sözlük yazarlarının sevdiği şiirler

entry1812 galeri42
    1577.
  1. Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
    Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi
    Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
    Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum.
    Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
    Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
    Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.
    Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
    Bir yağsam pahalıya malolacağım.
    Ben bir bodrum kat kızıyım bayım
    Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
    Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
    Fakat korkuyorum. Birazdan da
    Kırküç numara ayakkabılarınızla
    Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
    Bu iyi olmaz bayım!

    'Gün akşam oldu' diyorum
    Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
    Cam kırıkları yiyorlar
    Rüyamda; bir kase dolusu suyun içinde
    Rengarenk yap-boz parçacıkları
    Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
    Hayır,sanırım sabahı bekleyemem
    Bilmiyorum.
    insanlar rüyalarım acilen anlatmalı.

    Ondört yaşındaydı ruhum bayım
    Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
    Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
    Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
    Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
    O ara içimde çiçeklerden oluşmuş
    bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
    Sinemalarda da 'organzm gıcırtıları' oynuyordu.
    Kaçmaya çalıştım. Olmadı.
    Bu nedenle, çiçekli şiiler yazmayı
    Ruhum açısından faydalı buluyorum bayım.
    Neyse işte
    Ben her filmi hatırlarım
    Sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu.
    'Sofı'nin tercihini' seyrederken çok ağlamıştım.
    Öpüşen Guramilerle ilgili bir film yapsalar
    Onu da mutlaka hatırlardım.
    insan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu?
    Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım
    Bir 'eşya toplayıcısıyım' bayım.

    Büyük gemiler de yok artık bayım
    Büyük yelkenler de
    Büyük kağıtlar yakmak istiyor şimdi canım.
    işte az önce bir karabatak daldı suya
    Bir süredir de kayıp
    Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya
    Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.
    Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
    Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
    Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
    Bir gül, bir güle derdi ki görse
    Yalan söylüyorum
    Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.

    Didem Madak
    4 ...
  2. 1576.
  3. Susarak
    Güneş altında söylenmedik söz yokmuş.
    Bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğimi.
    Ne gece ne gündüz yokmuş söylenmemiş söz.
    Bende söylenmişleri söylüyorum yeni biçimde.
    Hiçbir biçim kalmamış dünyada denenmedik.
    Bende susuyorum sevgimi saklayıp içimde
    Duyuyorsun değil mi suskunluğumu nasıl haykırıyor
    Susarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim.
    Ama bir başka seven yok benim sustuğum biçimde ….. 
    Aziz NESiN
    0 ...
  4. 1575.
  5. biri ilhan berk'indir. üç kez seni seviyorum diye uyandım tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim. diğeri de ahmet telli'den gelir anısı biz olalım bu sokakların öpüşmediğimiz tek saçak altı hiçbir otobüs durağı kalmasın der.
    0 ...
  6. 1574.
  7. nurullah genç - rüveyda.

    fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına
    bir güvercin uçurup kıtalar arasından
    çağırdın beni
    geçerek birer birer sürgün kanyonlarını
    derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına
    yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı
    yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı
    yetim çığlıklarımı duyurmak üzre sana
    koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına

    adını söylemek istemiyorum
    her hecesi amansız bir kor dudaklarımda
    her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım
    zindanlara karıştım, ölümlerle tanıştım
    adını söylemek istemiyorum
    rüveyda dediğim zaman
    anla ki, senin için yürüyor kelimeler
    çığlığımın atardamarlarından

    hangi yıldızdır bilmem, gözlerin
    kayar da üzerime rüveyda
    önce tuhaf bir deprem yayılır bedenime
    sonra açılır önümde ıstırab vadileri
    silik renkleriyle adımlarıma
    çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir
    hayalin bittiği menfeze doğru
    alaca bir at koşar içimde
    zamansız, mekansız nefese doğru

    uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair
    yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda
    oysa rüveyda
    baştanbaşa ben
    kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim.

    kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden
    bir anlatsam nasıl utandığımı
    bir doğrulsam eğildiğim yerlerden
    ağarır tanyeri nilüferlerin
    alaca bir at koşar içimde
    ezer toynakları ile anılarımı

    sular köpürmemeliydi rüveyda
    kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin
    ben zehire alışkınım, şerbete değil
    rüyalar hefret eder avare duruşumdan
    kabuslar çeker ancak derdimi yeryüzünde
    sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber
    ben her gece bir Mehdi türküsüyle çilekeş
    yargılamak için zeval kayıtlarını
    inkılab bekliyorum

    hangi umut çiçeğidir bilmem, ellerin
    uzanır da gönlüme rüveyda
    derinden bir ok saplanır bağrıma
    beynimi çağıran bir sese doğru
    alaca bir at koşar içimde
    zamansız, mekansız nefese doğru

    varlığın cinayettir memleketimde işlenen
    akıtır kanını en asil pehlivanların
    yokluğun sükunettir kuşatır evrenimi
    varlığın ve yokluğun ölümüdür baharın

    artık eskisi gibi bakamıyorsun
    göklerinde bir belkıs otururdu rüveyda
    binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin
    güneş bir anne gibi dururdu başucunda
    artık dokunamıyor kakülün bulutlara
    karalara bürünmüş saçlarında dolunay
    ben bu kadar zulme layık mıyım rüveyda

    hangi ressamı vurur bilmem, endamın
    sarar da benliğimi
    ben beni tanımam kaldırımlarda
    kafesleri yutan kafese doğru
    alaca bir at koşar içimde
    zamansız, mekansız nefese doğru

    kırmızı bir kurdela bağlayarak alnına
    duydun mu orkideye dua eden birini
    bu ısmarlama yüzler yok mu rüveyda
    bu yapmacık bebekler
    gözyaşı akıtırken gülenler yok mu
    beni kahrediyor geceler boyu

    hangi çağın gelişidir bilmem, gülüşün
    soluk bir dünyanın mezarlarına
    gömerek gurbetimi
    kapadı karanlığa Yesrip, kapılarını
    meydan okuyuşun çağın ordularına
    bilmem hangi mevsimin başlangıcıdır
    doruklardan öte hevese doğru
    alaca bir at koşar içimde
    zamansız, mekansız nefese doğru

    yasını tutuyorum kararttığım düşlerin
    yıpranmış divaneler gibiyim sokaklarda
    amansız bir ütopya üfleyen pencereler
    lif lif yoluyor dram seyyahı bedenimi
    önümde, haksızlığın hesaba çekildiği
    hiç kimsenin kimseyi tanımadığı mahşer
    arkamda, kare kare ömrümü belirleyen
    hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler

    söyle, nasıl aşarım pişmanlık dağlarını
    yeniden bir nil olup taşar mıyım çöllere
    kim giydirir başıma tacını nihayetin
    kim takar bileğime hürriyet künyesini
    karada balık gibi nasıl yaşarım, söyle

    rüveyda, seziyorum; tahammülün kalmadı
    ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı
    asırlardır köhne barınaklarda
    küflenen, çürüyen çığlıklarımı

    at vuruldu; içim paramparça rüveyda
    gölgelerin ardına sakladım kusurumu
    sen orda kayıtsızca gülümsüyor gibisin
    ben burda damla damla eriyip akıyorum
    yine de, çiğnetemem kimseye gururumu
    istenmediğim yeri sessizce terkederim
    hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu
    mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim.
    0 ...
  8. 1573.
  9. Sevgili! Bir başka güzelsin bugün,
    Ay gibisin! Pırıl pırıl gülüşün,
    Güzeller yalnız bayram günleri süslenir,
    Seninse bayramları süsler gül yüzün.*
    0 ...
  10. 1572.
  11. Yüksekten uçan herkesle akrabayım
    Belli bir rakımının üstünde doğdum
    Seslerin önce kayalara vurup sonra
    Kulaklara aktığı bir yerde çıplak
    Uzak. yüksek
    Kışın çok yağışlı yazın seyrek
    Uzun anlattım uzaktaki yakın ve
    Yakın doğunun uzak günlerini
    Uzatmayalım .aydım çıplak yürüyorum çıplak
    Yüksek
    Kışın çok yağışlı, yazın seyrek
    Doğdum büyük bir hadise olarak geçmedi kayıtlara
    Büyüdüm yalınayak
    Ve yüksek
    Kışın çok yağışlı yazın seyrek
    içindeki her şeyin pahalı değil
    Değerli olduğu evlerin hep soğuk
    Sularla sulanan akşamüstlerinden geçtim
    Vesikalık için taktığım ço
    Oldu fotoğrafçı gravatlan
    Saçları m ıslak üstümde önlük
    Ve (evet)
    Yüksek
    Kışın çok yağışlı yazın seyrek
    Bir otobüs yolculuğudur ki bitmez
    Hala aklımda bazen hayat sanki elazığ malatya arasında
    Bir uzun uzun yayla molasında
    Evet yüksek
    Kışın çok yağışlı yazın seyrek
    Bir hayatta kalma mücadelesidir aslında yoksun doğmak
    Çok yoksun kaldığımız oldu ama çok şükür hiç yoksul
    Olmadık
    Alabileceğimiz şeylerin sayısı bulabildiklerimizden
    Birazcık daha olsa fazla idi canım
    Yani şehirde her daim limon olsa niye almayaydık ama yol
    Uzun
    Zap vadisi yokuşa sürüyor ve bazen alıp gidiyor
    Koca koca kara parçalarını
    Ve dedik ya yüksek kışın çok yağışlı yazın seyrek
    Herkese kısmet olmuyor maalesef
    Her yoksun öğünden tok kalmak üzerine eğitilmek
    Yüksek kışın çok yağışlı yazın seyrek
    0 ...
  12. 1571.
  13. Faruk Nafız Çamlıbel'in han duvarları isimli şiiridir. ne zaman okusam gözlerim dolar. hayatın ne olduğunu o şiiri okuyarak anlayabilirsiniz...
    0 ...
  14. 1570.
  15. Yalnızın, yapayalnız
    Özlemin yedi bitirdi beni
    Canım benim,
    Bir daha görür müyüm seni
    Hiç söyleyemediğim o sözleri
    Söyletir mi acep kaderin cilvesi
    1 ...
  16. 1569.
  17. Hayat
    Benim de bu yollarda
    Yürümüş olduğum kadar
    Yalan
    Artık yürüyemeyeceğim kadar
    Gerçek

    Doğru yolda yürüyende
    Korkuya yer olmasa gerek.
    1 ...
  18. 1568.
  19. dinlerdim telaşlı kanunlardan sarışın türkçeyi
    nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi
    ürkek bir çilenti usulca yoklardı bahçeyi
    nerde tavus kuşları nerde müjgan'ın gençliği
    nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi

    okşamak kumrallığını içimden uysal lambaların
    beyhude ıslıklarını yakınlaşan sonbaharın
    akşam tenhalığında birlikte duygulanmaların
    saklı mutluluğuyla dalgından çok daha fazla dalgın
    nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi

    bir parça son yalnızlığa öncekiler hazırlıktır
    insan bırakmaz sevdiğini sevmek insanı bırakır
    kalırsa gözlerinin elinde yaldızı belki kalır
    ney üşür kanun pırıldar udlar oldukça karanlıktır
    nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi...

    Attilâ ilhan
    0 ...
  20. 1567.
  21. gül içime,mutluluk dışıma da vursun
    güçlüler güçlü değil, sen etrafımdayken
    gözün arkam olur aklın önüm,güzelliğin kalbim...
    anladın değil mi hemen,ihtiyacım var sana
    kimler anlar,hangi gözler görür,nasıl duyarlar her şeyim diye nitelendirdiğim değeri
    çevir bana kalbini,soğuk gözler benim üzerimde
    kaldırsan mesela beni yeniden ayağa,tutsan elimden erkek olsam ben
    anladın değil mi hemen,ihtiyacım var sana
    her uzaklaştığın an kötü vakitlerim olur benim
    unutmak en büyük sınavım olur,çıkmaz aklımdan adımların,gidişin
    geliyorum bende onurum çoktan geride, günah bıraktım arkamda,iyileri bıraktım...
    yolda anladım kadın!büyütmüşsün sen beni,
    tutmuşsun elimden, temizlemişsin vicdanımı,kötüleri unutmuşum iyiler hakkını helal etmiş, yola düşmüşüm,
    her şey geride kalmış.
    anladın!çünkü hemen ihtiyacım vardı sana...
    1 ...
  22. 1566.
  23. Uzaklarda bir adam sevdim
    Kendimin ne yanına dönsem onu anlatırdı
    Ömrümün ne yanına kaçsam onu tutardı.
    Adı neydi? Umudumun içinden geçti.
    Adı neydi?
    Gri, dumanlıydı gözleri
    Kor parçaları gizlenirdi derinlerinde
    Öptüğümde dudaklarımı yakardı gözleri.
    Sevdiğinde gün batar gibi
    Sevdiğinde akşam gibi bakardı.
    Çocuktu gözlerinin külleri
    Özlediğinde yetim gibi bakardı.
    Uzaklardan bir adam sevdim
    Beni ıssızlığına aldı.
    Adı neydi?
    Her sesi hoşça kal der gibiydi
    Her bakışı bırakma beni..
    1 ...
  24. 1565.
  25. YAŞAMAYA DAiR

    1
    Yaşamak şakaya gelmez,
    büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
    bir sincap gibi mesela,
    yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
    yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
    Yaşamayı ciddiye alacaksın,
    yani o derecede, öylesine ki,
    mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
    yahut kocaman gözlüklerin,
    beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
    insanlar için ölebileceksin,
    hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
    hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
    hem de en güzel en gerçek şeyin
    yaşamak olduğunu bildiğin halde.
    Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
    yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
    hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
    ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
    yaşamak yanı ağır bastığından.
    1947
    2
    Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
    yani, beyaz masadan,
    bir daha kalkmamak ihtimali de var.
    Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
    biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
    hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
    yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
    en son ajans haberlerini.
    Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
    diyelim ki, cephedeyiz.
    Daha orda ilk hücumda, daha o gün
    yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
    Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
    fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
    belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
    Diyelim ki hapisteyiz,
    yaşımız da elliye yakın,
    daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
    Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
    insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
    yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
    Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
    hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
    1948
    3
    Bu dünya soğuyacak,
    yıldızların arasında bir yıldız,
    hem de en ufacıklarından,
    mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
    yani bu koskocaman dünyamız.
    Bu dünya soğuyacak günün birinde,
    hatta bir buz yığını
    yahut ölü bir bulut gibi de değil,
    boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
    zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
    Şimdiden çekilecek acısı bunun,
    duyulacak mahzunluğu şimdiden.
    Böylesine sevilecek bu dünya
    "Yaşadım" diyebilmen için...
    Nazım HiKMET
    2 ...
  26. 1564.
  27. ANNABEL LEE
    Seneler, seneler evveldi;
    Bir deniz ülkesinde
    Yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz
    ismi Annabel Lee;
    Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
    Sevmekden başka beni.

    O çocuk ben çocuk, memleketimiz
    O deniz ülkesiydi,
    Sevdalı değil karasevdalıydık
    Ben ve Annabel Lee;
    Göklerde uçan melekler bile
    Kıskanırdı bizi.

    Bir gün işte bu yüzden göze geldi,
    O deniz ülkesinde,
    Üşüdü rüzgarından bir bulutun
    Güzelim Annabel Lee;
    Götürdüler el üstünde
    Koyup gittiler beni,
    Mezarı ordadır şimdi,
    O deniz ülkesinde.

    Biz daha bahtiyardık meleklerden
    Onlar kıskandı bizi,_
    Evet!_ bu yüzden (şahidimdir herkes
    Ve o deniz ülkesi)
    Bir gece bulutun rüzgarından
    Üşüdü gitti Annabel Lee.

    Sevdadan yana , kim olursa olsun,
    Yaşça başca ileri
    Geçemezlerdi bizi;
    Ne yedi kat gökdeki melekler,
    Ne deniz dibi cinleri,
    Hiçbiri ayıramaz beni senden
    Güzelim Annabel Lee.

    Ay gelip ışır hayalin eşirir
    Güzelim Annabel Lee;
    Bu yıldızlar gözlerin gibi parlar
    Güzelim Annabel Lee;
    Orda gecelerim, uzanır beklerim
    Sevgilim, sevgilim, hayatım, gelinim
    O azgın sahildeki,
    Yattığın yerde seni .

    Edgar Allan POE
    Çeviren : Melih Cevdet ANDAY
    2 ...
  28. 1563.
  29. Neyzen tevfik Türk milleti

    Türk milleti gariptir
    Her lafı kaldırmaz
    Ibne dersin kızar da
    Sikersin aldırmaz.
    0 ...
  30. 1562.
  31. öyle eksildik ki yaşarken,
    bize dokunan her şeyi eksiltiyoruz.
    yalnızlığımızla çoğalıp
    kalabalıklığımızla eksiliyoruz
    ve öylesine kalabalık ki yalnızlığımız.
    ne yana dönsek kendimize çarpıyoruz...
    0 ...
  32. 1561.
  33. Hızla gelişecek kalbimiz
    Kalbimiz hızla.
    Sürgünlerin umutsuzluğunda
    Kırık kalpler, yaralılar, onulmazlar
    Farksız çarpanların umutsuzluğunda
    Ve köprü başlarının umutsuzluğunda
    Ve köprü başlarının umudunda.
    Sular bitse bile, çiçekler atılırken oralara
    Temiz bir ilişkinin bulutsuzluğunda
    Ve eski dağlarda, eski dağlarda kış
    Kovalarken ülkesini
    Hızla gelişecek kalbimiz.
    Kendi öz hüznümüzün öz tarlasında
    Bozkır dayanıklılığımızın tarlasında
    Kalbimiz
    Ellerimiz ayaklarımız arasında
    Ve kimsenin bölemediği şarkıyı
    Güllerin, buğdayların ve acının şarkısını
    Bir haziran uygulayacak sesimize.
    Sütçünün sesiyle birlikte
    Erkenci işçilerin sesiyle birlikte
    Şoförün sesiyle birlikte
    Sabaha başlamış sarhoşların sesiyle birlikte
    Yaman sarhoşların sesiyle birlikte
    Ve yeni uyanışların ve yeni doğmuşların
    Ve herkesin ve herkesin
    Sesleriyle birlikte
    Bir haziran uygulayacak
    Kimse bölemeyecek ve kalbimiz
    0 ...
  34. 1560.
  35. 1559.
  36. “Bütün dünyanın barış şarkılarıyla çınlayacağı
    ve yeryüzünün bütün insanlarının
    kardeş olacağı günü düşlerken
    unuttuk birbirimizi”

    sözlük yazarlarının okumaktan keyif aldığı şiirlerdir.
    0 ...
  37. 1558.
  38. metin üstündağ-bir delinin mal beyanı.

    1- Avşa adasında üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen
    2- Gökyüzünde bir bulut
    3- Bitlis'te beş minare
    4- Biri yazlık, biri kışlık iki platonik sevgili
    5- Büro mobilyası ve çelik kapı üreten bir fabrikanın öğle üzeri
    yaslanıp sigara içilen beyaz duvarı
    6- Islıkla da çalınabilen dört anonim türkü
    7- Palandökende bir palan, iki döken
    8- Kastamonu'da üç kasto
    9- Üç fay hattı
    10- Bir çarşamba, iki perşembe, üç cuma
    11- Dünyada mekan
    12- Ahirette iman
    13- Denizde kum
    14- Uzayda yerçekimsizlik
    15- Bir çuval gazoz kapağı
    16- Bir kibrit kutusu sigara izmariti
    17- On sekiz saç biti
    18- Biri ingilizce 6 adet küfür
    19- Yirmi tane boş naylon poşet
    20- Sevenlerin kalbinde kurulmuş bir taht
    21- Bir sürü saç sakal, kıl, tüy, yün
    22- Uç ayrı parkta, üç ayrı belediyeye ait, üç ayrı banka reklamlı bank
    23- Bir ayakkabı çekeceği
    24- iki büyük taş kütlesi
    25- Bir adet ağaç gölgesi
    26- Üç kuş kanadı sesi
    27- Bir sürü kedi, köpek
    28- Bir Marmara Denizi
    29- Camına yaslanıp seyredilen iki piliç çevirmeci
    30- Her akşam karıştırılan dört çöp bidonu
    31- Çalıp çalıp kaçılan beş melodili apartman zili
    32- Nakit 15 kuruş
    33-Anne babadan kalma yarısı yaşanmış bir ömür.
    1 ...
  39. 1557.
  40. Güneşi içenlerin türküsü. Nazım Hikmet. Başka da yok heralde.
    0 ...
  41. 1556.
  42. Kafam güzelse nedenim sen gözlerimde akan sen gecelerimin düşünce abidesi nedenimsen herşeyimsin sen ah bir bilsen karalıkta ışığı görsen sevilmeyi değil sevmeyi sevsen... Sen
    0 ...
  43. 1555.
  44. Benim küçük gecemde
    Rüzgar ağaçların yaprağına son kez süre tanıyor
    Benim küçük gecemde viran olmanın korkusu var

    Kulak ver
    Karanlığın esintisini duyuyor musun?
    Ben garipçe şu talihime bakıyorum, ümitsizliğe alıştım

    Kulak ver
    Karanlığın esintisini duyuyor musun?

    Gecede, şu an bir şey geçiyor
    Ay kızıl ve karmaşık
    Ve her an düşme korkusu yaşanan bu damda
    Bulutlar yaslı kalabalıklar gibi
    Sanki yağmurun yağacağı anı bekliyor

    Bir tek an
    Ondan sonra hiç
    Bu pencerenin arkasında gece titriyor
    Ve yeryüzü
    Geri kalıyor dönüşünden
    Bu pencerenin arkasında bir bilinmeyen
    Beni ve seni bekliyor

    Ey baştan ayağa yeşil olan sen
    Ellerini, yakıcı hatıralar gibi benim aşık ellerime bırak
    Ve dudaklarını, sıcak bir his gibi senden benim aşık
    dudaklarımın okşayışlarına teslim et

    Rüzgar bizi kendisiyle götürecek
    Rüzgar bizi kendisiyle götürecek

    Füruğ Ferruhzad
    0 ...
  45. 1554.
  46. can yücel' den anladım şiiridir.
    umarım herkes o duyguları yaşar. yani şiirde bahsedildiği gibi duyguları gerçekten anlar.
    aşkı, sevgiyi, gerçek arzuyu, gerçek pişmanlığı.
    0 ...
  47. 1553.
  48. Geri Dönen Mektup

    Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
    Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
    Pervane olan,kendini gizler mi alevden?
    Sen istedin,ondan bu gönül zorla tutuştu..

    Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
    Ay secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
    Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
    Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse…

    Ey sen ki, kul ettin beni onmaz yakışınla,
    Ey sen ki, gönüller tutuşur her bakışınla!
    Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
    Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince

    Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
    Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
    Gözler ki, birer parçasıdır senden ilah’ın,
    Gözler ki, senin en katı zulmün ve silahın,

    Vur şanlı silahınla,gönül mülkü düzelsin;
    Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!
    Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
    Bir yüz ki,yapılmış dişi kaplanla hüzünden…

    Hasret sana,ey yirmi yılın taze baharı,
    Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
    Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
    Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!

    Hasret çekerek uğruna ölmek kolaydı,
    Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı..
    Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
    Tek bendeki volkanları söndürse denizler!

    Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma “Kaabil”,
    imkanı bulunsaydı, bütün ömre mukabil
    Sirretmeye elden seni, bir perde olurdum.
    Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

    Mehtaplı yüzün Tanrı’yı kıskandırıyordur,
    En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
    Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
    Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik…

    Hüseyin Nihal ATSIZ
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük