Yine girmiştik boğucu bir yaz akşamına
Arkadaşlarla canımız sıkılmıştı
Haydi dedik çıkalım evin damına
Biçare dam bizsiz boş kalmıştı
Sohbete başladılar aralarında
Bense yıldızları seyre daldım
Onlar kaybolmuşken hatıralarında
Gördüğüm bir şeyle irkildim kaldım
Komşu damdan gözlerimi aldı
Güzel yüzlü saçları uzun bir kız
Onu anlatmaya sözlerim yetersiz kaldı
Ve oydu gecemdeki en güzel yıldız
Başımı çevirdim hemen başka bir tarafa
Bakmamdan rahatsız olabilirdi
Gözlerim görmüşse eğer bir defa
Aklım onu her istediğimde bulabilirdi
Bendim artık her gece
Sıkıldım diye damlara çıkan
Belki gösterirdi onu bana bir pencere
Onu görememekti asıl canımı sıkan
Daha azizdi aldığım nefesten
Görmek o evin ışıklarının yandığını
Ve saklamaya çalıştım herkesten
Gönlümün bir kız için yandığını
Bir gün, evlerinin önünde bir kamyon vardı
Bu sahneye bakmış ve kalmıştım öylece
Eşyalarını kamyona taşıyorlardı
Kız beni gördü ve başını çevirdi sadece
Evet o da utanmıştı benden
Utanması bile ne güzeldi
Farkettim ben de orada dururken
O güzel gözleri yemyeşildi
Ey yeşil gözlü uzun saçlı güzel kız
Seni bir kere görmekle sevmiştim
Bendim evet dünyadaki en akılsız
Geri dönersin diye orada beklemiştim
Temmuz 2011.
Hayali hikayedir efenim. Yanlış anlaşılmasın.
Yaşamak isterdim, ayrı mesele.
Aldın kalbimi inatçı küçük bir çocuğun ısrarı gibi
sildin var olan hayalleri ve gerçekleri uyku gibi
yayıldı damarlarımdan senin asil aşk iksirin
uyudu tükenmek bilmez istekler yorgun bir beden gibi
sende gece, gündüz
sende inanç, sevgi
sende cennet ve sende cehennem
sende benim ruhum, beynim
varlığım, ümidim, düşlerim...
Verme bana hiç birini
kalsın sende bana ait olanlar
bir dileğim ki beni bu esirlikten kurtarma...
Kadınlar , savaşlar ve tüm bu gereksiz yoğunluktan arta kalan yalnızlıklar
Doğalgaz,su,elektrik , tüketim günahına kesilen faturalar
Ortadoğuda mezbaya dönüşlere üzülmeyenleri büzer kara yakıta gelen zamlar
Tanrısal beklentilerden elde kalan bakiyedir yüksek tutarlı gamlar
Ve her ay ödesende bir dahakine sarkar ; ruhumuzdan birşeyler kırpar
Faiz diyorum usta , umarsızlığın faizi , ekstrelerin faizi , kara yakıt , kara kış kara talih ,
Acep bu fütursuz bu Allahsız hırsımızı kara deniz mi paklar ?
Hani şöyle serin ; sulardan kızgın halklara ; halklar baharlara ,
adı bahar olan platonik aşklarımızın nevrozları
Ve nevrozu cumhuriyetimizin
Kürt çocuklarının kanları ; derinlerin pek sığ ihtirasları
Kafiyeyi arada kaybettik lakin insanlığın kaybettiği vicdanları
yargılayamadım vicdansızları ki sızladı çanakkalede bir uçurumun altı
bir şapka binlerce tavşan büyük iluzyon bizi uçurumdan attı
evet burada , uyumsuzluğun ahengininin arandığı dünyada
kafiyeyi, tanrı olma kompleksini , acizliğin dilenciliğini bir kenara bırakmalı
Öyle ya o ezanlarki şehadetleri...
inlemeli ama muhafazakarlar değil.
Askeri cumhuriyetin asketik müslümanları
8-5 arası amir karşısında eğil abdestsiz ,
kazaya bırak , sünnetsiz zekeriyası , öztürkü , bayındırı...
Yorgunların , yatak üstü yorgunluklarının kritiğini seyrediyoruz
Evet konudan , tıpkı batı gibi , taylandın vicdanı iğfal eden , filistini kanatan bıçağı gibi
Bıçağı gibi ayrılıyoruz , ayırıyoruz kendimizi gerçeklerin uçurumundan.
Şeytana küfrediyoruz , download ediyoruz , sevgiye kotamız doluyor.
Pişmanlıklarımızı sallıyoruz bir sigara dumanının halkasından.
Platonik seviyoruz , üstüne saat 10a kadar bira
Sabahlara dek demle çayını , sözüm inandığı gibi yaşayanlara
Sözüm derken syi ayırdığın anda ortada çırılçıplak kalıyor sevda
Aşkı bilmiyoruz , özümüze tapınıyoruz
Evler tapınak , minareler süngü , yüzde 50 koyun , gerisi cumhuriyet gerillası
Aşkla kaşar uyumu gibi , sekülerizminin tostunun ortasında ahlak fahişesi , genelev ruhbanı
Yükselen değerler , burçlar , ekonomik veriler, konjöktürel acılar
Ardında saklar gönlü buhrandan terleyenleri benetton kazaklar
Çanakkalede içki içiyor anzaklar ;
Bir muhafazakar iktidar , kova ve bikini tüketimi artar.
Yükselen burç uyumu arar kadınlar
Saplantılar , freud ve alkol içeren gazozlar
Gazozumuza 1789da atılan hap
Lar eki çoğula atıf yapar , kafiyet bunaltır , uyum kusturur
Tüm çelişkileri bir uyku susturur...
Ruhumda bir bulunmaz kadın hicranı varken,
Dudaklarımdan geçen sevinçsiz gülüşün,
En uzun ömrü bile bir bahar sürmez, düşün!
Faruk Nafiz Çamlıbel
Bir asa gerek bana.
Neden mi?
Otur yanıma, dinle.
Hangi şairdir ki O,
Hiç haksız çıkmamış olsun sevdiği kadın hakkında,
Ve hangi zavallıdır ki,
Tekrar ve tekrar yine aldanmasın!
Ama vazgeçemezsin,
Beyni kanayan biriysen eğer,
Ruhunun kendine bir eş,
Aramasına mani olamazsın.
Eğer yalnızlığa dayanamayan bir beynin varsa,
O sahte visallerin peşinden koşan,
Gönlüne engel olamazsın.
Ki gönül bir çocuk gibidir,
Ona yanlışı ve doğruyu öğretmek,
Bu kötü, şu cıs, o kaka demelisin.
Gönül dediğin bu dilden anlar.
Çocuk dedim ya,
O yorulmaz koşarken,
Peşinde sen yorulursun.
Huysuzun kara gözüne vurulur,
Nursuzun sesine çarpılır.
Her dişi müstakbel sevgilidir onun için,
Ve hepsiyle ne hayaller kurar!
Gönül dediğime bakmayın,
Şairin hayalperestliğini anlatıyorum işte,
Ümitleri ve isteklerini,
Anlayıverin işte.
Sahte visali yaşayan bendim,
Gönlüm değil,
Aklının dahi gönlüne,
Engel olamadığı anlar varken,
Ya ikisi birden devreden çıkarsa?
O zaman ne yapacaksın?
Hayvani duyguların seni ele geçirdiğinde?
Tir tir titrediğinde nereye ve kime kaçacaksın?
Sahte visali yaşadım ve iğrendim sevgili okuyucum.
Kafesin arkasındaki aslana ne kadar dokunabiliyorsan,
Ve dünyadan bakıldığında ay kraterleri ne kadar ayrıntılıysa,
Ona yaklaşırken bu kadar uzaktım ama yine de iğrendim,
Kendimden korktum,
Beni ikna ettiği şey için o kadından nefret ettim.
Bir asa gerek bana,
Musa aleyhisselamın sopası gibi,
Emir geldiğinde yılana dönüşecek,
Nerede o gerçek yılan ki,
Yılan gibi görünen o sopa ve ipleri yutacak,
Firavun büyücülerini alt edecek?
Öyle bir asa olmalı,
Anlatıyorum ya işte,
Sahte visalleri yutmalı ve gerçek visal için,
Vakti gelince! demeli!
Ve bilmeli vaktini.
Hey marangoz!
Bakıversene bu yana,
Şöyle ceviz, yok yok kirazdan olsun biraz uzunca,
Desen mesen de istemez sade olsun.
Sağlamlığına iyi dikkat et ki,
Ben onla uzun yola gideceğim.
Hastalıkta ve sağlıkta,
iyi günde ve kötü günde,
Ben büzülünceye ya da sen kırılıncaya dek,
Yürüyelim,
Ağacı yeni serpilen sevgili asam!
karakışa sabretmişte gönül bir parça bahara yenilmiş.
Sorsan bahara silahı birkaç parça çiçekmiş.
Ama renk körüymüş gönül buna çok içerlemiş.
Gitmişte kendini gri'lerde intihar etmiş.
bu sabah uyandığımda gördüm ki çığ düşmüş ecdadımın yollarına
futuram telef olmuş, bir ben kalmışım ahu dudu yalnızlığımda..
yan yan, gotün gotün gitmeli dedim,
sarp yolları tufanları aşıpta gitmeli,
taşağın olmalı, yelkenleri fora edilmiş ipsiz sapsız limanlarda..
..ve sen orman bakışlı kadın
son kez ismimi ağzında ıslat
derinliklerinde kaybolsun tüm varlığım
papatyalar da açsın orta yerinde
heyecanlan
sanki dünkü çocukmuşsun gibi.
sesinde bi şey var senin
dinledikçe dinleten kendini
hikayelerin var, en anlatılası
sabahın körü sonra,
gecenin ta en sonu belki
bir martının, ev çatısına
vurup duran, vurup duran
sonra durmaksızın vuran
ayak sesi gibi
şarkılarda, şiirlerde,
tüm o yaşanmışlık gölgesinde
gelip duran sonra birden bire
arkasına dönüp de bakan
bi şey var, tanımsız
tarifsiz, sefil bi şey
kendini bilmez bir adam var
sonra aklında yer etmiş
adamın bazı fotoğraflar
gerçekmiş gibi sanki
hayali bir sıraya konmuşlar
en beğendiğim şu mesela
ötekiler de fena sayılmazlar
her birisi ayrı ayrı varolsunlar
bi şey var sanki
gözümde yılları eriten
hava karardı mı en çok da
tutup elimden bir piç gibi beni
sana, daha çok ve daha çok
ve daha da çok getiren
benim bu halim, bildik hal değil
sonbaharda da gülermiş bazen yüzüm
bi şey var bu sonbaharda
çikolata tadında senin için
orta şekerli bir kahve,
katran katıklı bir sigara
tadında, bu sonbaharda
gene gülhane parkı'nda,
sarayburnu'nda benim için
bi şey oldu bir ara
gözlerin doldu, canım sıkıldı
sesin titredi, korktun sen
dizlerimin üzerine
büyük bir patırtıyla düştüm ben
saatleri unufak eden,
beni delirten,
kendime dair şüphelere düşüren
sarhoş, kusmaklı sabahlarda
dahi olmadığı kadar
beni, kendimden tiksindiren o şey
yarım kalmışlık hissim gibi illet
farkedilmez bir bela ama ne felaket
sabah ayazlarında, bulut uçuşu gibi
sigaramın dumanında, bir kahve yudumunda
sonunda, en sonunda, hep sonunda
yarımın bitimlenmiş deminde
belki bir özlemek nöbetinde
hep gecenin köründe ama
hep gecenin sonunda...
bi şey var, biliyorum
adsız, namsız, rezil bi şey
beni, ben yapacak bi şey
ve bu şeyi dünya için
o kadar, o kadar
tehlikeli buluyorum...
gün bitti, gece oldu
gene aklıma düştü
olmayacak bir hikaye
bir ses sonra hiç olmaması
gereken şekillerde yankılandı
kulaklarımın derinliğinde
saatlerce, ömürlerce
bir tenhalık çöktü
fotoğrafları çekilmiş,
kendini kaybetmiş,
karanlık sokaklara
ve sonra neden bilmem
senin sesini duydum birden
bir hayat kıyısından,
bir hayat kıyısına
bitmeyen bir yol oldu
bitmedi sonra neden
uykusuz kaldık gene
bir kıyıda sen,
bir kıyıda ben
sonu gelmez bilirim
çok oldu geleli buraya
sana da vereyim bildiğimden;
bir güne başlarız sonra
kalan bütün ışığımızla
uykusuz gecelerden
adı darağacı duldasına sığındığım
boz bulanık, sisli bir orman
yeşiller arasında, çiğ düşmüş bir halat, bir kör düğüm.
adı,
adı acı karşısında yığıldığım.
haddi yok; bir, iki, onu, bini, kaçı..
adı darağacı,
her gün, her gün diz boyunda boğulduğum.
TOPLUM MÜHENDiSLiĞi TOPLANTISI
Sayılar rasyoneldir ,
insanlar değil ve sansasyoneldir
3.sayfa haberleri , 25.kare manşetleri
Reyting dolar heybeleri
Reklam kokar ideolojileri
Hokkabaz hocası , küflenmiş üniversitesi
Universal değil bol malı kampüs içi binası,sitesi
Ders saati kıyamet vakti
Sırat köprüsü ,otoban gişesi
Sanki namazı kgssi
Boğaz manzarası , manzara gözetmeden geçer telaşesi
Konudan konuya şiirimin gündemi
Sanki ülkemin kürtajı,ayranı , roboskisi
Bindiği dalı keser gezi eylemcisi
Gaza gelir , biberinden şikayet eder
Akıl başa gelir ömür biter ve yer çekimi etkendir aşağı çeker
5 şubat , 5 ağustos
imanın 5 şartı ve iktidarın 5 farzı
6 oku , boku püsürü
At izine karışmıştı it izi
Başa geldi made in israel mit krizi
Başbakanın bağırsakları
Demokrasi prospektüsü , ergenekon yan etkisi.
Çıkarılan gömlekler çağrıştırır kıvrılan etekler
Kıvıran siyasetçiler ve danışıklı dövüşü kavrayamaz ibneler
ortada dolanır politik kevaşeler
Namaz öncesi sıklaşır ve kriz sonrası boşalır saflar
Ayrıma düşer cemaatten evrilme camialar
Gündeme gelir Fenerbahçe camiası
Neymiş işi bitirmiş badem bıyıklı savcısı
Öbürü der Nato ihalesi
Çekilmeyen azize bir iktidar tekmesi
Bıyıklar badem demişken ,
Kasede çekmiş birini iran fıstığı
Boğazdan gelen canın uçkurdan çıkması
Ne de güzel olur üstüne sigara yakması
Emniyet-genelkurmay voltranı, istihbarat şam babası
Şamda kimyasalın ağababası
Beklenen fitnenin anavatanı
Bu şiirimsi tiksindirici bir toplantıda yazılıyor
o Havva Belki de bana yazıyor , bildiğin olur olmaz söz arası yürüyor
En iyi arkadaşım sözleniyor , tam da davayı nişan almışken
Nişanlılık dönemi , evlenmenin önemi , damarımız sadakatten lösemi
Laikliğin kalesinde güzel kızlar ve eyfelden el sallar fransızlar
Fransız , ingiliz , yunan bir mücadelenin Kemale erişi
Evet saçlar , omuzdan bakışlar ; ilk üç maddesi gibi anayasasının
ilk üçünün demokrasiye zararı gibi etik değerlerimi sallar
Toplantıda da mühendislik etiğinden bahsediliyor
Tencere kapak ilişkisi , müdek zımbırtısı , danışmanlık şeysi
inanamazsın insan tüm bu hiçliğin altında eziliyor
Bir vesvese yakamdan çekiştiriyor
Ve bu fakir hala mesleğini eleştiriyor
Dairesi fasit , döngüsü kısır ve 5 çayı
Dedikodu , kısmi özeleştiri ve bol bol boş lafı
Dünya kadar hemde
Hakkını Yaradana teslim etmese de ,
bu söylemler yaramı teskin etmese de
Bu ahenksiz , anlayışssız dalgalı şiir namaza niyaza teşvik etmese de
Bir gerçek var teşvikiye ahalisi inkar etse de
Çok şükür , ölüm var , haz yok
Allah var , gam yok der
Üstad , rahmetli Ömer Lütfi Mete
biraz nazım hikmet gibi yazmışım sanırım neyse iyi okumalar..
bir bilsen
bugün bir kez daha sevdim seni
güneşin denizi sevişinden
suyun ferahından
çocuğun gülüşünden
memleketin olmayan refahından
çok sevdim seni
sana özlem duymadım hiç
gurbette kalanları düşünmeyen
bir işçi misali, bir özlem
duymadım hiç
hiç fark yok değildi fakat
onun aklında yüksekler
taş merdivenlerin yükseldiği gibi
gözü dünmüş düşünceler varken
benim aklımda sen
aklımdan çıkmayan bir sen...
sana çiçeğim, hayatım, birtanem
diye söylememe lüzum yok
i̇smini anarken şimdi
en iyi sen bilirsin beni
ve bugün bir kez daha sevdim seni
uykunun tatlılığından
oyunu yenen çocuğun keyfinden
eceli yaklaşan yolcunun suskunluğundan
çocuğunu kaybetmiş ananın kederinden
ve bugün
yarına kalmayacağımız bu salıncakta
sallanırken usulca
ve bugün
tutamazken ellerini
aksi olurken her şey bize
uzaktan severken seni
ve bugün
arınamazken kirlilikten insanlar
her şey sahte olurken bu zamanda
ve bugün
sana bakan gözlerimden
çok sevdim seni
şimdi gideyim
bana müsade, şimdi gideyim
yolum uzun
bekleyenim yok.
harman olayım,
derman olayım,
yolum uzundur bekleyenim yok.
zamanınız olursa beklerim
hani elinizde tüketmediğiniz.
bana müsade şimdi gideyim..
Deniz farklıydı. Insanlar daha farklı.
Baktığında kimisi, bir su görüyordu içilmeyen.
Kimi için ise bir hazine idi kokusu paha biçilmeyen.
Akşam Güneşi kırmızı rujlu pahalı uçuş uçuş elbiseli şık bir kadın emsali süslüyordu ıslak dudaklarını denizin. Kırmızı en çok yakışanı. Hava yoğun olup denize düşünce halini anlar deniz. Hem hal olur. Hem aynı hem hala ayrı. Yaratılıştan.
hocam
kafalarımızın içinde çalıyor hocam
biz de dinliyoruz
kaptan denize çıkacak ya ondan
çocuklar o kötü şarkıları
daha bir gırtlaktan söyleyecekler
sanki duyacakmışız gibi
hocam sen takılma
söylesinler de duymayalım
başka türlüsünü de denemedik gitti
peki hocam
dinliyorum kafamın içinde seni