lisedeydim eve gelirken kaldırımda ufak bi kedi varmış görmedim dibine gelince gördüm gri renk.
basmamak için kendimi yola attım kedinin öleceğini saliseler içinde düşünüp ne ilginç bi refleksse yola girdim. neyse bi kamyon o anda hızlıca geliyodu bana vurmamak için kaldırıma çıkıp kediyi ezdi.
Birgün yatakta odanın ışıkları açık iken yatağımda uyuyordum. Birden bire alnımı bir şey öper gibi oldu değişik bir şey oldu. Rüyadır beynim bana oyun oynuyodur falan dedim yattım. Gine oldu mk. Alnımı öpüyor mu yoksa başka bir şey mi yapıyor anlamadım. Gittim anneme sen mi öptün alnımı dedim. Annem Hayır dedi. O günü unutamıyorum. Çok enteresandı.
Bir gün de akşam kapıda ki gölgeme bakarak yürüyordum bi de baktım yanımda bir gölge daha var. Kalbim acaip çarpmıştı.
Üç kere falan da Astral seyahat yapacakken korkudan uyanmıştım. Astrala geçiş çok zor oluyor. insan ürküyor, uyanıyor hemen.
Bir kerede ruhum sanki bedenimden ayrılmak istiyormuş gibi bir his yaşadım. Bedenim yukarı doğru yükseldi istemsizce.
Geçen evde tek başımayken, akşam akşam ani bir acıkmayla bir güzel tıkınıp, tam tabağı mutfağa götürürken olduğum yerde kalakalmam. Ne oldu bilmiyorum ama sanki önümde ya da arkamda biri varmış gibi hissediyorum. Arkamı bir döndüm koltuğun üzerinden birisi silinip gitmiş gibi bir görüntü. Herşeyden korkan ben mutfağa kadar depar attım tabi. Korku morku kalmadı sonra. Kesin bu dizi filmlerden oluyor bunlar.
Uyurken uyku felci gecirip karabasan goren arkadaslarin yazdiklarini okuyunca gulesim gelen basliktir. Yazlari oglen vakti yuz ustu yatarken cok defa karabasan gormuslugum vardir lakin bu karabasan diye adlandirdigimiz olay beynimizin bize oynadigi bir oyundur. Kararti, hareketlilik veya ev halkindan birini hortlak olarak gorebilirsiniz. Uyku felcinde beyin vucudu islevsiz hale getirir fakat bilinc tamamen gitmez. Goz acik kaldigi surecte bilincaltinizda bulunan korkular ve dinsel veya toplumsal korku ogeleri ruya ve gerceklikle karismis halde yasanmislik hissi verir. Cogu zaman cin, hortlak veya iblis gordugumuzu zannederiz. Amerikalilar genelde uzayli veya buyuk bir insana benzeyen guvenin kendilerini kacirdigini gorurler. Japonlar uzun sacli, yuzu yarali ve kanli bir kizin kendilerine saldirdigini gorurler.toplumsal olarak korkunun kaynagi neyse beyin kendini bununla besler.
iste gunlerden bir gun, sozluge girmisim. herkes boyle bilgi icerikli entry giriyor. kimse de civima filan yok. sonra bir baktim, biri anket yapmis. aman allahim. benim de boyle olaganustu bir anim var.**
kücükken düşmüstüm, dizim yara olmustu babam bir bezle kapatmıstı. 3 4 gün sonra bezi cıkarttıgımızda yara gecmişti. kendimi süper kahraman sanmıstım. lan yara nasıl gecti diye. sonradan ogrendim normal birseymiş bu ve daha cok sasırdım. neden süer kahramanlara özeniriz diye. aslında hepimiz bir süper kahraman değilmiyiz diye. yani yara 4 gün sonra kapanmıstı ve ben birsey yapmamıstım. tıpkı cizgi filmlerdeki adamın vurulması ve merminin dısarıya cıkıp yarasının hemen kapanması gibi. bence olağanüstü şeyler yasıyoruz hr birimiz. biraz cevremize bakıp düsünmek gerek. bu entryi nasıl yazıyorum? parmaklarımdan beynime bir komut gidiyor, o komut beynime omur ilikteki sinirler aracılıgı ile gidiyor beyinde o komut çozümleniyor ve parmaga ne kadar süratle vurmasını ve nereye vurasını ileten bir komut gidiyor. bu her harekette milyon kez tekrarlanıyor. sasırdınız degil mi?
galatasaray maçlarını ne zaman galatasaraylılar'ın arasında izlesem yüzde doksan galatasaray yenilir ya da elenir. aziz yıldırım'dan para isteyip bir yılımı galatasaray'a ayırıp küme düşürmeye çalışacağım.
olay 2000 yılına girerken bir otelde gece yarısı geçer ben o zamanlar küçüğüm sahne alan sanatçı ise bülent ersoy'du her neyse.
ne olduğunu hatırlamadığım bir şekilde sahnenin önünden geçerken malum kişi beni ve yanımda yürüyen garson abiyi çevirerek garsonun tepsisindeki rakıyı içip yere çarptıktan sonra beni kara delik büyüklüğünde bir ağızla öpmesidir.
bir gün evde oturmuşum dışarıdan söylediğim olağanüstü yemeğimi bekliyorum. mevsim kış, dışarıda lapa lapa kar yağıyor dedim şimdi dışarıya çıkıp boşuna güzelim elbiselerimi kirletmeyeyim. eve söylerim yanına bir kaç bira söylerim neşelenirim.
o sırada biraz garip bir şekilde zil çaldı, gerçekten garipsedim zil her zamankinden farklı bir ton ile çalıyordu galiba benim evin değil diye boşverdim. ama tekrar tekrar çalmaya devam etti eh dayanamadım tabi doğal olarak kalktım kapıyı açtım. o sırada gördüğüm şeye inanamadım. karşımda cennette yaptığı ahlaksız şeyler yüzünden kovulan bir huri duruyordu. sapsarı saçlar, yemyeşil gözler, ateş gibi kırmızı bir elbise, içinde daha kimbilir neler var. galiba kendimden geçmişim kendime geldiğimde çoktan içeri girmiş bekliyordu.
neyse dedim dur şimdi öğreniriz ne olduğunu. kimsin, nesin, hoşbeş derken tanıştık tabi ki garipti neden hiç tanımadığı bir insanın evine girer bilinmez. içimde biraz daha tırsma duruma var yani ama insan düşününce diyor bu kadar güzel hatun kötü birşey yapamaz genetiğine aykırı kaçar diye.
derken zaman geçti içkilerimizi içtik iyi bari evimde güzel bir minibar var ki oldukça işe yaramıştır geçmiş günlerimde, bu sefer de yeteri kadar iş gördü. ortam ısındı. tabi ortam ısınınca üzerindeki kıyafetlerin verdiği ağırlık bizim huriyi rahatsız etmeye başladı ve rahatsızlığı gidermek doğrultusunda girişimlerini gerçekleştirdi.
o an ikinci bir şok yaşadım ki bu birinci şoktan kat ve kat etkiliydi. içime atılan hidrojen bombası gibi sarsıcı ve yıkıcı bir etkiydi bu karşı konulamaz. o an gördüğüm şey ise hatunun üzerindeki kırmızı elbiseyi çıkarttığında ortaya çıkan şeydi. simsiyah üzeri dantelli, her insanın karşısındaki hatunda görmek isteyeceği türden bir jartiyerdi.
işte o anda farkettim ki bir jartiyere tav olan erkeklerden hiç bir farkım yokmuş. beni kader böyle yapmış, bu fırsatı kaçırmalı mıydım yoksa?
çoban olan dayımın keçilerini, dağa götürmüştük ve geriye gelirken içlerinden birisinin namaz kıldığını gördüm.
- deniz kenarında içtikten sonra eve gelip, yattıktan sonra, bişeyin beni tekrar deniz kenarına götürmesi ve uyandığımda hala yatakta oluşum.
bir gece olumsuz fani ve arkadaşları kafa bir milyon şekilde sokaklarda gezmektedir. yolda ona buna sataşarak gezerlerken hiç bir sapak olmayan bir yolda aniden karşılarında aksakallı bir dede görürler. dede onları bu saatte dolaşmayın gibilerinden uyarır. buz kesen grup olaydan bir kaç saniye sonra arkalarına döndüklerinde aynı dedeyi göremezler. bunun üzerine olayı takmayıp evelerine gitmeyen grup olumsuz faninin müzik grubuyla birlikte çalıştığı mağaradan bozma stüdyolarına gider. sabaha karşı stüdyonun dışında bulunan koca bir ağaç büyük bir gürültüyle stüdyonun hemen yanındaki arabanın üzerine yıkılır. hemde havada hiç rüzgar yokken. yusuf yusuf şeklinde evlerine giden grup uyuduklarında rüyalarında aynı aksakallı dedeyi görür.