Mayakovski'nin hayatı mütemadi bir kavga seyrinden ibarettir. Hayatlarında dövüşenlerin isimleri, ölümlerinden sonra da, sağ kalan düşmanlarıyla kavgada devam ederler... Mayakovski'nin arkada kalan ismi ve eserleri daha uzun seneler büyük inkılabın düşmanlarıyla çarpışacaktır...
Mayakovski'nin şiiri ile benim şiirim arasında ortak olan şey, öncelikle, şiir ile nesir arasındaki kopukluğun aşılması; ikinci olarak çeşitli türler arasında kopukluğun aşılması; üçüncüsü, şiire siyasa dilinin getirilmesidir.
Fakat biçimlerimiz farklıdır onunla. Mayakovski öğretmenimdir, fakat onun gibi yazmıyorum ben.
Moskova'daki öğrenim döneminde ben de Mayakovski gibi bir tribün şairiydim. Şiirlerim bir nefesli çalgılar orkestası gibiydi. Topluluk önünde okuyordum onları. *
Saat Bir'i geçti. Yatmış olmalısın
Samanyolu, geceye doğru gümüş gibi akarken...
Acelem yok; ışık hızıyla giden telgraflar varken
Seni uyandırmak ya da rahatsız etmek için hiçbir sebebim yok.
Ve, hayatın son bulduğunu söylediler.
Aşk teknesi, günlük angaryalara çarparak parçalanırken.
Şimdi Ben ve Sen dengiz. Ne gereği var o halde
Karşılıklı yeminleri, acıları, yaraları eşitlemekle uğraşmanın.
Nice diyarlar var dünyada sessiz ve sakin.
Gökyüzünü yıldızların armağanıyla sarmalarken gece.
Bu saatlerde, yıldızlardan biri işaret etmek için yükselir
Asırları, tarihi ve tüm kainatı.
(14 nisan 1930'da intihar etmeden önce yazdığı bir şiir. şair'in intihar notu bu şiirin orta kısmının biraz değiştirilmiş halidir)
(çeviri konusundaki tavsiyelere açığım)
(21 ağustos 07 güncellemesi ile yeniden, daha okunur hale getirdim. keyfi değişiklikler yaptım. şiir yetersiz çevirim nedeniyle zaten farklılaşmıştı, şimdi bambaşka bir hâl aldı.
**
orijinal hal: 03.12.2006 19:43
bilmem kaçıncı gözden geçirme: 19.02.2007 11:04)
Duyuyor musunuz?
Duyuyor musunuz bu at kisnemelerini?
Duyuyor musunuz?
Duyuyor musunuz otomobillerin ulumasini?
Bunlar
yikanmaya giden kentlilerdir Onun bereketinde.
Bir insan batakligi tüm.
Sürüklüyor beni kalabalik
rastgele bir yere
saskin, süklüm püklüm.
Dizginlere asiliyorum bense,
eteklere,
etekliklere.
Bu gördügüm de ne?
Sen misin?
Oraya mi götürüyorlar?
Yalan, zindikça bir küfür!
Gözümün bebegini kan bürümüstür
kizil feneri gibi
kerhanelerin.
Niçin sen ama?
Dur!
bildigim daha tatli zevkler var!
Ulu ormaninda kirpiklerin yok bir kimildama.
Dur!
Geçti gitti bile...
Iste oralarda, basi baslar üstünde.
Isildiyor kafatasi,
bir kundura dense yeri,
dazlak,
piril piril cilali deri.
Ancak
son bogumu üstünde
yüzük parmaginin
üç pirlanta yaninda
bir iki tüy var
dikilmis.
Yaklasiyor yosma, görüyorum.
Egiliyor öpmek için elini.
Dudaklari fisildiyor
küçük tüyler arasinda
birine 'küçük flütüm' deyip,
birine 'küçük bulutum'
üçüncüsüne de
isitilmemis, ünlü bir ad vererek
yaratmakta oldugum.
su yasamda
en kolay istir olmek
asil guc olan
yepyeni bir yasama
baslamak
dostu sergey yesenin intihari'nin ardinda bu dizeleri kullanmiş ama cok gecmeden kendi canina kiymiştir mayakovski. bir insanin bu satirlari yazip kendi canina kiymasi beni sasirtmistir.
hiçliğin kendisini cekme gücünü duygusunu yasiyordu. dostlarindan ayrilmiş, şiir okumasini sağlayan gür sesinden yavas yavas yoksun kalmasinin acisini duymuş, yaşlanmaktan korkmaya başlamiş ve sevdiği kadindan, yani aktirist veronika polonskya'dan ayrilmanin boguntusuna dayanamiş ve dayanilmasi güc ve doyurulmasi olanaksiz bir yaşam acliğina düserek bir nisan günü cekti vurdu kendini.
ama herseyini bitiren ve bitirmek için kendi biletini kesen adam intihar mektubunu yazar iken görkem içinde terkettiğini görüyoruz. belki de bu kendi yasami bombok oldugu için hiç olmazsa yasayanlara son kez bir lutufta bulunmaktir.
bilemiyorum
'dayanamayıp parçalandı işte sonunda
acıları
mutsuzlukları
karşılıklı haksızlıkları
hatırlamağa bile değmez:
odesmis durumdayiz kahpe felekle.
ve sizler mutlu olun
yeter '
elvedasi bile ona yakisir bir azametle ve metanettedir.
delice yasama arzusuna ragmen göz yaşlari değil sadece buram buram huzun kokar,
Vladimir Vladimirovich Mayakovsky 20. yüzyılın başında fütürist akımın önde gelen temsilcisidir. Ünlü Rus şair 19 Temmuz 1893'te dogmuş ve 14 Nisan 1930'da intihar ederek yaşamına son vermiştir.
moskova aşığı bir şairdir haliyle. bir şiirinde geçen şu dizeleri hiç unutamam :
Ben, Paris'te yaşayıp ölmek isterdim
Moskova adında bir yer olmasaydı eğer...
bir deniz seyahatinde gördüğü feneri, sorumluluk sahibi olarak niteleyip ondan etkilenince, arkadaşlarından kendisine rusça' da deniz feneri anlamına gelen mayak diye hitap edilmesini isteyen, adını da buradan alan, gürcü asıllı ünlü rus şair.
küçücük bir çocukken, ilk deniz yolculuğunda denizde gördüğü deniz feneri için " yolu aydınlatmak, doğru yönü göstermek; çok sorumluluk isteyen bir şey bu!" diyerek, zekasını ortaya koymuş olan ve lise çağlarında kendisine rusçada deniz feneri anlamına gelen mayak kelimesiyle hitap edilmesini isteyen dahi şairdir.
Filo bile sonunda limana döner,
tren soluk soluğa koşar gara doğru,
Bense ondan daha hızlı koşmaktayım sana
-çünkü seviyorum-
budur beni çeken, sürükleyip götüren.
Cimri şövalyesi Puşkin'in, iner
bodrumunu karıştırıp seyretmeye.
Ben de, sevgilim
döner dolaşır gelirim sana.
Taparım,
benim için çarpan o yüreğe.
Sevinçlisinizdir evinize dönerken.
Atarsınız tıraş olurken, yıkanırken,
kirini pasını vücudunuzun.
Ben de aynı
sevinçle dönerim sana-
evime dönmüyor muyum
sana doğru
koşarken?
Yeryüzü insanları toprak ananın koynuna dönerler sonunda.
Hepimiz döneriz en son yuvaya.
Ben de öyle,
bir şey var
beni sana çeken
daha ayrılır ayrılmaz,
birbirimizden uzaklaşır uzaklaşmaz.
panolonlu bulut ve son mektup isimli mükemmel şiirlere sahip toplumcu ve evrensel bir şairdir. aynı zamanda rus devriminin de grafikerliğini yapmıştır. nazım'ın güçlü bir şekilde bu şairden etkilendiği söylenir.
liliciğim'den:
[..]
Aşkından başka
deniz yok bana,
ve gözyaşları da
bir erinç
koparamıyor ondan.
Yorgun fil
sessizliği aradığında
yatar
kızgın kumlara saltanatla.
Aşkından başka
güneş yok bana.
Ve bilmiyorum bile
neredesin şimdi ve kiminle.
[..]
Ağzı hiçbir bıçağın
bakışların kadar senin
kesemez beni.
Yarın unutacaksın
seni taçlandırdığımı,
ve yakıp tükettiğimi
çiçeklenmiş bir ruhu
aşkla.
Ve uçarı günlerin fırtınalı karnavalı
dağıtacak
sayfalarını kitaplarımın.
Sözlerimin kurumuş yaprakları mı
durduracak seni
çırpınan soluğuyla. Bırak hiç değilse son bir sevgi dalgası sereyim beni bırakıp giden adımlarının altına.
Şair Sergey Yesenin 'in kendini öldürmesini kınayan Mayakovski 37 yaşında intihar ederek yaşamına son vermiştir.
intiharı için yazdığı mektubunu şu dizeleriyle bitirir;
"iş işten geçmiş ola
derler ya hani
günlük yaşamın akıntısına çarparak
parçalandı
aşk teknesi de.
Yaşamaktan alacağım ne kaldı ki?
Artık anımsamak boşuna
acıları
felaketleri,
karşılıklı haksızlıkları.
Sizler mutlu yaşayın yeter.
nazım'ın sovyetlere yolculuğu sırasında şiirleriyle karşılaşıp etkilendiği, merdiven gibi sıralanmış dizeleri gördükten sonra biçim yönüyle benimsediği şair.
şiirle ilgili ve denemelerini içeren şiir nasıl yazılır, sevgilisine yazılmış mektuplardan oluşan lili brik'e mektuplar gibi kitapları da vardır.
Yürüyüş düzenine geçin şimdi!
Yok artık yer laf dalaşına.
Söylevciler, susun!
Söz
sizin
mavzer arkadaş.
Daha nice sürüyecek bizi
Adem'le Havva'nın yürüdüğü yol.
Lagar beygirini tarihin ahıra süreceğiz.
Sol!
Sol!
Sol!
Hey, mavi gömlekliler!
Dalgalanın!
Aşın okyanusları!
Kıyıda
demir atmış zırhlıların
kaburgalan mı yoksa paslanmış ?!
Hırlayıp
saltanat tacıyla
Britanya aslanı varsın ulusun.
Komün yıkılmayacak.
Sol!
Sol!
Sol!
Orada
acı dağlarını aşınca
sonsuz bir güneş ülkesi var.
Açlığın ardında,
salgın denizinin ardında
milyonuncu adımın mührünü vur!
Kiralık bir çeteyle varsın kuşatsınlar,
üzerine çelik sağanağı savrulsun, -
itilaf devletleriyle olamaz Rusya.
Sol!
Sol!
Sol!
Işın söner mi kartal bakışında ?
Biz özler miyiz eski zamanları ?
Evrenin
berkitin yakasında
devrimin parmaklarını!
Göğüsler ileri, başlar dik!
Bayraklarınız gökyüzü dolusu!
Hey, orada sağ basan da kim ?
Sol!
Sol! Sol!
isyanlar alanını inletin adımlarınızla!
Yukarı, gururlu dizisi başların! Biz ikinci
nuh tufanı taşkınlanyla dünyaların
kentlerini yıkayacağız.
Günlerin alaca öküzü.
yılların kağnısı ağır. Tanrımız
- koşu hızı. Yüreğimiz bizim
davul.
Bizim altınlarımızdan daha gökseli var mı? Bir
kurşunun ağulu iğnesi mi devirecekmiş bizi ?
Bizim pusatlarımız - şarkılarımızda Altınımız -
çınıldayan seslerimiz bizim.
Dinleyin!
Madem yıldızları yakıyorlar -
öyleyse - bu birisine gerekli mi ?
öyleyse - biri diliyor mu, yıldızlar olsun ?
öyleyse - biri inci mi addediyor bu tükürükleri ?
Ve, yırtma paralana
tipisinde günortası tozunun,
sokuluyor Tanrıya,
gecikmiş olmaktan korka korka,
ağlıyor
öpüyor onun damarlı elini,
yalvarıyor -
bir yıldız olsun diye mutlaka ! -
yemin ediyor -
kaldıramayacağına bu yıldızsıziık işkencesini!
Ve sonra
yürüyor tasalı,
ama görünüşte sakin.
Diyor ki birine:
"E iyisin değil mi şimdi ?
Korkmuyorsun ?
Ha ?!"
Dinleyin!
Madem yıldızları
yakıyorlar -
öyleyse - bu birisine gerekli mi ?
Öyleyse - zorunlu mu bu,
her akşam
yanması böyle
damlar üzerinde bir yıldızın olsun?!