kendisinden sonra gelen jenerasyonu inanılmaz derecede etkilemiş ve beslemiştir.
bugün heavy metal, blues, jazz, pop gibi dünyaya mal olmuş, evrensel müzik akımları varsa bilin ki bu mozart sayesindedir.
büyük bir dehadır. ilk bestesini 3 yaşında yazmıştır. ilk konçertosunu 7 yaşında yazmıştır.
mehteran marşından etkilenip, türk marşını yazmıştır.
beethoven gibi bir başka deha onun hakkında en büyük bestecidir demiştir ve ondan etkilendiğini açıkça belirtmiştir.
amadeus filmi, mozart'ın hayatını onunla aynı dönemde eserlerini sunan salieri'nin gözünden anlatılmıştır.
filmin aksine salieri ile mozart rakip değildir. salieri'nin mozart ile fikir alışverişinde bulunduğu bilinir.
senfonileri ve konçertoları, sadece bunlarla da yetinmeyeceğim, tüm eserleri insanı farklı alemlere götürür.
hepsi birer başyapıttır.
kötü beste diye bir şey onun eserlerinin yanından bile geçmemiştir.
jeff loomis gibi bir gitar üstadı bile mozart'dan etkilenip onu takip ediyorsa, bu adam çağları aşmış, dünyayı değil tüm kainatı müziğiyle egemenliği altına almış demektir.
ölmüştür ama sadece bedenen. fikirleri, eserleri şu anda birçok müzisyen tarafından müzik altyapısı olarak kullanılmaktadır ve kullanılacaktır.
bu da onun ölümsüzlüğünü herkese kanıtlar. nasıl ölümsüz olunur? ahanda işte böyle olunur!!!
Olağanüstü bir belleğe sahip olan ve büyük müzik yeteneği çok küçük yaştayken ortaya çıkan mozart, çocuk yaşında virtüöz ve besteci olarak adını duyurdu. genç yaşta ölen besteci, ardında bütün müzik türlerinde kusursuz eserler bıraktı. Üslubunun inceliği, zarafeti ve saflığı, müzik tarihinde eşi olmaya bir besteleme tekniği ortaya koyar. (bkz: K. 427 Do minör missa), (bkz: Don giovanni) , (bkz: Mozart)
Adından en çok söz edilen, üstüne en çok yazı yazılan, yaşamı sinema ve tiyatronun kaynağı tek besteci. Babası, besteci ve kemancı, örnek bir Rönesans müzikçisi. Annesi, iyi koşullarla yetişmiş bir burjuva kızı...
35 yıla sığdırdığı çocukyaşamından kimi satır başları: Üç yaşında klavsen çalmayı öğrendi. Beş yaşında ilk menuet'sini besteledi. Sekiz yaşında Paris'te ilk yapıtları yayınlandı. Dokuz yaşında senfoni sahibidir, ablası ile konserler vermektedir. On iki yaşında ilk operasını besteledi. Müziğinde doğanın sesindençok, insan doğasının sesini yansıtmıştır da denilebilir. Kısacık yaşamının upuzun zenginliği: Altı yüzden fazla yapıtla bir müzik hazinesi... Tarih, 5 Aralık 1791'de, yani henüz 35 yaşında, yani yolun yarısındayken kaydını defterden düşürür. Cenazesinde fırtına ve yağmurdan başka kimse yoktur. Ama insan yine de düşünmeden edemiyor: Ya 60 yaşına kadar yaşasaydı diye...
üstadın adını "mozart" şeklinde okuyan türklerin "motsart" şeklinde okuyan türklere karşı sayıca ezici bir üstünlük sağladığı ve hatta birinci gruptakilerin toplansa ikinci gruptakilerin ağzını burnunu rahatlıkla kırabilecek bir hareket oluşturma potansiyeline sahip olduğu rivayet edilmektedir. doğrusu motsart tabii..
bitirirken "uzun cümle kuruyorum kurdukça sıçıyorum" adlı şarkı çalıyordu.
bir dahidir. her ne kadar 6-7 kişi ile aynı mezarı paylaşmak zorunda kalacak kadar fakir bir şekilde ölmüş olsa da dönemin saraylarında da nam salmış büyük müzisyen.
ölümün gölgesinin, müziğinin hiçbir yerine düşmediği besteci. malumunuz; cenaze törenindeki olaylar, nereye gömüldüğü hatta gömülüp gömülmediğinin bile belirsiz oluşu.. fakat şunu söylemeli ki; mozart gibilerini ancak kendi ölümüyle yitirir insan; o öldüğünde değil.
genelde konuşma esnasına "mozart" diye hitap edildiğinden mütevellit, "wolfgang amadeus" girince işin içine ilk planda haliyle ufak bir sapıtma olmuyo değil! "amadeus" da işi biraz çözer gibi oluyorsunuz fakat, "wolfgang" adeta bir sıçış anı! mozart ismini duyduğumuz zaman hafiften bir serinliktir, bir rahatlamadır.. **
velhasıl, küçük yaşlarda bile notaları öttüren, benim diyen bağlamacıyı, org'cuyu, piyanist şantörü altına sıçırtan. alatura bahşiş kabul etmeyen, bilakis en tikky ortamlarda takılıp en güzel hatunu yiyen, değerli bir abimizdir. kendisi ölmüştür, her nefis de bir gün onun nefis'i gibi ölümü tadacaktır hattı zatında.
herkesin bildiği bir bestecidir. ama kimsenin hiç düşünmediği bir özelliği daha vardır: mozart hiç okula gitmemiştir. gerçi baba dönemin avrupası'nda sözü geçen ekol kurmuş bir kemancı, anne piyano çalıyor, abla piyano çalıyor.. o ortama kim gelse böyle olur.. muydu bilinmez. kendisinin rondo alla turca bestesini viyana kuşatması sırasında gördüğü mehterandan esinlenerek yazdığı külliyen yalandır.
tanrısal bir dokunuşla ana rahmine düştüğünü hissetmişimdir hep.
doğumuna şahitlik etse idiniz, ilk çığlıklarından bir sonat besteleyebilirdiniz sanırım.
3 yaşında dehasını hissettiren üstat, 7 yaşında müziğin efendilerine katılmıştır. 39 unda ise artık notaları bu dünyadan çok, başka alemlere ait ve yücedir.
requiem eşsizdir.
mozart ı dinlemek, gözlerinizi kapatıp, ufka dokunmanıza yeter de artar bile.
gelmiş geçmiş en iyi bestecidir. amadeus filmini izleyip daha fazla tanımak gerekir. müziği kafasında yapar, kafasının içine hapseder. ölüm ayini * bestesini bitiremeden hayata gözlerini yummuştur. güzel uyusun.
dünya müziğinin efsanevi dehası, 5 aralık 1791'de gayet kötü şartlarda can vermiştir. mezarlığa 6 kişi tarafından götürülen tabutu, çok şiddetli bir yağmurun başlaması ile, kim oldukları bilinmeyen bu 6 vefalı insan tarafından da terkedilmiş ve mezracıların eline kalmıştır. kimsesizler mezarlığına defnedildiği bilinmesine rağmen mezarını bulmak bugüne kadar mümkün olmamıştır.
mozart ı dinlerken hissettiğiniz ihtişamın, hayatın trajedisini gizlemesi nekadar acı.
