sözlük yazarlarının sevdiği şiirler

entry1812 galeri42
    74.
  1. memleketin hali benim halim
    öyle bir kabız olmuşum ki
    boğazıma kadar bok içindeyim

    can yücel
    0 ...
  2. 75.
  3. KADIN
    Kimi der ki kadın
    uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
    Kimi der ki kadın
    yeşil bir harman yerinde
    dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
    Kimi der ki ayâlimdir,
    boynumda taşıdığım vebâlimdir.
    Kimi der ki hamur yoğuran.
    Kimi der ki çocuk doğuran.
    Ne o, ne bu, ne döşek , ne köçek, ne ayâl ne vebâl.
    O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
    Yavrum, annem, karım, kızkardeşim, hayat arkadaşımdır.

    N.HiKMET.RAN
    3 ...
  4. 76.
  5. arkadaşım badem ağacı

    sen ağaçların aptalı
    ben insanların
    seni kandırır havalar
    beni sevdalar
    bir ılıman hava esmeye görsün
    düşünmeden gelecek karakış..
    acarsın çiçeklerini ..
    bense hayra yorarım gördüğüm düşü...
    bir güler yüz bir tatlı söz..
    açarım yüreğimi hemen
    yemişe durmadan çarpar seni karayel
    beni karasevda
    hem de bilerek kandırıldığımızı
    kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
    koş desinler bize şaşkın
    sonu gelmese de hiç bir aşkın
    açalım yine de çiçeklerimizi
    senden yanayım arkadaşım
    havanı bulunca aç çiçeklerini
    nasıl açıyorsam yüreğimi
    belki bu kez kış olmaz
    bakarsın sevdan düş olmaz
    nasıl vermişsem kendimi son sevdama
    vur kendini sen de bu güzel havaya

    büyük insan aziz nesin.
    2 ...
  6. 77.
  7. Beni bu güzel havalar mahvetti,

    Böyle havada istifa ettim

    Evkaftaki memuriyetimden.

    Tütüne böyle havada alıştım,

    Böyle havada âşık oldum;

    Eve ekmekle tuz götürmeyi

    Böyle havalarda unuttum;

    Şiir yazma hastalığım

    Hep böyle havalarda nüksetti;

    Beni bu güzel havalar mahvetti.

    sevgiler ile orhan veli.
    3 ...
  8. 78.
  9. bir minimal şiiir*
    --spoiler--
    ben senin anket yapmamanı değil
    anket yapmama ihtimalini sevdim
    ben senin yobazlığını değil
    yobaz olmama ihtimalini sevdim
    --spoiler--
    0 ...
  10. 79.
  11. ortaokul ders kitaplarına selam çakarak;

    leyla gelin oldu, mecnun mezarda,
    bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,
    ateşten kızaran bir gül arar da,
    gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,

    ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,
    tarihe karıştı eski sevdalar.
    beyhude seslenir, beyhude çağlar,
    bir sola, bir sağa çoban çeşmesi...

    faruk nafiz çamlıbel
    2 ...
  12. 80.
  13. evet evet

    tanrı aşkı yarattığında çoğu insana yaramadı
    tanrı köpekleri yarattığında köpeklere yaramadı
    tanrı bitkileri yarattığında eh işte idare ederdi
    tanrı nefreti yarattığında standart bir hizmete kavuştuk
    tanrı beni yarattığında beni yaratmış oldu
    tanrı maymunu yarattığında uyuyordu
    zürafayı yarattığında sarhoştu
    uyuşturucuları yarattığında kafası kıyaktı
    ve intiharı yarattığında bunalımdaydı

    senin yatakta uzanmış halini yarattığında
    ne yaptığını biliyordu
    sarhoştu ve kafası kıyaktı
    ve sonra dağları ve denizi ve ateşi
    aynı anda yarattı

    bazı hataları oldu
    ama senin yatakta uzanmış halini yarattığında
    tüm kutsal evren' in üzerine boşaldı.

    (bkz: charles bukowski)
    2 ...
  14. 81.
  15. 82.
  16. 83.
  17. SEVGi DUVARI.

    sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa.
    kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi.
    dilimizde akşamdan kalma bir küfür.
    salonlar piyasalar sanat sevicileri.
    derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni.
    yakanda bir amonyak çiçeği.
    yalnızlığım benim sidikli kontesim.
    ne kadar rezil olursak o kadar iyi.
    .
    kumkapı meyhanelerine dadandık.
    önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi.
    aramızda görevliler ekipler hızır paşalar.
    sabahları açıklarda bulurlardı leşimi.
    öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri.
    çöpçülerin elleriyle okşardın beni.
    yalnızlığım benim süpürge saçlım.
    ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi.

    baktım gökte bir kırmızı bir uçak.
    bol çelik bol yıldız bol insan.
    bir gece sevgi duvarını aştık.
    düştüğüm yer öyle açık seçik ki.
    başucumda bir sen varsın bir de evren.
    saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi.
    yalnızlığım benim çoğul türkülerim.
    ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi.

    Can YÜCEL.
    1 ...
  18. 84.
  19. Gözlerine bakarken
    güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
    bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde
    kayboluyorum...
    Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
    durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin:

    sırrını her gün bir parça veren
    fakat hiç bir zaman
    büsbütün teslim olmayacak olan.
    * *
    Konuşmak susmanın kokusudur.
    Ya sus git, ya konuş gel, ortalarda kalma.
    Yalan korkaklığın tortusudur.
    Dürüst kaba ol, eğreti saygılı olma
    **
    Bir eylüldü başlayan içimde
    Ağaçlar dökmüştü yapraklarını
    Çimenler sararmıştı
    Rengi solmuştu tüm çiçeklerin
    Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
    Katar gidiyordu kuşlar uzaklara
    Deli deli esiyordu rüzgar
    Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
    Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar

    Neydi o bir zamanlar
    Sevmişliğim, sevilmişliğim
    O heyheyler, o delişmenlikler neydi
    Ne bu kadere boyun eğmişliğim
    Ne bu acıdan korlaşan yürek
    Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
    Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne
    Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım

    Beni kötü yakaladın haziran
    Gamlı, yıkık eylül sonuma
    Bir ilk yaz tazeliği getirdin
    Masmavi göğünle
    Cana can katan güneşinle
    Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
    Çiçekler açtı dokunduğun
    Çimler büyüdü yürüdüğün
    Ve güller katmer oldu güldüğün yerde

    Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
    Oldurduğun yemişlerin ağırlığından
    Dallarım yere değiyor
    Güneşi batmadan saçlarının
    Bir dolunay doğuyor bakışlarından
    Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
    Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
    Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan
    Ölebilirim artık

    Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
    Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
    Baksana; parmak uçlarım ateş
    Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden
    Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
    Benimle meydan oku her çaresizliğe
    Benimle uyu, benimle uyan
    Birlikte varalım on üçüncü aylara
    * *
    iki kalp arasında en kısa yol:
    Birbirine uzanmış ve zaman zaman
    Ancak parmak uçlarıyla değebilen
    iki kol.

    Merdivenlerin oraya koşuyorum,
    Beklemek gövde gösterisi zamanın;
    Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
    Bir şeyin provası yapılıyor sanki.

    Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar
    Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
    * *
    2 ...
  20. 85.
  21. ben bu dünyanın devr-i devranını izzeti nefsini s.keyim
    yansın bu ibneler su veren itfaiyenin hortumunu s.keyim
    ben mecnun muyum bir .m için çöllere düşeyim
    verirse verir vermezse leylayı da s.keyim
    Neyzen Tevfik
    3 ...
  22. 86.
  23. Kum
    Sen kum nedir bilmezsin
    Deniz Görmedin ki.
    Yum gözlerini, zamanı düşün,
    Deniz bir gözünde
    Kum bir gözündedir.

    Sen taş nedir bilmezsin
    Dağa çıkmadın ki
    Yürü ufuklara doğru,
    Dağ bir ayağında
    Taş bir ayağındadır

    Sen kül nedir bilmezsin
    Ateş yakmadın ki,
    Uzat ellerini gökyüzüne,
    Ateş bir elinde
    Kül bir elindedir

    Sen kan nedir bilmezsin
    Ölmedin, öldürmedin ki,
    Yat toprağa boylu boyunca
    Ölüm bir yanında
    Kan bir yanındadır

    Sen aşk nedir bilmezsin
    Beni sevmedin ki
    Ağla, ağlayabildiğin kadar
    Bütün güzellikler sende
    Aşk bendedir

    Ümit Yaşar Oğuzcan
    1 ...
  24. 87.
  25. sevdan beni

    Terketmedi sevdan beni,
    Aç kaldım, susuz kaldım,
    Hayın, karanlıktı gece,
    Can garip, can suskun,
    Can paramparça...
    Ve ellerim, kelepçede,
    Tütünsüz, uykusuz kaldım,
    Terketmedi sevdan beni...

    ahmet arif
    2 ...
  26. 88.
  27. haberin var mı ?

    Haberin var mı taş duvar?
    Demir kapı, kör pencere,
    Yastığım, ranzam, zincirim,
    Uğrunda ölümlere gidip geldiğim
    Zulamdaki mahzun resim.
    Görüşmecim yeşil soğan göndermiş
    Karanfil kokuyor cigaram
    Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...

    ahmet arif
    0 ...
  28. 89.
  29. Yüzümde hüzünden gölgeler varsa,
    O hüzün yüzündendir olsa olsa.

    Bilmiyorum ki bu yaşamın çoğu yaşanmamışsa,
    Yaşanamadığı okunur, şimdi, daldımsa.

    Özledikçe yalnız durup-susup baktımsa,
    Sorulacakken nedeni nasıl sormadımsa.

    Geldiğini umudumla umudla umdumsa,
    Geleceğini görüyor-biliyordum, anlattımsa.

    O geçip gitti ora' sına, ben göremedim, baktıysa.
    Derim ki şimdi, bir daha gelse de, sorsa.

    Sözümle, yüzümle, gözümle dedim, duysa.
    Bense buramda onu bekledim oysa.

    Yüzümde hüzünden gölgeler kaldıysa,
    içimde örülen duvardan düşmüştür, çatladıysa.*
    özdemir asaf
    3 ...
  30. 90.
  31. insan bir kere ölür

