ilk gün sancılı, ilk gün zor. ileriki bir tarihe planlanmış, birlikte yapacağınız her şey gelir birden aklınıza. ayaklı ajanda gibi olursunuz resmen. sonra şöyle dersiniz; 'biz ayrılmış olamayız, daha yapacaklarımız vardı.' ama bütün bunlar yarım kalacak, bilirsiniz de kabullenmesi zor. aklınızda ilk gün şu soru vardır. 'peki ya şimdi ne olacak?'
-kocaman bir karın Boşluğu.
-nereye gittiğini bilmediğin, ama akciğere gitmediği kesin olan nefes alış verişi.
-bacakların üst kısmında his kaybı, ayakları hissetmemek.
-Göğüs ve boyun arasındaki kısmın bi yerlerden soğuk soğuk hava alması, hacmin Genişliği.
-5 ton ağırlığında bir kafa.
-yapılabilen tek aktivite olan Sırt üstü yatış.
-"iyi mi yaptım, kötü mü?" muhasebesi.
-ellerde his kaybı.
-herhangi bir yere sığamamak.
-0.23 saniyede bir stalklamak.
-boş konuşup, hissiz Gülen bir ağız.
Çok kötü bir gün olabilir ama hemen alkole sarılmayın alkol kötüdür. He birde şöyle ki kaderimizde yokmuş o kızla, adamla evlenmek kasmayın herşey olacağına varır. O kaybeder.
yaşamaya fırsat bulamadığım bir duygu. ama çocukken çok umut bağladığım bir maçta fenerbahçe'nin ya da milli takımın mağlup olmasından sonra ertesi sabah büyük bir mutsuzlukla uyanır ve aklıma ilk gelen düşünce de o olurdu. bu muhtemelen ona benzer bir duygudur.
telefonun sarjı gece olmasına rağmen bitmemesi,
sarj aletının yerini bilmemen telefonu oturma odasına dahi sarja takabilmektir ağır yalnızlık sendromudur sonra geçer.
sürekli hesap işleri suçun hangi tarafta olduğu tespit edilir. gurur gerekir mi diye uzun uzun düşünülür ve gelecekte yerine yer verilmediği taktirde bir farklılık olmaz!
Sabah gunaydın mesaji almadan uyanirsiniz. Size nazlanacak veya nazlanacağiniz biti yoktur artık. Gun icinde bos bulunup yazacak olursunuz ayrildiginiz akliniza gelir. Facebook, twitterdan göndermelileşirsiniz. AklınI hep telefondadır acaba yazdi mi diye.