1858-1947 yıllar arasında süren Hindistan’daki "Britanya Hindistanı" döneminin başlarında, ingiliz yetkilileri, Delhi bölgesinin ekolojik sistemi nedeniyle ciddi bir sorun yaşadı. Bu süre zarfında fareler şehrin her tarafına yayılıp ingiliz yerleşimcilerin büyük kâbusu olmuştu.
Fare sorunundan kurtulmak için Delhi’deki ingiliz yetkililer, bir karar verdi.
Buna göre fare öldürüp kuyruğunu yetkililere teslim eden her Hintliye para ödülü verilecekti.
Başlangıçta bu fikir büyük ölçüde başarılı oldu. Para ödülü, Delhi halkını adeta fare avcısına çevirmişti.
Fakat zaman geçtikçe daha fazla ve kolay kazanç elde etmek isteyen Hintliler, sistemden yararlanıp evlerinde fare yetiştirmeye başladı. Bu sayede Delhi halkı büyük kazançlar elde etti.
Sıçan kuyrukları birikmesine rağmen sıçanların çoğaldığını fark eden ingiliz yetkililer ödül sisteminden vazgeçme kararı aldı. Böylece Hintliler, değersiz hale gelen farelerle birlikte aynı evin içinde yaşamak zorunda kaldı.
Ödüllerin iptal edilmesi kararı üzerine birçok 'ödül avcısı', evlerinde yetiştirdikleri fareleri sokağa saldı. Bunun sonucunda Delhi sokaklarındaki farelerin sayısı, ödül sisteminden önceki sayının bile üstüne çıktı ve veba salgının ortaya çıkmasına neden oldu.
Ekonomik sorunlarını çözememiş, siyasilerin kısa dönemli çıkarları için gecekondu sahiplerine tapu vermeleri ve imar affı çıkarma gibi yöntemlere başvurmaları, eğitim sisteminin bilimsel ve felsefi bakış açısına önem vermemesi toplumun da şark kurnazı olmasının temel sepepleri arasındadır. Bu konuda sosyoloji alanında doktora tezi hazırlanmalıdır. Hatta felsefe alanında da bu konuyla bağlantılı bir çalışma yapılabilir.
ahlaksızlıkla pratik zekanın ne alakası var. Pratik zekâ, Antik Yunan felsefesinde pratik eyleme ilişkin bilgelik ve zekâyı ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Bulunmuş olduğu ortamda ya da karşılaştığı zorluklarda mevcut şartlar dahilinde anında fikir üretebilen, olması gerekeni farklı fikirler ile sağlayabilen kişiler için kullanılmıştır.
not: ilk cümleden sonrası vikipedi'den alıntıdır.
türkiye yaklaşık bi 500 yıldır falan (fatihtebn sornasından beridir) büyük ölçekli ahlaki yozlaşma sorunu yaşıyor zaten. özellikle anadolu halkı için bu durum daha belirgin bir şekilde gerçekleşmiştir.
özellikle son 300 yıl (beşik ulemalıklarının had safhaya çıkması ile birlikte) kültürün tamamen harabolmasına neden olmuştur.
bakın bir nesil falan değil komple ülkeyi resetlesen değişmeyecek bir ahlaki kirlilik söz konusu.
türkiyede rasyonel, bilimsel düşünce geleneği, erdemli toplum diye bir şey yok, fabrikalarda, şirketlerde çalışan en eğitimli adamlar bile üç aşağı beş yukarı bu mentaliteye sahip. yeni mi fark ettiniz?
Özellikle son zamanlarda kaybolan değer algısı ve fiyat politikalarıyla kendini uyanık sananlara verilen sıfattır. Ahlaktan yoksun fırıldaklıklar uyanıklık olarak adlandırılır. insan ise ancak ve ancak kendini kandırmaktadır.
Ana sebebi tembellik olan bişey, tembelsen, "kolaydan kazanç elde etmeye" meyilli olursun. Kolaydan da en güzel hırsızlık yaparak kazanç elde edilir!! Başkasının ödediği bişeyi ondan alırsın, hatta satarsın...
Ama bunu sonsuza kadar yapamazsın, günün birinde, kurbanlar hiçbi şey alamamaya, sen de çalacak hiçbi şey bulamamaya başlarsın...böylece hep birlikte göt altına gidersiniz.