rome'u izlerken çizgiroman ile ilgili bir şeyi yeniden farkettim.
tarihi gerçeklere ne derece uyduğunu bilmiyorum ama kavramları kıyaslamak açısından önemli olan nokta, brutus ve arkadaşları, ceasar'ı öldürüp cumhuriyeti bir tirandan kurtarmak derdindedirler. aynı dert, v'de de vardır fakat ayrıldıkları nokta, v'nin, bir tiranı öldüren kişinin, ne amaçla yapmış olursa olsun, neticede şiddete başvurmuş bir katil olduğunu belirtmesi ve bu nedenle, daha üst, daha özgür bir geleceğe kendisinin ayak basmaması gerektiğini düşünmesidir. tiran'ı öldürmek, kendini bir nevi feda etmektir ona göre. yeni çağda, katillere yer yoktur ve olamaz zira. ama brutus ve diğerleri, kendilerini bu yeni çağın koruyucuları ve kurucuları olarak da görmektedirler. v'nin düşüncesinin daha sağlam olduğu fikrindeyim.
ve bu ayrımın önemli olduğunu düşünüyorum.
hayatımda izlediğim en kalite filmlerden biridir eyvallah da, bu tür kaliteli filmlerde dahi insanı çileden çıkartan hatalar yapılınca daha da sinir bozuyor.
filmin başlarında v 'nin tüm ülkeye yaptığı canlı yayın sonrası binada kendisini yakalamak için yapılan baskında v, bir kaç kişiye kendisi gibi maske takarak bir karambol yaratmaya çalışmıştır ki başarılı da olmuştur. polisler odaya girdiğinde odadaki sahte v'lerden birine "kımıldama dur alırım aklını" gibi tehditler savurduktan sonra maskenin altındaki masum kişi ellerini kaldırarak "durun ateş etmeyin" der. polisler adamın bu sözlerine hiç aldırmadan bacağına bacağına bir güzel sıkar ki doğrusu da budur. gel gelelim bir kaç dakika sonra yine bir polis gerçek v'yi bulduğunda, hatta onun gerçek v olduğunu bildiği halde "kaldır ellerini kımıldama" der, ama bir el bile ateş etmez. bu nedir kardeşim ? az önce durun bokunuzu yiyim ateş etmeyin diyen adama allah ne verdiyse sıkıyosun, ama gerçek v'yi bulduğunda hiçbirşey yapmıyorsun. karşındaki adamın ne derece piskopat ve tehlikeli olduğunu biliyorsun ve ateş etmediğin her saniyenin onuna lehine geçtiğini düşünemiyorsun. hayır ateş etmeyip napcan kelepçe mi takcan v'ye ?
1812 üvertürünü kullanımı ve "behind this mask is more than skin, behind this mask is ideas and ideas are bulletproof..." repliğiyle bünyeye lpg'yi enjekte eden filmdir.
dikkatle izledikten sonra karakter örgüsü yaratılırken sinema ve edebiyat ekseninde birtakım motifleşmiş eserlerden faydalanıldığı dikkati çekmiştir. bunlara en iyi örnekler filmdeki iki kutbu oluşturan başbakan ile v dir. başbakan karakteri oluşturulurken faşist bir takım öğelerin verilmesi ve bu atmoferin yaratılması esnasında açıkca alan parker'ın the wall'da kullandığı çağrışımlar ve v karakterinde de bir çok yönden edmond rostand'ın cyrano de bergerac da cyrano karakterini oluştururken kullandığı epik yönlerin yakınlaşması dikkatleri çekmiyor değil.
biraz daha detayına inersek alan parker 1981 yapımı film "the wall" ın birçok bölümünde aynı renk aynı ses tonu ve aynı motiflerle anlatıyordu faşizmi. kırmızı ve siyah bayraklar, bayraklardaki keskin çizgiler , hitab esnasında askerlerin konumu , konuşmacının anlattıkları...
cyrano de bergerac' da edmond rostand son derece iyi kılıç kullanan ve dile son derece hakim iyi bir nükteci ve şair cyrano bergerac karakterini yaratmıştı. ki filmdeki ana kahraman v'de de bu özellikler birebir dikkati çekmekte. kaldı ki 17 yüzyıl paris'inde ele alınan oyundaki cyrano'nun kıyafetleri ile v. nin filmdeki kostümü arasındaki benzerlik de yabana atılacak cinsten değil.
"bu maskenin altında etten ve kemikten fazlası var sayın başkan. bu maskenin altında bir fikir var ve fikirler kurşun geçirmezdir." gibi bir aforizmanın yapıldığı film.
hugo weavingin kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel canlandırdığı sesiyle büyülediği,şiirsel bir devrim filmi. remember remember the fifth of november orjinal dilde izlenmesi tavsiye edilir. aslı kadar düzgün çevrilmiş altyazıları bulunmaktadır.
hayatımda izlediğim en güzel filmlerden biri. filmi izledikten sonra bir ay kadar etkisinde kalıp, arkada çaykovski çalarken meclisi yıkma planları kurmuştum o derece. *
başından sonuna kadar normal bir cümle içermeyen, tamamen vurucu ve etkili sözlerden oluştuğu için her sahnede insanı bir kez daha mest edebilen bir film.
--spoiler--
en baba cümlesi kısa ve net olarak "fikirler kurşun geçirmez"dir ancak sayısız adet laf eklenebilir. pek çoğu eklenmiştir şüphesiz denk gelmediğim birini yazayım.
-müslüman mısın?
-kuran okuyup oradaki şiirselliğe hayran kalmak için müslüman olmak gerekmez.
--spoiler--
çok başarılı bir film, kapitalizm ve medya eleştirisini sanat ile doruğa çıkarmışlar bazen bir kişi ile bile dünyanın kurtarılabileceğinin kanıtı olarak çok şey ifade eden filmdir.
iletişim derslerinde öğretilen herşey birebir bu filmde görülebilir. bundan dolayı filmden öte bir anlamı vardır. baskı toplumlarının ve baskı unsurlarının oluşma sebeplerini, nasıl geliştiklerini ve iktidara nasıl geldiklerini film boyu takip edebilmek mümkündür. ve işin korkunç kısmı, dünyayı sarsan herşeyi bir defada izlemek de mümkündür.
--spoiler--
biyolojik silah denemelerinin aslında müslümanlar tarafından değil de, hükümet tarafından yapılma ihtimali tıpkı 11 eylül saldırıları gibi, muammada bırakılmıştır. ikisi de önemli sonuçlara neden olmuş ve ikisi de mevcut hükümetin yaptıklarını meşrulaştırmıştır.
çocuğun vurulup, isyan çıkarma sahneleri halihazırda yunanistan'da birebir yaşanmaktadır.
yakın bir örnek verirsek, lider ne kadar muhafazakarlaşırsa, takipçileri de o kadar azıtır gerçeği vardır. evet biz bunu görüyoruz ve genel kanı olarak mahalle baskısı diyoruz buna.
--spoiler--
medyanın nasıl çalıştığına da bir parça değinilmiştir filmde. harikulade bir agenda setting örneği vardır filmin başında. zira stüdyoda habercilerin 'biz haberleri sunarız, haberleri hükümet yaratır' cümlesi ile aslında her haberin haber değeri taşımadığı, birilerinin kitleleri yönlendirdiği paranoyasının aslında yersiz olmadığını gösterir.
tabiiki ince detaylardır bunlar, tekrar tekrar izlendiği taktirde pek çok başarılı örnek çıkabilir.
Geri ala defalarca basarak her saniyeyi yakalama isteği uyandıran ve soluğumuzu tutmuş filmin içinde adeta yaşıyorken kendimizi kaptırdığımız dünyada içimizdeki umudu kilometrelerce uzaktan farkedip deklanşöre bastığında ona kılçıksız isabet eden bir film...
V for vandetta...
Birazdan içimden geçen cümleler satırlara dökülürken, belki anlamsız şekilde karaladığım bu satırların bu sayfada olma nedeni tamamen rastlantısaldır...
---
10 aralık 2008,
Çarşamba...
Kendimi kafesin içindeki kuş gibi hissettiğim günlerden biri...
Aslında kafes içindeki kuş durumunun farkında değildir, aynaya baktığında kendisini görür ve bir arkadaşı olduğunu varsayarak cıvıltılar eşliğinde şarkılar söyler, yegane mucize olan yani insan olan bizler ise; etrafımızdaki parmaklıkların farkında olduğumuz için algılarımızı çevremizde var olan herşeye, hatta hiçbirşeye kapatamayız...
Ancak varolmayan bir dünyada sergilediğimiz oyunlarda ve taktığımız maskelerle yüzümüzün arkasındakileri yani özümüzü sakladığımızda sanki o parmaklıklar yokmuş ve varolmamışlar gibi davranırız...
Maske takmayanlarsa, yani herşeyiyle kendi gibi davranan dünyada sayıları gün geçtikçe tükenen insanlarsa, yaşamın özünü hissederek yaşarlar,tüm yapaylıktan uzakta nefes alırlar, aldıkları nefesin tadına varırlar ve gülümsediklerinde gözlerindeki o parlaklığı uzaklardan farkedebilirsiniz...
Yaşamdaki tüm tatları doyasıya yaşadığınızda aşkın,sevincin ve umudun yanında korkuyu, hüznü, acizliği, fakirliği;
evet aklıma gelmeyen yüzlerce insani değeri tüm benliğinizle yaşadığınızda işte o zaman maskeler ardına saklanmadan o parmaklıklar yokmuş gibi davranmayıp sen, ben, o, biz, siz, onlar, yani hepimiz o parmaklıkları savaşarak yıkabiliriz!
Özgürlük kendi yarattığın parmakların ardında ve özgür olmak için önce özgürlüğü istemek gerek!
Neler saçmalıyorum ben...:)
Gene kafam karıştı,karşımda oturan maskeli üstada V 'ye gülümseyerek oyunuma ve satırlarıma devam etmeliyim...
Remember the 5 th of november, till that time everything will be changed! böyle mi demişti üstat V, uzun zaman oldu filmi izleyeli hatırlamıyorum şimdi.*
Yaşadığımız her dakika bugünü değişirmemiz ve hayatımızdaki mucizeleri gerçekleştirmemiz için birer fırsat!
dönümdür noktadır. iyi ki de son 30 dakikasını gördükten sonra tekrar izleyebilmek için bi taraflarımı yırtmışım dediğim filmdir. değil her sene 5 kasım da her 5 günde bir izlenesi filmdir. diğer filmlerin aksine ters tepkidir, ne kadar izlerseniz izleyin tadına doyamazsınız. başta remember, remember soundtrack'i sarar sizi ve olduğu gibi çeker içine. şu ana kadar yapılmış tüm politik kurgu filmlerinin içinde replikleri en mükemmel olan filmdir. oyuncuları yakar, natalie portman yakar, replikleri yakar. ve en sonunda... ağlatır doyasıya. vay be dedirtir.
bir kitaba, bir dini kitaba sırf o dine mensup olduğun için hayranlık duymazsın mesajı verir. semboller değil insanların ona verdiği anlam önemlidir mesajı verir. amacına kendini adamış birinin elinden kimse kurtulamaz mesajı verir. şiddetin iyi amaçlarla kullanılabileceği mesajını verir.
adalet; intikamdan gelir. intikam ise haklı öfkeden...
hayatımda izlediğim en güzel filmdir. başyapıttır. izlenmeli, izletilmelidir.
