sınıfta uyuyakalmak, uyandığımda sınıfın çok sessiz olduğu an denk gelince kendimi evimde zannetmem ve şöyle rahat rahat zarrrrrrrttttttt diye osurmam.
uzun bir duş molasından çıkan monkberry, güzelce kurulanır. fakat saçları çalı gibi olduğundan saçlarını aynanın karşısında tarayarak kurutmaya karar verir. aynanın karşısına geçip saçını taramaya başlar hazır ıslak ve uysalken. birden "oha bu beyazlar ne lan? ne ara geldi bunlar? bildiğin tutam tutam beyaz var olm" diye eli ayağı titrer. aynaya yaklaşınca aptallığının kendisinden ayrılıp farklı bir birey olma yolunda emin adımlarla yürüdüğünü farkeder. zira sevgili monkberry, saçları kolay açılsın diye kullandığı saç kremini yıkamadan duştan çıkmıştır. geri döner, lavaboda buz gibi suyla "skyim yaa" nidalarıyla saçını pür-ü pak eder. artık aptallığına ayrı bir oda vermesi gerektiğine karar vermiştir.
az önce sigara böreği kızartırken yaşadığımdır. annem tava yumuşasın diye deterjan dökmüş tavaya. tava fayanstaydı ben de içinde ki yağ sandım. malum sigara böreği deterjanla kızarmaya başladı. az kaldı zehirleniyoduk iyi mi. deterjanlı börek. ööeeh.
geçtiğimiz yaz bir odayı boyayalım diye giriştiğimiz iş bütün ayı kaplayan bir tadilat serüvenine dönüştüğü zaman, günlerden birinde salonun parkeleri cilalama işlemine soyunmuşuz. makinesiyle güzel bir zımpara çekilmiş falan filan her şey tamam verniğimizi sürücez. verniği tinerle biraz inceltmek gerekiyor. tam elime tiner kutusunu almışken biraz ileride yarım kalmış bir tiner görüyorum. "dur bunu hiç açmayayım" deyip o tinerden bir miktar döküyorum verniğe.
sonuç: sümük benzeri iğrenç bir maddeye dönüşüyor vernik ama bu denli berbat olduğunu sürmeden göremiyoruz. önce batırdığımız rulolar kendinden geçiyor sonra sürmeye çalıştığımız zemin "e sıçaydın yani" tepkisi veriyor.
sonra diyorum ki "dur! bu terslikte bir iş var". şimdi filmi başa saralım ve ayrıntılara dikkat edelim.
inceltmek için ne kadar tiner kullanmam gerektiğini öğrenmek amacıyla vernik kutusu üzerindeki "hazırlanışı" kısmını okuyorum, diyor ki "selülozik tiner ile %5-10 inceltilmesi tavsiye edilir". sonrasında elime selülozik tiner kutusunu alıyorum ama biraz ilerde açılmış tiner kutusu görünce bırakıyor ona yöneliyorum fakat şuna dikkat etmiyorum, açılmış olan "sentetik tiner". filmin devamını zaten biliyorsunuz.
sonuç itibariyle, küçük bir bölüm olsa da o iğrenç sıvıyı sürdüğümüz zemini tekrar zımparaladık, 40 tl verdiğimiz vernik ve rulolar çöpe gitti. ha biraz da güldük.
koca çapa tıp fakültesini 10.kez gidilmesine rağmen görmeyip, önünden geçip gitmektir. çok saçma lan. sonra bir de düşünüyorsun nerede bu hastane? geride mi kaldı acaba? diye. işin yoksa geri dön o kadar yolu.
sözlük açılır. üye adı yazılır, şifre girilir. yanlış şifre uyarısı alınır. inatla giriş yapmaya devam edilir, uyarı devam eder. eeehhh be denir, küfürler edilir. klavyeye yumruklar atılır, neden olmuyor denir. sonra bir bakılır ki uludağa değil ekşi sözlüğe giriş yapmaya çabalamışım.
yorgun bir iş kadını ve iki yaramaz çocuk annesi olan ablamın işten gelip çocukları almaya gidene kadar evi toparlaması, sarma sarması ve sofrayı hazırlamasının ardından kolundaki anlamsız ağrının nedenini merak edip elini atınca aceleden çantayı kolundan çıkarmamış olduğunu farketmesidir.
ayağa giyilen galoşu çıkarmayı unutup bir güzel yollara düşmek ve bunu bayaaaa bir yol aldıktan sonra farkdip yol ortasında o galoşu çıkarmak (şaşkın bakışlar arasında).