Bu hayatta kaybeden olmaktan daha kötü bir şey varsa o da tutunamayan olmaktır.
Zira kaybeden kazanmanın künhüne varmıştır bir kez. Yeniden başlayabilir. Yeniden kazanabilir.
Ama tutunamayan ezeli ve ebedi kaybedendir aynı zamanda.
insanın yüreğini bazen mengene gibi sıkan bazense içinden yanık kokuları yükselten bir anı/ anıyı çağrıştırıp gönlüne bir kova su döken kitap.
öyle ince bir mizahı var ki, okurken gülümsediğin ve nereden çıktığını anlamadığın yerlere savrulduğun oluyor.
ama zor kitap, çok zor kitap hem de. kendimden bir şeyler buldum, bulmasam mümkün değil ilerleyemezdim zaten ama; en çok da kendine anlatırken bile sıkıldığın, rahatsız olduğun durumlar vardır ya, onu sana zorla anlattırması, düşündürmesi zorladı beni.
--spoiler--
Cennet, muhallebiden duvarlar demek değildir sayın yetkili! Cennet, insanların birbirlerini dinlemeleri demektir! Birbirlerine aldırmaları, birbirlerinin farkında olmaları demektir. Sen beni dinleyeceksin sayın yetkili. Benim reyimle oraya geldin; bana kulak vereceksin. Yanımdan hışım gibi özel muhafızların ve kurşun işlemez camlı arabalarınla rüzgar gibi geçmeyeceksin. Öyle sahte bir samimiyet de istemiyorum, benimle el sıkışırken resimler çektirmen gereksiz..
--spoiler--
son yıllarda ergenlerin hoşuna gitmesiyle sürekli yargılanan eserdir. hayatında okuduğu ilk kitap tutunamayanlar olan bir kişi tarafından tam olarak algılanamaz. içindeki geniş edebi kaynaktan birkaç söz anlayıp yine de sever bu ergen kişi. her ergenin kendini tutunamayan sanması da aynı sebeplere dayanır. içinde bir-iki disconnectus erectus özelliği bulan her ergen kendini bu türden biri sanar.
gelelim olayın asıl yüzüne:
selim ışık denen karakter en bilindik ve sevildik tutunamayandır bu ergenlerce. aklımda kalan bir cümlesini paylaşıyorum izninizle: ''ben tutunmayı bile becerememiştim.'' halbuki efendiler, çok da güzel becermişti tutunamamayı! burhan'dan, metin'den, süleyman kargı'dan pek az farkı vardı. onlardan daha romantik ve daha bir arayış içerisindeydi sadece. ve onlardan daha çocuk. bu da onun tutunamayan namını elinden alan bir durumdur.
kitabın asıl tutunamayanı turgut özbendir, hiçbiriniz fark etmese de. işte gerçek bir ''tutunamamayı bile becermiş kişi''. ne olduğunun hiç ama hiç farkında olmayan, selim'in geçmişinin peşinde koşup duran, kendi iç acısını daha tanıyamayan, gündelik işlerle yorulup duran, kayda değer hiçbir şeyi olmayan, basit bir örnek olarak ''kitap okumayı hep planlayıp, sürekli baştan bir kitaba başlayıp, 5-10 sayfa dahi olmadan sıkılan'' bu şahıstır gerçek tutunamayan!
yani dostlarım elbette ki ben de sizdenim diye bağıran hiçbir ergen elbette ki tutunamayan olamaz.
bir yandan da dostlarım her insan biraz tutunamayandır.
o yüzden bırakın hala bu yok sen tutunamayan değilsin, yok şu tutunamayan değil, yok ben tutunamayanım demeleri. zira ne oğuz atay ne de bu büyük eseri sizin seviyenizde değildir.
kitabı okuyun, sizden parçalar bulduğunuzda ister hüzünlenin ister gülün, hazzını alın ve sonra o sıradan hayatlarınıza devam edin.
--spoiler--
Bir gün ölürse, ona bu vatan bir mezarlık yer verecek.
Oturdu bir destan yazdı; kendini yerecek.
Sazını ve cesaretini aldı eline (bütün cesareti,
Daha kötü şeyler olması korkusundadır.)
Canını dişine takarak,
Yazılmış eski destanlara bakarak,
Sözü uzattı durdu.
işte şöyle buyurdu:
Numanoğlu Selim derler adımız
Gürültüye geldi her feryadımız
Nedense tamamdır itikadımız
Dikilen her kumaş bol gelir bize
Çocukken güneşin tadın bilmedik
Büyüdük kadının adın bilmedik
Bizi anlayacak kadın bilmedik
Sevgisiz bir hayat çöl gelir bize
Bize öğretilen her söze kandık
Yasaktır Memnudur dendi, inandık
Hep Girilmez levhasına aldandık
Bu tutulan, yanlış yol gelir bize
Benim cefalı yârim kafamdır
Divanda düşünmek bütün safamdır
Mülkiyet benimçün büyük evhamdır
Senin olanları nideyim gayrı
Dostun vefalısı bütün isteğim
Kız peşinde olan dostu nideyim
Her an yaşamalıyım kendi gerçeğim
Kendi içimdeki indeyim gayrı
Dostlar dedi: bu can bizden değildir
Düşman kırdı, oysa buzdan değildir
Gene de herhalde bizden değildir
Çare yok dünyadan gideyim gayrı
Bana ilham getirdin
(Hem de yaktın bitirdin)
Ey! Elesius dağlarından esen rüzgâr
Kıssamız burada biter
Bu kadar.
--spoiler--
- Genel kültürünüzü arttırır. hiç duymadığınız şeylere merak salmanıza yardımcı olur.
- çok tatlı bir üslubu, inanılmaz ince bir mizahı vardır.
- kendinizle özdeşleştireceğiniz pek çok şey bulabilirsiniz.
- konuşmanızda ve olayları anlatmada bir açılma hissedersiniz
şu sebepten dolayı okunmaması kitap.
- zararlı bir kitaptır. bir anda yaşama sevincinizi alıp sizi depresyona sokabilir.
Türk edebiyatının en derin yazarlarından biri olan Oğuz Atay'ın ilk romanıdır... insan psikoloji üzerinde fena etkiler bırakabilmektedir.. Bir nefeste okursunuz bir ömür etkisini yaşarsınız... Ayrıca Selim, Turgut ve Orlic gibi çok değerli karakterleri tanıma şansı verir...
oğuz atay'ın kitabıdır. bugüne kadar üç kez okudum, oğuz atay ın içinde geçtiği her şeyi okuduğum gibi. okuyanlar için artık insanlar tutunamayanları okuyanlar ve okumayanlar olarak ikiye ayrılır. okuyanları kendinize daha yakın hissedersiniz. bambaşka bir insan gibi görünebilir size. aynı okuyanların gözünüzde farklılaştığı gibi okumayanlar da eksik gelir size. hakkında hiçbir şey bilmeyip atan tutanlara da gülersiniz içinizden. her okunduğunda farklı bir noktası dikkatinizi çeker. her ayrıntıyı o an ki ruh halinizle algılarsınız. bu yüzden bir kere okunup bir köşeye atılmamalıdır. hayatın belirli dönemlerinde okunmalıdır. ve isteseniz de istemesiniz de hayatınız tutunamayanları okumadan öncesi gibi olmaz. belki çocuğuna günseli ismini koyan herkes yada koymayı düşünen herkes hayatında bir defa selim ışık olmuştur. aynaya baktığında çok kez selimleşmiştir. keşke herkes okusa ve kimse okumasa.
iki yıldır okumaya çalıştığım kitap.
100'cü sayfaya falan yaklaştım, yaklaşık 5 kere falan en baştan başladım. ya ben çok salağım ne oluyor anlamıyorum, yada diğer insanlar gerçekten kıvrak zekalı.
--spoiler--
"selimin içgüdüleri iyi gelişmemişti. çıkarını pek bilmezdi. oysa... çıkarını düşünmeyenler unutulacaklardır. her olayda bir kenara çekilenler gerçekten de bir kenarda kalacaklardır. yaptıkları işlerin gizli kalmasını isteyenler, bunda başarıya ulaşacaklardır. kimse onların varlığıyla tedirgin olmayacakır. bir gün öldükleri zaman, arkalarında küçük bir iz, bir anı, bir gözyaşı, bir eser bırakmadan yok olacaklardır. gazatedeki ölüm ilanı bile, yedinci sayfada bir kenarda kalacak, kimsenin gözüne çarpmayacaktır. hayattan bir çıkarı olmayanların, ölümden de çıkarı olmayacaktır. ölüm bile onların adlarını duyurmaya yetmeyecektir. herkesin mezarında güller ve menekşeler büyürken, onların mezarlarını ot bürüyecektir. mezarları bir kenarda kalmasa bile, büyük ve muhteşem anıtların arasına sıkışıp kaybolacaktır. cennetteki muhallebicide de garson onlarla ilgilenmeyecektir. ağız tadıyla bir keşkül yiyemeden masadan kalkacaklardır. gene de garsona bahşiş bırakmak zorunda kalacaklardır. hayattan çıkarı olmayanların hayatı, çıkmaza sürüklenecektir. kendini beğenmişliğin cezasını daha bu dünyadan çekmeye başlayacaklardır. sıkıntılarını kimseyle paylaşmayı bilmedikleri için, yalnız başına ıstırap çekeceklerdir. duygu alışverişinden nasipleri olmayacaktır. duygusuz, hareketsiz, tatsız bir hayat yaşadıkları sanılacaktır. ıstırapları, ne yüzlerindeki çizgilerden, ne de saçlarının beyazlaşmasından anlaşılacaktır. çektikleri acılarla, yüzlerinin buruşmasına, saçlarının beyazlaşmasına izin verilmeyecektir. güldükleri zaman sevinçli, ağladıkları zaman kederli oldukları sanılacaktır. hayattan çıkarları olmadığı da asla kabul edilmeyecektir. böye bir yanlışlığa düşülmeyecektir. aslında, hayattan çıkarları olduğu ispat edilecektir; çıkarlarını korumak için canları çıktığı halde, bunu beceremedikleri için çıkarlarıyokmuşdabirşeybeklemiyormuşcasınagillerden göründükleri yüzlerine vurulacaktır. onlarda bu saldırılara bir karşılık bulamayacaklardır. kendilerini yokladıkları zaman, bütün ileri sürülenlerin gerçek olduğunu, hayatlarını boş yere harcadıklarını, ne yazık ki artık çok geç kaldıklarını onlar da açık ve seçik olarak göreceklerdir. işte o anda dahi, delice bir harekette bulunmalarına, anlamsız bir hayatı anlamlı bir şekilde bitirmelerine göz yumulmayacaktır. kendilerini öldüremeyeceklerdir. onlara anlatılacaktır ki, böyle bir davranış bütün yaşantılarıyla çelişki içindedir, gerçekle bir ilgisi yoktur: kendilerini öldürürlerse, onlar hakkında varılan isabetli yargıları çürütmek için gene boş bir çaba göstermiş olurlar. bu hiçbir şeyi değiştirmez. onlar, bu rezilliğe de katlanarak sürünmeye devam edeceklerdir. hayatlarıyla yanlış olanların ölümleriyle doğru olmalarına imkan var mıdır? hayattan çıkarı olmamak, hem tanrının hem insanların gözünde affedilmez bir suçtur, gelişip yayılmaması için her türlü tedbir alınacaktır. bütün tarih, bütün iktisat, bütün sosyoloji, bütün psikoloji, kısacası bütün lojiler, hayatın çıkarcılığa dayandığını göstermek için yırtınacaklardır, yırtınmalıdırlar. "ben çıkarıma bakarım" diyeceksiniz, bunun için "babamı bile tanımam" diyeceksiniz. kimseyi tanımayacaksınız; hele hayattan çıkarı olmayanları hiç!"
--spoiler--
itiraf ediyorum bende bitiremedim. kafam karıştı bir yerden sonra. ama bu kitabı her harfine kadar anlama isteği başka hiç bir kitaba karşı bende oluşmadı.
türk romanının aldığı en keskin viraj olarak nitelendirilebilir olan kitap. oguz atay ın hastalığının son safhalarındayken kaleme aldığı eserdir. her yaştan her insanın kendinden kesitler bulabileceği psikolojik çözümlemelere sahiptir. dili ağır ve yorucudur. laf kalabalığı coktur ancak mutlaka en az iki defa okunmalıdır.