sözlük yazarlarından şiirler

entry5574 galeri47 ses1
    850.
  1. amacım yok, sadece yürümek istiyorum
    yağmurun ıslanmış aşkın ayak seslerine karıştığı o sisli yollarda
    ne son bir kez seni içmek, ne de sevişmek...
    yalnızca, doğmak küllerin içiden
    çıplak, masum, temiz
    ve sessizce...
    bir gece sessizce sevdim, yine sessizce duruldum
    ve ne zaman ansam seni
    birşeyler kopup gelir yüreğimden
    o an kalkar iz bırakarak mavi gemilerim
    ne bir el ne de bir mendil sallayanı var
    kimsesiz mi ne...
    sende mi mavisin, sen de mi kimsesiz...
    üzülme
    her yağmur yağdığında başını kaldırıp beni hatırladığında
    beni içeceksin kana kana
    çünkü ben varım her yağmur damlasında
    o zaman onun kadar masum olacak yüreğin
    yağmur kadar...
    onun kadar büyük...
    2 ...
  2. 851.
  3. hırpalanmış bir dilden söylemler..

    hatırlamazsınız
    bilmezsiniz ki kuzeye doğru
    şaraba merak tanrıları
    ilk günahtan toprağa meraklı
    yatak altlarından korkan çocuğun kaygısı
    yüzünde büyüyen ve güzel olandan yoksun öylece
    aldırmazsınız
    çayın kavuşturuculuğuna tutulmuş
    susamlı bölüşmeleri tadarsınız

    balkonlara asılmış çamaşırların nemlenişiyle
    annelerin hoştladığı köpeklere
    gözümü yaslıyorum
    çarmıha gerilmeye dahi layık görülmemiş
    çarpık dokunuşlar mabedimde
    yoksun merhametten, sokak yoksun
    hepinize yutturacağım bu gülümseyişi
    alelacele bir geçiştirme sohbetinizde

    sigara sinmiş seslere
    ışığım ol diyerek sürünen bakınışlar
    asansör boşluklarında huzur bulur
    merdivenlere karalı latince küfür
    faili meçhul bir entelektüelliğin
    Roma'ya çalan bilgeliği acınası
    gecenin geç saatinde
    düpedüz vicdan yüzleşmesine

    bastırılmış bir hayattan
    reklam sıkıntısından
    köpek gibi kudurmuş bekleyişten
    gereksiz bir çiçekten
    kaçmanın saklanmanın uyuşturuculuğundan
    kısacası Dante'den
    bütün anlaşılamamış heveslenmelerin
    cehennemin arasından bir yerden
    nefretin ile
    gözlerin akmış kopkoyu geceliğin ile
    mıymıntı sanatımın üzerine
    tükürdüğünü yalamaya
    yırttığını çiğnemeye
    çoktan da çok, korkum olmaya

    bütün bunlardan daha
    daha daha nasılsınız
    şüphesiz ki şimdi
    alaycı ve de şaşkınız
    eskiyen bir aşkın ecdadına...
    yalvarıyoruz
    kara ekmek sırasına girmiş
    buz tutmuş camlarında kalbin
    Ali'nin iki paralık plastik topu
    Ayşe'nin ayaklarına dolanası ipi
    ve çekip gitmiş otel odaları
    ve kendini kurtarmaktan aciz kahraman
    sancaklarına dolaşır limanın
    fildişi kulelerden gülerler
    taştan sırtıma güler

    rüya tabirlerine kalır şans

    sende sürüklenirken biz
    aşkın ecdadına...
    işimiz ne sabahın ışıklarında
    beylik hazır cevap sorularda
    misafir oturmasında
    ve sayfa arasına düşülen dipnotlarda
    üzerime üzerime tükürmeye
    renksizliğimize
    dönsen geri
    bir kez de tersime

    sakalları çıkmaz(mış) bu don kişot'un
    geç öğreniyorum
    herkesten biraz daha, ter...
    yorgun şarkılar dönüyor plakta
    ses etmedim
    bastırılmış bir iç savaşın ortasında
    aslında morukların dinleyeceği türden...
    taklit ediyorum büyüleri hiç büyü'mediğim
    ve bozarak ağzımı
    bilgeliğin mi aşkın mı ecdadına
    kırgınlık nedir bilmeyenlere

    otobüs şoförleri tersini söylese de
    felsefe sevmiyor laubaliliği
    gelemez akdenizin sıcağına
    tenin buz tutmuş dehlizlerinde
    ılık bir cinnet gibi etobur
    zeytinyağını sevemez et gibi
    oysa ki çoktan sıraya girilmişti
    korkmamışlar mıydı
    ikinin iki etmediğini görmekten
    ve haşmetli ey koca Platon o kurtlu beyninde
    akıl edemedi hiç, (h)iç huzursuzluğu
    gebe bırakıldığı geceyi
    terleyen ellerinde
    ansiklopedi kokan kafaların
    sinema repliklerine sığınmış yüzlerin merhametinde
    hangi birinizi nerede
    dolup çatlamış yollarımda
    basbayağı ütüsüz işte
    ben hanginizin izinde
    bu fahişe fırtınada

    tatlı uyku
    canım uyku
    en ilkel söz ile
    ölüme gider yalnız
    köpük kokulu uyku
    bazense ter nefes kül
    perdeden sızan ışığın acımasız gözlerime
    zamanı keşfeden kulun öngörüsüz
    savunmasızız uyku
    rüya görmekten aciz
    enkazın ortasındaki huzur
    cahilleştirici öylesine
    yedi uyurlardan birisi olmak
    insanın düşünde
    kör ediyor sözlerim
    pikeler boğazıma
    ezmeye doyamadığım çiçekler
    bileklerime dolanıyor
    kelime karışıyor aklım
    bıçak gibi canım uyku
    en ilkel yalvarış
    gel

    kan/pas/kir içinde sürüklenirken biz
    basitçe-insanca olamamanın ecdadına...
    yazıyor olmanın zehri ile düğümlenmiş
    zehirdeki fevkaladenin
    fevkinde olmaya
    ışığa düşülen dipnotlarda

    yıkıldı yıkılmak üzereyim
    karalanmış bir anıtın önünde
    kendim saçmalıyorum
    şarkılarsa mezar taşım olacak
    tam da sevemediğimiz
    umursamaz orospular gibiyken sen artık
    kadının 'ay' harfi ile(!)
    duymuyorsun değil mi
    şiirde ağız bozulmaz diyorlar
    bir kadından geçiyordum dün
    ben ağzımı öyle daha önce hiç...

    üstü başı kabulleniş
    buram buram obsesiflik
    gırtlaklanası tinerciler ve sağ sol
    karanfil Sokağı'nın bir ilçesi bizim memleket
    kitapevlerinin içindeniz canım
    ton balık kokan salatalarda
    eskitilmiş hatıralarımız
    arabalar ve koca gıcırtılı o kırmızılar
    başka başka ellere çalmış kornalarını
    yeni dostlar bulmaya devam et
    üstü başı 'biz' şehrin
    buram buram ayrılık
    üzerine kurulduğu bataklıklara benziyorum aynada
    kükreyip sel olmuş bir Kemal değilim ki
    medeniyet kurmaya çalışayim çamurda
    gıkım çıkmıyor
    izlemeye doyamadığın filmleri satın alıyorum
    senin gibi kara
    seninle öpüşüyorum sonra
    kendin ile özleştirdiğin kadınla
    ben olmam gereken adam...
    inciniyorum

    ne olurdu insanlar böylesine
    sataşmasaydı ya her şeye
    dedi Mehmet dedi kimbilir kaçıncı kez
    ağlıyordu
    ağlıyordu ben çürüyorken
    bunu da bilemezsiniz siz
    konuşuyordunuz yan masalarda
    ve sen de kimbilir hangi
    kahkahanın ortasında o an nerede
    kırılmış imgeler ile aklım
    içim kadar kalabalık bir şehirde
    dört bir yana parçalanmış sohbetler
    altın oran hesapları kimi
    simyacılar arasında gidip gelen kimi
    heves içinde sürükleniyoruz...
    çarpıtılmış olan her şeyin ecdadına...
    beylik hazır cevap konuşmalarda
    ve sağlıklı besinlerde
    işimiz ne sabahın bir ucunda

    geçmiş
    günahlı ve de kıskanç
    sıçrıyor şimdiye
    söz verilmiş topraklar!
    neredesin

    m.y.b........................
    7 ...
  4. 852.
  5. pişpirik oynarken cok satranccilariz sadece
    günler günleri kovalarken
    hep durup düsünüyoruz
    acaba o ne
    bu ne diye
    inatla hala
    kafamizi camlara vurmaya calisiyoruz
    hizini almiş olan kara sinek gibi
    aptalca bir inatla
    noturmont manzaralar için
    tahta ve plastik
    biraz da mayhos kokularin
    ekseninde dumanli
    bayat seker kokulu
    caylar yudumluyoruz
    civik renklerle grafiklendirilmiş
    plastik tabaklarda
    uzaklardan jane birkin sesleniyor
    dalida gibi
    avec le temps diye
    gülerek hatirliyordur
    serge'nin whitney'e yaptiği hergeliği belki
    üc günlük sakalimizla
    biz de serge'lik yapiyoruz
    şaşa içinde smokinimiz ile
    ne bileyim bu gun aylardan kasim
    günlerden cuma
    ayın tam ikisi
    saat 5'i 8 geceyi selamliyor
    belki de 9'u belki 10'u
    pek bir kiymeti yok
    sen geldik yasli gidiyoruz
    kicina kina yak sehr-i istanbul...
    fonda kirpintilar
    1 ...
  6. 853.
  7. bitiyor
    tükeniyor her şey,
    tüketiyoruz...
    ortaya koyduklarımız
    hızla kayboluyor
    dünü silmek istercesine...

    bak şimdi,
    ellerime bak.
    avucumda ne kalmış?
    avucunda ne kalmış?
    hatırladıkça can acıtan anılardan başka?

    bir rüzgardı,
    estikçe baş döndüren,
    yönü belli olmayan,
    serseri...

    artık rüzgar esmiyor,
    durulduk ikimiz de.
    yorgunluk çöktü kalplerimize.
    hızlı yaşa, genç öl...

    aklıma getirmiyorum seni,
    eskisi kadar...
    gelsen de,
    içime bir burukluk doluyor
    ve ben bu hissi hiç sevmiyorum!
    hem de hiç...

    farketmiyor yokluğun,
    ve artık varlığın da..
    sonuna geldik işte,
    bitiyor...
    4 ...
  8. 854.
  9. UĞUR BÖCEĞi

    benden şans dileyecekler
    küçücük parmaklarda uçurulmaya çalışacağım
    uğursuz böcek koyup adımı
    silkeyecekler
    farketmeyecekler kanatsızlığımı

    (bkz: şahsıma ait ona göre)
    4 ...
  10. 855.
  11. "ken'li geçmiş zaman"

    Ağlarken...
    Neden gözyaşı damlar yüreğime
    Neden bu kadar kızgınken hayata
    Soğuturum yüreğimi kendi yağmurlarımda

    Gülerken...
    Neden sana bakıyordur gözlerim
    neden hep ellerimdedir ellerin
    Islatırım çatlak dudaklarımı dudaklarında

    Giderken...
    Neden hep ardımda kalman gerekir
    Neden bu kadar hasret çekerim sana
    Geri dönüşümde uzayan yollarımda

    Severken...
    Neden hep sana aşıktır
    Neden her şeye senmişsin gibi bakar gözlerim
    Sensizlikten kanayan yaralarımda

    Özlerken...
    Neden hep seni özlemek zorunda kalırım
    Neden hep seni anlatır duygusal şarkılar
    Şarkıları çalarken ağlayan gitarımda

    Biterken...
    Neden sensiz olurum
    Neden hep mutsuzdur hikayelerim
    Yazıp başrol oynadığım senaryolarımda

    Ölürken...
    Neden kavuştuğumu sanırım
    Neden hep kavuştuğumu sayarım kendimce
    Seni arayacağım mahşer meydanında..

    Seninken...
    Neden her şey benimmiş gibi hisseder
    Neden dünyalara sahip olduğumu düşünürüm.

    07.10.07
    Pazar/06:40

    yalnızlık bibliyografyası'ndan...
    3 ...
  12. 856.
  13. yorgunduk bir sonbahar gecesi
    hazan yapraklari gibi yorgun ve uykusuz
    yeni bir hafta geliyor
    ama pek de önemsenmeyecek bu hafta da
    bu da gelip gecicek diğerleri gibi
    ne yapalim mukeddarat böylemiş
    artik yeni seyler söylemek lazim
    2 ...
  14. 857.
  15. Kalk ve yürü!
    Daha uzun bir yol var,
    Ulaşmak istediğin menzile.
    Tutsaklığa inat.

    Kalk ve yürü!
    Pul kadar değer vermeyen,
    Ardına bakmayıp,
    Dönenlere inat.

    Kalk ve yürü!
    Sana çelmeyi takanlara,
    Sonra cesaret edemeyip,
    Geri kaçanlara inat.

    Kalk ve yürü!
    Variyetli olmadığından
    indinde kıymet vermeyelere
    Beş para etmeyenlere inat.
    1 ...
  16. 858.
  17. durgun ayrılık

    sanki masanın karşısında değil de

    boğazın diğer yakasındasın.

    sesleniyorum, duymuyorsun.



    sanki gözlerime değil de boğaza bakıyorsun.

    dibini gör, dibini gör...
    açtım bütün açmazlarımı,

    saydım bütün kaygılarımı,

    dibini gör.



    senin değil, yargıcımın sesi.

    öyle soğuk, titremeden gelen...


    ellerin ise, cellâdımın.

    yine soğuk, ve yine titremeden...


    ...



    bağrımdan çıkanı kulağın duyuyor mu?
    1 ...
  18. 859.
  19. anne ve çocuk

    anne, çocuğun üzerine titrer,

    titrer yüreği, gözbebeğiyle çocuğun.

    tavanda bir lamba yoksul yoksul titrer,

    açlık karnında annenin, gözlerinde çocuğun.
    1 ...
  20. 860.
  21. anne ve çocuk I

    beklerken ondan önce gitmeyi,

    onun, kalkıp gitmesi...

    kabre değil, hayata gömülmek:

    evlad acısı çekmesi!
    1 ...
  22. 861.
  23. bir ağaç sadece ağaçtır
    düşünmez neden ağaç olduğunu
    kaderine hükmedemez
    ve bir kaybeden sadece kaybedendir
    düşünmez neden kaybettiğini
    ve biz kaybedenler o ağacın altına
    süt ve kurabiye yememiz gereken saatte
    biralarımızı yudumlarken
    yumuşak parmaklı ve dolgun göğüslü kadınlardan konuşurken
    hayatın kaybetmek olduğunu düşünüyoduk
    o halde hayatımızı yaşıyorduk..
    0 ...
  24. 862.
  25. cocuk muyum?..
    galiba..
    elimde olmadan unutmak isterken seni,
    her nefes alısımda aklıma geliyorsan,
    kendi ismimden cok senin cismini zikrediyorsam,
    evet cocugum..
    gözleri sah elası, yüregi yangın yeri gibi olan
    bir cocuk..
    cocugum hala,
    kendi yüzümden cok senin gül benzini gördügüm,
    günahlarla kaplı bedenimde günahsızca sevebildigim için..
    belki yorgun olan, belki de sevdayı kovalayan bir cocuk..
    hala cocugum
    yüregim tertemiz oldugu için..
    tertemiz cünkü orada sen var oldugundan..
    masum..temiz..cocukca...
    1 ...
  26. 863.
  27. senden önce çizgisiz harita metod defteri gibiydi hayatım,
    aldın kalemi eline,
    güzel resimler yaptın önce,
    sonra güzel şiirler yazdın,
    bazen deniz gözlerindeki yaşlarla yıprattın yapraklarını,
    sonra sıkıldın,
    küçük bir çocuk gibi amaçsızca karaladın,
    ve kalemin mürekkebi bitti
    bir kenara fırlattın...
    1 ...
  28. 864.
  29. ekmek.
    --ekmek alacaktım seni gördüğümde,
    umarsızca beklemekteyken;
    halk ekmek kuyruğunda.
    tam yanımdan geçiyordun,
    "abi bu paraya kaç ekmek eder"
    deyiverdim büfedeki amcaya.
    uzattığım bim poşetine baktın,
    ve koşup gittin uzaklara;
    kaçırmamak için seni bilinmeze götürecek;
    o süpermarket servisini.
    3 ...
  30. 865.
  31. kamyoncunun hali başka
    kamyoncu doymaz aşka
    hele bir de sevdiği varsa
    kamyoncu ölmez asla
    3 ...
  32. 866.
  33. su
    kuremiz isiniyor biliyorsun sevgilim,
    sular kiymetleniyor,
    topraklar suya hasret catliyor catir catir.

    gecerken sizin evin onunden,
    iyi kapanmamis bir cesme akiyordu tipir tipir.
    kac kere dedim sana ey zipir!

    daha dun bangaldes'te kopmus kiyamet,
    kuzeyde evsiz kalacak kutup ayilari.
    gonlumun sultani, ruhumun agri dagi,
    gel bakim yanima kacaydi maydanozun bagi?
    5 ...
  34. 867.
  35. kabuğuma çekilmiş kendimle tanışan benliğim
    keşfi kabil olmaya hazırlanırken
    haremin o kalabalığının, gürültüsünün tepesinde
    bir manzara bulmuş izliyor denizi
    sonra moda sahilinde tanışıyor sessizlikle
    bu sefer konuşuyor denizle.. yeni sırdaşı ile
    kuşlar kıskanıyor denizin arkadaşlığını
    benliğim, ben nerdeyim derken...
    benliğim, öylece duruyorum burdayım dercesine..
    rüzgarın götürdüğü yerde değilim
    benim götürdüğüm yerde rüzgar
    artık öylece durmuyorum
    dimdik duruyorum rüzgarın karşısında
    götürdüğüm yere götürüyorum onu da...
    1 ...
  36. 868.
  37. zorlukların eşiğinde dururken
    hoşgeldin hayatıma dedim
    yargılama hakkın olduğunu sandın..
    yargıda bulunabilirsin ama yargılayamazsın!
    hayatıma hoşgelen artık sadece ''ben''liğim
    o asla yagılamaz ''ben''i
    sessizlik...
    tepkisizlik...
    özündedir...
    3 ...
  38. 869.
  39. şarap mı bu kadar mukaddes ve şahane?
    yoksa dünya mi bu kadar mukaddes ve şahane?

    ey bin derdin katresini bile bırAKMAYAN,
    kevşer ırmağının ağulu panzehiri;
    sen olmasan seni icat etmek gerekirdi,

    sen ki dertliyi dertsiz,
    dertsizi dertli,
    keyifsize keyif katan
    üzüm suyundan yapilan
    ezeli sırları görünür yapan
    ebedi susuzluğu dindiren
    çeşmüm merdümüne dek neşe veren
    Gûl-i ruhsârıma karşu miğdeme lıkır lıkır akan su

    hey saki boş kalmasın testim,
    doldur sarap ile hemen,
    vakit mutehayyil bir aksam olmakta
    kanunlar udlar dümbelekler klarnetler cosmakta
    3 ...
  40. 870.
  41. istenseydi de unutamazdım zaten.
    Gidişin özgürlüğümü elime vermek miydi?
    Bu ne kadar doğru ne kadar yanlış ..
    Gitmeseydin kalmasaydım
    Bitmeseydi bitmeseydim...Hiç olmasaydı, ağlamasaydım, eksilmeseydim, eksilmediğim için yeniden tamamlanma eyleminin içinde kendimi bulmasaydım kendimi bulmak için kaybetmeseydim,
    Ne haldesin diye soranlara
    Salgın işte yakalandım(yakandım ayrılıkların hastalığına)
    geçer gider" yalanlarına başvurmasaydım.
    Üzülmeseydim gözyaşlarımı saklama telaşesine düşmeseydim
    Yada başından seni tanımasaydım,
    bana rastlamasaydın olmasaydın olmasaydım olmasaydık.
    Hiç içinde biz geçen cümlelerin tarafları gösterilmeseydik
    Adımıza şiirler yazmasaydık.
    Ben Tükeneceğiz derken Sen hiç ümit vermeseydin
    ve ben hiç umut toplamasaydım bahar akşamı cümlelerinden,
    Şimdi gittin,
    ben sana hiç alışmasaydım;
    alıştım, yoruldum, ağladım...
    açlık, uykusuzluk susuzluk
    en çok susuzluğum oldun...
    susamak,hararetlerimin sende hükmünü yitirmesi...
    yani hep sana susamak...
    isyan edebilecekken, kafa tutuabilecekken
    sana susmak...
    Yağmur akşamlar bekledim, tabiatta sağ olsun sende tam mevsiminde bırakmışsın beni sokaklar benle beraber ağladı sabaha kadar inatla
    bir gözyaşlarım vardı birde yağmurlar o saatte. Oysa zaman kavramını hiç anlamadım ve hiçte takmadım.
    Çünkü ben zaman aşımına uğramadan sevdim seni
    tutunduğum sen olmuştun alışkanlıklarım sen...
    seni ayıklıyorum;
    evvelimden, ahirimden, sağımdan solumdan,yatağımdan, odamdan,evimden...
    ayıklıyorum,yarınki silüetlerden,uzaktaki bizden...
    bizi azad ettim benden...ben de çekip gitmek üzereyim
    muhtaçlığım hep sendin
    sana şimdi de ihtiyacım var.
    Ama alışırım sana alıştığım gibi, sensiz olmaya da
    günaydın dememeye, iyi geceleri söylememeye,
    günün güzel geçsin temennilerinde bulunmamaya
    seni her gün Allah ' a emanet edememeye,
    öksürdüğünde boğazını kapat uyarılarında bulunmamaya
    sigara içtiğinde ; devam et sen devam et ne zaman bırakacaksın dememeye.
    ellerim üşüdü cebinde bir avuçluk yer var mı? sorularımdan muaf olmaya
    acıktım 300 kuruş var,bir simidi paylaşalım
    ama susamlar benim kavgası yapmamaya.
    aç aç radyoyu aç dinle çalan parçayı..
    bu şarkıda aklıma düşüyorsun diye hatırlatmaları geride bırakmaya...
    soğuk akşamlarda al şu ceketi üşüyeceksin dediğinde tek kişilik cekete iki kişi sarılmışlığımızı...
    bir sahil boyu yürürken biraz yaşlanınca,bir taka alıp sadece balık ekmekle beslenebileceğimiz 3 yıllık planlarımızı o sahillerde bırakmaya...

    ...
    Hepsini
    Unuturum
    Yeter ki sen, sensizliğe alışırken ben, gelipte sensizliğimin ortasına incir ağacı dikme..

    kelamını kaleminden döken benim...
    beni uyandıran bu satırlar bu satırları uyandıran benim...

    29-01-2007, 01:08

    epru
    2 ...
  42. 871.
  43. Bilinmezliğe yürüyorum
    Nedensiz amaçsız
    Sessiz sedasız
    Sevgisiz
    Sensiz
    Ölüme yürüyorum
    Yanlız
    Çaresiz.
    2 ...
  44. 872.
  45. eğer kişi,
    kalben çekmişse fişi,

    sandalye...
    göte ne kadar yakın.

    devran da döner, kılda,
    kumral da s.çar, ajdar da,

    ah! sandalye...
    göte ne kadar yakın.
    1 ...
  46. 873.
  47. belki hiç bilmedin seni sevdiğimi
    anlamadın, sana karşı hissettiklerimi
    düşünmedin bile beni, aklına dahi gelmedim

    farklıydın sen herkesten..
    gözlerin, gülüşün, sesin
    sana özeldi herşeyin

    şimdi o kadar pişmanım ki,
    sana söyleyemediğim için bunları
    o kadar mutsuzum ki sesini duymadan
    gülüşünü görmeden eksiğim sanki..

    şimdi düşünüyorum da
    farklı bir yerde, farklı bir zamanda
    merak ediyorum gelecek miyim aklına ?..

    kombinasyon
    1 ...
  48. 874.
  49. gömülmüşüm kara toprağa
    hasretim sana çıkan yollara
    yolculuklar bitmiyor hiç
    açılmıyor ki kapılar sana.

    bir güneş olup hep bana doğsaydın
    bir gün olsun bensiz batmasaydın
    sana hasret sensiz bırakmasaydın
    keşke hem doğu hem batı olsaydım......

    yalnızlık bibliyograyası'ndan...
    17.08.2007/23:57
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük