Aşk kadar kolay değildi hikâyemden çıkan hisler. Bir ileri, bir geri savurdu bedenimi yıllarca. Onsuz olmak, onunla olmaktan çok daha güzeldi. Ne de olsa aşk dediğin, şu yüklediğimiz anlamlardan ibaretti. Belki onu gerçekten tanımış olsam bu kadar sevemezdim. Pinokyo`mdu o benim. Görüntüsünü bulup, içerisine bir ruh yerleştirdiğim Herkesten ve her şeyden en kolay kaçtığım yerimdi benim. Ne gereksiz hırslara, ne de anlamsız egolarıma karıştırdım onu. Olduğu gibi sevdim, olduğu kadar tattım. O beni sevdi mi diye çok fazla düşünmedim. Benim onu sevmemle, onun sevgisinin ne alakası olabilirdi?
O benim sonsuzluğum, ben ise onun için hiç bilemediği biri olmuştum. Sesimi duyuramadım, boğuldum. Sevgimi paylaşamadım, yoruldum. Aşkla beslenip, her seferinde ondan doğru doğdum. Aşkla büyüdüm ve sonunda yoğruldum. Eksileceğim korkusuyla adım atarken çoğaldım. Bu kadar sevebilmenin cesaretiyle ben ben oldum. Bir şey gördüm onun gözlerinde. Çok sıcak, tanıdık, aşktan ve varoluştan. Hiç inanmadım biteceğine. Bunu her nefeste dile getirmekten korkmadım. Benim aşkım o olduğu sürece değil, ben var olduğumca vardı Anlamadı! Seni seviyorum demekle, yanında durmakla aşk olur sandı. Bana bir gün inanmadı, benim sevme tarzıma alışamadı...
gerçekten ama gerçekten beklentisiz olmak demektir.
beklememektir sevmek.
vazgeçmektir.
sevmekten değil, o yolda devam etmekten vazgeçmektir.
her şeyiyle, her haliyle kabul etmektir. o ses, o gülüş, o bakış, o koku; her şeyini kabul etmektir.
kabullenmektir.
mutlu olsun istemektir. valla.
mutlu olsun.
herkes yolunda giderken, "ben nasıl bi adamım da kimseye yaranamıyorum" diyerek yerinde saydırmasın, kendini bırakmasın istemektir.
öyle kendi halinde kalmasın, öyle yalnız olmasın, susmasın, takmasın, "nolucek yea" demeye devam etsin istemektir.
biri olsun, çok çok sevdiği, her şeyini ama her şeyini anlatabildiği biri olsun istemektir. ve bunu isterken kıskançlığı unutmaktır sevmek.
sabretmektir sevmek.
varlığına, yokluğuna, suskunluğuna, ağlamasına, gülmesine; her şeyine sabretmektir.
gitmeyi bilmektir sevmek.
sevdiğinin yara izlerine dokunmadan, acıtmadan, yormadan sessizce gitmektir.
geri dönmeyecek şekilde gitmek, derinlere gömecek şekilde gitmektir.
tek başına güzeldir. fakat ilişkilerdeki o sıkıntılar, ayrılık sıkıntısı falan filan derken insan istemez. hoş, kimse kapınızda sıra olmamaktadır zaten.
son zamanlarda gerçekten hissedilmediği halde, hissediyormuş gibi gösterilen duygudur. hani derler ya nerde o eski aşklar diye, çok doğru aslında. artık sevgiyi laşkalaştırıyor insanlar. gerçekten sevginin hakkını verenler var tabi onlara lafım yok. sevmek gerçekten kalpten hissediliyorsa eğer kişiyi tamamıyla değiştiren devrelerine yakan eylem haline dönüşebiliyor. işin özü, sevmek güzeldir.
bir sevmek bin defa ölmek demekmiş diyordu bir şarkı.
sevmek bir kere yer etti mi bir bünyede telafisi mümkün değil neticeler bırakıyor geride. sevmek ve sevilmek büyük müptelalık. iyisinden kötüsüne her insan sevmeyi sevilmeyi istiyor kendince. ve garip bir şekilde ölümü bile yenmeyi başarmış insan evladı evladını toprağa koyup yaşamaya devam edebilirken "artık sevmiyorum" şeklinde vuku bulan irade beyanının altından kalkamıyor.
her durumda...
sevmek kalbi yumuşatır, iyi gelir hem bedene hem de ruha.
güzel ve efendi gibi görülen karşı tarafın fahişe olduğunu görseniz bile yine güzel ve efendi sandığınız durumdur aşk. neyin görüleni algılamaya başlayınca iş işten çoktan geçmiştir. sonrası (bkz: acı).