oğuz atay'ın en çok satın alınan ancak satın alınanlar arasında en az okuyanı olan kitabı. maksimum keyif alınması için Dostoyevski'nin budalası daha önceden okunması tavsiye edilir. kitapçılar arasında ''bir kitap boyunca bir insan kendi kendine konuşur mu yahu'' minvalli eleştiriler okuyanların hışmını üzerine çekiyor.
olric adlı hayali kahramanı kendine türk diyen kansız ergenlerin diline düşmüştür. "tutunamayanlar" deseniz "puhahah neye tutunamamış" diye abuk espri yapmaya hazır geleceğimizdir bunlar. türk edebiyatına yapılan bu işkence bakalım ne zamana dek sürecek...
facebook ergenleri ve aslında hep ergen kalmış yetişkin görünümlü kütükler yüzünden okuduğuma okuyacağıma pişman olduğum eser. oğuz atay'ı anlayabildiğini zannetmek bu da yetmez gibi onu olric ile özetlemek kadar aptalca bir davranış daha var mıdır diye sorgulamak gerek. alternatif olric diyalogları için;
Olric adında hayali bir karakteri olan kültleşmiş kitap. olric için oğuz atay'ın iç sesi de diyebiliriz. son zamanlarda sosyal paylaşım sitelerinde olric adına açılan yüzlerce sayfa, insanı bıktırır hale getirmiştir ve herkes kendine hayali bir arkadaş edinme çabasına düşmüştür. ***
--spoiler--
"beni bir gün unutacaksan bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi boş yere mağaramdan çıkarma beni alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna..."
--spoiler--
Değeri ölümünden sonra anlaşılan Oğuz Atay'ın yegane eseri. insanların gizli saklı yaptığı şeyleri o kadar gerçekçi bir şekilde ve yüze vurarak anlatıyor ki... Bütün pisliklerimizi... Ve işte buna bayılmak... Tutunamayanlar, benliğimin içinde kaybolmama neden olan, ruhumu duvardan duvara çarpıp içimdeki hisleri birer birer yere döken kitap... O üslubu tatmadan, o kurguda kaybolmadan, onun hissettiklerini hissetmeden yitip gitmeyin...
"Yıllardır bir genç kız yanıma yaklaştığı zaman, ona söyleyeceğim acı ve alaylı sözler hakkında o kadar hayal kurdum ki, siz bütün bunların ağırlığına dayanamazsınız." Tutunamayanlar'dan...
bu eser 10 adımda tutunamamanın yollarını gösteriyor esasında. bir baş yapıttan ziyade nazarımda bir
rehber olmasının temel sebebi de budur zaten. 21. yüzyıl insanının içine düştüğü cinnet halini karakterlerindeki ruh haliyle ziyadesiyle anlatmıştır. peki biz ne zaman vaz geçtik hayata tutunmaktan? buharın gücüyle çalıştırdığımız treni cuf cuf yola salarken, post modernizm denilen illetin pençesine düştük kanaatimce, atay'da bu trenin içindeki yolcuları anlatır aslında eserinde. ben nerdeyim, adem'le havva'nın yediği haltın acısını neden ben çekiyorum diye sorgulaya sorgulaya zihinlerdeki tanrıyı öldürüp, vicdan da görünmez bir tanrıça yeşertmenin hikayesini yani...
oğuz atay en sade deyişle bu dünyada bir adaletin varlığına inanmıştı. hepimiz gibi umudu vardı, bir yerlerde iyilerin kazandığına dair, muhtemelen uyumadan önce uzay boşluğunda sadece iyilerin kazandığı bir dünya var diye geçiriyordu içinden. fakat çağ en büyük oyununu yaptı ve adaletin yerinin bu kainatta olmadığını ve tanrının bize oyuncak diye onu verdiğini anlattı ona. ve atay dayanamadı, bıraktı sıkı sıkıya tutunduğu ipi. yüreği adaletin yokluğuna dayanamayan bir adamın hayata tutunamayan hikayesi... yolda yürürken yüzünü saniyeyle gördüğümüz kadınların, adamların hikayesi, tutunamayanlar bir çağ yangınının ağıtı.