bugün

öldürülmüş gelecek.
çok basit ve adice.
çünkü büyünce, ordan çıkınca gördüklerini anlatıcaktı, ailesini belki, silah altındaki komşularını, yaşamak istediğini, bölünmek değil.
bir avukat olurdu belki, hep damgasını taşırdı geçmişinin ama acılar sakinleştirir, yükseltirdi sesini.
ya da öğretmen olurdu belki, kan çözüm değil derdi, bu oyun bizim değil derdi.
kocaman adam olur, baba olur dede olurdu belki.
bir ihtimal de gazeteci, eli fikri sağlam. batacak kadar doğru söylerdi, kimse tanımaz okumazdı ama ismi geçince, hatırlarlardı "bölücü" derlerdi.
suçlandığı gibi mi olacaktı sonu illa ki?
yakınındakilerin ölümünü gösterip küçük bir bedene, canlı bir ölüme terkedersek onu? evet..
ama ulaşabilseydi, ulaşabilse şimdi..
işte büyücek gazeteci olacak, başka türlü bir 'terör örgütü' olacak, faili meçhul olacaktı.. ayakkabısında bir delik yerde yatarken onunda resmini görecektik gazetede.
işte bunlar olur diye sırf, her bir olasılık için sıktılar onca kurşunu.
başkalarına korku salsın, onun muhtemelen sandıklarınından çok farklı olan hayallerinin hepsini yok etsin diye, bizim yüreklerimize sıkılsın diye, o zaman 13 az, 12 yaşındaki ölümün yok edilebilmesi için.
kasım'ın karanfillerinden...
ölümsüzdür.
annesi için hep 12 yaşında kalacak çocuk.
hiç büyüyemeyecek maalesef...
ve hep önlüklü olarak beynimizdeki solucanı harekete geçirecek ve biz asla kendimizi affetmeyeceğiz...
sorumlusuyuz...
(bkz: uğurlar ola)
(bkz: ramazan dağ)
mardin kızıltepe'de yaşıyormuş uğur. 12 yaşındaymış, 5. sınıfa gidiyormuş. daha tarih, coğrafya bile ayrı dersler değildir hani, onun yerine fen bilgisi, sosyal bilgiler okunur. hala üniteler vardır. öğretmenin tektir. işte daha o yaşlardaymış. bıyıkları terlemiş miydi, acaba kızların o kadar da kötü olmadıklarını, hatta bazılarına bakmanın, bazılarıyla konuşmanın garip bir şekilde güzel olduğunu fark etmiş miydi? yoksa daha sadece erkek arkadaşlarıyla top mu oynuyordu?
belki bu top oynayan ya da kızlara yan yan bakmaya başlamış uğur, 21 kasım 2004 gününde, saat 17:00 civarında ölmüş, bitmiş. babasıyla yanyana, vücudunda yaşından fazla kurşunla ayrılmış annesinden. çünkü uğur aslında yukarıda anlatılan çocuk değil, eli kanlı, bombalı, kalaşnikoflu bir teröristmiş. mardin valiliği öyle buyurmuş. ilçe jandarma komutanlığı ve ilçe emniyet müdürlüğü’ne bağlı ekipler uğur ile babası ahmet'i öldürmüşler.
ihd, "yaşamlarını yitirenlerin evlerine ait bahçe duvarında bulunan giriş kapısına 3-4 metre mesafede saldırıya maruz kaldığı ve orada yaşamlarını yitirdikleri, kuzey ve güney istikametlerden yakın mesafeden küçük çaplı silahlar ve çapraz ateşe maruz kaldıkları, bahçe duvarı ve evin ön cephesinde her hangi bir mermi çekirdeği izine rastlanmadığı, güvenlik görevlilerinin siper olarak kullandıkları kamyonlarda kurşun izinin gözlemlenmediği"ni iletiyor. valilik ise teröristti onlar diyor. nedense ben valiliğe inanmıyorum. 12 yaşında bir çocuğu öldürdükten sonra, terörist olduğunu söyleyenlere inanmıyorum. 12 yaşındaki bir çocuğu 13 kurşunla öldürenlere inanmıyorum

