bugün

istanbul aşığı bir şairdir. ''Ankara'ya gitmenin en güzel yanı istanbul'a geri dönüşünüdür ' der o derece yani.
bir şiir için aylar harcayan istanbul aşığı bir zattır. (bkz: rindlerin ölümü) adlı şiirin son kısmında geçen serin serviler altında kalan kabrindeyi serin servi mi yoksa siyah servi mi yazayım diye 3 ay düşünmüş olması sebebiyle şiir yazarken nasıl titiz davrandığını göstermiştir. türk şiiri onu, fazıl hüsnü'yü, faruk nafiz'i ve daha nice gönül adamlarını unutmayacaktır.
üsküp doğumlu, annesine aşırı bağlı, kalemi kuvvetli şairimiz. Düşüncelerini ve anılarını çocukluğum gençliğim siyasi ve edebi hatıralarım adlı kitabında anlatmıştır. Fakat maalesef yazar, hiçbir kitabının basıldığını görememiştir. Kitaplarını istanbul Fetih Cemiyeti'nin kurduğu Yahya Kemâl Enstitüsü basmaktadır.

Ayrıca Jön Türk kavramının o zamanki boşluğunu, yine o zamanın siyasi görüşlerinin yanlışlığını yahut savaş zamanı milli duyguları yüksek bir insanın düşüncelerini, üzüntülerini en iyi şekilde dile getirmiştir. Çünkü Yahya Kemâl, bu acıların hepsini yaşamış, jön türklerin de arasında bulunmuş ve kendisine gerçeği gösterecek kadar fikir edinmiştir.

Yaşamı boyunca, o dönemlerde yaşayan ince ruhlu bir insanın kapılacağı her türlü akıma ve sevdaya kapılmış, Paris'e o da firar etmiştir. Lâkin orada geçirdiği zor yıllar onu yıpratacağına, geliştirmiştir. Fikrimce gayet karışık bir karakterdedir. Kendisi mesela Londra'da iken (o dönem bütün ingiliz yazarlardan etkilenmektedir) bir Türk destanı yazmaya kalkmış (bu destan akıncılarmız ve korsanlarımız üzerinedir) ama destanı tamamlayamamıştır. Ancak tamamlayamadığı destan, ona şiir dalında yeni bir uslüp kazandırmış (nasıl oluyor demeyin, destanlar nesir şeklinde değildir hep) ve kendisi bu üslubu o zamanın ileri Türk edebiyatçılarınınkinden çok farklı bulmuştur.
ölümü en iyi anlatan üstadımızdır. eserlerine göz atıp da tüylerinizin diken diken olmaması gibi bir durum söz konusu bile değil.

cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
avunmak istemeyiz, böyle bir teselli ile,
geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan,
ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan,
geçince başlayacak, bitmeyen sükûnlu gece,

not: mükemmel kelimesi bile kifayetsiz kalıyor bu cümlelerin olağanüstülüğü karşısında.
2008 turkiye de "yahya kemal beyatli yili" olarak kutlanmisti biciminde bir anektodu basa koyup anlatalim.
orhan pamuk,"istanbul ve hatiralar" kitabinda en iyi istanbul sairlerinden olarak gosterir kendisini..
asil adi ahmet agah dir.
uskup de dogan yahya kemal (1884),ilk ogrenimi selanikte yapar ,sonra annesinin hastaligiyla birlikte yeniden uskup'e doner. 18 yasina geldiginde istanbul'a ilk kez ayak basar. donemin etkili akimi jon turkler'in etkisiyle kisa sure sonra paris'e gecer . siyasal bilimler okur. aslinda en buyuk meraki tarihtir. paris'te kendini arastirmalarina verir. 1912 de istanbula doner,
ittihat ve terakkinin gizli hedefi olup sonradan oldurulen gazeteci ahmet samim'in cenazesinde hamdullah suphi tanriover ile tanisir,dostluk kurar.[ ara not:ahmet samim ,ilk siyasi nedenlerle oldurulen gazetecidir.]

o yillarda edebiyat dunyamizda ziya gokalp'le yaptigi tartismalari unludur. ziya gokalp turancidir oysa yahya kemal turklerin tarihindeki malazgirt oncesi bolumlerle ilgilenmez.
kurtulus savasi sirasinda , "dergah" dergisinde milli mucadeleyi destekleyen cesur yazilar yazar.

ataturk le 1922 de bursa da tanisir.ataturk onu ,kurdun disisi ve yavrulari adli yazisiyla dergah gazetesinden hatirlamaktaydi, bu yaziyi cok begenip kesip saklar ataturk..( hamdullah suphi tanri over'in anilarindan)
yahya kemal, ayrica turk heyetinin lozan mutarekesindeki musaviridir. 1922 de urfa milletvekili secilir ve bu sifatiyla gider lozan'a
sonraki donemde kendisini uzun yillar buyukelci olarak goruruz.(polonya,suriye,ispanya)
en son ispanya buyukelcisi iken ispanya krali ile (alfons) cok siki bir tavla arkadasligi kurar.ispanya da rejim degisir fakat yahya kemal bunu ankaraya pek yansitmaz .
donemin disisleri bakani teyfik rustu aras gorevden alir kendisini..(1932)
bir muddet paris te yasar sonra turkiyeye gelir. 1934-43 yillari arasi milletvekilidir.1947 de bagimsizligini kazanan pakistan'in ilk buyukelcisi olur.bir yil sonrada emekli olup ayrilir.emekli olup park otele yerlesir. omrunun sonuna kadarda orda kalir.
1958 de tedavi icin gittigi pariste olur..

cok istahli yemek yermis rahmetli , bu konu hakkinda cok polemik yapilir..
ayrica tevfik fikret ile edebi didismeleri ilgi cekmistir
humeyradan dinlemeye bayildigim bir yahya kemal siiri ile bitirelim bu fasli

artık demir almak günü gelmişse zamandan,
meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan.
hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
rıhtımda kalanlar bu seyâhatten elemli,
günlerce siyâh ufka bakar gözleri nemli.
bîçâre gönüller! ne giden son gemidir bu!
hicranlı hayâtın ne de son mâtemidir bu!
dünyâda sevilmiş ve seven nâfile bekler;
bilmez ki giden sevgililer dönmiyecekler.
bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Rivayete göre bir vatandaşın manisini dinledikten sonra şiir yazmayı bırakmış. Edebiyat hocamın yalancısıyım.
O mani;

Dünyasına dünyasına
güvenme dünyasına
dünya benim diyenin
biz gittik dün yasına

Bunun üstüne bir şey yazılamayacağını düşünmüş olsa gerek.
nazım hikmet'e edebiyat dersleri verdiği esnada, nazım'ın ingiliz muhipleri cemiyeti üyesi annesi celile hanım ile aşk yaşamış hovarda şair.

(bkz: mina urgan bir dinozorun anıları)
Türk şiirine aruzu başarıyla uygulamış şairlerimizdendir.
Ayrıca Ahmet Haşim ile iyi arkadaştır.
Nazım Hikmet Ran'ın annnesi olan Celile Hanım ile bir beraberlikleri olmuş lakin
nazım'ın ahı tutmuş olacak ki bu beraberlik mutlu sonuçlanmamıştır.
Şiirlerinde aşk ve istanbul büyük yer tutar.
Kendisi Ankara'nın en çok istanbul'a dönüş yolunu severmiş.
"yeni bir yurt, yeni bir ulus yaratır" demişti ve böylece tarihimizi, türklerin anadolu'ya gelmeleriyle başlatmak inancını benimsemişti. üst yanı "ırk" ile, ya da "kavm" ile "ulus"u karıştırmaktan başka bir şey olmazdı. geldikleri yere dönmeleri gerekse, bugün hiçbir ulus yurdunda kalamaz. çünkü, otohton halk ancak masallarda vardır.

yahya kemal'in bu tutumu karşısında yer alan anlayış, sadece "ırkçı" anlayış değildir; yeni edindiği yurtta, yeni bir ulus olarak oluşan topluluğun, o yurttaki eski uygarlıkları benimseyeceği inancı da burada var gücü ile ortaya çıkar. anadolu'ya sahip çıkmak, onun tarihini özümsemek, "hep bu topraktan" anlayışları, bu açıdan değerlendirilmelidir. gerçi atatürk'te bir orta asya görüşü vardı, ama bunun "ırkçı" bir tutuma yol açabileceğini gören atatürk, "orta asya"yı sadece bir "insanlığın ve uygarlığın ürediği bölge" olarak bırakıp, anadolu'nun geçmişine sarılmakta gecikmedi. toprağı kazıp geçmiş uygarlıkların izlerini, belgelerini bulmak işine onun zamanında başlanmıştır.
türkleri akdeniz medeniyetini oluşturan ırklardan biri olarak gösteren "yeni tarih tezi" döneminde çok tepki toplamıştır.
rinddir, istanbul hayranıdır. edebiyata dair adlı eseri, türk edebiyatı'nı tanımak açısından çok önemlidir.
şiirlerinin teması beş gruba ayrılır:

1. mazihal ( milli romantik duyuş tarzıyla yazdığı) şiirleri
2. vatan teması.
3. istanbul teması
4. ölüm teması
5. tabiat teması
hece ölçüsüyle yazdığı tek şiirin ok olmasını maalesef bir sınav sonrasında öğrenebildiğim şairdir kendisi. çok güzel yazdığı söyleseler ve ben de bu görüşe kısmen katılıyor olsam da bir dinazorun anılarında kendisi hakkında okuduğun şahene bir tembeldi sözü kendisinden ve şiirlerinden soğumama neden olmuştur.
(bkz: önyargı)
soyadı beyatlı dan önce şehsuvaroğludur ..daha da türkçeleştirerek beyatlı yapılmıştır.
YAHYA KEMAL`in SÖYLEDIGI SON BEYIT:

Ölmek kaderde var, yasayip köhnemek hazin
Bir care yok mudur buna ya Rabbel`alemin?
Hicran, gün ortasında öten bir horoz gibi,
Seslendi pek vakitsiz... içim yandı ansızın.

