sözlük yazarlarını derinden sarsan şiirler

entry189 galeri0
    114.
  1. Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

    Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

    Bir gün gözlerimin ta içine bak

    Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

    Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

    (bkz: mona roza)
    2 ...
  2. 113.
  3. "...yine geç kalmışım bağışla sevgilim,
    sevgiye on kala ölüme beş..."

    aziz nesin-bağışla.
    0 ...
  4. 112.
  5. 111.
  6. BENCE SEN DE ŞiMDi HERKES GiBiSiN

    Gönlümle baş başa düşündüm demin;
    Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
    Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
    Akisleri sönen bir ses gibisin.

    Mâziye karışıp sevda yeminim,
    Bir anda unuttum seni, eminim
    Kalbimde kalbine yok bile kinim
    Bence artık sen de herkes gibisin

    Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
    Onlardan kalbime sevda geçmiyor
    Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
    Çünkü bence şimdi herkes gibisin

    Yolunu beklerken daha dün gece
    Kaçıyorum bugün senden gizlice
    Kalbime baktım da işte iyice
    Anladım ki sen de herkes gibisin

    Büsbütün unuttum seni eminim
    Maziye karıştı şimdi yeminim
    Kalbimde senin için yok bile kinim
    Bence sen de şimdi herkes gibisin

    (bkz: NAZıM HiKMET)
    0 ...
  7. 110.
  8. nazım hikmet'in çoğu şiiri benim için böyledir. şiirlerinin arkasındaki anlam,o hiç bitmeyen umut,ne olursa olsun mutluluğu anlatan adam ve hayata direniş derinden sarsmıştır beni. ama bir şiiri vardır ki, ilk okuduğumda uzun süre etkisinde bırakmış ve her okuduğumda aynı titremeyi yaşamamı sağlamıştır. nazım'ın her şiiri güzeldir,ama o şiirde sana hitap eden birşeyler,yarana dokunan bir nokta,senden bir parça varsa,varsın gerisini siz düşünün...

    Gece yarısı. Son otobüs.
    Biletçi kesti bileti.
    Beni ne bir kara haber bekliyor evde,ne rakı ziyafeti.
    Beni ayrılık bekliyor.Yürüyorum ayrılığa korkusuz ve kedersiz.

    iyice yaklaştı bana büyük karanlık.
    Dünyayı telâşsız, rahat seyredebiliyorum artık.
    Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği,
    elimi sıkarken sapladığı bıçak.
    Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman.
    Geçtim putların ormanından baltalayarak ne de kolay yıkılıyorlardı.
    Yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri,çoğu katkısız çıktı çok şükür.
    Ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı,ne böylesine hür.

    iyice yaklaştı bana büyük karanlık.
    Dünyayı telâşsız, rahat seyredebiliyorum artık.
    Bakınıyorum başımı kaldırıp işten,karşıma çıkıveriyor geçmişten
    bir söz
    bir koku
    bir el işareti.

    Söz dostça koku güzel,el eden sevgilim.
    Kederlendirmiyor artık beni hâtıraların dâveti.
    Hâtıralardan şikâyetçi değilim.
    Hiçbir şeyden şikâyetim yok zaten,
    yüreğimin durup dinlenmeden
    kocaman bir diş gibi ağrımasından bile.

    iyice yaklaştı bana büyük karanlık.
    Artık ne kibri nâzırın, ne kâtibinin şakşağı.
    Tas tas ışık dökünüyorum başımdan aşağı,güneşe bakabiliyorum gözüm kamaşmadan.
    Ve belki, ne yazık,hattâ en güzel yalan beni kandıramıyor artık.
    Artık söz sarhoş edemiyor beni,
    ne başkasınınki, ne kendiminki.

    işte böyle gülüm,iyice yaklaştı bana ölüm.
    Dünya, her zamankinden güzel, dünya.
    Dünya, iç çamaşırlarım, elbisemdi,
    başladım soyunmağa.
    Bir tren penceresiydim,
    bir istasyonum şimdi.
    Evin içerisiydim,
    şimdi kapısıyım kilitsiz.
    Bir kat daha seviyorum konukları.
    Ve sıcak her zamankinden sarı,
    kar her zamankinden temiz.