(bkz: bahce pengueni)
nihayet yüce hukukumuz gerekeni yapmış eli kanlı teröriste gereken cezayı kesmiştir.iyi ki vuruldu yoksa orta bire gitseydi başımıza ne işler açacaktı.onun yaşıtlarını da vurun gitsin şimdiden,yılanın başını küçükken ezeceksin ki bak bi daha yapıyor mu yapmıyor mu?adı geçen olayda emeği geçen başrol oyuncusu polis kardeşlerime,kararı vicdani kannatlerine göre veren yüksek yargı mensuplarına huzurlarınızda teşekkürlerimi sunuyorum.bu gece rahat rahat uyuyabilecem çok şükür.
bu ülkede yaşamaktan duyduğum utancın en cansız şahididir.12 yaş ve 13 kurşun, kurşunlar bile yaşından fazlaydı bu minicik bedeninde, katilleri hala serbest kim bilir hangi ilde daha kaç uğurun canını yakacaklar...
yargıtay'ın katil polislere verilen beraat kararını onamasıyla, bu ülkeden gitme sebeplerine bir yenisi daha eklenmiştir. 12 yaşındaki çocuğa 13 kursun isabet ettirmek meşru müdafaa imiş.
yargıtay tarafından kendisini öldüren polislere nefsi müdafa gerekçesiyle beraat verilen çocuk. olay avrupa insan hakları mahkmesine taşınacak. polisler serbest. vicdanlar kızgın. on iki yaşında bir çocuğu öldürerek ülkelerini koruyan ! polislerin koruduğu bir ülkede yaşamak bizi ne kadar korkutuyor bilemezsin çocuk.
hikayeyi bilmiyorum ama büyük ihtimal

çiçeklerle, çikita muzlarla evine gelen polislere ağır silahlarla karşılık vermiş çocuktur. en azından 25 yaşındadır da nüfusa küçük yazdırlmıştır.

bu kibarlıklarına karşı aldıkları tavır ile afallayan polisimiz nefsi müdafaa hakkını kullanarak saldırıyı ölçülü bir şekilde engellemiştir.

ya da şöyle idi emir: girin ve öldürün.
uğur kaymaz'ın öldürülmesi meşru müdafaa kapsamında değerlendirilmiş ve onu öldüren 4 polisin beraati onanmıştır.
Kızıltepe'de 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ile babasının evlerinin önünde infaz edilmesini Yargıtay, hukuka uygun buldu. Polisler hakkında verilen beraat kararını onaylayan Yargıtay'a göre, polislerin infazı "meşru müdafaa sınırları içinde yapıldı."

Edinilen bilgiye göre Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve babasını öldüren polisler hakkında Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği "beraat" kararını onadı. Kaymaz ailesinin polisin infazını AiHM'e götüreceği öğrenildi.

12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve babasını öldüren polis memurlarından Mehmet Karaca, Yaşefettin Açıksöz, Seydi Ahmet Töngel ve Salih Ayaz hakkında, Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'nde "meşru müdafaa sınırlarını aşarak faili belli olmayacak şekilde adam öldürmek"ten 12'şer yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılmıştı. Dava "güvenlik" gerekçesiyle Eskişehir Ağır ceza mahkemesine gönderilmişti.

- "ADLi TIP RAPORU DiKKATE ALINMADI" -

14 duruşma süren yargılamalarda, mahkemeye sunulan Adli Tıp raporunda, Uğur Kaymaz, "12 yaşında, 1.60 boylarında orta yapıda bir erkek çocuğu" diye tanımlanmış ve "Sırtında 9 kurşun yarası olan bu yaştaki çocuğun ateş açmasının mümkün olmadığı" belirtilmişti.

Polislerin, "ellerinde barut izi var" iddiası da raporda, "Bu durum çatışma kanıtı olmayabilir" saptamasıyla çürütülmüştü. Ancak yargılama sürecinde Adli Tıp'ın bu raporlarını dikkate almayan mahkeme, polisler hakkında beraat kararı vermişti.

Kaymaz ailesinin temyiz talebi üzerine, dosya Yargıtay 1'inci Ceza Dairesi'ne geldi. Daire, geçtiğimiz günlerde yaptığı inceleme sonunda, sanık polisler hakkındaki yerel mahkemenin beraat kararını onadı.

