yazmak bir eylemdir; eylem harekettir; hareket üretimdir; üretim mutluktur.Peki ne değildir, saçmalamak değildir, içini dökmek değildir, biri görür de beğenir düşüncesi hiç değildir.
bazı adamlar vardır, bir şeylere kafaları kızdığı zaman kum torbalarına sarılırlar. ayrı bir odadır kum torbalarının bulunduğu yer. vururlar da vururlar. ter atarlar, rahatlarlar. kızgınlıkları, öfkeleri, sıkıntıları dağılır.
işte yazmak da böyle bir terapi. klavyeye bastıkça daha sert basar, kaleme daha sıkı sarılır insan... bir şeylerden intikam mı alır bilinmez ama çıkarır işte o içindekini, ne varsa.
ve bitmesin ister yazmak, bitmesin ister bu kağıt, bitmesin ister bu tanım.
bir başka yazmak daha var fakat anlamını tanımlamak zor. fiillerin sonuna ek olarak -yazmak getirilir. bir şeyin olmasının son anda engellenmesini ifade eder.
gibi kullanımları vardır.aslında olay tam gerçekleşmemiş olsa da gerçekleşmiş gibi hükmedilir. sevgilinizi terk etmek üzereyken vazgeçersiniz o terkettiğinizi varsayar. suda boğulmak üzereyken kurtulursunuz, doktor boğulmuş gibi işlem yapar. olay % 50 gerçekleşmiş sayılır. ne de olsa bir işe başlamak bitirmenin yarısıdır.
laklik gideyazmıştı da ordan aklıma geldi.
çok nalet. öyle "ben yazdım" olduculuk yok. yani burda sözlükte falan olur da, ama kitap mitap yazarsın hasbelkader.. o zaman adamın bi yerine monte ederler o kitabı da... akıllı ol, iyi düşün, öyle yaz. çocuk oyunu oynamıyoruz burada!
yazmak.zor zanaat..kalemi eline her alışında içinde sözcüklerin bağırışlarına karşı koyamamak.her boş kağıt görüşünde o kağıda derdini anlatma çabası biraz.
Yaşamı yazmaya kalkıştığında,sıkıntıya düşersin hep:
yaşadığın,yazıya gelir gerçi;ama,yazıldığında
içine gireceği-girdiği-biçim,aykırılığı,çelişmesi,
zıtlığıyla,seni huzursuz eder,sana sıkıntı verir.
kalem aracılığıyla kendini ifade etmektir ki çoğu zaman yüzyüze bakarak bişeyleri soylemek ağır gelir insan oğluna.konuşarak eleştirmek,suçlamak ,iltifat etmek,ilan-ı aşk etmek...oysa kalem ele alındığında bir özgülük başlar,yuzler kaybolur, sadece siz ve kelimeler vardır.o yuzdendir ki az yada çok her insanın mutlaka denemesi gereken bir tecrubedir yazmak.
çoğu zaman içindekilerin taşmasıdır, kaçmasıdır. ne kadar büyük yaşanmışlığı, düşünmüşlüğü varsa insanın o kadar çok yazar.o kadar yoğun yazar. güzel yazmak dert değildir, önemli olan yazmaktır sadece. insanı rahatlatır. ve yeteneğe gerek yoktur çoğu zaman. sadece düşünmek yeter.
alatmadıklarını , anlaşılmyanını kalemlerle kağıtlara aktarmaktır. kaçıştır çoğu zaman sığınaktır . ama en önemlisi tutkudur insana herşeyi yaptırabilen.
yazmak, kelimelerin büyülü dünyasında yaşamak, hür olmak cümlelerin uçsuz bucaksız diyarında. yazmak kelimesinin sözlüklerde bilinen bazı tanımları vardır. örneğin tdk der ki; "yazmak, söz ve düşünceyi özel işaret veya harflerle anlatmaktır. bu kitabi tanımdan sonra bir de bu yazar tanımlamak ister "yazmak" kavramını. "yazmak, coşkun bir ırmakcasına gönülden akan duyguların kelimeler aracılığıyla satırlara nakşedilmesidir." bazen umutsuz bir aşk hikayesi nedenli kırılan kalbimizin yaralarını sarmak için, bazen kalbimizden taşan coşkun duyguları paylaşabilmek için ve bazen de gidenlerin yasını tutmak için gönlümüzün kalemiyle yazarız. bu yazdıklarımız kimi zaman bir şiirin ahenkli mısraları, kimi zaman bir şarkının melodik sözleri ve kimi zaman ise bir ağıdın acıklı kelimeleri olur, yol alır başka diyarlara doğru. gönlün kalemiyle yazdıklarımız uğultulu rüzgarlar eşliğinde bulut olur gider umutsuz kalplerin, çaresiz ruhların diyarlarına. kelimeler bu diyarlara bazen damla damla bazen de sağanak halde düşüp yağmur olur, ümitsiz kalplere deva, biçare ruhlara bir lokma aş olabilmek için. "bu yüzden hakkı yoktur gönül kalemiyle yazabilenlerin bilinmedik diyarlarda yaşayan umutsuz kalpleri devasız, çaresiz ruhları ise aşsız bırakmaya..."
latincede sevdiğim bir söz vardır "verba volant, scripta manent" diye. o söz der ki "söz uçar yazı kalır". işte bu yüzden görüp, duyupta yaşadıklarımızın en önemlisi de söylediklerimizin buhar olup kaybolmaması için yazalım. peki öyleyse ne duruyoruz "haydi şimdi omuzlarımıza hürlüğün kanatlarını takıp kelimelerin semalarında uçabilmenin vaktidir..."
Eylemsel gerçekliği düşünmekten geçer. Bi insan neden yazar, bi insan yazdıklarıyla bir şeyleri değiştirebilir mi? Taslak olarak büyük ölçekli olarak mercek altına alırsak "yazmak bir gereksinim midir?" diye sorulabilir mesela. Ama kime, beyaz sayfalara mı? Bilinçaltına mı? Yoksa bu parmakların ve beynin arasındaki, ruhunu kandıran kaçamaklı bi oyun mu? Sanıyorum bu her şeye hükmeden beynin, hükmü altında tuttuğu parmaklar tarafından kendisinin rahatlatılması eylemi. Beyin düşünüyor, parmaklar yazıyor. Hangi çıkarım veya etkileşim bu kadar sessiz olarak bir şeyleri oluruna bırakabilmiş ki?
Hayal etmeyi düşünelim mesela. Hayal neydi ki? Mutlu olmak için mi hayal kurardık, düş bahçelerinde dolaşma amacımız tamamen mutluluk muydu? Peki hayal kelimesi pozitif bir anlam mı yüklü? Kafamızın içine çöreklenmiş birkaç gramlık et ve kas yığınının nasıl bir idamesidir bu? Tamamen bir mastürbasyon gibi görünebilir fakat, atılacak adımların gücünü bu soyut gerçeklikler verir. "Yazıyorum, öyleyse varım." çıkarımı da yapılabilir pek tabi. Beni, ben olarak kabul edebilecek yegane boşluk sayfanın genişliğidir belki de denilebilir. Hani "konuşsam yer yerinden oynar da, imzasız bir yazının etkisini kim üzerine alır, omuzlarıma ne gibi bir yük biner?" düşüncesinin kaçışı da olabilir.
Asla hüner değil, kişinin kalemle kavrulup, sayfalara servis edilmesidir. kısacası kimsenin umurunda olmayan * bi ruh boşalmasıdır. herkesin ihtiyaç duyduğu Oksijen ve su gibi bir şeydir yazmak.