askerdeydim. bulunduğum jandarma karakolunun asker eksikliği nedeniyle günde 8 saate çıkan nöbetimi tutarken hep düşünüyordum. böyle durumlarda insan hep dışarı çıktığı günü düşünür. ilk gün ne yapacağını, ikinci gün, üçüncü gün... ama çıktığında fark eder ki, artık hiç bir yüz tanıdık değildir. sadece bir yüzün sana tanıdık gelmesini istersin, umarsın.
hollywood filmlerinde bu yüz sevgilinin yüzüdür. tabi ki yalan, gerçekte sadece annen sana gittiğin günkü gibi bakar.
bir de sevgilim vardı benim. yemin törenim için evine yalan söyleyip çıkıp yanıma gelen, usta birliğimde hep arayan soran. ama hep kavga ettiğimiz, onun dediğini kabul ettiğim zamanlar hariç hiç anlaşamadığımız sevgilim.
neyse, günler geçer nöbetler biter, üniforma çıkar. komutanım dediğin senden beş yaş küçük astsubay çocuğa sarılarak çıkarsın karakoldan. otobüse binip ankarana gidersin. sevgilin ordadır. sarılırsın, öpüşürsün. güzel ve kavga etmeden 5-6 saat geçirince "yavaş yavaş rayına oturuyor" dersin. ilk kavgana kadar.
sonra her şey eskiye döner. yolda karşılaştığın kız arkadaşınla iki kelime ettikten sonra saatlerce kavga edersin. hayatınız aslında onun hayatı, planlarınız onun planlarından ibarettir. yiyip içip sevişmekten başka anlamlı bir şey yapamaz hale gelirsin ama buna bir ilişki dersin ve mutlu numarası yaparsın.
bir gün onunla karşılaştım. bembeyaz teni, hayatımda hiç görmediğim renkte gözleri vardı. kadın ruhundan çok iyi anlıyorsun demişti bana. sevgilim bir buçuk yıl boyunca hiç söylememişti bunu. kıyafetime, yediğime, içtiğime, dinlediğime, izlediğime her şeyime karışmış ve eleştirmişti ama bunu söylememişti.
çok güzel gözleri vardı ve sadece bana bakıyordu...
Yanıma gelirsen eğer
içimde eritirim seni
Kardan sonra güneş
Günden sonra gece de öyle
Ben eritirken
Sen erirken
Seveceğiz birbirimizi
Yüzüme bakarsan eğer
Dokunurum sana
Hava ile kuşlar
Denizle kıyı da öyle
Ben dokunurken
Sen dokunurken
Duyacağız birbirimizi
Şarkımı söylersen eğer
Kaybolurum sende
Denizde damla
Şehirde insan da öyle
Ben kaybolurken
Sen ararken
Bulacağız birbirimizi.
hiç zarar ettirmeyen, hemen kazandırmaya başlayan, bekletmeden kazandıran, büyük sermaye ve çaba gerektirmeyen, herkesin yapabileceği, dünyanın her yerinde geçerli olan tek yatırım.insana insan olduğunu hissettiren en asil, en hoş, en naif duygu, vazgeçemediğimiz his, emektir..
Sevgi sadece anı kurtaran insanlara göre değildir,sadece ten teması da değildir,uzun zamanlar özlem duysa da egosuna yenilmeyen kişiler becerir bu sevgi meselelerini.En güzeli ve fedakarca olanı da karşılık beklemeden olanıdır. ''verilerek'' yaşanılan bir haslettir, bekleyerek bulunacak bir şey değil.
nefes almak kadar basit olan bu eylemi gerçekleştiremeyen insanlar sadece bahane arıyorlardır ve mutsuzlukların çoğu sevmemekten kaynaklanır. ne demişler: ''sev cünkü sevmek en kolay''
kutsallaştırılmaması gereken duygudur. sadece o ana ait hissedilenleri kapsamak amacıyla kullanılmalıdır seviyorum cümlesi. Ama biz seni seviyorum derken bir ömür de seveceğim, ben hep seni seveceğim, hiç ayrılmıyacağım yanından der gibiyizdir. yada bize söylenen seviyorumu böyle anlamak isteriz. ve aslında pratikte tutulmasının kesin ve garanti olması mümkün olmayan bir sözü veriyor gibiyizdir. böyle düşünerek söylenen ve algılanan seviyorum cümlesinin içine artık sorumluluk mikrobu kaçmıştır. artık sorumluluklar, görevler vardır bu sevginin içinde ve hiçbir zaman eski saflığı ve temizliği içinde olmayacaktır. sorumluluk kötü bir şey midir? hayır değildir lakin gerçek saf bir sevginin içine karışamamalıdır. sonra neler olur? bir sürü çift görüyorum. evli, sevgili, ya da anne kız, baba kız, akraba falan. iyileri de var ama benim dikkatimi çeken kötüleri. mutsuzlar yani. ama çok seviyorlar birbirlerini. sevgi kutsallaşınca böyle oluyor. mutsuzsun, bu ilişkide kötü hissediyorsun ama sorsan seviyorsunuz birbirinizi. çözemiyorsun, ya da çözmeye de çalışmıyorsun, ilişkiden ger
i de çekmiyorsun kendini, dibine kadar bağımlı olmuşsun. kaybetmekten altına edecek kadar korkuyorsun ama çok seviyosun. burayı anlamakta zorlanıyorum. tamam sevin birbirinizi ama sevgiye takılmayın. sen bu ilşkide kendini nasıl hissediyorsun. mutlu musun? keyif alıyor musun onunla olmaktan? sana iyi hissettiriyor mu? hayır sa cevabın bana zulümden başka bir şey değil o sevgi. bir nevi mazoşizm. ama seviyorum onu, aslında o da beni seviyor dediğin, buraya takıldığın anda virüs girmiştir bünyeye.
"tortulu sular arı duru olur sevgiyle; bulanıklar berraklaşır. ve şifa bulur sevgiden tüm dertler. ölüleri diriltir sevgi; sultanları kul eder... 'bilmek'tir sevgi... noksan bilgi ise ayrımı olmayan bir hezeyandır; şimşeği güneş sanır!.. şimşekçe şimşek, kendi ışığının geçiciliğinde gönül bağlayana güler geçer oysa!..."
"acıları tatlandırır sevgi, bakırı altına keser..." *
Yok demekle hiçbir şey nasıl yok olmazsa, var demekle de olmayan var edilemez. Bunu yapma kudreti Allah'a aittir. Sevgiyi yoktan var eden O'dur. Onu istediği insanların arasına koyan, yerleştiren, kalıcı kılan O'dur. Ama bu sevgiyi, bu kutsal emaneti muhafaza sorumluluğu da insana aittir.
Sevgi sadakat ister,
Sevgi imân ister..
imân da ispat ister..
sevgi, kendimizde olmayanı başkasında aramak, bulunca da kendimize yönlendirmek, bununla benliğimizi tatmin etmektir.
sevgi, ilgidir, bize gösterilen şefkattir, bizi adam yerine koymak, insanlaştırmaktır.
sevgi uzun süreli bir ilgi gösterme halidir. sevginin artabilmesi için kişinin özverili ve sabırlı bir çalışma içine girmesi, karşındakinin yanlışlarını bağışlayabilecek hoşgörüyü gösterebilmesi gerekir. bu aynı zamanda karşımızdakini ne kadar sevdiğimizin de ölçüsüdür.
sevgiyi alıp başkalarına verebilirsek, nefreti yenebiliriz. eğer bize sevgi gösterilmemişse, biz de birer nefret makinesine dönüşür, çevremize nefret yay
Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar ne yastık.
Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.
Onun unutamadığın hayali,
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,
Vurursun başını soğuk taş duvarlara.
Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.
Duyarsın,
Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
Niçin yaratıldığını.
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.
Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.
Dolar gözlerin, için burkulur.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.
Sevilen gözlerin erişilmezliğini.
O hiç beklenmeyen saat geldi mi?
Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.
Uzanır, gökyüzüne ellerin.
Ama çaresiz,
Ama yorgun,
Ama bitkin.
Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.
Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
Beklemeyi, ümit etmeyi.
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
Lanet edersin yaşadığına...
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsı