'koş' dedi zaman gibi, ne yol belli ne rota
hayat senin denemen, ölümse seçmesidir.
bence bir daha düşün, bazen ufak bir hata
dününün üzerinden bir çağın geçmesidir.
çiçeğim derdin hani, şimdi boş kaldı saksın,
artık sulama yeter, yalnız gözyaşın aksın
yolunu sen çizdin ya mutlu mu olacaksın?
bu öfkenin ömrüne bir bedel biçmesidir.
sen yelken indirince fazlası gereğinden,
delice rüzgar eser ömrünün direğinden
o vakit anlarsın ki taşlaşmış yüreğinden
bu 'yalnız' gidiş değil; bir kavmin göçmesidir.
zehirden deva bulmak bilgeliktir gerçekten;
aptallıksa insanın bu zehri içmesidir!
karşımda duruyorsa sen kaçtıkça bedenin
ben daima bir adım gerindeyim demektir,
eğer sen toprak isen;ayrılıksa nedenin,
senden bir metre daha derindeyim demektir.
her sevda roman yazar ama hepsi kanla mı?
yoksa tıpkı ben gibi gözlerden akanla mı?
seviyorum demenin bence diğer anlamı;
o mahmur gözlerinin ferindeyim demektir.
özgürlüğe hasretlik duyarsan bir kuştaki,
ve kısmetin bir 'hiç'se her güneş doğuştaki
adı 'yalnızlığın' olan, karanlık koğuştaki
müebbet bir mahkumun yerindeyim demektir.
belki aşka savaşan sana göre delidir,
ben o zaman ferhatın terindeyim demektir.
bilsem ki bu acılar vuslatın bedelidir;
ben zaten aradığım şirindeyim demektir.
vakit karanlığın en körüne değince
victoria sancılarla uyanır o gece
sıyırır eteğini açar bacaklarını
saçlarını yolar,göğüslerini tutar lanetlenmiş elleri
peydahlanır bir çığlıkla victoria'nın piçleri
bir çığlık binlerce çığlıkla gölgelenir
victoria kalkıp bakar bacaklarının arasına
üstüne kanlar yapışmış,üst üste alt alta
sarı saçlı,mavi gözlü binlerce piç
victoria aşırı kan kaybından değil lakin
aşırı piç kaybından cennete uğurlanır
'ah benim talihsiz minicik yavrularım
elde değil,böyle sahipsiz bir dünyaya
böyle sahipsiz ayak bastınız
ama korkmayın böyle kalacak değilsiniz
bundan sonra devlet olsun babanız'
devlet babanın pek zamanı yoktur oyuncak almaya
hepsinin eline depodan birer silah verir
victoria'nin dünkü masum küçük piçleri
silahla yıldızlar kaydırmanın zevkine varır
victoria'nin dünkü masum küçük piçleri
oynamak için ödünç kelleler alır
yıllar sonra değişen pek bir şey olmamıştır
sarı başları ve mavi gözleri
biraz daha büyümüş birbirinden ayrılmıştır
aynen ellerindeki koca silahlar gibi
vücutlarında sadece
bir yumruk kadar yer boş kalmıştır
elidekilerinin büyüklüğüne güvenip
o gece victoria'nın bacakları arasında
üst üste yığılmış küçük piçlere
benzemezler hatta andırmazlar da
victoria'nın piçleri susar,kan içer
victoria'nın piçleri zevklenir,kadın düzer
victoria'nın piçleri bahse girer çocuk öldürür
victoria'nın piçlerini kadın soymak güldürür
devlet babanın emirdir emirleri
hepsi alır silahları eline emir vakti geldi mi
victoria'nın cennette göğüsleri kabarır
bu başarı karşısında çok duygulanır
victoria şeytanla seviştiği o gece
lanetlenmişti çeşitli çevrelerce
victoria'nın suçuydu şeytanı baştan çıkarmak
ince ipek elbiseyle çamaşırsız dolaşmak
victoria kahpeliğine
evlatları piçliğine doymasın
devlet baba bir tepsi baklavasına oynasın
şeytan bahsi çevirsin hile yapmadan bu sefer
victoria da piçleri de hiç doğmuş olmasın
piçleri de victoria da hiç doğmuş olmasın
__________________
tut elimi sakın bırakma
bu şarkım sana sakın dinlerken ağlama
gün gelir hatırlayacaksın
hata sende anlayacaksın
sonra pişman olup ağlayacaksın
zaman en güzel çare
sen de unutulacaksın...
sanki para üstünü eksik almış da
anneye hesap verecek gibi
haksızlık ama
düpe düz
x'i severken y'yi istemek
para üstünü eksik vermek bilerek
sonra anne dayağı
karın ağrısı
kesintisiz ağlamak
ve gelecek kaygısı.
sanıyorum
en mutlusu halimizin konuşmadığımız zamanlardı
başka birinin tenine
başka birinin dudaklarına bakıp
orda yaşamayı istemek
düpe düz haksızlık
ayla abla'nın vardır selülitleri
erkek eli nedir bilmez çatlak elleri
ayla abla'nın doğuştan saçları dalgalı
bir türlü beceremez fön çekmeye kalkalı
elinde görürsünüz hep kalın bir kitap
geceye doğru okumaktan düşer bitap
bazen o da içlenir uykusu tutmayınca
27 yaşına gelmiş bulunmaz münasip bir koca
ayla abla sevmez pahalı iç çamaşırları
atlet don hepsi üç beş kuruşluk pazar malı
ama üç kuruş da olsa vermez korsan kitaba para
alır almaz bir kitap dizer sunta raflara
magazinden bilmez beşlik çocuğun bildiğini
sorsanız saatlerce anlatır rusya'nın devrim tarihini
pek bi uzaktan bakar sıfır beden furyasına
her öğünde sarılır karbonhidrat bombasına
doğuştan kahverengidir iri çekik gözleri
'numaralı' deyip takmaz yeşil mavi lensleri
kibar konuşur ama ağzını 'a' 'o'latmadan
yardım isterseniz ilk o koşar nazlanıp 'ya yo' yapmadan
'koçum ayla' diye tanınır erkekler arasında
erkeklerle pek arası olmamıştır aslında
birkaç kez denemiştir birine aşık olmayı
onlar da ayla ablaya basmıştır 'kanka' diye damgayı
son kez haber aldığımda aşık olmuştu ayla abla
birkaç aydır bakmaz olmuş kitapların suratına
40'a kapıyı dayayınca it kopuk birine varmış
içmeden gelmezmiş adam eve birkaç kez de aldatmış
gelinlik bile giymemiş üç kuruşluk bir takım
komşular kulaktan kulağa 'ayla hanıma bakın'
kocası istemiyor diye memuriyeti bırakmış
herif de basıp gidince beş parasız dul kalmış
yemek kaynamaz olmuş ocakta boş tencere
evde yok numarasına yatmış ev sahibi gelince
çaresiz kalınca böyle sarı yapraklı kitaplar
sahaflarda ancak erzak parasına satılmışlar
demek bu dünyada cahil olmak gerekmiş
zamanında o da bol bol flört edip süslenmeliymiş
çok dayanamamış ayla hanım gidenin arkasından
ince hastalığa düşmüş kitapların yasından
bilen duyan olmamış pek ayla ablanın öldüğünü
bazıları söylerler bir salı gömüldüğünü
Bir sabah vakti uyanır gibi oluyorum
Eğer uyumaya çalışmışsam
Ya da uyumaya çalıştığım anda oluyor
Bir şey oluyor dudaklarıma, açılmıyor
Ağlıyorum kendime
Gülmüş, sevinmişken kendimle...
Düşünmek ne kadar zor bir eylemdir
Diğer taraftan bir o kadar da yorucu
Ama zihnim kapanmıyor, saçmalıyor
Bir şey oluyor dudaklarıma, kapanmıyor
Kızıyorum kendime
Konuşuyorum diye kendimle...
Her düşünce bir yere sürüklüyor bedenimi
istemeye istemeye gidiyorum hem de
Gitmek zorundaymışım gibi
Bir şey oluyor dudaklarıma, açılmıyor
Susuyorum kendime
Gitmek istemiyorum diyemiyorum kendime...
Her adım bir adım arttırıyor yolumu, uzatıyor
Sonsuzun anlamını çözmeye çalışıyorum sanki
Neden beynimin sınırlanırını zorluyorum
Bir şey oluyor dudaklarıma, kapanmıyor
Zamanın boşluğuna bıraktım kendimi,
Aynadaki yansımam...
Yanılsam gerçeğin gözlerine,
Bulsam seni tozlu sayfalarda.
Baksam, hatırlasan...
Yine ben miyim saklayan gerçeği?
Yoksa sen misin beni bulan, aynanın arkasından? Yapboz gibi bölündük geleceğe... Toparlanmamız zaman alacak elbet.
Belki farkı parçalarla, ya da eski yamalarla.
Yelkovanın gözyaşlarında kaybolduk belki.
Ya da kumlar ters döndü... Zaman doldu.
bir anlamsızlık yarışması düzenleniyor
her dakikanın içinde.
yağmur bile endüstriyel yağarken,
en çok senin doğallığını özlüyorum...
senin gözlerini heceleyebiliyordum
saçlarını mısra mısra yazabiliyordum.
bütün aşklar tükenmez kalem ömründeyken bile...
varil varil hatıra taşımış hayat...
yorgunluğu yüzünden okunuyor,
bir bardak sıcak güneşe hasret.
dokunsan ağlayacak sanki,
salya sümük hem de, yalandan değil...
bir gece ışıkların dağlara güldüğünü,
bulutların seyre döküldüğünü,
görürsün,umutlarıyla sabah ezgilerinin..
bir gece gözlerin ufka dalar pek derin,
insanlar geçer,kuşlar uçar yeşil dallara konar,
umutlar yaprak yaprak alevlenir de yanar,
gölge gibi çekilir insanlar sokaklardan,
kahkalar,son sesler işitilir sağdan soldan..
rüzgar okşamaktayken humarsızca tenini,
gecenin kolları sessizce yakalar seni,
anlarsın gözlerinin dolup boşaldığını,
anlarsın yalnızlığını ve yalnız kaldığını...*
ben hergelenin tekiyim
oturmuş sana şiirler yazıyorum..
kirpiklerinin gölgesinden,
zamanın bittiği yerden,
yok bilmem nerden,neyden..
oysa ki sen tutturmuşsun bi zamandan,
gözün hiçbir şeyi görmüyor..
al şimdi bu şiirimi,
bırak zamana ;
satabilrsen sat..
para ederse belki,
yeni bir zaman al,bahar al
olmadı o zamanda kal..