Mazi yosunla örtülü bir göl ki yok gibi,
Mevsim serin ve bahçede yaprak yığın yığın.

Hicran gün ortasında neden böyle seslenir,
Birden hatırlatır unutan kalbe sevgiyi?

Keskin bir özleyişle hayal ettiren nedir.
Bir devre varsa insanın ömründe en iyi?

Ey sevgi anladım bu uzakta seda ile,
Ömrün yegâne lezzetidir hatıran bile.

(bkz: hatırlatan)
1884-1958 yılları arasında yaşamış türk şair, yazar. edebiyat tarihçileri onu dört aruzcular kavram ayrımı içerisine koymuştur. cumhuriyet dönemi' nin en büyük temsilcisi olarak bilinir.

aşk hikayesi;

âh o akşam o trenden gülüşün!
o gülüş kalbime aksettiği an
duymadım ilk ateşin düştüğünü;
şavka benzer bir ışık zannettim.
macera başlamak üzereymiş o gün.
sürecekmiş bu ateş yıllarca.
bir taraftan yakacık, mor dağlar...
bir taraftan da deniz, şûh adalar...
o gün ömrümde, kader,
geçecek aşkı resimleştirmiş
bu güzel çerçevede.

yine dün geçtim o yoldan;
aynı raylarda trenler geçiyor...
karşı dağlar, hep o dağlar...
kıyı hep aynı kıyı
ve deniz aynı deniz;
o gülüşten bir eser yok yalnız;
o güzel çerçeve bomboş!
belki kalbim daha boş!

ayrıca ; '' türkçe ağzımda annemin sütüdür. '' demiştir. bizlere dilimiz ile varolabileceğimizi her daim hatırlatmıştır.
yazdığı şiirde içine sinmeyen bir kelimeden dolayı, yıllarca uygun kelimeyi arayıp, o şiirini yayınlamayacak kadar şair...
ayrıca nazım hikmet ran 'ın annesine aşıkmış kendisi; yeni öğrendim.

''artık demir almak günü gelmişse zamandan,
meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan.
hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol...''
(bkz: eve dönen adam)
özleyen.
Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde,
Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde!
Dağlar ağarırken konuşmuştuk tepelerde,
Sen nerde o fecrin ağaran dağları nerde!

Akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi,
Hulya gibi yalnız gezinenler köye indi
Ben kaldım, uzaklarda günün sesleri dindi,
Gönlümle, hayalet gibi, ben kaldım o yerde.
çok piz boğaz adamdı. bir gün bir bayan hayranı hergün gittiği lokantaya gider. bakar ki şair çadır çingeneleri gibi yemek yemektedir. kızcağız buyuk bir hayal kırılığı yaşar. koşarak lokantadan çıkar.
rindlerin ölümünden, mezar taşına yazılmasını vasiyet ettiği dörtlük;
ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
gönlü her yerde, buhurdan gibi, yıllarca tüter.
ve serin serviler altında kalan kabrinde
her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter.
iyi yazar olarak bilinir.
yürü, hür maviliğin bittiği son hadde kadar! insan, alemde hayal ettiği müddetçe yaşar.
yahya kemal, günümüzde düşünce ufku olarak söylersek beşir ayvazoğlu'nda yaşıyor.
kanmaz, en uzun buseye, öptükçe susuzdur
zira, susatan zevk, o dudaklardakı tuzdur.
deyip beni benden almış üstattır.
orhan karaveli'nin ziya gökalp'i doğru tanımak adlı kitabından :

gökalp, malta sürgünü'nü saymazsak bir kez bile türkiye dışına çıkmamışken daha on dokuzunda paris'le tanışıp burada yıllarca kalan yahya kemal'a göre " türk milletinden de türk milliyetçiliğinden de habersiz jön türkler'in hedefi nefret ettikleri abdülhamit 2'yi tahttan indirerek murat 5'i tahta çıkarmaktı. osmanlı imparatorluğu'nun tebaasından rumlar, bulgarlar ve sırplar ise bu sıralarda paris'te ateşli mitingler düzenliyordu. jön türkler yalnızca abdulhamit'i yıkarak özgürlüklerine kavuşmayı düşlerken, milliyetçilik duyguları kabarmış rumlar, bulgarlar ve sırplar özgürlüklerine kavuşmak için abdulhamit'i değil de türk milletini ve devletini yıkmayı amaçlıyorlardı. demek ki türk milleti diye bir şey vardı. ben de, bu nasıl bir millettir, geçmişi nedir, diyerek merak etmeye başladım. zaten, siyasal bilimler mektebinde tarih okuyordum. türk milletinin geçmişini öğrenmek için tarih kitaplarını karıştırmaya başladım. işte bende, milliyet hissi ve milliyetçilik böyle doğdu.