Aşk, meşru neticeye bağlandığı gün birdenbire ölen bir fanidir. Leyla ile Mecnun'u evlendirmiş olsalardı, asırlardan beri gözyaşı dökülmüş o güzel masalı kimse bilmeyecekti.
Keza Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı, Ben ve sen gibi...
insanoğlu ne garip bir varlık.bulunduğum yer de hava kapalı.bu havalar insana mutsuzluk hissi veriyor.oysa ki bir iki gün önce sıcaktan şikayet ediyordum.hem açık ve güneşli ve de aynı zamanda ılık bir hava olsa ne güzel olur.
çok şükür bu gün de kafaya takacak bir şey buldum.
Kaybolmaya razı olduğumuz ilk an güvenimizi açtığımız andır. Karşındakinin seni yitmesine ve seni kendinden eksiltmesine mahal verir. Bu mahalinse karışık sokakları yoktur, yolu tektir.
Gerçekte sahip olduğumuz tek şey ruhumuzdur.
Bedenler ayrılsa da yürekler hep birdir.
Sevgi, ruhları bir arada tutmaya yarayan zincir gibidir.
Bu zincir kopmadığı sürece bizleri ne ayrılık ne de ölüm ayırabilir.
hayatın en acı gerçeği; sevdiklerini kaybettikçe özgürlüğünün artmasıymış. böyle bir durumda kim özgür olmak isteyebilir ki?
hayatımda ilk kez ahmet ümit in beyoğlu rapsodisindeki veya istanbul hatırasındaki karaktrrlerin yerinde; ne zaman öleceğini merak edip bekleyen birisi oluyorum. ölüm ensemde ve bekliyorum. bu iş çözüldüğünde size söz, roman ya da hikaye kadar etraflıca olmasa da yazıya döküp paylaşacam bu hikayeyi. hatta gizemi desem daha doğru olacak.
eğer ölmezsem tabii..
ve hayatımda ilk kez ; 27,5 senedir nerelerde yanlış yaptığımı, pişmanlıklarımı, en büyük sevinç ve üzüntülerimi, kafaya taktığım şeyleri, koskocaman zannettiğimiz dünyanın çok küçük "an"lardan oluştuğunu ve ne kadar küçücük olduğunu, beklentilerimi, insanlara ve dünyaya verdiklerimi ve aldıklarımı bu kadar etraflıca düşündüm.
basit yaşamaktan şikayet etmeyin, mütevazı yaşayın, kırmayın kimseyi. seveceğiniz insanı iyi seçin demicem, bir sürü hatalar yapın, içinizde kalmasın hiçbir atılım.