salonda özgürlük, öbür odada özgürlük, mutfakta özgürlük. başka oda varsa orada da özgürlük ama gerek yok bir artı bir yeter. istediğin eşyayı istediğin yerde bırakmak...
sonra salonda yalnızlık, öbür odada mutfakta yalnızlık, evin her köşesinde ağlayabilme imkanı - bu çok önemlidir tuvalette ağlamak zorunda kalanlar bilir-.
yani birçok artısı olan bir yaşam biçimi. ama genel olarak insanlarla yakın ilişki kurmaktan zaten kaçınan insanlar için delirtici olabiliyor. bir süre sonra kendisiyle bile ilişki kurmayan biri olmak çok mümkün. benim iki odam vardı mesela mutfak salon birleşik. rahatsızlık vermesin diye aklımı yatak odasına kapattım bu durumda kapıyı cam macunuyla iyice bir çevrelemek gerekiyor; dışarı akıl taşmasın. silikon da olabilir. sonrası çok güzel bir oda eksilmiş oluyor artık orayı kullanamazsınız ama olsun salonda da yatılır. hem televizyon var akıl da yok izle işte sabaha kadar mis. bazen özlüyorum.
Ben özgür falan değildim , ışığı gören kız erkek gelirdi. Yan komşum olan kızlar da televizyon sesi duysalar sigara isterler , çay , şeker bazen de viski içiyorum diye viski isterlerdi. bir de bu kızların sevgilisi burak diye bi çocuktu , adam sürekli çift dikiş resmen.
ikinci üniversitede sözde sevgilim vardı o da terasta sevişme , şezlong da güneşlenme , ben annemle telefonda konuşurken oral seks yapmayı severdi.
Ama bilin ki kimsenin işi düşmezse kapınızı asla çalmazlar.
yalnızlıkla anlaşamadığım bir nokta yok. şöyle düşünüyorum
dünyada tek ben olsaydım sadece kendi yaşamıma ve eğlenceme
bakardım. bu hiçkimseyi aramayacağım anlamına geliyor.
birileriyle problemim varsa onlar var diye.
salonun ortasında sehpanın üzerinde sigara paketleri , içki şişeleri.
30 yaşında bir adam. hüngür hüngür ağlıyor.
apartman 30 daire. hiç kimsenin haberi yok. duvarlar zaten konuşmuyor. anne babayla konuşunca endişe etmesinler diye 'tabii iyiyim hiç bir sorunum yok' diyorsun hıçkırığını bastırıp. birisi yanında olsa sarılıp ağlasan istiyorsun ama yastıklar var. camı açıp bağırmak istiyorsun niye diye olmuyor. ne kendini teselli edebiliyorsun ne üstesinden gelebiliyorsun. sigaradan bir fırt daha , rakıdan bir yudum daha. tercihlerini sorgulayıp işlerin bu raddeye nasıl geldiğini düşünüyorsun. tıpkı öksüz bir çocukmuş gibi ya da pazarda annesini kaybetmiş gibi. sanki herkes tanıdık ama herkes yabancı. sonra sabah kalkıp janti janti giyinip , aynada işaret parmaklarınla dudaklarını iki yandan çekip bir gülümseme oturtuyorsun yüzüne.
Yemek yapma, temizlik, bulaşık yıkama gibi kötü yönleri olsa da muhteşem bi'şey. insanın kafası inanılmaz rahat oluyor ve tam anlamıyla özgür oluyorsun. Gecenin köründe eve döndüğünde veya günlerdir eve uğramadığında "nerdeydin" diye sorgulayan, seni darlayan birinin olmaması inanılmaz iyi.
Evde rahat giyinmek, istediğin kanalı açmak, rahat rahat kafa çekmek ve sevdiğin arkadaşlarını istediğin zaman yatıya davet etmek gibi güzel yönleride var. Yalnız yaşamanın güzel yönlerini saymakla bitiremem.
imkanı olan varsa ayrı eve çıkıp gençliğini doya doya yaşasın..