    özellikle 'bir tren penceresiydim,bir istasyonum şimdi' dizesiyle son darbeyi vurmuştur.

    ayrıca,yazarın psikolojisi için
    (bkz: ölüme aşık olmak)
    0 ...
  9. 109.
  10. aşkım ben
    bir zaman
    bir çilehanede
    terbiye olurum
    bir zaman
    bir şehvetli kadının
    gözlerinde kaybolurum...
    0 ...
  11. 108.
  12. şu şiirler gösteriyor ki, sözlüğün alayı aşk adamı veya kadınıymış arkadaş. sevgiliye gelince yok, ama sözlüğe gelince döktürmüşsünüz. ama haklılar sanırım, herkesin ağlayarak uyandığı, ve acıyı dindirmek için tuz yerine şiir bastığı zamanlar olmuştur. al benden de birkaç mısra!

    ve biri soruyor bize şarkılar söyleyerek:
    “nereye gidersin sevdiğim, yatağında yalnızken”
    geçmiş köprüleri yakıyor, geleceğe uzanan köprülerin başında,
    o gelecek de kaybolsun diye bekliyoruz,
    geçmişi unuttuğumuz gibi geleceği de unutmaya çalışıyoruz.
    zevk veren ve zevk vaat eden her şeyi unutmak için çabalayıp duruyoruz.
    gözlerimiz unutmaktan ve ayrılıktan acıyor.
    “biri hepimizle göz göze gibi hala uykusuz,
    biri sis içinde kirpiklerine kadar açık
    bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum.
    konuşkan gözlerinde tek sözcük bile,
    gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde.”
    bu sessizliği kim bıraktı size?
    0 ...
  13. 107.
  14. yalnız bir opera-murathan mungan uzun ama okumaya değer şiirdir.
    0 ...
  15. 106.
  16. 105.
  17. Bir mektup yaz bana
    Merhaba ile başlamasan da gücenmem
    Özledim demesen de
    Bir şarkı mırıldan usulca
    Adını koyma istersen
    Arar bulurum
    Sever koyarım adını
    Sabah çiği düşmüş çiçeklerden

    Bir mektup yaz bana
    Bir de resim çiz, kendi resmin olsun
    Saçlarında martıları unutma
    Ellerini şakağına koymayı
    Dudağında kelimeler eksik olmasın
    Konuştuğunu duyayım
    Gözlerin uzak uzaklarda olsun
    Dip not düş, nerde olduğunu bileyim
    Akşam olmasın
    Akşam olmasın bu gece
    Bu gece rüzgar esmesin
    Yağmur yağmasın çocuklar ağlamasın
    Babalar işe gitmesin bu gece
    Hiç kimse suç işlemesin

    Kadınlar
    Aşkı bir kambur gibi sırtında taşımasın
    Ki aşk zindana düşse bile
    Düşlerine uygun bir Leyla çıkarır zincirlerinden

    Bu gece aşk üşümesin
    Bir mektup yaz bana
    Şehirden uzak olsun
    Gürültülerden
    Bakma ruhumun kımıltısız durduğuna
    Bu şehri çığlığımla yerle bir edersem
    Kimse darılmasın
    Ben geçtiğim köprülere giydiririm güzelliğini
    Baktığın göğe

    Bir mektup yaz bana
    Akşam olmasın bu gece
    Bu gece aralık ve ben ağlayabilirim
    Koynundaki ırmağa adımı fısılda yeter
    Bir çılgınlık yap / bir mektup yaz bana

    Ben taşa toprağa anlatmışım seni
    Kurda kuşa
    Örtülere bürünsen ne çıkar
    Zifiri karanlıkta yola çıksan
    Söyle kim
    Kimler tanımaz seni
    Hangi uzak diyarda açan çiçek tanımaz
    Hangi ırmaktır seni görmeden akıp giden
    Saçlarını öpmeden düşen yağmur hangisi
    Sen ne vazgeçilmez coğrafyasın
    Alnımın her kırışığına işlemişsin kendini
    Yeryüzü
    Seninle yürünebilir benim için
    Yüreğimde büyüttüğüm en nazlı menekşeyi
    Sana vermedim daha
    Ve seninle meydanlara yürümedim
    Bütün kitaplarımı yakmadım senin için

    Bir mektup yaz bana
    Gülüşünü çağlara taşımak boynumun borcu olsun
    Gör
    Martılar nasıl konacak saçlarına
    Denizler ayaklarına nasıl yürüyecek
    Sen varsın diye başım dik
    Gözlerim bu kadar güzel
    Yokuşlara bu yüzden sevdalıyım
    Dağlara bakıp şarkılar mırıldanmam senin için
    Sen olmasan kim sever beni
    Gözlerime bakınca ağlamak
    Kimin aklına gelir
    Yar!..
    Çekip koparma yüzünü yüzümden
    Bak yağmur ne kadar yumuşak
    Çiçekler ilk kez bu kadar güzel
    istersen birlikte sulara yürüyelim
    Elele tutuşarak meydanlara istersen
    Bir mektup yaz bana
    Çok uzaklara savruldum
    Çok ırmaklar geçtim
    Adına şiir yazılmamış tek menekşe
    Bir kardelen çiçeği olsun bulamadım
    Sen ne müthiş kadınsın
    Sulara bıraktığın gül bahçe olmuş
    Bir endişe olmuş sokulmuş koynuma
    Şehrin dört yanı bu yüzden taze
    Her yanı bu yüzden hercai menekşe

    Bir mektup yaz bana
    Anlatma bütün bunları istersen
    Elbet seninde dudaklarına iğneler batıran güneşler vardır
    Herkes uzaktan saçlarını okşamaz benim gibi
    Ağıt yakmaz uykudan uyandıracak kadar

    Sana kızanlar vardır mutlaka
    Sinayı aşan umutların okyanuslara takılmasa
    Takılıp beni bulmasa
    Ansızın demirlemese yüreğime
    Sende kalsa
    Anlatacakların olurdu mutlaka
    Yaz bana
    Sen yazarsan sana hak verebilirim belki
    Bir mektup yaz bana
    Yokluğun anlatılacak gibi değil
    Ben çiçekleri koparmadan da sana verebilirim
    Irmakları anlatıyorum ne güzel
    Avuçlarını açınca yıldız dolduruyorum
    Her şey seni düşünmekle başlıyor
    Seninle bir şiire başlamak
    Düşleri çalınmış bir çocuğa
    Umut olmak kadar güzel

    Bir mektup yaz bana
    Denize doğru yürüyorum de ay karanlık
    Yanımda olsan ne iyi olurdu
    Hiçbir dost mektubunda şiir yazmıyor bana
    Hiçbiri anlatmıyor beni senin kadar
    Sevmiyor

    Bıraktığın gözlerle görüyorum burada
    Bilsen ne tuhaf bakıyormuşsun meğer
    Her şey bana benziyormuş
    Ne güzel gözlerin varmış
    Bakınca bir şehri ağlatan
    Tuhaf

    Bir çılgınlık yap
    Bir mektup yaz bana.
    0 ...
  18. 104.
  19. dünya tarihinin en iyi şiirlerinden birisidir bence;

    Cellat uyandı yatağında bir gece
    "tanrım dedi "bu ne zor bilmece:
    öldürdükçe çoğalıyor adamlar
    ben tükenmekteyim öldürdükçe"

    ataol behramoğlu
    0 ...
  20. 103.
  21. karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır
    yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım
    bu gece dağ başları kadar yalnızım

    çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından
    dudaklarımda eski bir mektep türküsü
    karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim
    gözlerim gözlerini arıyor durmadan
    nerdesin?

    (bkz: yalnızlık şiiri)
    (bkz: atilla ilhan)
    1 ...
  22. 102.
  23. Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun. etme
    Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun. etme *
    0 ...
  24. 101.
  25. yol ıslanmasın diye
    şemsiye açanlara...

    baba bana bağırma
    bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan
    kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun
    kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler
    tenorlar kaçtı ses tellerinden
    çevreye saçıldı yavru diktatörler
    seni ne sopranolar istedi de vermedik baba
    baba bana bağırma
    bayrak direklerine konan kartalları anlat
    uzun uzadıya
    nasıl da göremediler avcıları
    o keskin gözleriyle vah hah ha
    şans yıldızlara özgü bir yalan baba
    yıldızlara tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız
    savaşan halklar taktınız dünyanın boynuna

    yalanları yazdım defterime hiç unutmadım
    radyasyonu radyo istasyonu sanan Bakanları
    çiğleri, Meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen
    doğum sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınların

    hiç unutmadım
    sakallarını yüzlerinde
    yüzlerini sakallarında unutan adamları
    ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını
    Uğur Mumcu'yu biz yapan bombanın

    hiç unutmadım
    uzak yakın tüm tuzakları baba
    yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen
    bir gam ağacısın
    kar yüküne dayanamayıp kırılan
    ilkbaharı gerzeklere ödünç verdin
    geri getirmediler
    güneşin başına gelenleri
    biz ilkbaharsız nasıl anlarız baba

    baba bana bağırma
    bir kulağımdan giriyor sözlerin
    öbür kulağımı tıkıyor
    Buenos Aires'te olsaydım diyorum içimden
    Eva'nın peronunda
    karanlıktan kuşlar çalan bir tren
    bir bıçak kaçağı
    tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte
    ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
    burada
    bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde
    burada, tam karşında
    hapisanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman
    hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi
    yol alırdı saatler
    karılarının namuslarını dillerinde saklayan
    adamlar vardı bir taraflarda
    televizyon kanallarında yitirilen çocuklar
    gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar
    ve depolara indirilen Lenin heykelleri vardı
    Sovyet Rusya'da
    kafandaki duvarları
    niye cebine koymuyorsun sen baba

    baba bana bağırma
    farkında değilsin
    arkasını ezilenlerin yaladığı
    bir posta puludur dünya
    bir karadelik yutana kadar uzayda bizi
    asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen
    söylemenin tam sırası
    ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin
    partiler getirdi baba
    ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
    bir yaşamlık kaygı duruşundayım
    yakın tarihimiz için

    baba bana bağırma
    bacağından vurulursa bir şiir
    nereye kadar gidebilir
    bana bağırma baba
    kendine bağır
    yoksa her şey bitebilir..

    akgün akova
    1 ...
  26. 100.
  27. Birden

    Kurşun yemiş gibi susar

    Gözbebeklerine karşı

    Susar da

    Açılıp yol verir şehir

    Sade radyolarda bir gamlı hava

    "Elaziz uzun çarşı"

    Firarda gözüm yok

    Namussuzum yok

    Yok pişmanlık bir halim

    Yaslanıp bir cigara yakmak isterim

    Dumanı cevahir değer

    Mağlup mu desem mahçup mu

    Ama ikisi de değil

    Ben garip sen güzel

    Dünya umutlu

    Öyle bir tuhafım bu akşam üstü

    Sevgilim

    Canavar götürür gibi

    iki yanım

    iki süngü.

    (bkz: ahmed arif)
    0 ...
  28. 99.
  29. yasamak sakaya gelmez,
    büyük bir ciddiyetle yasayacaksin
    bir sincap gibi mesela,
    yani yasamin disinda ve ötesinde hiçbir sey beklemeden,
    yani, bütün isin gücün yasamak olacak.
    yasamayi ciddiye alacaksin,
    yani o derecede, öylesine ki,
    mesela, kollarin bagli arkadan, sirtin duvarda,
    yahut, kocaman gözlüklerin,
    beyaz gömleginle bir laboratuvarda
    insanlar için ölebileceksin.
    hem de yüzünü bile görmedigin insanlar için,
    hem de hiç kimse seni buna zorlamamisken,
    hem de en güzel, en gerçek seyin
    yasamak oldugunu bildigin halde.
    yani, öylesine ciddiye alacaksin ki yasamayi,
    yetmisinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
    hem de öyle çocuklara falan kalir diye degil,
    ölmekten korktugun halde ölümune inanmadigin için,
    yasamak, yani agir bastigindan.

    diyelim ki hastayiz
    hem de agir
    hem de ameliyatlik,
    yani beyaz masadan
    kalkmama ihtimali de var.
    duymamak mümkün degilse de biraz erken gitmenin kederini
    biz yine de gülecegiz anlatilan bektasi fikrasina,
    hava yagmurlu mu, diye bakacagiz pencereden,
    yahut da yine sabirsizlikla bekleyecegiz
    ajans haberlerini...
    diyelim ki, dövüsülmeye deger birseyler için,
    diyelim ki, cephedeyiz.
    daha orada ilk hücumda, daha o gün
    yüzükoyun kapaklanip ölmek de mümkün.
    tuhaf bir hinçla bilecegiz bunu,
    fakat yine de çildirasiya merak edecegiz
    belki yillarca sürecek olan savasin sonunu.
    diyelim ki, hapisteyiz.
    yasimiz da elliye yakin,
    daha da on sekiz sene olsun açilmasina demir kapinin.
    yine de disariyla beraber yasayacagiz,
    insanlari, hayvanlari, kavgasi ve rüzgariyla
    yani duvarin arkasindaki disariyla.
    yani, nasil nerede olursak olalim
    hic ölünmeyecekmis gibi yasanacak...

    bu dünya soguyacak,
    yildizlarin arasinda bir yildiz,
    hem de en ufaciklarindan,
    mavi kadifede bir yaldiz zerresi yani,
    yani, bu koskocaman dünyamiz.
    bu dünya soguyacak günün birinde,
    hatta bir buz yigini
    yahut ölü bir bulut gibi degil de,
    bos bir ceviz gibi yuvarlanacak
    zifiri karanlikta uçsuz bucaksiz..
    simdiden çekilecek acisi bunun,
    duyulacak mahzunlugu simdiden.
    böylesine sevilecek dünya
    yasadim diyebilmen için...

    NAZIM HiKMET RAN.
    0 ...
  30. 98.
  31. Unut demek kolay gel bana sor bir de
    Unutamıyorum işte unutamıyorum
    Bir şey var şuramda beni kahreden
    Şuramda tam yüreğimin üstünde
    Çakılı duran bir şey var
    Elimde değil söküp atamıyorum
    Dalıp dalıp gidiyor gözlerim derinlere
    Kimi görsem biraz sana benziyor
    Seni hatırlatıyor şu bulut şu gökyüzü
    Şu kayaları döven deniz
    Şu hüzünlü melodi şu napoliten şarkı
    Bir zamanlar beraber dinlediğimiz
    Boyuna seni düşünüyorum durmadan usanmadan
    Şimdi diyorum o ne yapıyor acaba
    O güzelim gözleri kime bakıyor
    O canım elleri nerde
    Oysa günler o günler değil
    Akşamlar o akşamlar değil
    Ve kalan şimdi sadece özlemin gecelerde
    Durup durup seni büyütüyorum içimde
    Seninle acılar büyütüyorum
    Yeni yeni kederler büyütüyorum dayanılmaz
    Kirli sular yürüyor iliklerime
    Bir zehir karışıyor kanıma anlıyor musun
    Bir daha görsem seni diyorum bir daha görsem
    Bir gün olsun bir dakika olsun
    Unut demek kolay, gel bana sor bir de
    Hatırladıkça gözyaşlarımı tutamıyorum
    Dilimin ucunda sen; başımın içinde sen
    Kader misin, ecel misin nesin sen
    Unutamıyorum işte unutamıyorum
    0 ...
  32. 97.
  33. 96.
  34. Bu kenti sevdim dedim
    Benim olsun demedim ki

    Sevdim dedimse akşam kızıllığını
    Gönlüm gibi akıp giden şu çayı
    Şu ormanı şu denizi şu dağı
    Benim olsun demedim ki

    Vuruldumsa gözlerinin gül bahçesine
    Yürek çizen şimşeklerse kaçamak bakışları
    işte buna sevmek derler dedimse

    Çattımsa acıların en güzeline
    Yedirdimse uykuları o tatlı kuşa
    Benim olsun demedim ki

    Bu akşam kankırmızı şarap istiyor canım
    Bu akşam dünyanın bütün şarkılarını
    Bu akşam dünyanın bütün özlemlerini
    Bu akşam beni yalnız bırakın
    Bu akşam yalnızca onu düşüneceğim
    Onu ve kendimi yalnızca..
    0 ...
  35. 95.
  36. Bir gün gelir, 'Tanrım' diyemezsin artık.
    Toptan bir temizlik zamanıdır.
    Artık 'Sevgilim!' diyemeyeceğin bir gün.
    Çünkü boşunalığı kanıtlanmıştır aşkın.
    Ve gözlerden yaş akmaz.
    Ve ancak kaba işlere yarar eller.
    Ve kuruyup kalır yürek.

    Kadınlar boşuna çalarlar kapını, açmazsın.
    Tek başınasındır, ışıklar söndürülmüş
    ve karanlıkta parlar kocaman gözlerin.
    Belli ki acı çekmeyi bilmiyorsundur artık.
    Ve hiçbir şey istemiyorsundur dostlarından.

    Kimin umurunda yaşlanmak, yaşlılık nedir ki?
    dünyayı taşıyor omuzların
    ve bir çocuğun elinden daha hafif dünya.
    Savaşlar, kıtlıklar evlerde aile kavgaları
    hayatın sürüp gittiğini kanıtlıyor
    ve kimsenin özgür olamayacağını.
    Bu gösteriyi acımasız bulanlar (o yufka yürekliler)
    ölmeyi yeğ tutacaklardır.
    Bir gün gelir ölüm de işe yaramaz.
    Bir gün gelir bir komut olur yaşamak.
    Yalnızca yaşamak, hiç kaçış olmadan.*
    2 ...
  37. 94.
  38. Ben
    senden önce ölmek isterim.
    Gidenin arkasından gelen
    gideni bulacak mı zannediyorsun?
    Ben zannetmiyorum bunu.
    iyisi mi, beni yaktırırsın,
    odanda ocağın üstüne korsun
    içinde bir kavanozun.

    Kavanoz camdan olsun,
    şeffaf, beyaz camdan olsun
    ki içinde beni görebilesin...

    Fedakârlığımı anlıyorsun :
    vazgeçtim toprak olmaktan,
    vazgeçtim çiçek olmaktan
    senin yanında kalabilmek için.

    Ve toz oluyorum
    yaşıyorum yanında senin.
    Sonra, sen de ölünce
    kavanozuma gelirsin.
    Ve orda beraber yaşarız
    külümün içinde külün,
    ta ki bir savruk gelin
    yahut vefasız bir torun
    bizi ordan atana kadar...
    Ama biz
    o zamana kadar
    o kadar
    karışacağız
    ki birbirimize,
    atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
    yan yana düşecek.

    Toprağa beraber dalacağız.
    Ve bir gün yabani bir çiçek
    bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
    sapında muhakkak
    iki çiçek açacak
    biri sen
    biri de ben.

    Ben
    daha ölümü düşünmüyorum.
    Ben daha bir çocuk doğuracağım.
    Hayat taşıyor içimden.
    Kaynıyor kanım.
    Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
    ama sen de beraber.
    Ama ölüm de korkutmuyor beni.
    Yalnız pek sevimsiz buluyorum
    bizim cenaze şeklini.
    Ben ölünceye kadar da
    bu düzelir herhalde.
    Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
    içimden bir şey , belki diyor.
    (bkz: nazım hikmet ran)
    0 ...
  39. 93.
  40. Zindandan Mehmed'e Mektup

    Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
    Baba katiliyle baban bir safta!
    Bir de, geri adam, boynunda yafta...
    Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
    Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!

    Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
    Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
    Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
    Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.

    Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
    Bir âlem ki, gökler boru içinde!
    Akıl, olmazların zoru içinde.
    Üstüste sorular soru içinde:
    Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
    Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

    Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
    Kaydını düştüler, mühür basıldı.
    Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
    Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
    Bahçeye diktiği üç beş karanfil...

    Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'!
    Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat...
    Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
    Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
    Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!

    Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
    Sayım var, maltada hizaya dizil!
    Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
    insanlar zindanda birer kemmiyet;
    Urbalarla kemik, mintanlarla et.

    Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
    Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
    Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
    Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
    Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!

    Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
    Dakika düşelim, senelik paydan!
    Zindanda dakika farksızdır aydan.
    Karıştır çayını zaman erisin;
    Köpük köpük, duman duman erisin!

    Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
    Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
    Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
    Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
    Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!

    Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
    Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
    Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
    Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
    Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

    Ses demir, su demir ve ekmek demir...
    istersen demirde muhali kemir,
    Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
    Garip pencerecik, küçük, daracık;
    Dünyaya kapalı, Allaha açık.

    Dua, dua, eller karıncalanmış;
    Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
    Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
    Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
    iplik ki, incecik, örer boşluğu.

    Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
    Karanlığında nur, yeniden doğuş...
    Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
    Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
    Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

    Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
    Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
    Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
    Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
    Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

    (1961)

    Necip Fazıl Kısakürek
    1 ...
  41. 92.
  42. evimiz

    evimiz , şipşirindir evimiz içi dışı tertemiz
    siz de gelip görseniz
    onu çok seversiniz.

    küçük bir bahçemiz var yaz gelince şenlenir
    uçan kuşlar bulutlar
    dallarında dinlenir.

    hep ağlarım bu şiirde ilkokul 1'de ezberlemiştim. inanır mısın yazarken bile gözyaşları sel oldu. yersen.
    1 ...
  43. 91.
  44. FARENiN ÖLÜMÜ



    Umutsuzdu, yalnızdı, hali yoktu,

    Canı çok yanıyordu günlerden beri.

    Ne alnında dolaşan bir dost eli

    Ne yardım isteyecek kimsesi vardı,

    Ne Tanrısı, ne de peygamberi.



    Günlerdir karanlık deliklerde

    Yanıp sönüyordu gözleri.

    Sevinç değil ki paylaşılsın

    Kendi kendinindi kaderi.



    Sürüne sürüne dışarı çıktı.

    Kıvrıldı ateşte pençeleri.

    Kurtuldu rahat etti farecik,

    Rahat etti dişleri.



    Kibardı, incecikti kuyruğu,

    Vücudu, küçücük pençeleri.

    Bir makara gibi çözüldü,

    Unuttu kedileri.



    Farecik! Nazlıcık! Garipçik!

    Canı çok yanıyordu günlerden beri.

    Kibardı, incecikti kuyruğu;

    Boş koydu delikleri.



    Bir varken bir yok oldu,

    işte dünyamızın işleri.



    CAHiT KÜLEBi
    2 ...
  45. 90.
  46. Aşk tesadüfleri sever,
    Kader ayrılıklar.
    Yıllar geçmeyi sever,
    insan aramayı.

    Güller açmayı sever,
    Zaman soldurmayı.
    Eller birleşmeyi sever,
    Yollar ayrılmayı.

    Herkes geçmişi öder,
    Bir yol ayrımında.
    Başlamak istersin,
    Yeni bir hayata.
    Gölgeni yedek,
    Bırak arkanda.

    Hsyat tekrarları sever,
    Yeniden başlamayı.
    Kuşlar dalları sever,
    Kanatlarsa uçmayı.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük