iç anadolu gibi bir buğday ambarına sahip olduğumuz halde, en temel gıda maddemizi hiç üretemeyecek noktaya gelmemize kim sebep oldu, bu ülkede tarımı ve üretimi kim bitirdi onun yorumunu size bırakıyorum. çünkü gerçekten aynı şeyleri bin kez anlatmaktan dilimde tüy bitti.
kimileri yükselen güc olarak adletmis. tarim yetersiz, üretim maalesef kisitli, özellesen ve kapanan üretimhaneler cogunlukta iken nasil yükselebilir ki? ekonomik belirsizlikler yatirimcilari tedirgin hale getiriken iyimser bir tablo cizmek oldukca hayalperest bir durum oluyor.
umarim üzerimizdeki yüklerden siyrilir ve gercek bir üretim devleti olabiliriz.
Asya, Afrika ve Avrupa arasında sıkışmış ülkedir. Ne kadar Avrupalı olmaya çabalasak da Afrika ve Asyalılar tarafından arkamızdan tutulup bırakılmayan bir kadere sahiptir. Bu yönüyle Sisifos'un kaderini paylaşır. Nitekim, Sisifos da Tanrıların onu cezalandırmasıyla sürekli bir taşı tepeye çıkarmakla cezalandırılmıştı. Ancak tam tepeye varmışken, taş tekrar yuvarlanıyor ve sisifos onu tekrar çıkarıyordu. Bu sonsuz bir döngü şeklinde devam ediyordu. Biz de ne zaman kendimizi kurtarmak istesek, bir anda kendimizi dipte buluyoruz.
doların yükselmesiyle beraber mavi yakalı kesimin hayat standardının yunanistan seviyesinden hindistan seviyesine düştüğü ülke. goa-hindistanda kuyumcu dükkanında satış elemanı olarak çalışan arkadaşımın maaşı 900-1100 dolar seviyesinde.
fakir kesim ise direk bangladeş seviyesindedir.
aradaki fark hindistanın hayvan gibi yerel üretim yapması, türkiyenin ise yapmamasıdır.
yıllardır haketmediğimiz bir zenginlik yaşayan bir ülke olup, fabrika ayarlarına yavaş yavaş dönmeye başlaması iyi olmuştur.
artık hakeden yurtdışına çıkabilecek, dükkanını ayakta tutacak, s.ke s.ke öğrenilecek basit şeyler.
Sabahtan beri batı medyasının kara propagandasına maruz kalan, belki de dünyanın en yalnız ülkesi, ülkem.
Onlarca yıldır şu lobi faaliyetlerini sadece biz yürütemedik gitti ya harbiden ona yanarım. Zor muydu bundan seneler önce uluslarası teşkilatlara türkiye'nin hakkını savunacak insanlar yetiştirip onları orada makam sahibi olacak bir şekilde yerleştirmek?
Rövanşların arenası. Sistem eksikliğinden dolayı ve sisteme olan husumet nedeniyle: bu ülkede işler dayı yeğen seviyesindedir. Doğu ile batı arasında kimlik bunalımı yaşayan, üç tarafı deniz, dört tarafı ahmaklarla dolu olan ülke. Ülkeyi ilk iğfal edenlerden biri, toprak ağası adnan menderes'tir. Sonrası çorap söküğü gibi gelmiş, siyasiler ve askerler arasında yamalı bohçaya dönmüştür. Kitlesel yoğunluğu Cehalet sevici ve övücüsüdür.
Almanya birinci ve ikinci dünya savaşından ağır yenilgi ile çıktı 50 yıl sonra dünya lideri oldu.
Japonya atom bombası yedi 60 yıl sonra dünya devi oldu.
Çin komünist yönetim benimsedi milyonlarca insan öldü adamlar dünya devi oldu.
Türkiye ye bakıyorum kurtuluş savaşından sonra toplumu derinden etkileyen bir olay yaşamadık ama hala dunyanin gelişmekte olan ülkeler arasında en sonlardayız.
ne kadar kaçsam ondan, uzakta, çok uzakta yaşasam da yine onda kalıyorum.
yemeğine ''benzer'' yemeği bulsam yerken ağlamak eksik kalıyor.
boş zamanlarımda hep kendimi bir türk filmine takılmış buluyorum.
gazetelerini okumayı bırakalı 4-5 sene oluyordur.
aslında türkiye'yi en iyi niteleyen cümle de bu galiba.
ne çeşit ülkedir ki bu türkiye desen, üç aşağı beş yukarı şudur:
gazeteleri okunmayı haketmeyecek, gazetecesinin yazmakla alakası olmayan, gazete patronunun şunun bunun adamı olduğu; doğruların söylenmediği, gerçeklerin bilinmediği, pembe hayaller mi satılmak istenen, yoksa düpedüz kötülüğün ardı arkası kesilmesin mi istendiğinin belli olmadığı ülke.
bu aslında ortadoğululuktan falan da ayrı bir şey.
1.5 yıldır ayrıyım. ne öğrendin, ne kazandın diye sorarsan, çok süslü cümlelerle, çok muazzam şeyler anlatılabilir.
çok laf salatasıyla çok yangın döndürülebilir ama ben buraya gelmeden önce kimsenin bana söylemediği bir şeyi öğrendim.
bazı şeyler sadece türkiye'de görülebilirmiş, türkiye'ye aitmiş ve bunlar müspet veya menfi bizim parçamız olmuş artık. galiba buna kültür deniyor. gerçi kültürün onlarca tanımı var, o konu uzar...
işte bütün bu şeyler... sevdiklerim veya sevmediklerim beni buraya kilitliyor.
zaman oluyor, türkiye'de, hele ki istanbul'da hayatta yaşayamayacağım kadar iyi yaşadığımı hissediyorum.
yaptığım mesleği türkiye'de yapsam ne 2 gün hafta iznim olur, ne mesailerim için para verirler, ne de hadi eyvallah diyip tatile çıkabilirim. işe 20 dakikada gidiyorum, eve dönüş de aynı. trafik yok, araba yok, ehliyet, ruhsat, dolmuş, metrobüs, vergi... hiçbirisi yok.
her şeye rağmen aklım da, kalbim de bir şekilde dönüp dolaşıp türkiye'yi buluyor.
diyorum ki kendi kendime, bırakayım bu işi; döneyim türkiye'ye... gerekirse ufak bir iş kurayım, ne bileyim, hayal olduğunu bile bile. nerden tutsan elinde kalır.
yani onca saçmalığa, onca haksızlığa, hatta manyaklığa karşın vatanımız, kültürümüz, dilimiz çok güzel.
bu hafta geleceğim. çok istiyorum, kırayım kafayı, bir kumar daha oynayayım ama...
bilirim, sonunda yine pişman ederler.
yine de neresinden baksan başka bir atmosfer, başka renk, başka hülya.
Bence türkiye de şöyle bir sorun var. Bilime yeterince yer verilmiyor ve aynı zamanda bilimle uğraşan akademisyenlerimizin çoğu öküz gibi egolular. Birisi bir hata edince rezil ediyorlar. Başka sorunlarda var ama alçakgönüllük çölde bir yerde.
artık hiç sevmediğim ülke. umrumda bile değil. insanın evde otururken bile başı belaya giriyor. durduk yere borç çıkartıyorlar falan. evden çıkmazken bile illa bir şeyler başına geliyor. saçma sapan bir ülke.