"sabah uyanıp karşılamak yeniyi
ufuklara bakıp beklemek yeniyi
kudüs'ü gördü şam'a vardı
biri güneşin parça oluşu
biri aydan düşmüş bir mezardı
biri selvi biri çınardı
biri ayna biri duvardı
kervanları şehirlere şehirleri kervanlara
çevirerek içinde sürüp gitti bu macera
eşyada alevlenip alevlenip sönüş
dolaşıp dolaşıp tanrı'ya dönüş"
"elektrik lambalarının altında
kadın kanları
kadınlar susmuştu
konuşan erkekti
kadın gömlekleri yırtılıyordu
anne gömlekleri
ve mesut dakikaları beklemiş
bütün saatler
tırak deyip durdu"
"sen bir gece gelsen
güneş doğmasa
gitmeden yine gelsen
bu yeni geleni
bu bize bakanı
sana bir anlatsam
güneş doğmasa
sandıkların içini göstersem sana
çizdiğim resmin
yalnızlığın geyik gözlü köşesinde
bir rafa koyabilsen
olup biteni ve onları
sabaha kadar konuşsak
o ürkek ürkek bakanı sana bir anlatsam
ateşi karı tüfeği çeksem
ocağa pencereye kapıya"
"saçlarını kimler için bölük bölük yapmışsın
saçlarını ruhumun evliyalarınca örülen
tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin
gözlerin kaç kişinin gözlerinde gezinir
sen kaç köşeli yıldızsın
fabrika dumanlarında resmin
kirli ve temiz haritaları doldurmuşsun
hatırasız ve geleceksiz bir iç deniz gibi
aşka veda etmiş topraklarda durmuşsun
benim geçmiş zaman içinde yan gelip yattığıma bakma
ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
bir tek köşen bile ayrılmamışken bana
var olan ve olacak olan bütün köşelerinin sahibi benim
ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
sen kaç köşeli yıldızsın"
Siz hürsünüz; siz şartsız ve kayıtsızsınız
Bir balığın, bir siyah, bir kara balığın
incecik kılçığı üzerine yemin edersiniz;
(K) harfi üzerine yemin edersiniz.
Rakı içen kadınların, çiçek yiyen kızların
iyilikleri, günahları ve çeyizleri üzerine yemin edersiniz.
istakozların, kırmızı ve mavi istakozların
Bir mavzerlik peygamberlikleri üzerine,
Küçük ve büyük, acılı ve acısız
Yeminler yeminler yeminler edersiniz.
Siz siz üzre yeminler edersiniz.
Biz hayret eder, kuvvet eder, dudağımızı bükeriz;
Dudağımızı kör makaslarla dilim dilim ederiz
iki tane elimiz var deriz;
Bin tane elimiz olsaydı
Bini birbirinin aynı olurdu deriz.
999 elimiz kağıt gibi yansın,
Bir elimiz güneş gibi dursun..
Biz elbette dudak büker, hayret ederiz.
Biz inkar eder, inkarı severiz;
Bayram hediyenizi iade ederiz
Biz mahcup ve onurlu çocuklarız
Başımızı kaldırıp bir bakmayız
Siz rüyalarınızda yaşayıp durursunuz
Siz güvercinleri gözlerinden vurursunuz
Siz ekmeğin hamurunu, aşkın hamurunu samandan yoğurursunuz
Siz rüyalarınızda yaşayıp durursunuz
Toprağı zindana koyduk biz
Üzerine yedi kilit vurduk biz
Kaç gelinin alnında kaç yumurta kırdık biz
Varsın yarın takılsın benim çene kemiğim
Bir köpeğin ön dişlerine
Ve Fahriye'nin kürek kemiği tam ortasından kırılsın
Biz inkar eder, şah inkarlar severiz.
Kafamızı kaldırıp bir bakmayız
...........................................
Ruhumuzun içinde kar yağar
Anamızdan doğduğumuz geceden beri
Heybemizi emektar makinelere yükleriz
Fikirlerimizi tifil vinçlere
iri buğday tanelerinin trenleri yürüttüğünü bilmeyiz
Biz yangında koşuyu kaybeden atlarız
Biz kirli ve temiz çamaşırları
Aynı zaman aynı minval üzere katlarız
Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız
Siz kalbe hançer gibi giren
Siz kalpten ağaç gibi çıkan
Siz bize şahdamarımızdan yakın
Siz yüzükler içindeki kan
Siz inançların sedef kabuğunu
Ebabil kuşlarının gagalarıyla kıran
Bununla beraber üzülmediğinizi biliyoruz
Gün gelecek toprağın altına uzanacağız
Her gece saat beş sularında sizi
Toplardamarlarımızın içinde bekliyeceğiz.
farklı farklı zamanlarda, durduk yere, düşündüğüm her şiirinde, makalesinde yeni yeni manalara erdiğim üstat.. Koca yürekli adam.. Çiçek soluyan, Gece ışıyan adam.
hakikati arayan, kendinde bulan adam.
hele şu malum kıtasıyla alıp götürmüş, meşhur inci dakikaları yok mu:
--spoiler--
Senin odan gün ışığı en güzel müzik bana
Farklılıklar odası
Giden tren buharları içinde örümcek ağı
Sen güzel örümcek ağı yaşamakla yaşamamak
Doğduğumuz şüpheyle öldüğümüz şüphe arasına gerilmiş
Garip bulut farklı müzik güzel örümcek ağı...
--spoiler--
Sıcak yaz göklerinde
Önde uzanan ovada
Birden bir ışık sağdan
Bir ışık soldan çıkar
Ve bunlar
Şimşek hızıyla birbirlerine ulaşırlar
Bunu halk adak için uğur sayar
Derler: Leyla ile Mecnun buluştular
Bu göz açıp kapama anında
Ne varsa dile muradında
Mutlak yerine gelir arzun
Yerde kavuşmayanlar gökte kavuşurlar
Ve bir uğurlu anda
Kavuşmak isteyenleri kavuştururlar
ha sezai ha ping-pong masası
ha ping-pong masası ha boş tüfek
bir el işareti eyvallah ve tak tak
gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi
ne kadar güzel ne kadar sıcak
tak tak tak
Büyük aşkı Muazzez Akkaya'nın Ping pong şampiyonu oldugunu öğrendiğimde benim için tam anlamını bulan şiirin sahibi, büyük şair..
lise yıllarıma dayanır sezai karakoç ile tanışmam.dayımı ziyarete gittiğimde 3 sayfalık bir fotokopi tutuşturdu elime oku dedi akşam sonra konuşuruz anlam veremeden çıktım elimde buruştura buruştura aylak aylak tuttum evin yolunu.saat gece dönümüne yaklaşırken aklıma geldi aldım elime sayfları açtım ,ilk cümleler dökülürken zihnimden o an durağanlaştı her yer. ''Mona Rosa Siyah güller, ak güller.Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.Kanadı kırık kuş merhamet ister...'' kimdi bu mono rosa bir çırpıda okudum,tekrar okudum,tekrar ve tekrar. bu nasıl bir şiirdi böyle böyle bir aşk böyle bir sevgi yok olamazdı ya varsa sorusu düştü aklıma ve gece bitmedi bulmalıydım bende mona rosa mı.çok sonra öğrendim mona rosa değilde asıl yazdıranın muazzez akkaya olduğunu ve onun bihaber olduğunu. yıllar geçmiş ben muazzez akkayamı bulamamış ve mona rosa eskimemiş.sen ne büyük adammışsın sezai sen platonik aşıkların pirisin yazıklar olsun seni okumayan nesile.