şeyler zikrediyor.
neymiş: 1980'de askerler tarafından her şeyin yok edildiğini görmüş biri olarak söylüyorum, çok büyük ve olumlu manada bir değişim var. darbeciler bu ülkeye inanılmaz zararlar verdi çünkü her alanda. sivillerin inisiyatifi eline alması gerekiyor. çünkü askeriyenin çözümleri belli. askere sen bomba atma, silah çekme diyebilir misin? sivil otorite her zaman diyaloga açıktır. daha barışçıdır fıtratı gereği. hükümet, toplumun sivilleşme yönündeki taleplerini karşılamıştır.
ne kadar da kritik tespitler doğru, askere bomba atma diyebilir misiniz siz? bu ülkenin ordusu zira, canı sıkılınca savaş çıkartan, silah çeken bir grup meczup personelden ve onlara kul köle askerlerden oluşuyor. hayır, bu meczuplar işin kötüsü, diyaloga da açık değiller. siviller ise, fıtrattan kaynaklı konuşkandır, candır.
deniyorum; fakat olmuyor, bu denli önemli bir konuda, ironi bile yapılamıyor. yahu, bunlar bir yana, muhalif sanatçı denilen bir kimse, siviller fıtrat gereği şöyle olurlar, cümlesini nasıl kurabiliyor? i̇nsanların dünyaya gelişleri esnasında, onlara asker veya sivil diye bir kategorizasyon mu sunuluyor? seçilen alana göre, belirli özellikler mi yükleniyor? mesleki konumlar, nasıl yaradılışın konusu haline gelebiliyor?
ya hükümetin, toplumun sivilleşme taleplerini karşıladığı iddiası ne oluyor? solcu diye bilinen birinin, neoliberalizasyon sürecini sivilleşme olarak görmesi, bilgisizliğin hangi basamağına denk geliyor?
konuya ara verip sormak gerekiyor: daha önce de yaşandı. sosyalist sıfatlı kimseler, zamana çok fazla konuşuyor ve bunlarda, ilgili kişiler, mütemadiyen saçmalıyor. bu neden kaynaklanıyor? acaba gazete, bu kişilerin, akp-cemaati öveceğini bildiğinden mi onlarla görüşüyor; yoksa bu kişiler, zaman ismi geçince mi heyecanlanıp yandaşa dönüşüyor?
muhabir, hazır askerlik yapmaya karşı bir solcuyu yakalamışken, devam ediyor: ama öte yandan az da olsa orduyu göreve çağıran bir kafa var. bu zihniyete karşı neler söylemek istersiniz? sorunun muhteşemliği cevaba da bir görkem katıyor doğrusu, yaşar kurt, fikret başkaya mı okumuş yoksa o kadar teoriye gömülmeyip baskın oranla mı yetinmiş bilinmez; ancak liberal ezberler, su gibi dökülüyor sanatçının ağzından, iyi ezberlemiş: i̇ttihat ve terakki'den beri bu ülkenin yöneticileri asker kökenliydi. yine cumhurbaşkanlarının çoğu asker kökenliydi. askerlerin oluşturduğu bir tarih var bizde. cumhuriyet ideolojisinin en güvendiği zümre askerler. bu mantalitenin neler yaptığını hep beraber gördük. darbeler kimin haklarını korudu?
evet, yaşar kurt, madem sordun, yarım bırakma, sorunun cevabını da ver; darbeler, faşistlerin, dincilerin, hepsinden önce de patronların çıkarlarını korudu, de!.. yoksa sen, darbelerin, on tane yüksek rütbeli generalin maaşını artırmak için yapıldığını mı düşünüyorsun? asker kökenli yönetici seni niye rahatsız ediyor ayrıca, yönetici fethullahçı olunca sorun yok da asker olunca mı var? hem o asker cumhurbaşkanlarını meclis seçmedi mi? al işte, senin sivil dediğin adamlar askerci çıktı, şimdi nolacak?
geliyoruz röportajın en önemli kısmına; en güzel soru sona saklanmış, belli ki final vurucu olsun istenmiş: malum ana gündemlerden biri kürt sorunu. sizce nasıl çözülür bu mesele? her şeyin kurmaca olduğu o kadar bariz ki, pat diye geliyor yanıt: fethullah gülen'in açıklamaları oldu yakın zamanda. hocaefendi'nin düşüncelerini destekliyorum. 12 eylül'de sokağa hâkim olanların 30 senedir bu meseleyi çözmesi gerekirdi. kürt sorununun çözümünde iki tarafın da samimi olması gerekiyor. hükümet yöntem olarak açılıma gitti; ama iş zordu. sıkıntılar mutlaka olacaktı. nitekim açılım sabote edildi de. i̇ki taraftan da mevcut durum üzerinden var olanlar açılımı provoke etti, ediyorlar da.
ne demeli, nasıl demeli bilemiyorum; ama, memleketin duyarlı bir sanatçısının, kürt sorununa dair çözüm önerisi, nasıl olur da mazisi iki yıllık politikaların desteklenmesi olabilir ki? sormazlar mı adama; akp ve cemaat olmasaydı, kürt sorunu çözülmeyecek miydi veya kürt sorununa hiç başka bir çözüm önerilmeyecek miydi? akp ve cemaat olmasaydı, sen bu soruya yanıt veremeyecek miydin? yıllardır seni dinleyen solcu çocuklardan mı bir şey öğrenmedin?.. yazık!
sorusunu geçelim, bir alıntı daha: modernist devrimin halka ödettiği bir bedel var anadolu toplumunda. yeni anayasa ile devlet halkıyla helalleşmeli. ve bunu en kısa zamanda yapmalı. gayet güzel, yukarıdakiler, yanlış siyasi çizginin kafada yarattığı karışıklıktır; ancak bu söylem cehaletin farkında olmaksızın ifşaatıdır. modernizmden, modernist devrimden zerrece anlamayan bir solcu sanatçı; çok hoş!
yaşar kurta ermeniliği ile ilgilide soru sorulmuş; ancak buna değinmeye bile gerek yok, kendilerinden başkasına yaşam hakkı tanımayan i̇slamcıların oltasına nasıl gelinir ve buradan nasıl saçmalanır, daha fazla irdelemek anlamsız.
artık, şahsın üzerinden devam etmeyelim ve birkaç genel şey söyleyelim. demokrasi denen kavram, aslında bir bataklığın adıdır. patron sınıfının, karakterini şekillendiren faşizmi gizlemek, perdelemek için, evvela mecburen sonra da şeklen, sosyalistlerle halkın arasında yarattığı mesafenin sınırları çizilmiş halidir. kavganın yerine barışı, devrimin yerine reformu, özgürlüğün yerine serbestliği koymasıdır. bu lafızlarla kandırdığı insanları kendine kul köle yapmasıdır.
12 eylül sonrası, solumuzun yenilgi kompleksi, hatayı hep içsel anlamda araması ve batıda esen yeni ve dandik sol rüzgârlar, türkiye devrimci hareketini epeyce yıprattı; geldiğimiz yer ortadadır, kürt sorununa, alevi meselesine, türban problemine, ermeni dalaşmalarına çözüm olarak, sürekli demokrasi talep eden bir solculuk anlayışı!
teoriyi artık leninden değil radikal i̇kiden öğrenmeye çalışanların, kendilerini içine soktukları durum bellidir ; ya akpye aleni veya gizliden destekçilik ya da kürt hareketine iltica!.. bu atmosferin, çok da okuyup yazması olmayan; ancak popüler işler yapmaları sayesinde bir yer edinen sanatçıların kafasına nasıl işlediği ise, asıl konumuz. yaşar kurt örneğini bu yüzden bir yazı haline getirme gereği duydum.
demokrasi denen bataklık, akp döneminde iyice genişlemiş, hem de derinleşmiş, buradan kurtulmak da oldukça güç hale gelmiştir. kurt da maalesef buraya çoktan düşmüştür.
daha çok üniversite okurken tanışılan müzisyenlerdendir. en son dinlediğimde yıl 2002 idi. ne yazık ki beynimize şu sıra yine savaşı empoze etmeye çalışıyorlar. ayna karşısında saç taranırken söylenecek son söz iken çıkıverdi ağzımdan: haydi erkekler savaşa! ne oluyor levye kendine gel derken: süt içmesi gerekli annemin! artik süte gerek yok! diyince yaşar kurt'un mütemmimcüz albümünün * dinlenme vaktinin geldiği anlaşıldı.
nasıl güzel bir albüm, nasıl kötü br demeç! sen de mi bürütüs diye soracağım, dilim varmıyor. ben ki müziği ideolojiden ayrı tutmaya çalıştım bunca yıl ama gerçek anlamda icra edilen bir sanatla karşı karşıyaysan nasıl ayırırsın dünya görüşüyle sanatın başkaldırıcılığını birbirinden? ayıramamışım işte, erdeme o kadar yaklaşamamışım henüz.
ben yine dinlerim şarkılarını "ver bana düşlerimi" diye eşlik ederken kafamı kurcalasa da nasıl bu kadar değiştiğin. ama sorulması gereken asıl soru şudur ki; "nasıl başarıyorlar bunu onlar, bunu nasıl yapıyorlar?"