bugün

"Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum.
Bakımevi'nden bir telgraf aldım:
Anneniz öldü. Cenazesi yarın kaldırılacak.
Saygılar.
Bundan pek bir şey anlaşılmıyor. Belki dün ölmüştür."

Şeklinde bir girişe sahip olan Albert camus eseri. Kitaptaki karakterimiz giriş itibariyle her ne kadar üzüntüden veya benzeri bir duygudan bu sözleri sarf etmiş gibi görünse de hayır, aslında kitabı yarıladığınızda fark ettiğiniz gerçek; karakterin gerçek bir umutsuz vaka olmasının yanı sıra umarsız ve umursamaz bir psikoloji içinde olmasının ortaya çıkardığı sonuçla ciddi anlamda dediği gibi, gerçekten o an bu gerçeği bilmemesinden ötürü o sözleri dile getirmesidir. Aslında o kısımda annesi için üzüldüğü bir durum söz konusu değildir.
Oysa girişi ne duygusal görünüyor; annesi için aklını, günlerini şaşıp yitirmiş bir evlat gibi.
bazı insanları son gördüğümüzde, ilk gördüğümüzden daha yabancı gelir gözümüze. ne acı ama.
Albert camus'un şaheseri. Yeniden okumaya başladım. Meursault gibi hissiz, ruhsuz bir adam distopik eserlerde bile yoktur. Camus bu karakteri nasıl bir kafayla yazmış merak ettim doğrusu.

Yarına bitireceğim inşallah.
Camus harikulade eserine şu satırla başlar;
''Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum.''
En sevdiğim roman. Keşke hiç okumasaydım, öyle bir fırsat olsaydı, bunun için gereken bedel neyse öderdim.
Malum zihniyet için 2 türü vardır:

Yabancı Gayri müslim ise: oooo buyrun gelin gelin. Ayakta mı , domalarak mı posizyon alayım?

Müslüman ise: ölkömdö bonloro östömöyörom!!1!1!1
empati yoksunu psikopat bir orospu çocuğu içeren kitap.
annesinin cenazesinde kafayı sıcak ile bozmuş.
sürekli ön yargılı, umursamaz, kimseye sevgi beslemez, yakınlık duymaz.
basit bir mahalle kavgasında adam vurur. yetmez yerdeyken şarjör boşaltır.
mahkemede konudan farklı düşüncelere dalar. merie'nin memelerini hayal eder.
'' bugün annem öldü. belki de dün, bilmiyorum. ''

albert camus romanı. insanın kendi benliğine dahil yabancılaşmasını gözler önüne seriyor.
Roman kahramanı meursault un savunmasında takım elbise giyerek aglak bir sekilde pismanım demedigi, sadece fikirlerini dürüstce ve duygu katmadan söyleyip yasadığı icin, hayatında hicbir şeye hicbir kisiye baglanamadığı ve bir anlam katmadığı icin toplum tarafından bir yabancı bir cani gibi görülerek mahkum edilmesini anlatan albert camus romanı.
Aidiyetsizliğin vücut bulmuş hali. Gerek Camus'nün, gerek Hemingway'in ve gerekse de henri barbusse'nin yabancılarında ortak olan nokta "Gerçekdışı" olgusudur. Üçü de gerçekliğin dışında yer alırken, gerçeğe ciddi bir tepki gösterirler. Bir prototip oluşturmak elbette mümkün değil ama bu üç yazarın "Yabancı"ları kalıplaşmış olan pek çok şeye tepkilidirler. Nietzsche'nin "Ahlaksız" olarak erdem sahibi kıldığı insanlara da benzerler.
Yaşlı annesinin ölmüne üzülmedi diye asılan karakterin hikayesini anlatan albert camus ün kitabı.

charles bukowski de şöyle der;

--spoiler--
O kadar yaşlanmıştı ki ölmesinin bir anlamı kalmamıştı.
--spoiler--

Edit: imla
farkedilmeyen belli ki,
gecenin ayazında usul usul yürüyen şu sessiz sakin sokakta..

öteki dahası ötedeki,
resmi solmuş tanımsız ve aklındaki mısralar anlamsız..

uykuda beklercesine, tıpkı bir canavar misali taşlanırcasına huzursuz..

ehlileştirilememiş sadece yabani,
yabani hayatına da yabani..
yabancı kendisi..

tanım: tanınmamış dahası ne kadar tanınsa da anlaşılmamış kimse..
Birinin yabancı olması için tanımıyor olmana gerek yok. Ne yabancı dostlarım oldu yıllardır.
Bir meursault değiliz amma biz de çok yabancıyız şu fani dünyaya.
toplumdaki olaylara toplumla aynı tepkiyi vermediği için cezalandırılan bir adamın öyküsünü anlatan albert camus’un nobel ödüllü kitabı. öykü baştan sona ana karakterin ağzından anlatıldığı için “ günlük mü okuyorum lan ben” diye de tepki vermenize neden olabilir.
...
Tuhaf biri olduğumu, beni kuşkusuz bu yüzden sevdiğini ama belki günün birinde yine aynı sebepten nefret edebileceğini mırıldandı.
infaz hukuku dersi icin odev verilmis oldugundan gecen sene okudugum ve bu yasima kadar okumadigim icin beni kendime kizdiran kitap.

Arka kapagina bir goz atin. Azicik bile ilginizi cekerse okuyun zira ici daha guzel.
Farsça "yaban" sözcüğünden türemiş bilinmeyen, tanınmayan kişi anlamlı sözcük.

Yabancılaşmak şeklinde türetilince daha bir hazin hale dönüşüyor anlamı.
Yüksek beklentilerle alıp vasat(ortalama) bulduğum bir kitap.Yeraltından notlar'daki ana karakterle ruh durumlarının benzediğini düşünüyorum.
Bir albert camus kitabı. Hiçliğin, boşvermişliğin romanıdır ; anakarakter kendisini tüm toplumdan ve normlardan soyutlamış, kalıpların dışında, her şeye ve herkese, kendisine bile yabancı kalmış bir adam. ve bu bakış açısıyla ölüm, sevgi, yaşam gibi kavramlara yer veriyor ve sorgulanıyor. Aslında insanı insan kılan mutlak, yaşaması gereken konu ve duygularda karakterin hissizleşmesini, durgun ve ruhsuzlaşmasını Çok gerçekçi bulamayıp, eleştirsem de yine de düşündüren, betimlemeleri muazzam, okunmaya değer bir roman.
Bir Albert camus eseridir.
Meursault karakteri dikkatimi çekti.
Bugün okumaya başlayacağım kitap. Bir solukta okumayı umuyorum.
Yabı sabancı okudum.
Bilinç altıma işediniz resmen.

“işlediniz okudunuz di mi ?” Ehehe
Bu romanı okuyunca üzülmenin, ağlamanın ve sevmenin saçma olduğu hissine kapıldım.

Duygusuz bir roman ama bir o kadar mantıklı. Bazen kendi kendime sorarım aşkı, üzülmeyi toplum mu bize öğretti. Gerçekte bunlar, Özden gelen şeyler değil mi? Gerçekten insanın varoluşu Özden önce mi gelir?
Albert camus romanı. Meursault ve yaşadıklarını anlatır. Bana gore kafkanin dönüşümü ile beraber en varoluşçu kitap. Efsanedir.
Toplum ve toplumu oluşturan insana dair ve yine toplumca oluşturulmuş değer yargılarına karşı uyumsuz olan kahramanın topluma yabancılaşmasını, toplumu oluşturan diğer bireylerce ötekileştirilmesini konu alan varoluş felsefesine ve insan algısına dair düşündükçe derinleşen müthiş bir eser. Kitabı okuduktan sonra aldığınız lezzet okurken aldığınızdan daha fazladır.