özellikle ülkemizin şu an içinde bulunduğu durumla bağdaştırılabilir. siyasilerin yaptığı entrikalar, insanlara yapılan baskılar, bir ülkenin * muhafazakar parti dönemindeki durumu, medyanın yalanları, insanların el ele verirse neler yapabileceği, bir adamın gerçekleştiremediğini yüzyıl sonra birinin hedef edinmesi hatta eşcinsellerin durumu gibi daha birçok önemli olay anlatılıyor.
oyuncuların performansları çok iyi. özellikle başroldeki hugo weaving in konuşmasına hayran olmamak mümkün değil. şiir gibi konuşur adeta. matrix ten de hatırlayacağımız gibi rolune kendini kaptıran biri.
filmin özeti olan bir replik:
"Bu maskenin altındaki et ve kemiklerden oluşan yüz, benim benliğime ait değil."
"Bu maskenin altında etten fazlası var. Bu maskenin altında bir fikir var, ve fikirler kurşungeçirmezdir!"
V
gerçekçiliği na-mevcut ve sanat-dekor-atmosfer şu bu kısmı vasat bir film. matrix'in yanına yaklaşmıyor bu konularda. bunlar kötü tarafları.
ama iyi tarafları ağır basıyor. politik bir mesajı var, sol bir mesaj ve oldukça sağlam verilmiş. örneğin halkı korkutmak için kullanılan olayların bugünle bire bir olması çok iyiydi. film vizyona girdiğinde ingiltere'deki haberlerde gerçekten de kuş gribi ve su sıkıntısı vardı ve filmdeki sunucuların bazıları gerçekten de tv sunucusu. dünyanın geri kalanını bilemiyorum ama ingiltere için mesaj kabak gibi ortada.
başka beğendiğim bir tarafı, faşist liderin muhafazakar partiden olduğunun belirtilmesi (gerçi bugünkü sorunları yaratan labour ama ideolojik düşman, yani 'sağ', adeta parmakla gösterilmiş). kuran ve islamla ilgili olaylar da çok güzel. devletin halkın düşmanı olması, çocukları falan vurması çok ilginç. tvdeki her şeyin yalan olması, kelimelerin yeniden tanımlanmasından bahsetmesi güzel. ve tabii ki iyi adamın terörist olması, ona terörist denmesi çok ilginç.
bu arada guardian'ın film eleştirmeni peter bradshaw için politik mesajın öneminin sıfır olduğunu, önemli olanın yalnızca artistik sanatsal açılımlar, kültür avangart antin kuntin olduğunu anladım. o kişiye triumph des willens'i versen öve öve bitiremeyecek demek ki. bence ingiltere'den bahsediyor olsa da abd hükümetinin suratına tokat atmış kadar olmuşlar bu filmi çekerek, ellerine sağlık.
babamın, film bitti hala söylemiyorlar kimmiş maskeli diyerek özetlediği, gaza getirme potansiyeli çok yüksek film. hele ki son 15-20 dakikası müthiştir. ayakta seyredebilir insan. fikirler kurşun geçirmez.
harika filmler sıralamasında kendine en üst basamaklarda yer bulabilecek bir filmdir.aslında hayatın stratejik, politik boyutlarının yansıması olan bir filmdir.
kendi hayatımızı kendimiz planlayamadıgımızın, yaşamın aslında sürekli politik bir zeminin üzerinden anlamlandırılmaya çalışıldıgının kanıtı olabilebilecek bir filmdir.izlerken ögrenirsiniz ki birileri planlarla, programlarla yaşamınızı kurgular, size de sizin için biçilen rolü sadece oynamak kalır.
bittiğinde insanı gazlara getiren film. içerisindeki replikler o kadar güzel ki bazen nefes almadan söyleyen v'ye özeniyor insan. omü sinema kulübü tarafından öğrencilere yayınlanmış beğeni toplamıştır.