mahallemizin bakkalının ölümü üzerine kızına taziye için uğrayıp, pek iyi bir insandı demeyi aklımdan geçirirken, pek iyi bir bakkaldı demiş olmam. hiç gitmeseymişim daha iyi olacakmış.
fotokopiçiye girmek için arabadan indiğimde arabanın kontağını yarı açık bırakıp akabinde kapıları kilitleyerek arabadan inmek suretiyle taksi çevirerek eve gidip yedek anahtarı aldıktan sonra tekrar taksiyle aracın bulunduğu yere gelip arabayla eve gelmek paha biçilemez olsa gerek. bu yüzden olsa gerek kapıları her daim kilitleme alışkanlığının olması kötü. o gün bu gündür yedek anahtar hep yanımdadır. bu sebepten olsa ki bir gün anahtarı kontağın üzerinde unutup yedek anahtarıda torpidoda unuttuktan sonra kapıları kilitleyip arabadan inmek. sonra ne mi oldu? tornavidalarla kapıyı açmaya çalışıyoruz bir gece vakti. *
motosikletin arkasına takılan otomobil çadırını farketmemek ve yolda çadırın takılı olduğunu anlatmaya çalışan tanıdıkların selam verdiklerini sanıp, selamla karşılık vermek.
amaç balkona çıkıp battaniyeyi silkelemek ancak battaniyeyi silkeledikten sonra balkondaki çamaşır ipine asıp içeri girmek sonrasında battaniyenin yokluğunu farkedip aşağıya düşürdüm heralde diye düşünerek 4 kat inip koca battaniyeyi aramak, belki rüzgar uçurmuştur diye düşünmek.
önce ptt'ye gidip sıra numarası aldıktan sonra, bankadaki işin daha acil olduğunu anımsayıp sırasının gelmesini beklemeden fişi cebine atan ve bankanın yolunu tutan adamın, bankada 215 sıra numarası alıp, hemen gişelerden birisinde yanan numaranın 216 olduğunu görüp, memura "ama benim numaram atlandı" diye çıkışıp elindeki 215 sıra numaralı fişi gösterdiğinde, "beyefendi 215 numaralı sıra fişi bankamıza ait değil, ptt'ye ait" cevabı aldığında anlaşılan dalgınlıktır. tabii ki, o dalgın adam bendim.
kettle var ya hani su ısıtıcısı onu uyku sersemi aygaza koyup altını yaktım, sonra baktım bi yanık kokusu var, kimseye çaktırmadan kettle ı çöpe attım.
annem hep derdi: oğlum kalk git bi yüzünü yıka diye. demek ki bundanmış.
duvara kafa atmak.*
dalga geçmiyorum, cidden böyle bir şeyi yaptım.
olay şu şekilde gelişti;
ranzanın altında uyananlar daha iyi bilirler,
duvar kenarı daha bir karanlıktır kuytu olduğu için.
normalde ışıktan rahatsız olmayan ben
ranzada yatmaya başladıktan sonra ışığın sızdığı odada uyayamaz oldum.
o güzel karanlık ve kuytu köşeme doğru ilerlemekteyken
-artık uyumak için nasıl bir aşk doğduysa içime-
kafam birden küütt etti duvara.
küt etmedi daha doğrusu resmen geri sekti.
o ilk anın acısından sonra yaptığım mallığı fark edip kahkalarla güldüm.
artık hangisi daha büyük mallık siz karar verin;
duvara kafa atmak mı
duvara kafa attığına dakikalarca gülmek mi.
not: bu entry'i girerek bir yazar olarak ciddiye alınma ihtimalimi önemli ölçüde riske ediyorum. *