- "POLiSLER MEŞRU MÜDAFAA YAPMIŞ!" -

Yargıtay'ın skandal kararında, "Sanık polis memurlarının eyleminin meşru müdafaa sınırları içinde kaldığı, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, bu nedenle yerel mahkemenin verdiği beraat kararının yasaya uygun olduğu" öne sürüldü.

Bu aşamadan sonra Kaymaz ailesinin "karar düzeltme isteminde bulunma" hakkı var. Ancak bu talebi yine, beraat kararını onayan Yargıtay 1'inci Ceza Dairesi inceleyecek. iç hukuk yollarının tamamlanmasıyla birlikte Kaymaz ailesinin davayı AiHM'e taşıyacağı öğrenildi.

edit: polisler tarafından katledien onlarca çocuktan sadece birisi...
devletin tarihine kan ile yazılan çocuk.
bu gün verilen karar bu ülkenin utanç tablosundaki yerini aldı. 12 yaşında bir çocuğu terörist ilan etmek sırtından kurşunlayarak öldürmek suç değil bu ülkede. burası böyle bir yer işte bu kadar saçma, bu kadar adaletsiz ,canın bu kadar ucuz ve önemsiz olduğu bir ülke. umarım bu kararı verenler baktıkları her yerde uğur'un yüzünü görürler, sesini duyarlar ve bir daha rahat uyuyamazlar çünkü onların ne bu dünyada ne de eğer varsa diğer dünyada yatacak yeri yok.
devletin kimin devleti olduğunu ortaya koymuş bir küçücük beden! kasımın karanfili...

çocukları öldürmeyi iyi bilirsiniz demişti israil'E faşist diktatörlüğün kuklalarından biri. siz de çocukları öldürmeyi iyi bilirsiniz. kadın çocuk demeden "gereken ne ise" yapmayı iyi bilirsiniz. katillerinizi, tecavüzcülerinizi korumayı bir görev bilir, kendi vatandaşınızı korku içinde yaşatmayı başarıyla yerine getirirsiniz. bu devlet sizindir; ezilenleri katlederek, sömürerek beslediğiniz bu devlet sizindir. ezilenlerin ayaklanacağı gün başınıza yıkılacak bu devlet sizindir. o zaman da müdafaa hakkınızı kullanın bakalım...
tanrının adaletine inanmak istiyor insan. kenan evrenler için, çatlılar için, yazıcıoğulları için ve en nihayetinde o küçük ve kara gözleri söndüren vicdansızlar için. bi'yerlerde tanrı olmalı ve bunun cezasını vermeli. ne de olsa iş güvenilir ve bağımsız mahkemelere kalırsa adalet anlayışını yeniden gözden geçirmemiz icab ediyor. bu çocuğun katillerine beraat veren, bu beraat kararında imzası olan her bir görevlinin kendi çocuklarının bedeninde de 13 kurşun görmeleri tek umudumuz.

tanrının adaleti adına..
12 yaşında 13 yasal kurşunla hayatının baharında yaşamını yitirmiş bir kürt çocuğu.
adaletin yerini bulacağı o büyük günde; kürtlerin kendi dillerini konuşup özgürlük türküleri söyleyeceği o günde; insanlık adına zindanlarda direnenlerle birlikte anılacak adına halaylar çekilecektir. ismi şovenizm bataklığı müfredatların zehriyle yoğrulan robot yuvalarına değil bilimin gerçeği öğretildiği okullara verilecektir.
çocuktur.
- otobüs duraklarında teror örgütünün patlatığı bombaların katlettiği çocuk gibi.
- abisi, babası kahpe pusularda şehit edilen çocuk gibi.
- teror örgütünün, en büyük rantlarından birisi olan uyuşturucu bataklığına çekilmek istenen lise öğrencisi cocuk gibi.
bugün bir çocuk gördüm. bunun gibi.
meymenetsiz.
13-14 yaşlarında.
kafasını duvardan duvara vurasım geldi.
ciğerini sökmek, kalbini deşmek istedim.

elinde yüzünde kir vardı çünkü.
yarın bir gün elebaşı olacak potansiyeli gördüm çocukta.
malum oldu lan bana.

her kim ki bu düşüncelerle bunlara kıyar, canımdır onlar.

on üç kurşun. sırtından. ah fırsatım olsa. el kadar çocuğa.
insanlığımdan evrilirim.
çoktan unutuverdiğimizdir. ancak şiir okurken filan hatırlıyor insan. nazım hikmet okuyordum, hatırladım ben de;

"delikanlım!.
iyi bak yıldızlara,
onları belki bir daha göremezsin.
belki bir daha yıldızların ışığında
kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin..

delikanlım!.
senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar kadar güzel,
korkunç,
kudretli
ve iyidir.
yıldızlar ve senin kafan
kâinatın en mükemmel şeyidir.
"

sonra üç sene evvel bir panelde bir adamın okuduğu şu şiir geldi aklıma;

"uyan gafil uyan
uyumak ölüme eştir
gaflet ile yatanın sonu ateştir
sen uyanasın diye nice canlar yandı
nice can fidanlar kızıl kan boyandı

uyan gafil artık uyan!...
"

uğur kaymaz öldürüldü.
sevcan yavuz öldürüldü...
öldürüldü rozerin aksu...
hazal beru da öldürüldü...
ya mizgin özbek?
peki enes ata'ya ne oldu?
ismail erkek de öldürülmedi mi?

uyan gafil uyan, uyumak ölüme eştir...

sen uyanasın diye nice can fidanlar kızıl kan boyandı...

uğur kaymaz öldürüldü, uyanmadın, kısacık bir düş ki yarın sabah hatırlamayacaktın. sonra "mülkün temeli" bir ölümü meşru kıldı, uyanırsın sanıyorduk, sen uyku haline devam ederken sayıkladın en iğrenç özünü "12 yaşında bir çocuk neden terörist olmasın?"

12 yaşındayken bir teröristtim ben, elimde kılıç sandığım ince bir sopa ile dikenlere saldırırdım "kara murat benim" diye. büyüdüm, artık kara murat devlet...
bazukayla öldürülmediğine şaşırdığım çocuk. hidrojen bombası da atılabilirdi. 12 yaşındaki azılı bir çocuğu durdurmanın tek yolu budur. ordunun da devreye girmemiş olması büyük eksiklik. f16'ları yollamaları yerinde bir davranış olurdu.
ömer lütfi mete'nin olay üzerine yazdığı yazıdan bir kesit.

''düşünüyorum; eğer ben, pkk ile işbirliği yapmayı aklından hiç geçirmemiş, tehdit görmedikçe de ona asla yardım etmemiş, suçtan uzak durmaya çalışmış kürt kökenli bir türk vatandaşı olsaydım, bu 13 kurşun yemiş çocuk karşısında ne yapardım?..'' (29 kasım 2004, sabah)
ben olsaydım.
ne yapardım.

evet o ''ülkücü, milliyetçi, muhafazakâr'' adam bunları söylüyor.
bir otobüs içinde yavşakça yakılan kızımız serap'tan akşama kadar bahseden vatansever kuvvetlerin gözardı ettiği çocuk. zira ikisi de ölmüştür ama yavşaklar hala hayattadır. ikisi de yavşakça öldürülmüştür.

düşünüyorum da serap ile uğur arasında ne fark var. aslında çok büyük bir fark var. biri mardin kızıltepe'de yaşıyordu diğeri istanbul'da. biri kürt diğeri de türk. bu da akşama kadar serap da serap diyen sahte vatanseverlerin uğur'dan neden bahsetmediğini anlatıyor. bir de ceylan önkol var ki ondan hiç bahsetmiyorum.
münferit olaydır. kimse tasvir etmez çocuk ölümünü ama tutup da bu ölümle devleti karalamak, devleti kötülemek ancak bu vatanın kıymetini bilmeyenlere yakışır. bu çocuktan bahsedenler diyarbakırda çevik kuvvet otobüsünde karısının kucağında şehrin göbeğinde şehit olan polis memuru ve arkadaşlarından, yine diyarbakırda final dergisi dersanesinden çıkarken ölen yine diyarbakırlı gençlerden bahsetmezler.