yanımda olmasan da bu isyan gecelerinde,
ben hep seninim tüm benliğimle.
özlem dolu yarınlara uyansam da hasretinle,
bir gün geleceğini umut etmek yakışır bize...
çizıs krayst feryadıyla bölünen uykularımda
sen hep benimsin tüm mallığınla
büyük düşün, hasretimden prangalar eskitme
sabahın köründe şiir değil çay koymak yakışır bize.
bazen susmak gerekiyormuş
mutluluklarını içine gömmek, yasını tutmak gerekiyormuş
tutundukları bir bir kırılıp koptuğunda anlıyor insanoğlu
tüm geçmişin boşa akıp gittiğini
nefes aldığının farkına varamıyor
kendisini kandırdığını anladığı zaman bekliyor ecelini
yanıp kavrulduğunu, acı çektiğini anlamıyor
demek ki "bu zamana kadar yanlış tanınmışım,
hep yanlış anlaşılmışım hayat tarafından"
cümlesini telaffuz etmekten kendini alamıyor
işte bu yüzden;
bazen susmak gerekiyormuş
mutlulukları içine gömmek, bir de yasını tutmak gerekiyormuş
bilemedim..
verdiklerim ne ise hayata dair
yoluma çıkan her mutsuzluğu ezebilmek adına
senin arkasına gizlendiğin umursamazlığın yüzünden
başından sonuna kadar bu suskunluğun hikayesi sona erdi.
uzak diyarlardan geldi, yol boyunca dökülen
bu umut göz yaşları..
tek bir sevinç tanesi kalmadı yeryüzünde
derken küçük bir çiçek açtı
bulutlar arasından gülümseyen güneşle beraber.
ay ışığı vurdu kavak ağacının yapraklarına.
dalgalar devrildi yüreğimde.
kaçacak bir yer aradı yalnızlıklar.
sırf bana inat olsun diye,
nefes aldığın her günün anısına
"bu kadar küçülme karşımda, acizliğin utandırıyor beni."
diyorum içimden.
içimden susuyorum, içimden konuşuyorum seninle;
yalnızlığımız incinmesin diye..
cennettir, mutluluktur, koskoca bir ömürdür sevmek.. aşkın çiçek açtırdığı o nadide gönüllerde. nazlı bir çiğdemdir ilkbahar mevsiminde dans eden ve, dalga dalga büyüyen bir özlem ışığının, yürek sancısıdır, tutkusudur, gözyaşıdır sevmek !
bir de bu çıktı başımıza
sabah sabah şiirler yazıyorum
sermest dalıyorum geceye
sabahtan sarhoş çıkıyorum
bir söz vermişim sanki
tüm kedilerin gözü üstümde
başıma martılar sıçıyor üstelik
çamurdan bir heykel gibiyim bense
neydi o, bir şarkı vardı hani
dünya yansa yorganım yok içinde
bin derdim var hepsi başka biçimde
bu şarkı eder işte halimi size takrir
gerek yok yazmaya gereksiz şiir...
peltek peltek gidi$ler ve tez tökezlemeler / hepimiz de olan $eyler bunlar normal / peki hem evet sorunluyuz biraz biraz / gölgelerime küsümsedim $imdi $imdi / ne olacak, he deyim sana bir kere / kaygılanma ben ikimiz için de kaygısızım / konu$landığım yalanların tam ortasında, / orta halli çiğliğine taht kurmu$um / bedenim narin, nedeni çok basit / ciddiyeti elden bırakma sevgilim / ah ne kadar da kaygılıyım! / oynayamadım o masalların ba$rollerinde / hiçliğimin tahtında sallanmaya müstahakım / ah ne çok batıyor gözüme bu çiğliğin izdü$ümü / sevgilim az kaldı... / bitmesine çeyrek var son $i$enin / bo$a ko$up durdukça oyalanan ben / gereksizliğimi fondipledim yine doğru tahminlerde / biliyorsun hastalıklı beynimin müdavim hastasıyım / ye$ili göremedim ne zamandır, tedavim yok benim / çiğ bir deri hastalığıyım pek fena ka$ındıran / kopamıyoruz öyle kolayca ama, / çok fena girizleniyor içerilerime / ah bu seferki nasıl da derinde! / bilmiyorsun sevgilim, bula$mı$ım sana! / çokçadır!
duydum / sual yoktu ama vardı bir$ey / çok uzaktan gibi gibi, kimi kimi fısıldanıyor kulağımın içine / ya ne olacaktı ? kaybetseydim kıvranı$larımı ? / her belanın bir değeri var / indirsinler darbeleri bir zararı yok / burnum eğer hâlâ kaybetmediyse i$levini / sen! tıpkı bir leylâk gibi kokuyorsun / bo$a gelmez, durdukça demlenmez bu özbenlik / alı$mı$sın! / soluklanıp irkiliyorsun / çünkü, güvencin adına sığınmı$, ardına bakmamı$sın / daha ? / daha kaç kez ıslatıcaksın ellerini süzülenleri toplarken ? / fakat, kafanda oturmu$ olsa dahi / sen seni bilmiyorsun kafiyetle / çevirip duruyorsun dü$sel mecralarla etrafını / yaratı imgeleniyor gözlerinde değil mi hâlâ ? / doymuyorsun, yapamazsın, bırak / yıkıntı yarat, yabancı! - sen seni soruyorsun bana, farkındasın. hı ? /
09.08.09 ~ 00:42 | bilimum alkol küçük mavi sıpagettilerimde süzülürken..
rabbim, dedi, senden başka tapacak kimsem yoktur
ateşinle yanarken toprağa secde mi olur
kov dilersen ama nolur bana bir mühlet tanı
göstereyim taptırdığın insan kaç karat eder
yaşayayım onu da benle yaktığın anı
o zaman cehennemde şu cismim rahat eder
giderken sen ardından su dökmek gelmedi içimden,
ben o suyu göz pınarlarımdan akıtmıştım zira derinden.
''bu kadar acı haktan reva mı?'' sözü dökülürken dudaklarımdan,
ölümünü hesaba katmamıştım; bu kadar hazin olacağını bilmeden
gece sona yanaştı ağır ve derin
bütün sarışınlığını güneş, takınır gelir
yaprakları dökük, bir sonbahar günü
titreyerek uykusundan uyanır şehir
günler... birbirinin ardısıra uzansın
çıksın ansızın bir kurtarıcı melek ki azrail
gün doğdu doğacak gibi oysa soluk, dökük
güne gebe gecelerin sonuncusu bu değil
ben bu yazıyı sana yazdım
bir başka dudağa değerken şimdi hırıltılı boğazın
sana yazdım ben bu yazıyı
zehir zıkkım kana bulanmış ağzım
tanrının tenine üflenmiş ruhu
cazip kılıyor en büyük günahı
alamıyorum kendimi senden
yırtıyorum geceyi, yakıyorum sabahı
adını fısıldasam yangın
dilimde kızıl alev, avcumda nar ı beyza
bir de sonsuzluk gibi engin
yokluğunun varlığıma verdiği (c)eza
hiçbir tene değmedi böylesi kor
ibrahim bile görmedi böyle bir kabus
çaldığı kıvılcımı ateş sanan kör
budala bir hırsızdı prometheus
adını ezber ettiğim günden beri
ne varsa bildiğim, hepsini unuttum
beşikten mezara lazım tüm cümleleri
beş harfli alfabemle yeniden kurdum
uzak bakışlarının gerdiği görünmez ip
kesti sonunda beni paramparça hissiz
bir satır sevgisi olmayan oldu sana sahip
aldığı nefes sen olan, kaldı sahipsiz...
ömrümün tıkanmış bir arkında şimdi
birikiyor ağır ve hantal zaman
vakit gene ve ömre zarar bir ikindi
gidecek ki bilirim gider durmadan
beni engelleyen, arındıran kimdi
kimdi o deli cesaretimi kıran
şarkılar, şiirler, ömür eskidi
bir ben, bir ikindiler eskimeden duran
gün çoktan, öğlen çoktan irkildi
rüzgâr, hani şu anıları zihnimde savuran
o rüzgâr dahi bu kadar acımasız değildi
ikindilerdi ömrümün gençliğine kıyan
üstüme, üstüme çöken ikindilerdi
yine sonbahar geldi,
yine yağmurlar başladı.
bir sonbahar gecesi bulmuştum seni,
elimi tutmuş, içimi ısıtmıştın.
yaz günü de kaybettim.
elimi bırakmış, kalbimi kor gibi yakmıştın.
şimdi işte geldim buradayım diyorsun
bana gülümsüyor sarılmak istiyorsun
görmüyor musun? be adam,
ben gittim, sırtım ağır yüküm
kalbimde ki ağrıyla
çektim gittim.
senden, bizden ve bu diyardan.
zor oluyor,
kopamıyorum, olmuyor yapamıyorum.
seni affedemiyorum.
sense hiç birşey olamamış gibi
gülümsüyorsun...