KADIN
Kimi der ki kadın
uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
yeşil bir harman yerinde
dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayâlimdir,
boynumda taşıdığım vebâlimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Kimi der ki çocuk doğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek , ne köçek, ne ayâl ne vebâl.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kızkardeşim, hayat arkadaşımdır.
sen ağaçların aptalı
ben insanların
seni kandırır havalar
beni sevdalar
bir ılıman hava esmeye görsün
düşünmeden gelecek karakış..
acarsın çiçeklerini ..
bense hayra yorarım gördüğüm düşü...
bir güler yüz bir tatlı söz..
açarım yüreğimi hemen
yemişe durmadan çarpar seni karayel
beni karasevda
hem de bilerek kandırıldığımızı
kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
koş desinler bize şaşkın
sonu gelmese de hiç bir aşkın
açalım yine de çiçeklerimizi
senden yanayım arkadaşım
havanı bulunca aç çiçeklerini
nasıl açıyorsam yüreğimi
belki bu kez kış olmaz
bakarsın sevdan düş olmaz
nasıl vermişsem kendimi son sevdama
vur kendini sen de bu güzel havaya
bir minimal şiiir*
--spoiler--
ben senin anket yapmamanı değil
anket yapmama ihtimalini sevdim
ben senin yobazlığını değil
yobaz olmama ihtimalini sevdim
--spoiler--
tanrı aşkı yarattığında çoğu insana yaramadı
tanrı köpekleri yarattığında köpeklere yaramadı
tanrı bitkileri yarattığında eh işte idare ederdi
tanrı nefreti yarattığında standart bir hizmete kavuştuk
tanrı beni yarattığında beni yaratmış oldu
tanrı maymunu yarattığında uyuyordu
zürafayı yarattığında sarhoştu
uyuşturucuları yarattığında kafası kıyaktı
ve intiharı yarattığında bunalımdaydı
senin yatakta uzanmış halini yarattığında
ne yaptığını biliyordu
sarhoştu ve kafası kıyaktı
ve sonra dağları ve denizi ve ateşi
aynı anda yarattı
bazı hataları oldu
ama senin yatakta uzanmış halini yarattığında
tüm kutsal evren' in üzerine boşaldı.
sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa.
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi.
dilimizde akşamdan kalma bir küfür.
salonlar piyasalar sanat sevicileri.
derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni.
yakanda bir amonyak çiçeği.
yalnızlığım benim sidikli kontesim.
ne kadar rezil olursak o kadar iyi.
.
kumkapı meyhanelerine dadandık.
önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi.
aramızda görevliler ekipler hızır paşalar.
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi.
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri.
çöpçülerin elleriyle okşardın beni.
yalnızlığım benim süpürge saçlım.
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi.
baktım gökte bir kırmızı bir uçak.
bol çelik bol yıldız bol insan.
bir gece sevgi duvarını aştık.
düştüğüm yer öyle açık seçik ki.
başucumda bir sen varsın bir de evren.
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi.
yalnızlığım benim çoğul türkülerim.
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi.
Gözlerine bakarken
güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde
kayboluyorum...
Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin:
sırrını her gün bir parça veren
fakat hiç bir zaman
büsbütün teslim olmayacak olan. **
Konuşmak susmanın kokusudur.
Ya sus git, ya konuş gel, ortalarda kalma.
Yalan korkaklığın tortusudur.
Dürüst kaba ol, eğreti saygılı olma **
Bir eylüldü başlayan içimde
Ağaçlar dökmüştü yapraklarını
Çimenler sararmıştı
Rengi solmuştu tüm çiçeklerin
Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
Katar gidiyordu kuşlar uzaklara
Deli deli esiyordu rüzgar
Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar
Neydi o bir zamanlar
Sevmişliğim, sevilmişliğim
O heyheyler, o delişmenlikler neydi
Ne bu kadere boyun eğmişliğim
Ne bu acıdan korlaşan yürek
Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne
Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım
Beni kötü yakaladın haziran
Gamlı, yıkık eylül sonuma
Bir ilk yaz tazeliği getirdin
Masmavi göğünle
Cana can katan güneşinle
Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
Çiçekler açtı dokunduğun
Çimler büyüdü yürüdüğün
Ve güller katmer oldu güldüğün yerde
Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
Oldurduğun yemişlerin ağırlığından
Dallarım yere değiyor
Güneşi batmadan saçlarının
Bir dolunay doğuyor bakışlarından
Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan
Ölebilirim artık
Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
Baksana; parmak uçlarım ateş
Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden
Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
Benimle meydan oku her çaresizliğe
Benimle uyu, benimle uyan
Birlikte varalım on üçüncü aylara **
iki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
iki kol.
Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.
Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. **
ben bu dünyanın devr-i devranını izzeti nefsini s.keyim
yansın bu ibneler su veren itfaiyenin hortumunu s.keyim
ben mecnun muyum bir .m için çöllere düşeyim
verirse verir vermezse leylayı da s.keyim
Neyzen Tevfik
Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça...
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni...
Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğrunda ölümlere gidip geldiğim
Zulamdaki mahzun resim.
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...
her bulunduğum yerde yitiriyorum seni
yanıbaşımda olduğun oluyor kimi gün
ya da ben oluyorum sessizce gözlerinde
bir yaprak kımıldıyor hafiften
bu sessizlik bir kasırga başlangıcı
kükremeye hazırlanışı denizin
bu, aslanların sarı, vahşi gözlerindeki ölüm parıltısı
bu bir yerde erimek
apansız yok olmak belki de
ve sonra susmak, susmak yüzyıllar boyu
beni unuttuğun bir uzak çizgide
tuvale sürdüğüm boya değil artık
kırmızı kan rengidir gözlerimin
en karadan daha kara yok
oysa en beyazdın sen gecelerimde
o bana en yakın renkti tüy gibi
buram buram sıcaklığını çizerdim duvarlara
kokun bir tuhaftı çocuksu
sonra katmerli bir gül gibiydi baygın
gecenin en koyulaştığı o yerde
düşerdi ellerime darmadağın.
öten bir ishak kuşudur şimdi
haber getirir ölümlerden, dinle
yaşamak bir manga asker karşımda
ateş etmeyin diyorum
bir diyeceğim var
gözlerimi bağlamayın
son defa görmek istiyorum insanı
göğü, güneşi, denizleri
ve bu son ölümün olsun diyorum
bir daha öldürmeyin beni.
kibritim ıslak
sigaram yanmıyor
ne olur bir ateş verin
bu ilk aldanışım değil
bu ilk sönüşü değil umutlarımın
ben bu denizin son kıyısıyım.
bir cam kırıldı uzakta
ta uzakta, içimde bir cam kırıldı
bütün şiirlerim anlamsız şimdi
resimler renksiz, şarkılar ruhsuz
hiç bir şey artık avutamaz beni
bakın, bir çağ devriliyor içimde sersefil
son şair de kırdı son kelemini
i̇lk meşaleyi kim yaktı bu karanlıkta
kimdi aydınlatan benim zindan gözlerimi
sevilmek mi
o son artığı en ilkel çağların
bir mağara duvarındaki en eski resim
ya sevmek
hiç sönmeden bir ömür boyu
o en güzel huy benimsediğim
yıkıldıkça tutunduğum dal bu boşlukta
o en insancıl gerçeğim benim
ben hep böyle yüzyıllar boyu sevdim
çağlar boyu
kopkoyu bir geceydi yaşadığım sevince
ellerimi arardım, bulamazdım çoğu gün
bir saklayan vardı beni
bir tutan vardı
sana yaklaşamazdım
anlayamadığım korkular vardı içimde
hep böyle seninle sensiz kalırdım ben
bir kıvılcım sönerken
bir yanardağ patlardı içimde.
ko şimdi ben yalnız öleyim
vur ellerimi ekmeğimi al
tiksinir beni kim görse sensiz
utanır yalnızlığım bana baktıkça
aynalar mı
hani nerdeler
kimbilir kaç yüzyıl oldu kendimi görmeyeli
adım mı neydi
besbelli unutmuşum
hadi vur
hadi öldür
kurtar beni ezilmekten çürümekten
hadi gel, açtım kollarımı
bir zaman
ölmeye vaktim mi vardı seni sevmekten
sen büyüyen bir sessizliktin içimde
beni ben eden en duru ırmaktın
en güzeliydin mozaiklerin
seninle maviydi gökyüzüm
çiçeklerim sende yeşerirdi
sen bambaşka bir evren yaratırdın
sularımdan güneşimden rüzgarımdan
bak! nasıl da her şey değişiverdi apansız
şimdi bu karanlıklarda yapayalnız
mavi mavi bir resim ağlar duvarlarımdan
ben bir tohumum
al beni toprağa ek yeniden
neredesin hani ne oldun
antik bir kadın başı mıydın
yoksa bir deniz miydin eskiden
yosunların kurudu mu öldü mü balıkların
hani bir nefertiti yaşamıştı eski mısır'da
yoksa o muydun sen
hadi, anlat bana neydin
belki de uzak belirsiz bir noktaydın sen
öyküme girmeseydin
i̇nsan bir kere ölür
her gün ölen umutlarımızdır içimizdeki
paramparça olmuş sevgilerdir
her aldanış
yeni bir aldanışa hazırlar bizi
zamanla renkler değişir
donuklaşır anılar
silinir üstümüzden
güzel olan ne varsa
görür içindeki bütün hayallerin olduğunu
i̇nsan yaşarsa.
ve bir gün insan da ölür
çimen gibi yaprak gibi
sarsılır yeryüzü yerinden
devrilen koca bir ağaçtır sanki
durur atışları yorgun kalbimizin
el, ayak kesilir
göz ölür, dudak ölür, kan ölür
susar ta içimizde
yıllardır çalan çalgı
bütün teller ses vermez olur
acılar diner
ve bir gün biter bu çirkin oyun
perde iner.
rengarenk dünyada bir adam gezer,
ne zengin ne fakir!
ne mümin ne zındık!
hiçbir gerçeğe dalkavukluk etmez.
hiçbir yasağı tanımaz..
bu alacalı dünyada kimdir bu adam, cesur ve üzgün..
Evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu farkedeceksin.
Sokağa fırlayacaksın, sokaklar da dar gelecek.
Tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi..
Ne denizin mavisi açacak içini, ne de pırıl pırıl gökyüzü.
Kendini taşıyamacak kadar çok büyüyecek,
Bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin.
Birileri sana birşeyler anlatacak durmadan
"önemli olan sağlık, yaşamak güzel, boşver! herşey unutulur"
Sen duymayacaksın...
Gözyaşlarından etrafı göremez hale geleceksin.
Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek,
Az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksin...
Hep ondan bahsetmek isteyeceksin.
Ölüme çağre bulundu, ya da yarın kıyamet kopacakmış deseler
Başını kaldırıp ''ne dedin'' diye sormayacaksın.
Yalnız kalmak isteyeceksin
Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak...
ikiside yetmeyecek, geçmişini düşüneceksin.
Dakika dakika ama kötüleri atlayarak.
Onunla geçmek istediğin yerlerden geçmek isteyeceksin.
Gittiğin yerlere gitmek,
Bu sana hiç iyi gelmeyecek.
Ama bile bile yapacaksın...
Biri sana, içindeki acıyı söküp atabileceğini söylerse kaçacaksın...
Aslında kurtulmak istediğin halde,
O acıyı yaşamak için direneceksin.
Hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin.
Aksini, idda edenlerden nefret edeceksin!
Herkesi ona benzetip,
Kimseyi onun yerine koyamayacaksın...
Hçbirşey oyalamayacak seni.
ilçlara sığınacaksın.
Brkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unuttrmayan
Sdece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek...
Boğazın düğümlenecek dinleyemeyeceksin...
Uyumak zor,uyanmak kolay olacak.
Sbahı iple çekeceksin,
Bazen de güneş hiç doğmasa diyeceksin.
Ne geceler rahatlatacak seni ,ne gündüzler..
Ölmeyi isteyip ölemeyeceksin.
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle
Önüne çıkana sarılmak isteyeceksin ama nafile..
Düşüncesi bile tahammül edilemez bir gercek!
Rüyalar göreceksin gerçek olmasını istediğin.
Her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini farkedeceksin.
Telefonun çalmasını bekleyeceksin
aramayacağını bile bile..
Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek.
Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla.
Yüreğin burkulacak,canın yanacak,
Bir daha sevmemeye yemin edeceksin.
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden.
Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacksın...
Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilemediğin için,
Kendinden nefret edeceksin.
Yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin.
Onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...
Ama bir umut.
Onunla bir yerde karşılaşma umudu...
Bu umut seni gitmekten alıkoyacak!
Gel gitler içinde yaşayacaksın.
Tabiki buna yaşamak denirse...
peki şimdi ;
Razı mısın bütün bunlara?
Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye...
O halde aşık olabilirsin....
Sana anlattıklarım neleri susuyor bir bilsen
Ve anlatmadıklarım neleri söylüyor
Boğazımı yırtarcasına susuyorum
Ya verilmekten yıpranan cevaplardayım
Ya sorulmamaktan solan sorularda
Sen ıslatmasını bilmeyen bir yağmur oldun her akşam
Ben ıslanmasını bilmeyen ahmak
Bu yüzden aşık olamadık sırılsıklam.
Pimi çekilmiş coğrafyalarda
Zaman ayarlı bir aşkın en tesirsiz parçasıydım
Ve ben günah şeridinde hatalı sonlanandım
Az gittim uz bittim hiç geldim!
Uyurken bile uykusuzluk akan gözlerinde
Kaçan trenlerin hesabını istasyonlara kesen
Kalabalıkta unutulmuş bir yalnızdım
Kendine kaçak yolcular bindiren...
Her yolcu da kendini ihbar eden!
Kalbime girmek teklikeli ve yasaktırlarla
Yaşamamaya kalkışıyorsun hayata
Ve ben senden yırtılma bir yelkenle
Aynı yöne gittikçe aynı yere geldim.
Sonumu baştan yazdım;
içimde hala bana ilk aldığın acım!
Gece, sabahı da siyah kusuyor üstüme
Aklıma yaprakların dökülüyor
Bugün aklımda sen vardın;
Aklımı karıştırmadım!
Artık biliyorum;
Aşk bir intihar saldırısıdır; yalnızca iki kişinin öldüğü!
Aşka nişan alıp ayrılığı ıskalayan acemi
Hala gözlerinde kalp kapaklarım
Seni almadan içimden nasıl giderim?
Ve sen kaç kez bu hırsla sevildin
Koca koca kışları;
Kısa kısa şubatları biriktirdin...
Susku sınanmamış bir ustura gibidir
Susardın;
iç denizine sığınmış gemileri yakan bir limandın
"Bak şimdi gönülsüz gittiler senden;
Gönlünü çaldıkların !
Yazmadıklarından korkarsın en çok yaşadığın hiçbir şey de
Ve adın gibi bilirsin;
Aramayı unutan bulmayı öğrenemez
Bugünler dünlerinden utanıyorsa
Hiç yarın olamayacaklar
Şimdi ne bugünsün ne de yarın
Olsa olsa sadece bir yarım;
Ya da eksilen yanım!
An kaybından ölen zaman
Senden daha katilini bulamadı kendine
Gelseydin eğer kendimi bile kovardım yanımdan
Gelmedin yine kendimsiz kaldım ardından...
Dünyanın bütün dillerinde sustum ve bir şair bıraktım geride
Ekmeğini aşktan çıkaran!
Sustalı bir aşk seninki
Sesinle çıplaklaşıp suskunluğumla giyiniyorum
Korunak sandığım tüm senlerde
içimde yoktan başka bir şey kalmadı
Ruh ölünce cesedi beden taşıyor sırtında
iki büklüm acılarla;
Patlasam her yere acı sıçrayacak biliyorum
Patlamamaya hazır bir bomba oluyorum
Ben mi çok yorgundum sen mi çok dinç?
Bende mi eksikti sen de mi fazlaydı sevinç?
Dilsizler yalan söyleyemez anladım,
Ya ben konuşamadım ya sen sağırdın!
Her şeye rağmen bana öyle çok sığdın ki
içimde kimseye yer bırakmadın
Bildiğim; Ağaç misali toprağa bağlandıkça gökyüzüne uzamak
Çelişkim; Giden bir tren de kalanların şarkısını haykırmak
Hangi dil kendini kandırabilir ki?
Aşk bir suç değil mi ;
Her defasında kendini ihbar edip yakalatan.
Ve en saf ihanet, kendi ihanetine kanan
Senin gibiler vakitsiz susan aşkı severler
Seni bu kör kuyulardan salan neyin şarkısıysa
Gözlerinin kahvesinden içtiğimde oydu
Şimdi eksilen her yanıma adını verdim
Bu yüzden güzelim ben
Dudağını düğümlediğim fırtınaları kopardım sonunda bir bardak su da
Ben hancı sen soncu
"Sana dayanamadı bıçak kemiğe dayandığı kadar"
Elbette unuturum sonunda
En fazla bir mevsim ağlarım
Alışırım yalancı baharlara ama;
Ama yine de biri beni kandırsın yokluğunda
Sen bu şiiri okurken ben başka bir şiir de olacam
Başkasının kollarında da senin yollarını adımlamak varmış meğer
Sana anlattıklarım ne çok şey susuyor
Ve sustuklarım neler söylüyor
Gittin değil mi?
Şimdi ne desem kar yağıyor.
karşımdasın işte...
bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
tıkandığım o an,
elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
bitti artık hepsi...
köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
bakış açım belli oldu yine.
geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
dağlara çarptım her esişimde.
yollara küfrettim her gidişinde.
demiştim sana hatırlarsan:
önemli olan zamana bırakmak değil,
zamanla bırakmamaktir..
şimdi bana, geçen o zamanın
unutulmaz sancısı kalır
gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...
Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Bütün iş Tahir'le Zühre olabilmekte,
Yani yürekte..
Meselâ bir barikatta dövüşerek,
Meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken,
Meselâ denerken damarlarında bir serumu,
Ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin,
Ama o bunun farkında değildir.
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak.
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık,
Yahut hiç sevmeseydi,
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil...