bugün

sevdiği kızı porno filmine götürecek kadar doğal , vietnam da savaşmış ve bu savaşın etkisiyle yaptığı işlerde gözünü kırpmayı unutmuş , hayatta kaybedicek bişeyi olmayan travis in öyküsü...
ayrıca bu film mean streets ten sonra scorsese ve de niro nun can ciğer kuzu sarması dostluklarını perçinlemiştir.
(bkz: cybill shepherd)
sanılanın aksine filmde kızı getirdiği film porno film değildir. adını bilmediğim bir sanat filminin tek açık sahnesi görünmektedir filmde.
bir türlü sonuna kadar izleyemediğim film. uyuyorum sıkılıyorum falanım filanım.
şimdi adı akla gelmeyen bir filmde (zoraki kahraman olabilir) "hepimiz çocukken önemli biri olacağımızı düşünürüz ama hiçbirimiz bi bok olamayız" diyordu. hepimiz bunu yaşadık belki de hala da yaşıyoruz. hayattan, yaşadıklarımızdan intikam alma duygusu her tarafımızda büyüyüp yeşermeye devam ediyor. geçmişimizdeki küçük, görece başarılar ağzımızda geviş getirilen küçük hikayelerden başka bir şey değil ama "ben" hala bunların sayesinde ayakta kalıyor. ama yönetmen yine de umut veriyor bize yine de olabilir diyor. porno, şiddet ve gökdelenler arasında kalmış insan bilinci çözümü yok etmekte görüyor. bu sarmal kendini imhaya kadar gidiyor. biz de taksiciye, yaptıklarına kesit kesit hayranlık duysak onun için üzülsek onu düşünsek de içinde bulunduğumuz bok çukuru taksicinin yaşamından daha beter farkında bile değiliz.
robert de niro nun özellikle gece taksi kullanırken kendi kendine sokaklardaki ve dolayısıyla amerikan toplumuna yaptığı eleştirilerin ve final bölümünün muhteşem olduğu film. ayrıca yapılmış en iyi birkaç film afişinden birine sahiptir. allah insana de niro karizması nasip etsin dedirtir.
(bkz: unutulmayacak film sahneleri/#2421072)
izlemeden önce çok övgüler duyduğum film. sağda solda filmin yeraltı edebiyatını yansıttığı söylense de, o kadar da değil canım diyorum ben... bence tarzı film noir bu filmin. biraz mübalağa var. belki de 2008'de izlediğim için bu film hakkında böyle konuşuyorum, bilmiyorum. martin scorsese filmi gayet iyi bitirmiş. müzikler biraz pornografik hava katmış, filmi odamda izlerken içerdekiler biraz şüphelendi sanırım.

travis bickle adlı karakter bir sosyopat görüntüsü içinde(çıktığı kadını porno filme götürmesi, sürekli yalnız durumda olması vs.). bazılarının dediği gibi gerizekalı filan değildir yani. topluma yabancıdır. konuşana kadar insanın annesi ağlatır*. pis ve kirlenmiş bir şehirde olduğunu düşünür.
--spoiler--
thank god for the rain to wash the trash off the sidewalk.
--spoiler--
i think someone should just take this city and just.. just flush it down the fuckin' toilet.
--spoiler--
şimdi, bazıları, filmde travisin öldürmek istediği iki karakter olan sport ya da Matthew ve başkan adayı palantine'nin pezevenk olduğunu ve ana noktası olduğunu söylerler. evet sport kelime anlamıyla gerçekten pezevenktir ama orda başkanı, scorsese, bence kötü adam olarak lanse etmemiştir. orda travis, başkan adayına inancı olmadığı için vurmaya kalkar. yani "palantine just preaching and bullshitting" mantığında kurmuştur o karakteri fikrimce.

filmin sonuna doğru sport'u vurmaya gittiğinde, -teknolojiden ötürü olsa gerek-komik vuruşma sahneleri ortaya çıkar. görünce "peeehh" çektim. kötü olmuş yani... izlenmeye değer hicivli bir film. robert de niro'nun adı yeter zaten.
travis bickle karakterinin akrep burcu olduğu filmdir. zira iris * in kahvaltı sahnesinde sorduğu sorulardan bunu anlıyoruz. ayrıca silah çekme mekanizmasını vücuduna yerleştirip kendi kendine konuştuğu sahneler mükemmeldir.
vietnam'da savaşmış ve uykusuzluktan müzdarip travis bickle adlı bir kişinin gece taksi şöförlüğü yapmasıyla atıldığı maceraları anlatan film.

--spoiler--
travis bickle'ın yatırken cenin pozisyonu alması hoş bir detaydır.

ayrıca ümit davala'yı görür gibi oldum filmin sonlarında.
--spoiler--
hayatının amacı olmayan bir adamın hayatını anlatan başarılı film.
yönetmenliğini martin scorsese' un yaptığı güzel bir robert de niro filmi.
(bkz: yalnızlığı anlatan en iyi 10 film)
cybill shepherd'ın ilik gibi olduğu zamanlarda oynadığı film. "ne hatunmuş bea.." diyor insan.
ölmeden izlenilesi filmlerdendir. 77'de 4 dalda oscar kazanmasına rağmen en iyi yönetmen ve en iyi film dallarındaki ödülleri rocky'ye kaptırmış, kanımca çok büyük talihsizlik yaşamıştır. martin scorsese'un uzun süren heykelcik şansızlığı serisinin ilk filmlerinden biridir.
görsel
ölmeden önce izlenmesi lazım gelen 100 filmden biri. Onuncu keredir izliyorum. yine izlerim yine izlerim.
her seyredildiğinde robert de niro ya bakıp bakıp - ulan amma da gençmiş adam- diyesi getirten filmdir. jodie foster ise o zaman neyse hala o dur. adeta bu kadının nitrogen tüpünde uyuduğu izlenimi bırakır insanda
robert de niro' nun aslında aktör değil de umutsuz, aylak bir taksici olduğunu öğrendiğimiz film.

bu filmdeki ana karakter travis ile albert camus' un şahaseri olan l etranger* adlı kitabın ana karakteri meursault arasında büyük benzerlikler olduğunu düşünmüşümdür hep. belki de yoktur bilmiyorum.
"yanlızların çilesini" anlatan 1976 yapımı Martin Scorsese filmi. robert de niro'nun oyunculuğunun hakkını vermekle beraber oscarlık bir film olmadığını düşünüyorum.
akademi tarafından bu film için borçlanılan ahde vefa 4 yıl sonra raging bull'la denkleştirilmiştir. dünya sinema tarhinin en klas monolog sahnesini içerir. ve daha nicesi için;

(bkz: robert de niro)
robert de niro ve jode foster ı birlikte izlemek oldukça güzeldir, bence de niro nun en iyi performansıdır bu film; arada izleyip feyz almak gerekli.**
(bkz: #7129200)
berlin film festivali kulislerinden sızan dedikodulara göre lars von trier tarafından devamı çekileceği rivayet edilen olağanüstü film.
(bkz: #7764854)
filmde deniro ve sheperd ın gittiği filmin adı sometimes sweet susan dır.