Kenan imirzalıoğlu, bu filmde ''Hayat Güzeldir'' filminin ünlü oyuncusu Roberto Benigni'nin Türk versiyonu. Filmi ''one man show'' şeklinde götüren Kenan imirzalıoğlu'nun oğlu Mustafa"nın ilk gençliğini canlandıran Batuhan Karacakaya (bkz: Umutsuz Ev kadınları) (bkz: Aşk-ı Memnu) aynı imirzalıoğlu gibi gözleriyle oynayan bir genç oyuncu, ümit vaat ediyor. Ancak Tuğçe Kazaz çok da umutlanmadan tek vakitte sinemayı bıraksın bence. Film, Süper Baba dizisini izleyip sevenler için yeni bir Süper Baba.
Öyle uzun zaman oldu ki bir türk filminde ta kalbimden vurulmayalı, tüm duyguları yaşamayalı. gözümden bir damla yaş akmayalı, rabbim bana da böyle uzun bir hikaye yaz demeyeli. o yüzden derim ki; emeği geçen ne kadar insan varsa helal olsun. hele filmin sonunda çalan 'ah bu gönül şarkıları' na salondaki herkesin eşlik etmesi, şarkı bitene kadar kimsenin yerinden dahi kımıldamaması süperdi.
kenan imirzalıoğlu sen ne güzel adam, ne güzel erkek, ne güzel bir oyuncusun. gözlerimi kırpmadan izledim seni. tuğçe kazaz ' da bence çok yakışmıştı kenan'ın yanına ve gayette iyiydi. altan erkekli, erdal bakkal ve şu an ismini hatırlamadığım o kadar değerli oyuncu vardı ki. kadro, hikaye ve oyunculuklar on numara.
iyi, kötü, güzel diye yorum yapmayacağım velev ki sinemadan herkesin beklediği ve anladığı şey başka.
benim için en itici şeyleri söyleyeyim:
1.duygu sömürüsünü abartmak. tamam kadın ölüyor, eve geliyorsun üzgünsün. elbet ağlayacaksın çocuğunla ama a kurban olduğum bu kadar uzun üzülme/ağlama sahnesi mi olur? seyirciye dram böyle mi yansıtılır, hani sinemanın derinliği? öyle bir sezdir ki içimizde yer etsin, öyle bir bakış atsın ki ali yüreğimiz dağlansın. böyle sanat filmi olmaz.
2. tamam tuğçe kazaz güzel, anadolu kadınının masumiyetine de sahip ama hepsi bu kadar. öldüğüne sevindim ne yalan söyliyim, biraz daha kalsaydı oyunculuğu çok göze batacaktı. iyi oldu.
başıma bir iş gelmeyecekse ben hiç beğenmedim. bu kadar insanın da tam olarak neyini beğendiği, hangi özelliğine vurulduğu konusunda hayrına bir açıklama bekliyorum.
--spoiler--
adam kadını kaçırır. çocuk yaparlar. siyasi olaylardan ötürü ordan oraya dolanırlar. anne ölür. çocuk büyür. bir kız kaçırır. ve küçükken anasının öldüğü eve getirir. son
--spoiler--
be allah aşkına kardeşim. hiç mi ilerleyemediniz 25 senede? "bir bilmecem var çocuklar" desem "haydi sor sor" diye bağıracak mısınız? "abuzırırıttın mı" diye sorup "efendim" yanıtını alınca "zııııtttt erenköy" demeye devam mı ediyorsunuz? birileri sizi dansa davet edince "ayaaamın altı otuz altı" cevabını mı veriyosunuz hala? hala annenizin margarinini mi kullanıyosunuz napıyosunuz ben anlamadım ki.
başka hayatlar var artık. başka uzun hikayeler. ya da kısa ama daha canlı hikayeler. yazılmamış, ezberlenmemiş hikayeler... bilmeseniz de farkında olun. hissedin. yapmayın böyle.
mustafa kutlu okumayan, o naifliği bilmeyen, o inceliği anlayamayan beğenmez filmi.
bize bir sinema şaheseri vadetmiyor, ama inceliği, güzelliği gösteriyor.
sırf bunun için izlenir.
uzun hikaye denir, izlenir.
güzel yürekli bir adamın hikayesi. acıları, mutlulukları. yazma yeteneğim pek yoktur gidilip izlenilmesi size daha iyi bir spoiler olur.
oyunculukların hepsi çok iyiydi. tuğçe kazaz'ı son yaz balkanlar ile takip ediyorum. orda da güzel oyunculuk sergiliyor burada da gayet başarılı.
filmde çok sayıda üstat oyuncular vardı kısa bölümleri de olsalar bu kadar sanatçıyı bir yapıtta görmek güzeldi.
repliklerden bazıları highlight niteliğindeydi.
filmde tek sırıtan oğlan'ın ergenlik dönemini oynayan oyuncuyla -ismini bilemedim şimdi ama çok büyük aktör olacak kenan imirzalıoğlu gibi- gençlik dönemini oynayan oyuncu hiç benzemiyor lan. burun yapıları bile farklı. daha birbirine benzeyen kişiler oynayabilirdi.
ve kenan imirzalıoğlu.. tuğçe kazaz'ın ayakkabı tamir etme sahnesinden itibaren gözlerinde hüzün gördüm ali karakterinin. bir oyuncuya baba karakteri bu kadar mı gider dedim içimden. oyunculuğunu överek parmaklarımı yoramayacağım cümle alem biliyor artık. ama tek tip rollerin adamı olmadığını göstermiştir bu film ile.
kısacası. gidin izleyin. filmin çoğu bölümünde gırtlağınızda bir acı olacak. ee çekeceksiniz artık.
vizyona girer girmez izlediğim film. izlerken leziz buldum filmi, akıp gitti falan. hani hiç sıkmadı değil, bir iki sahne fazlaca dram sosluydu. biraz acıtasyona dayanmıştı o sahneler. biter gibi yapıp tekrar ağlak bir havaya büründürme amacıyla zorladılar. onun dışında rahatsız etmedi. aktı, gitti. ve uzun hikaye kısaca sürdü nazarımda.
kanım ısındı bu filme, hikayeye. nedeni ne diye düşünmüştüm. sanırım hemen onu da buldum. yaşanılan yeri güzelleştirme isteği, eşitlik ve adalet sağlama eğilimi bu ülkede her zaman duvara toslamıştır. hep bir üst mercii vaziyete müdahil olup durumu kendince törpüler. rahatsız olanlar olur. dakika da kominist * ilan edilirsin ve burnun sürtülür. bir nevi devlet- birey çatışmasıdır bu. belki sadece en saf haliyle aşk bağımsızdır ve tanımaz hiçbir şeyi.
yer yer derinlikli değil yüzeysel bir çatışma anlatış stiline ve klişelerine rağmen sinemada izlemek için iyi bir tercih uzun hikaye. iyi vakit geçirmek için birebir. şu bazı zorlama sahneler çağan ırmak 'ın olay yaratan babam ve oğlum sularında gezinse de kabadayı da sırtını şener şen üstata dönen dostlar bu sefer sırtlarını kenan abimize dönseler de edebi eserin dişe dokunur tarafı filmimize de yansımıştır.
bu arada filme binaen belli olmaz hiç mi hiç belli olmaz *
edit: kenan'ın oyunculuğu da hatrı sayılır cinsten.
illa bir puansa 6,5 verdik gitti.
izleyin hoş vakit geçirin.
kitabını da okumuş biri olarak bugün gitti sinemasına. inanın hayran kaldım.sebebi bizi anlatması. bazıları diyor nesine bayıldınız ? abi bizi anlatmasına bayıldım. 70, 80'lerin halini anlatmasına bayıldım. anadolu'da ki sosyal hayatı anlatmasına bayıldım. bizi, bize anlatılabilecek en güzel şekilde anlatmış daha ne yapsın. gidin izleyin emin olun pişman olmassınız. kenan imirzalıoğlu, tuğçe kazaz ve diğer tüm oyuncular sanki gerçekten yaşamışlar gibi yansıtmışlar beyaz perdeye. izleyin izletin.
1940lı yılları anlatan dizide Kenan imirzalıoğlu'nun 545 tl'lik tom ford gözlüğü düşündürmüştür. yapmayın artık böyle hatalar gülüm. rayban kullanaydınız daha iyiydi daha bilineni popüler.
--spoiler--
dizi duygulandıran ağlatan birkaç sahneye sahip müzikler sayesinde.
hikaye kurgusu çok basit, kenan imirzalıoğlu "öte git" diyene bir deli yürek edasıyla hemen başkaldırıyor ve çocuğu için orayı terk ediyor. resmen "küstüm oynamıyorum" tavrında.
ali eşini yırtık ayakkabı ve soluk mantoyla gezdirecek kadar fakir olsa da kendi maşaallah iki dirhem bir çekirdek, bilhassa balık tutma sahnesinde dikkat edebilirsiniz ki ayakkabılar gıcır gıcır sapasağlam.
bir dönem dizisi olsa da ali maşşallah slimfit giyinmiş. vücuda oturan italyan kesim takım elbise, ince kravat. dar gömlek. bari kostüm sorumlusu bu fakir ailenin babasının gömleğini biraz eskitseymiş.
ali ilk oturdukları yerde öğretmenlik yapıyor. o devirde bir kasabada üstelik ne kira ne vergi ne elektrik derdi varken bir adam karısına bir çift ayakkabıyı veresiye mi alır? öğretmenlik yapmasa balık filan tutarak para kazansa neyse.
--spoiler--
ali göçebe hayat yaşasa da her gittiği yerde maşallah "sosyalist" lakabını herkes öğrenivermiş. kendi söylemese nerden bilinecek.
oğlu savcının kızına aşık olunca balondan evlerinin tepesinden gül yaprakları yağdırıyor. bu kocaaa balon ağaçlara binalara takılmadan balkon seviyesine inmiş. 80li yıllarda bu avrupalı jestleri bunlara kim öğretmiş. bir kasabada oncaaa taze kırmızı gül yaprağını kim bulmuş. hangi 18 yaşındaki eleman küçücük kasabada böyle bir şeye cesaret etmiş.
mustafayla savcının kızı ayla kaçıyor ama bize hiç de öyle büyülü bir aşk gösterilmedi. 3 kez buluşan ergen aşıklar. kaldı ki kızın kurstan çıkıp kuzeninden kaçıp bunların kitapçısına sığınmaları da bir o kadar uyduruktu. ortada fol yok yumurta yok git önce babana şikayet et. ya da kızın anası babası onca rahatken kız neden kursa kuzeninin takibinde gidiyor ki.
--spoiler--
yukarıdakilere takılmadan keyifli vakit geçirtebilen duygulandıran gözden birkaç damla yaş düşürten bir sinema filmi. ama asla kaliteli bir yapım olduğunu düşünmüyorum.
Osman Sınav isminin verdiği güven, sinemadan çıktıktan sonraki memnuniyetin uzun soluklu olduğu güzel film.
film tam benim kafa.
Mesajı bol ama gerekli mesajlar.
Bi Kenan'a bayıldım zaten, bir de mesajlara.
O ne gülüş, o ne bakış, o ne babacan tavır ya hu!
Kenan imirzalığlu'na böyle bir rol gerçekten lazımdı.
Deli Yürek imajı gitmedi adamın üstünden bir türlü.
Hep sinirli hep agresifti.
Ama şimdi bal kaymak.
Tuğçe Kazaz da güzelliğiyle göz doldurdu. Oyunculuğuyla da.
Ama o çocuk!
O güzel ana-babadan o çocuk olmuş mu? ı-ııh.
hehe. izleyicinin beklentisini karşılamak da ne zor iş.
Neyse anlatması "uzun hikaye"..
Mutlaka gidin görün.
Verilen mesajlara bilhassa kulak asın derim.
baş rolünü kenan imirzalıoğlu'nun oynadığı izlerken sıkmayan, iyi vakit geçireceğiniz bir film. kenan imirzalıoğlu'nun harika oynadığı, Altan Erkekli, Güven Kıraç, ve Zafer Algöz gibi harika insanların tat kattığı, birşeyler anlatan, içerisinde güzel hikayelerin bulunduğu yapım. tek eksik yanı; mükemmel organizasyonlarda bulunup kale önüne gelen ve gol atamayan bir film olmasıdır, vurucu, bitirici, şiddetli bir şekilde kötülere karşı kapak olsun durumu yoktur. belki de film hayatın olağan akışına uygun olduğu için böyledir, ama o müdürün sırf kendisine beklediği yalakalıkları yapmadığı için iran sınırına sürülmesini görmek isterdim.
mustafa kutlu gibi yeni dönem hikayeciliğinde çığır açmış bir ustanın eseridir uzun hikaye.
okursunuz, yetinmezsiniz. tekrar tekrar okumak istersiniz. cümleler, kelimeler ve karakterler zihninizde bir lezzet bırakır.
şimdi filmi çıkmış. osman sınavın elinden çıkmış film de.
eğer ağacın kökü sağlamsa dalları da gür ve güzeldir sözüne istinaden söylüyorum bunu; muhtemelen filmi de güzeldir.
çünkü hikaye çok sağlam, çok güzel. belki her okuyuşumda karakterleri kafamda canlandırarak bir kaç film çekmeye çalışmışımdır zihnimde, ama osman sınavın yaptığının çok daha kaliteli ve öz olduğunu düşünüyorum.
okuduğum eleştiriler ve güvendiğim bazı köşe yazarlarının yorumlarına göre sağlam film olmuş.
yurd dışında olduğum için izleyemedim, hayıflandım biraz ama en kısa sürede inşallah izlerim.
henüz ortaokul öğrencisiyken bir yaz gecesi, köyümde kızıl saçlı ninemin dizlerine uzanarak okuduğum mustafa kutlu hikayesi. yıllar sonra üniversite bitince belki ayrılık olur hayatta ve beni unutmasın diye esmer sevgilime armağan etmiştim kitabı. aradan yıllar geçti, kızıl saçlı ninem, benim yaz ağacım olan ninem bir kış gecesi bu dünyadan göçtü. esmer sevgilim ise hiç terketmedi beni ve armağan ettiğim kitabın filmini beraberce izledik, o hiç gizlemedi gözyaşlarını. ben aklımda ninem, karanlıkta sevgilimin beni tutan elleri, uzun hikayelerle dolu yaşamı düşünüp durdum.
romantizm ile siyaseti güzel bir şekilde harmanlamış, her iki alanda da insanı etkilemiştir; her ne kadar halktaki sosyalizm algısını klişe örneklerle yansıtmaya çalışsa da.
filmde arzuhalci dükkanının açıldığı evre cumalıkızık'ta geçmektedir ve burada anısı olan sevgilileri vurmuş olan bölümdür.
efektsiz,ses ve görüntü yalanı ile kandırmaksızın insanı derinden etkileyebilecek bir filmdir.