2020 eylül ayından beridir deneyimlediğim yaşam biçimi. yalnız benim yalnızlık öyle kalabalıklar içerisindeki yalnızlık değil. şairane değil, salt yalnızlık.
ömrüm boyunca yurtlarda okudum. üniversitede eve çıktım. görece sosyal bir insanım. her zaman arkadaş çevrem olmuştur. insanlarla sohbet etmek en sevdiğim şeydir. öyle fazla aktiviteye ihtiyaç duymam. iyi sohbet edebilecek 1-2 insan olduğunda saatlerce sohbet edebilirim.
şu an bulunduğum yer ülkenin doğusunda bir ilimizin unutulmuş bir ilçesinin köyü bile değil, mezrası. yani tam olarak allah'ın unuttuğu yerde hayat mücadelesi veriyorum. mesela şu an yollar kapalı. neyse ki malzemeleri stok yapmıştım 10-15 gün bir sorun yaşamam gibi. ama sonrası büyük sıkıntı. arabam var ama yollar kapalı ve açılmıyor. * hadi açıldı diyelim dönene kadar kapanıyor. elektrikler gidiyor, 1 gün gelmiyor. geçen mayısta 18 günlük kapanma döneminde tüpüm bitmişti ve tüp alamadım. sayın kaymakamın kesin emriymiş. ekmek ve 20 günlük peynirle yaşamıştım. son 1 hafta gofret ve halley ile kahvaltı yapıp akşam ekmek arası peynir yiyordum. o kadar soğuk ki... yakutistan sanki. tipi olduğunda ev uçacak gibi oluyor. ha tabi ev denebilirse. *
fiziki şartların kötülüğü anlatmakla bitmez. ama ben bir şekilde halletmeye çalışıyorum. halledemezsem de yatağa girip 4 yorganı çekip ölmeme umuduyla uyumaya çalışıyorum. ancak psikolojik sorunlarla başa çıkmak daha zor. insan sohbet edecek birini arıyor. gerçekten çok arıyor. bir keresinde 1 hafta hiç konuşmadım. bakın bu şaka değil. hiç konuşmadım. ne telefonla ne de yüz yüze bir insanla. o 1 hafta sonunda sesim gitmişti sanki. eski arkadaşlarımı arayıp kafa z.kmek de istemiyorum. malum hepsi evlendi, iş güç, çocuk... ben mi ? ben bırakın evlenmeyi kimseyle tanışamıyorum bile. kimle nasıl tanışabilirim ? ilçeye gidip market alışverişimi yapıp hemen dönüyorum. zaten öyle bir yer ki herkes evde. bir tane kafe var. oraya da kimse gitmiyor. gelen olsa da kimseyle tanışamazsın. kim olduğunu bilmiyorsun eğer yerlisi ise hatun kişisi gelip 10 tane abisi seni vurup 10 parçaya böler. zaten yerlisine yazmam da yanlışlıkla oldu diyelim. her neyse...
çalıştığım yerde sadece ben varım. ben işe gittiğimde iş arkadaşım olsun isterdim. insan ister istemez öyle olunca daha bakımlı oluyor. sabah farklı bir heyecanla kalkıp gidiyor işe. ben gidiyorum sadece ben varım. iyice paspal olacağım diye korkuyorum. şükür hala sakalımı kesiyor, saçlarıma gereken özeni gösteriyorum. ama insanları çok özledim ben. umarım psikolojim sağlam şekilde giderim bu diyardan 3 yıl sonra.
Bir çok insana güzel gelsede bana göre değildir. Konuşacak insan ararım her defasında. Arkadaş çevresi de bir yere kadar. Ben yaşlanana kadar ailemle yaşamak istiyorum. Çok ileride evlenme kararı alırsam evlenirim. Yalnızlık en büyük korkum çünkü.