yarar yok bu dünyada. ölüm varsa yarar yok. ölüm bütün sihri bozar.kurtardığın hayatlar da ölür.aldığın nobeller de paslanır.doğduğun evler de yıkılır.
Çok sevdiğim bir şarkı sözüdür;
insan, insan olduğu kadar var
Yoksa kim hatırlardı çoktan göçenleri.
Dünya malı, yalnız bir ömre kadar
Yoksa giyermiydi ölüler cepsiz kefenleri.
Batılı devletlerde gerçekleşen devrimler gerçekleştiği toplumları gelişmeye ve ilerlemeye götürürken; doğuda neden hep tam tersi oluyor? Var elbette cumhuriyetimiz gibi bir iki istisnası ama geneli eskisinden daha totaliter rejimlere teslim oluyor nihayetinde.
Edit: aforizma tanım: çarpıcı, aykırı söz. aforizmam şu bay çok bilmiş: batılı toplumların devrimleri toplumsal gelişmeler ve ilerlemeler ile sonuçlanırken; doğulu toplumlar devrimlerinin sonuçları için hep ağır bedeller ödemiştir üstelik de sonucunda bir şey elde edememiştir.
Ayrıca "dış güçler" sözünüze istinaden abd'nin dibindeki küba hala ayakta iken, lenin ve mao devrimlerinin hezimetini hatırlatmaya gerek var mı bilemedim?
Hiç bir zaman iyi bir savaş ve kötü bir barış olmamıştır.
Bu sözü bir zamanlar hayatımın merkezine koymuştum. Sonra ne mi oldu? Savaşmadan da kaybedeceğimi veya kazanabileceğimi çok iyi şekilde öğrendim. Yapmam gereken şey yeni bir söz bulmaktı, daldım kitapların arasına günlerce çıkmadım...
içinde yaşadığınız evren ile içinizde yaşattığınız evren arasında kurabildiğiniz bağ kadar mutlu olursunuz diye yazmıştı çehov.
Hmm dedim ve kendime içeride yeni bir dünya kurdum. Yapmam gereken tek şey bağlantıyı kurabilmekti, Beyazı beyaz ile siyahı siyah ile. içinde yaşadığımız evrende beyazın siyaha dönmesini de burda çok iyi anladım. Çehov bizi kandırmıştı. Yazar kandırdı diye kitaplardan vazgeçecek değildik.
Tamam dedik bu sefer mottomuzu bulduk. Kendi kendime değişime gidiyordum. Alışkanlıklarımdan başladım, israf olan zamanımı çok iyi değerlendiriyordum. Sabah 5 de kalkıp, temiz bir kafayla felsefe, psikoloji ve kutsal kitapları okuduğum çılgın zamanlar. * böyle gidersem kafayı yiyeceğim kesindi. Bir arkadaşım sayesinde bırakabildim bu düzeni. Nietzsche de bizi sevmemişti anlaşılan. Neyse ki duygularımızı karşılıklıydı, üzülmemiştim.
Artık spontane bir hayatım vardı, rahattım ve güzeldi ama alıştık bir kere anormal olmaya. Kitaplığımı büyütmeliyim, farklı konuları okumalıyım dedim. Bu kararı 2 sene vermeden önce 400'e yakın kitabım vardı, odamın sadece bir tarafı kitaplıktı. Şuan ise 900'e yakın kitabım var, sonradan aldığım kitapları ev dışında küçük bir depoya diziyorum. Kapasitem ise 1500 civarında, bu gidişle 2021'e girmeden dolduracağım. Mahalledeki hurdacıları ve eskicileri rehin aldım, kitap gelirse bana haber verin diye. Sahafçılar baş düşmanım, kitapları parayla satın alabileceklerini düşünüyorlar. Artık bu işin delisi oldum, eski şeylerin içinden büyük bir hazine çıkarmanın zevki paha biçilemez. Ve hayata karşı bakış açım da çok değişti.
Hayattaki her şeyin, eskiyen tarafının içinde büyük bir hazine yatar.
Bazı dükkanlar açılıyor böyle, bizim mahallede çok örneği var. Geçen aylarda yine bir cafe açıldı, koskocaman yer, kocaman bir tabela koydular, içine bir sürü yeşilçam ve şiir tripleri içeren abuk dekorasyon öğeleri doldurdular, öyke ki cringe dedikleri o hissiyat yüzünden içeri bakamıyorum geçerken. Dükkan tabii ki sinek avlıyor, birkaç aya kapanacak gibi. Çok üzücü ama belliydi, neden yaptınız ki bunu? Körü körüne.
Yine bir dönerci açılmıştı 2 katlı, kare şeklinde bir mekan. duvarlar beyaz, masa sandalyeler beyaz, ışık bembeyaz, modern sanat galerisi veya diş hastanesi bekleme odası gibi bir ortam. 15 gün filan dayandı, geriye hiç sevmediğim o terkedilmiş dükkan ortamı kaldı.
Ohoo sadece bizim mahallede bile böyle birsürü örnek var aklımda.
Yüz bin liralarca para batıyor bu işlerde, hiç kolay değil. Bu kadar riski neden nasıl alıyorlar bunu hiçbir zaman anlayamayacağım.
insanlar ve eylemler üzerinde vardığımız ilk kanılar büyük oranda doğrudur. ikinci kez düşünme fırsatı yaratmamızın nedeni ise gereksiz önyargı telaşı ile süslenmiş aslında ulaşılmak istenmeyen doğruya ulaşmış olmamızdır.
Hayat çok basit bir mantıktan ibaret. Güçlü ol, olamıyorsan yanında ol, ama kesinlikle güçsüz olma. Her alanda, her anlamda şaşmayan şey. Bu filozoflar neyi düşünmüş ki bu kadar, ne boş edebiyat yapmışlar. Bu kadar basit, gücün kendine meta olarak edindiği şeyi bul ve onu elde et. Çok eskiden kas gücü, sonrasında toprak, sonrasında para. Bundan sonrası ne bilmiyorum, gücün kendini sabitlediği tek meta ise mental, yani duygusal güç. Bu yıkılmaz duvarı, ne kadar yüksek tutarsanız o kadar güçlüsünüz. Çünkü herkesin duvarı kendine kadar yıkılmazdır ama o duvarı aşıp geçebilecek biri, zaten yıkmak ile uğraşmaz.