    her bulunduğum yerde yitiriyorum seni
    yanıbaşımda olduğun oluyor kimi gün
    ya da ben oluyorum sessizce gözlerinde
    bir yaprak kımıldıyor hafiften
    bu sessizlik bir kasırga başlangıcı
    kükremeye hazırlanışı denizin
    bu, aslanların sarı, vahşi gözlerindeki ölüm parıltısı
    bu bir yerde erimek
    apansız yok olmak belki de
    ve sonra susmak, susmak yüzyıllar boyu
    beni unuttuğun bir uzak çizgide
    tuvale sürdüğüm boya değil artık
    kırmızı kan rengidir gözlerimin
    en karadan daha kara yok
    oysa en beyazdın sen gecelerimde
    o bana en yakın renkti tüy gibi
    buram buram sıcaklığını çizerdim duvarlara
    kokun bir tuhaftı çocuksu
    sonra katmerli bir gül gibiydi baygın
    gecenin en koyulaştığı o yerde
    düşerdi ellerime darmadağın.
    öten bir ishak kuşudur şimdi
    haber getirir ölümlerden, dinle
    yaşamak bir manga asker karşımda
    ateş etmeyin diyorum
    bir diyeceğim var
    gözlerimi bağlamayın
    son defa görmek istiyorum insanı
    göğü, güneşi, denizleri
    ve bu son ölümün olsun diyorum
    bir daha öldürmeyin beni.
    kibritim ıslak
    sigaram yanmıyor
    ne olur bir ateş verin
    bu ilk aldanışım değil
    bu ilk sönüşü değil umutlarımın
    ben bu denizin son kıyısıyım.
    bir cam kırıldı uzakta
    ta uzakta, içimde bir cam kırıldı
    bütün şiirlerim anlamsız şimdi
    resimler renksiz, şarkılar ruhsuz
    hiç bir şey artık avutamaz beni
    bakın, bir çağ devriliyor içimde sersefil
    son şair de kırdı son kelemini
    i̇lk meşaleyi kim yaktı bu karanlıkta
    kimdi aydınlatan benim zindan gözlerimi
    sevilmek mi
    o son artığı en ilkel çağların
    bir mağara duvarındaki en eski resim
    ya sevmek
    hiç sönmeden bir ömür boyu
    o en güzel huy benimsediğim
    yıkıldıkça tutunduğum dal bu boşlukta
    o en insancıl gerçeğim benim
    ben hep böyle yüzyıllar boyu sevdim
    çağlar boyu
    kopkoyu bir geceydi yaşadığım sevince
    ellerimi arardım, bulamazdım çoğu gün
    bir saklayan vardı beni
    bir tutan vardı
    sana yaklaşamazdım
    anlayamadığım korkular vardı içimde
    hep böyle seninle sensiz kalırdım ben
    bir kıvılcım sönerken
    bir yanardağ patlardı içimde.
    ko şimdi ben yalnız öleyim
    vur ellerimi ekmeğimi al
    tiksinir beni kim görse sensiz
    utanır yalnızlığım bana baktıkça
    aynalar mı
    hani nerdeler
    kimbilir kaç yüzyıl oldu kendimi görmeyeli
    adım mı neydi
    besbelli unutmuşum
    hadi vur
    hadi öldür
    kurtar beni ezilmekten çürümekten
    hadi gel, açtım kollarımı
    bir zaman
    ölmeye vaktim mi vardı seni sevmekten
    sen büyüyen bir sessizliktin içimde
    beni ben eden en duru ırmaktın
    en güzeliydin mozaiklerin
    seninle maviydi gökyüzüm
    çiçeklerim sende yeşerirdi
    sen bambaşka bir evren yaratırdın
    sularımdan güneşimden rüzgarımdan
    bak! nasıl da her şey değişiverdi apansız
    şimdi bu karanlıklarda yapayalnız
    mavi mavi bir resim ağlar duvarlarımdan
    ben bir tohumum
    al beni toprağa ek yeniden
    neredesin hani ne oldun
    antik bir kadın başı mıydın
    yoksa bir deniz miydin eskiden
    yosunların kurudu mu öldü mü balıkların
    hani bir nefertiti yaşamıştı eski mısır'da
    yoksa o muydun sen
    hadi, anlat bana neydin
    belki de uzak belirsiz bir noktaydın sen
    öyküme girmeseydin
    i̇nsan bir kere ölür
    her gün ölen umutlarımızdır içimizdeki
    paramparça olmuş sevgilerdir
    her aldanış
    yeni bir aldanışa hazırlar bizi
    zamanla renkler değişir
    donuklaşır anılar
    silinir üstümüzden
    güzel olan ne varsa
    görür içindeki bütün hayallerin olduğunu
    i̇nsan yaşarsa.
    ve bir gün insan da ölür
    çimen gibi yaprak gibi
    sarsılır yeryüzü yerinden
    devrilen koca bir ağaçtır sanki
    durur atışları yorgun kalbimizin
    el, ayak kesilir
    göz ölür, dudak ölür, kan ölür
    susar ta içimizde
    yıllardır çalan çalgı
    bütün teller ses vermez olur
    acılar diner
    ve bir gün biter bu çirkin oyun
    perde iner.
    0 ...
  32. 91.
  33. rengarenk dünyada bir adam gezer,
    ne zengin ne fakir!
    ne mümin ne zındık!
    hiçbir gerçeğe dalkavukluk etmez.
    hiçbir yasağı tanımaz..
    bu alacalı dünyada kimdir bu adam, cesur ve üzgün..
    0 ...
  34. 92.
  35. Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
    Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
    Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek

    Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın?
    fatih'in istanbul'u fethettiği yaştasın.

    Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden...
    Senin de destanını okuyalım ezberden...
    Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...

    Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın...
    fatih'in istanbul'u fethettiği yaştasın

    Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini...
    Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini
    Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

    Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
    fatih'in istanbul'u fethettiği yaştasın

    Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır.
    Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır.
    Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!

    Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
    kızım, sen de fatihler doğuracak yaştasın.

    Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
    Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan !
    Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan'dan ....

    Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasin
    fatih'in istanbul'u fethettiği yaştasın

    Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
    Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
    Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...

    Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın
    fatih'in isyanbul'u fethettiği yaştasın

    arif nihat asya
    2 ...
  36. 93.
  37. Evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu farkedeceksin.
    Sokağa fırlayacaksın, sokaklar da dar gelecek.
    Tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi..
    Ne denizin mavisi açacak içini, ne de pırıl pırıl gökyüzü.
    Kendini taşıyamacak kadar çok büyüyecek,
    Bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin.
    Birileri sana birşeyler anlatacak durmadan
    "önemli olan sağlık, yaşamak güzel, boşver! herşey unutulur"
    Sen duymayacaksın...
    Gözyaşlarından etrafı göremez hale geleceksin.
    Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek,
    Az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksin...
    Hep ondan bahsetmek isteyeceksin.
    Ölüme çağre bulundu, ya da yarın kıyamet kopacakmış deseler
    Başını kaldırıp ''ne dedin'' diye sormayacaksın.
    Yalnız kalmak isteyeceksin
    Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak...
    ikiside yetmeyecek, geçmişini düşüneceksin.
    Dakika dakika ama kötüleri atlayarak.
    Onunla geçmek istediğin yerlerden geçmek isteyeceksin.
    Gittiğin yerlere gitmek,
    Bu sana hiç iyi gelmeyecek.
    Ama bile bile yapacaksın...
    Biri sana, içindeki acıyı söküp atabileceğini söylerse kaçacaksın...
    Aslında kurtulmak istediğin halde,
    O acıyı yaşamak için direneceksin.
    Hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin.
    Aksini, idda edenlerden nefret edeceksin!
    Herkesi ona benzetip,
    Kimseyi onun yerine koyamayacaksın...
    Hçbirşey oyalamayacak seni.
    ilçlara sığınacaksın.
    Brkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unuttrmayan
    Sdece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren
    Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek...
    Boğazın düğümlenecek dinleyemeyeceksin...
    Uyumak zor,uyanmak kolay olacak.
    Sbahı iple çekeceksin,
    Bazen de güneş hiç doğmasa diyeceksin.
    Ne geceler rahatlatacak seni ,ne gündüzler..
    Ölmeyi isteyip ölemeyeceksin.
    Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle
    Önüne çıkana sarılmak isteyeceksin ama nafile..
    Düşüncesi bile tahammül edilemez bir gercek!
    Rüyalar göreceksin gerçek olmasını istediğin.
    Her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini farkedeceksin.
    Telefonun çalmasını bekleyeceksin
    aramayacağını bile bile..
    Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek.
    Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla.
    Yüreğin burkulacak,canın yanacak,
    Bir daha sevmemeye yemin edeceksin.
    Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden.
    Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacksın...
    Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilemediğin için,
    Kendinden nefret edeceksin.
    Yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin.
    Onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...

    Ama bir umut.
    Onunla bir yerde karşılaşma umudu...
    Bu umut seni gitmekten alıkoyacak!
    Gel gitler içinde yaşayacaksın.
    Tabiki buna yaşamak denirse...

    peki şimdi ;

    Razı mısın bütün bunlara?
    Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye...
    O halde aşık olabilirsin....

    can yücel
    2 ...
  38. 94.
  39. Şimdi Ne Desem Kar Yağıyor

    Sana anlattıklarım neleri susuyor bir bilsen
    Ve anlatmadıklarım neleri söylüyor
    Boğazımı yırtarcasına susuyorum
    Ya verilmekten yıpranan cevaplardayım
    Ya sorulmamaktan solan sorularda
    Sen ıslatmasını bilmeyen bir yağmur oldun her akşam
    Ben ıslanmasını bilmeyen ahmak
    Bu yüzden aşık olamadık sırılsıklam.

    Pimi çekilmiş coğrafyalarda
    Zaman ayarlı bir aşkın en tesirsiz parçasıydım
    Ve ben günah şeridinde hatalı sonlanandım
    Az gittim uz bittim hiç geldim!
    Uyurken bile uykusuzluk akan gözlerinde
    Kaçan trenlerin hesabını istasyonlara kesen
    Kalabalıkta unutulmuş bir yalnızdım
    Kendine kaçak yolcular bindiren...
    Her yolcu da kendini ihbar eden!

    Kalbime girmek teklikeli ve yasaktırlarla
    Yaşamamaya kalkışıyorsun hayata
    Ve ben senden yırtılma bir yelkenle
    Aynı yöne gittikçe aynı yere geldim.
    Sonumu baştan yazdım;
    içimde hala bana ilk aldığın acım!
    Gece, sabahı da siyah kusuyor üstüme
    Aklıma yaprakların dökülüyor
    Bugün aklımda sen vardın;
    Aklımı karıştırmadım!
    Artık biliyorum;
    Aşk bir intihar saldırısıdır; yalnızca iki kişinin öldüğü!
    Aşka nişan alıp ayrılığı ıskalayan acemi
    Hala gözlerinde kalp kapaklarım

    Seni almadan içimden nasıl giderim?
    Ve sen kaç kez bu hırsla sevildin
    Koca koca kışları;
    Kısa kısa şubatları biriktirdin...
    Susku sınanmamış bir ustura gibidir
    Susardın;
    iç denizine sığınmış gemileri yakan bir limandın
    "Bak şimdi gönülsüz gittiler senden;
    Gönlünü çaldıkların !

    Yazmadıklarından korkarsın en çok yaşadığın hiçbir şey de
    Ve adın gibi bilirsin;
    Aramayı unutan bulmayı öğrenemez
    Bugünler dünlerinden utanıyorsa
    Hiç yarın olamayacaklar
    Şimdi ne bugünsün ne de yarın
    Olsa olsa sadece bir yarım;
    Ya da eksilen yanım!
    An kaybından ölen zaman
    Senden daha katilini bulamadı kendine
    Gelseydin eğer kendimi bile kovardım yanımdan
    Gelmedin yine kendimsiz kaldım ardından...
    Dünyanın bütün dillerinde sustum ve bir şair bıraktım geride
    Ekmeğini aşktan çıkaran!

    Sustalı bir aşk seninki
    Sesinle çıplaklaşıp suskunluğumla giyiniyorum
    Korunak sandığım tüm senlerde
    içimde yoktan başka bir şey kalmadı
    Ruh ölünce cesedi beden taşıyor sırtında
    iki büklüm acılarla;
    Patlasam her yere acı sıçrayacak biliyorum
    Patlamamaya hazır bir bomba oluyorum
    Ben mi çok yorgundum sen mi çok dinç?
    Bende mi eksikti sen de mi fazlaydı sevinç?
    Dilsizler yalan söyleyemez anladım,
    Ya ben konuşamadım ya sen sağırdın!

    Her şeye rağmen bana öyle çok sığdın ki
    içimde kimseye yer bırakmadın
    Bildiğim; Ağaç misali toprağa bağlandıkça gökyüzüne uzamak
    Çelişkim; Giden bir tren de kalanların şarkısını haykırmak
    Hangi dil kendini kandırabilir ki?
    Aşk bir suç değil mi ;
    Her defasında kendini ihbar edip yakalatan.
    Ve en saf ihanet, kendi ihanetine kanan
    Senin gibiler vakitsiz susan aşkı severler
    Seni bu kör kuyulardan salan neyin şarkısıysa
    Gözlerinin kahvesinden içtiğimde oydu
    Şimdi eksilen her yanıma adını verdim
    Bu yüzden güzelim ben

    Dudağını düğümlediğim fırtınaları kopardım sonunda bir bardak su da
    Ben hancı sen soncu
    "Sana dayanamadı bıçak kemiğe dayandığı kadar"
    Elbette unuturum sonunda
    En fazla bir mevsim ağlarım
    Alışırım yalancı baharlara ama;
    Ama yine de biri beni kandırsın yokluğunda
    Sen bu şiiri okurken ben başka bir şiir de olacam
    Başkasının kollarında da senin yollarını adımlamak varmış meğer
    Sana anlattıklarım ne çok şey susuyor
    Ve sustuklarım neler söylüyor
    Gittin değil mi?
    Şimdi ne desem kar yağıyor.

    Kahraman Tazeoğlu
    1 ...
  40. 95.
  41. ÖLMEK ZAMANI



    dağılırdı saçlarınız yaz akşamı

    batan güneşe karşı / kumral

    susardınız ne de çok susardınız

    anlaşılması güç susmanızın anlamı

    sanki bir bulmaca uzun bir sarmal

    uzadıkça sersem eder adamı

    o zaman sevmek değil ölmek zamanı



    (uzak bir kız sisli mavi susarsa

    acılarla yüklüdür suskunluğu

    akıl almaz tehlikeler içerir

    hele hayatında bir sürgün varsa

    kelepçe kuşlarının buz gibi uçuştuğu

    o siyah tren uğultularla gelir

    bütün üçüncü mevki cıgara dumanı)



    bana susar bir hayalle konuşurdunuz

    hani fakülteden çıkarken vurmuşlardı

    kollarınızda ölen tıbbıyeli çocuk

    birbirinize nasıl da uymuştunuz

    sevginizde yüceltici birşeyler vardı

    korku bulaşığı garip bir mutluluk

    bir filmi hatırlatan belki bir romanı



    (uzak mavi kız dalgasız bir su

    ah onun yalnızlığı benim yalnızlığım

    içimizde gemiler ansızın yol kesiyor

    ansızın beni de vururlar mı korkusu

    izlendiğini sanmak her gece adım adım

    şehrin karanlığında devriyeler geziyor

    telsizde cızırtılar / cinayet alarmı)



    eflatun ve ıssız ağzınız bir muamma

    susardınız arkasında susmuşluğunuzun

    tekrar tekrar sizi duruşmaya çağırırlar

    geç vakte kalır sorgular bitmez ama

    hapislik nedir ki / unutulmak asıl sorun

    seyreldikçe seyrelir istanbul'dan mektuplar

    ne arayanı kalır gittikçe ne soranı



    (baksa da beni görmüyor sanki yokum

    duymadığı açık anlattıklarımı

    sessizliği kalabalık giremiyorum

    ölüler kuşatılmış sağımı solumu

    geçmişte yaşıyor biliyorum

    bir anlatabilsem onsuz olamadığımı

    o zaman sevmek değil ölmek zamanı)

    ATiLLA iLHAN.
    2 ...
  42. 96.
  43. bir fotoğrafa

    karşımdasın işte...
    bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
    ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
    kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
    tıkandığım o an,
    elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
    aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
    ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
    ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
    bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
    bitti artık hepsi...

    köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
    bakış açım belli oldu yine.
    geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
    bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
    dağlara çarptım her esişimde.
    yollara küfrettim her gidişinde.

    demiştim sana hatırlarsan:
    “önemli olan ‘zamana bırakmak’ değil,
    ‘zamanla bırakmamak’tir..”
    şimdi bana, geçen o zamanın
    unutulmaz sancısı kalır

    gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
    sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...

    nazım hikmet ran
    0 ...
  44. 97.
  45. şiirden ziyade bir dörtlüktür efendim ve tarafımdan çok sevilir.

    Camiye gittim, ama Allah bilir niye:
    Ne namaz kılmaya, ne dua etmeye.
    Eskiden bir kilim aşırmıştım camiden,
    O eskidi gittim yenisini yürütmeye

    (bkz: ömer hayyam)
    8 ...
  46. 98.
  47. TAHiR iLE ZÜHRE

    Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
    Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
    Bütün iş Tahir'le Zühre olabilmekte,
    Yani yürekte..

    Meselâ bir barikatta dövüşerek,
    Meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken,
    Meselâ denerken damarlarında bir serumu,
    Ölmek ayıp olur mu?

    Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
    Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

    Seversin dünyayı doludizgin,
    Ama o bunun farkında değildir.
    Ayrılmak istemezsin dünyadan
    Ama o senden ayrılacak.
    Yani sen elmayı seviyorsun diye
    Elmanın da seni sevmesi şart mı?
    Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık,
    Yahut hiç sevmeseydi,
    Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

    Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
    Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil...

    Nazım Hikmet Ran
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük