ne kadar da kırılmış ve ne kadar hüzünlü bir kelimeydi yokluğun. tarifini beceremediğim renkler gibi. içimi kıpır kıpır eden, biraz garibime giden, bolca sevdiğim o cümlelerin gibi.
senin ünlemelerin, benim sigaram.
ne olurdu bir yudum daha alsaydım gözlerinin ferinden? kaçıp gittiğin o şiirden, hiç mi gelmez şimdi seslerim dudaklarına? hiç mi üşümez ellerin? hiç mi gülmez yüzün artık?
tırnaklarını yiyen bir çocuğun umursamazlığı gibi, ben de bıraktım gitti hayatı, önümde uzanıp akan bir nehir gibi. gelişine yaşamak bu olsa gerek. tadı kekremsi. oysa ne çok severdim karmaşıklığını, karışıklığını. sürekli dağınık, olabildiğince göz kamaştırıcı.
saplantılı bir hal aldıktan sonra sevgi denilen şey, bırakıp gitmek en doğru olanıydı.
hayır, en kolay olanıydı.
hangimizin cesareti vardı ki geride durup gözlerimizden çıkan şimşeklere tahammül etmeye? daha kaç tel saçımız beyazlayacaktı bir tek gülümseme ve mutlu an için? ikimizin seçimleri de aynıydı. ne bir eksik ne bir fazla. uğruna savaştığımız şeyin sonundaki halimizi gördükten sonra, ki bu en acı verici kısmıydı.
bırakıp gitmekti en doğru olanı.
kaçmaktı. savaşmamak, bol bol ağlamak ve bol bol boşluğa bakmaktı. artık düşünemeyen, tek derdi incitmek olan insanlardık. gözlerin/mdeki gülümseme tad vermiyordu.
aynı şarkıya saplanmak gibiydi seni sevmek. başka bir şey dinlemeye çalışmak, ama becerememek, mahkum olmak, bundan da zevk almak gibi. evin önüne 2-3 metre karın olması gibi. can sıkıcı, ama bir o kadar da güzel!
gittin. olanca acımasızlığınla.
insan bazen söylemek istediklerini söyleyemiyor. söylemek istemiyor ya da. bu da öyle bir şeydi. gitme diyemedim. belki senin gitmeni istedim. belki de hep söylediğim gibi damarlarımdaki bir zehirdin, arınamadığım kendi başıma. gittin ve ben tek başıma kaldım.ama kalan kişi yaşayanlar ülkesindedir. kalan kişi yaşayacaktır. kalan kişi unutarak yaşayacaktır.
Birini unutmak bir paradokstur. Çünkü onu unuttum demek için bile önce onu yeniden hatırlaman gerekir. gerçekten aklına ve hislerine gelmiyorsa unutmuş oluyorsun.
yeni bir şeylerin başlamısı için gerekli olan hadise. birinden nefret ediyorsan o kişiyi hala unutamamışın demektir. ne zamanki malum şahıs hakkında tepki vermez herhangi bir his yaşamazsan o zaman unutmuşsun demektir.
Gidişinin üzerinden kaç mevsim geçti, inan hatırlamıyorum. Kendimi yokluğunda kaybedeli bir ömür olmuş gibi oysa. Ne baharın kokusu, ne yazın güneşi ne de kışın ayazı anlam bulamamış yokluğunda. Sen yokken yüreğim hep ekvator iklimlerindeymiş. Ne kuzey, ne güney... Tüm dünyanın ortasında koskacaman bir yoklukmuşum.
Sensizken hiçliğimi unutabilmek için kaç iklime vurdum kendimi bir bilsen. Nasılda yaktı tenimi bilmediğim yerler, tanımadığım insanlar. Hiçliğimi unutabilmek için, hiç acımadan kendime, kurtlar sofrasının ortasına öylece bırakıverdim kendimi. Alkol kokusuna ve yalanlara bulanmış gecelerde sırf seni unutabilmek için kendimi oradan oraya vurdum. içtikçe kayboldum... Yokluğunu silmeye çalıştıkça hayattan daha çok silindim. Sen gittikten sonra hayatın kara deliklerinde kayboldum. Kendimi mahvettim... Ama seni unutamadım...
Şimdi o beni yok eden sahte hayatlardan da çektim elimi ayağımı. Sen giderken, kalbimi kaybetmiştim; o gecelere de, ruhumu, onurumu, gururumu ben kurban ettim. Şimdi varlığım koskocaman bir hiçlik. Hayatın karşısında o kadar çaresiz ve yüzsüzüm ki; yaşama sarılamayacak kadar utanıyorum artık.
içtiğim her kadehte beni bu acımasız hayatın ortasında yapayalnız bıraktığın için sana lanet edesim geliyor. Ama kıyamıyorum... Senin tüm acımasızlığına, tüm vurdumduymazlığına karşın ben hala sana kıyamıyorum. Sonra sarhoşluğu kendime zırh edinip o gözüyaşlı telefonları ediyorum sana. Sana yalan söylüyorum her bir harfimde... “Bitti” derken “ne olur beni bırakma” diye çılgınca bağırıyor içimdeki sessiz çığlıklarım. Sen duymuyorsun. Sen gelmiyorsun. Sen artık beni sevmiyorsun. Ağlıyorum...
Bir sorun teşkil etmez, hatta rahatlatır bazen.
Unutamamaktır asıl koyan. Daha da kötüsü hatırlamaktır her an.
işin aslı cesaret gerektirir biraz, çünkü unutulmadığını anladığın zaman, hazmetmek zorundasın iz bırakanların asla unutulmayacağını. Yokluğunu kabullenmektir olması gereken biraz lluvia'nın dediği gibi. çünkü mevzu unutmak oldu mu iki durum vardır sadece; ya alışır ve yaşamaya devam edersin, ya da alışamaz ve edemezsin. Ne kadar zaman alırsa alışmak, acısı da o kadar iz bırakır elbet. Sabreder alışırsın, ya da sabretmez alışırsın. Ancak tatlıdır artık sonunda sana kalan bu acı. Unutulmayacağını anlamış, hazmetmiş ve alışmış olursun sonunda. Unutmak için çıktığın yolda buraya varırsın. Galiba geldiğin yerin adı mazi, elinde kalanın adı hatıra, baktığın yerin adı umut' tur artık.
Bunların toplamına da hayat diyor çoğu mantık.
"unutmak"öylesine bir olgudur ki kimi zaman onu gerçekleştirmek için çabalarsınız ama başaramazsınız, kimi zaman ise o kendisini gerçekleştirir sizden bir yardım almaksızın ve düşüncenizdeki kilitlerden kurtulursunuz.
Unutmak aslında iki sıfatı hak eden bir şeydir. Kimi zaman "iyi", kimi zaman "kötü" sonuçların doğmasına sebep olur. Bu yüzden de hak ettiği sıfatlar kimi zaman "iyi", kimi zaman "kötü"dür.
En başta gönül yarası çekenler bilir ki bazen unutmak gerçekten ilaç gibidir. iyidir. Acısını hafifletmesi için kişinin unutması gerekir, dener. Kimi zaman başarır, kimi zaman başaramaz ta ortaokulda fen bilgisi derslerinde öğretmişlerdi. Beyaz kaslar ile kırmızı kasları. Garip gelmişti bana beyaz kaslar. insan vücudunda insandan bağımsız. Unutmak da öyle bir şey işte. Bazen unutmayı denersiniz ama o başına buyruk olduğu için buna izin vermez. Sizden bağımsızdır çünkü. Hiç arkadaşınızın doğum gününü unuttuğunuz oldu mu? Ya da unutulduğunuz? Eşinizle evlilik yıldönümünüzü kaçınız unuttunuz? işte bilin ki bunlar unutmak kavramının asîliğindendir. Yoksa arkadaşınızın değersiz oluşu, değersiz oluşunuz ya da eşinizle eskisi kadar ilgilenemiyor/ilgilenmiyor oluşunuz değildir sebebi. insanlık hali derler ya, işte tam öyle. Tam bir insanlık halidir aslında unutmak.
Dedik ya unutmak bazen iyidir, bazen de kötüdür diye. Aslında bu onun öyle oluşundan değil de bizim onun var oluşuna verdiğimiz ya da ona pragmatist olarak yaklaşmamızdan ileri gelir. Eğer bir kişi bir şeyi unutmaması gerektiği halde unutuyorsa ben bunu nasıl unuturum der ve "unutmak" kötü olur. Gönül yarasını, bir yakınınızı kaybetmenin verdiği hüzünlü hali unutmaya çalıştığınızda ise insanın en yakın kurtarıcısı olur unutmak. Aslında "unutmak" hiç değişmez, zaman değişir, insan da o değişmeyen kavramı kendince yorumlar. Çünkü her insan nihayetinde kendisine yaşar.
Kişi hayatı boyunca neler yaşar neler en acı şeylerden, en güzel şeylere kadar. Fakat öyle bir gün gelir ki ne acı şeylerden ne de güzel şeylerden bir iz kalmıştır hafızada.
Acı şeyleri hiç unutmasak, acımız hiç hafiflemese, düşünsenize bir ne hale gelirdik! Üst üste sıkıntılar, üst üste üzüntüler derken yıkılır giderdik.Aslında unutmak böylesine güzel bir nimet peki ya güzel şeyler neden unutulur? Çok basit; sürekli güzel şeyleri hafızanda yaşarsan artık birçok şeyden tat alamaz olursun. Derler ya bal yiyen baldan bıkar diye.Nasıl da bir dengedeyiz, müthiş.