bugün

best fm'de serdar yayında isimli programı sunan radyocu.
lisedeki sınavlara veya üniversite sınavına hazırlanırken dinlenen sonra unutulan, aranıp bir kere bile teşekkür edilmeyen, hayal kahramanı olarak kalan radyocu.
dinlerken gülmemenin imkansız olduğu serdar yayında programının süper eğlenceli sunucusu.
haftaici her aksam 22.00-1.00 arası best fm de yayını olan yarıp geciren komik insan. heleki kendi reklamını yaptığı skeclerde cıkardağı garip sesler ben öldürüyor. amma ve lakin resmini görüp, bu ses ondan mı cıkıyor dedirtmisliği vardır.
Gecenin bir yarısı kahkahalar atmanıza sebep olup etrafınızdakilerin gözünde "manyak" mertebesine yükselmenize inanılmaz katkıda bulunabilecek bir şahsiyet
bir çok kız hayranının olduğunu her seferinde vurgulayan akside zaten mümkün olmayacak
muhteşem kahkahalarıyla zor durumlardan sıyrılmayı bilen radyo programcısı.
ayrıca boksördür kendisi.. gecenin 3 buçuğunda arayıp kahve içmeye geliyorum diye yollara düşebilir aman dikkat.
görüntüsüyle sesi hiç mi hiç uyuşmayan, kendisini konuşurken aynı anda görmek de istediğim insan.*
işi biliyor vesselam.*
kendi kaleminden biyografisi aşağıda verilmiş dj:

"1982 de istanbul da doğmuşum.Bak Doğdum demiyorum çünkü hatırlamıyorum bana söylenen tarih bu...

Hayatımı ilkokula başlayana kadar hiç yaşamamış sayıyorum. Herkes gibi misket oynadım, top sektirdim,zillere basıp kaçtım. O yaşlarda normal geliyor bunlar ama şimdi yapsak gebertirler dayaktan derler ya her şeyin bir zamanı var diye..



ilkokul,orta okul derken Liseye başladım nihayet ve işte ne olduysa lisede oldu. Hani bir ben vardır ya benden içeri Lise zamanı o içimdeki beni çıkarttı ve bana gösterdi. (Ne demek istedim bende anlamadım) Lisenin bitmesine az bir vakit kalmışken bana "Sen komiksin bir şeyler yap" demeye başladılar ama sadece söylediler hiç şunu yap diyene rastlamadım.

Liseden sonra okul hayatım devam etti ama evde oturdukça sıkılıyor,sıkıldıkça doluyor,doldukça daralıyor,daraldıkça sinirleniyor..(Bak bu böyle gider istesem 1 sayfa sırf bunu yazarım.) Artık bir şeyler yapmam lazım diye düşünürken bir arkadaşımın telefonuyla geri döndüm hayaller aleminden.
Arkadaşımın gaz vermesiyle beraber bir TV kanalında program yapmaya başladım. Sonra oradan ayrılıp bir radyoda sonra bir radyoda daha sonra bir radyoda daha.

En sonunda 2005 yılının son aylarında Best FM'e geldim, haftasonu programcısı olarak bu yolculuğa başladım. Bundan böyle haftaiçi 22:00-01:00 ve cumartesi 19:00-21:00 saatleri arasında bol neşe ve kahkaha ile sizlerle buluşuyoruz. Serdar nerede diye sormayın... Serdar Yayında !"
best fm de dinlerken gule gule yere yattiran komik dj.
önümüzdeki hafta ceyhun yılmaz 'ın yokluğundan istifade dinleyenlerini hem öğlen hem de gece vakti kucaklayacak müthiş insan. bu adam ne mi? bağımlılık yapan, akıla takılan, pek mümtaz bir şahıs.

doktora gittim haftaya beş gün boyunca günde 2 ölçek serdar dedi, ilahi doktor.
Yurdum vakıf üniversitelerine burun kıvıran,ancak mezun olduğu üniversitenin adını ve bölümünü ısrarla vermeyen kişi.Kendisinin Boğaziçi mezunu da öğrencisi olduğunu tahmin ediyoruz.
sırf gülüşü için bile dinlenebilcek olan adam..
ve de teaserları çok güzel..
övünülmekten hoşlanmayan radyocu kendisini öven insanları hemen yayından alır.
iskender Büyük taklidi; ulan iskenderi Serdar seslendiriyomuş havası uyandırır. Başka kimleri taklit ettiği merak edilen, köpekler üzerinde uzman derecesinde bilgiye sahip olan komik adam..
Sürekli birileri tarafından yaptığı malzemelerinin çalındığı ve adam gibi adam olduğu için ota boka dava açmayan kaliteli insan.
(bkz: Sen neymişsin be abi)
biraz arabesk tarafı olan bi abimizdir. içimizdeki arabesk tarafı da tatmin eder o yönüyle. radyocu olmasaymış bir balta bulup deliğine girmesi zor olurmuş. yapabileceği en iyi mesleği çok da iyi bir şekilde yapıyor.

işin inceliklerini yutmuş * zeka seviyesi ve espri anlayışı yerinde adamdır.
süper radyocu, şu anda programını dinliyorum
komik, zeki, hızlı konuşan, telefon şakaları yapan, lafı cuk diye otturtturma yeteneğine fazlasıyla sahip severek dinlediğimiz radyocudur kendisi.
böylede bir insan aynı zamanda kendisi. best fm sitesinden alınmıştır... kendi kaleminden...

Saat yine 03:00 olmuş bakınca fark ettim birden ve fark etmemle aklıma takılan en son ne zaman güneşi görmeden uyuduğum oldu, hatırlayamadım. Elim telefona gitti rahatlıkla birilerini arayabileceğimi düşündüm her aradığım hayırdır bu saatte diye uykulu bir sesle açınca normal olan kim diye düşünmeden alamadım kendimi. Bu saatte uyumayan, uyuyamayan ben mi, yoksa çocukluğumdan beri tanıdığım, yan yana yürüdüğüm, konuştuğum yakınlarımı. Elime bir bardak su alıp canım her sıkıldığında sakinliğine, her şeyi görmeme rağmen beni kimseye göstermeyen balkonuma çıktım. En üst katta oturduğum için yukarıdan her şeyi görebilmeme rağmen kendim istemesem kimse beni göremezdi o balkonda. Suyu yavaş yavaş yudumlayarak doğup büyüdüğüm, oynadığım, koştuğum sokağa bakmaya başladım, tam sandalye ye oturacakken sokakta henüz ikinci ayını yeni doldurmuş bir köpek yavrusu gördüm bu saatte ne işi var ki dışarıda diye düşünürken arkasında annesi belirdi. Cinsini anlayamadım zaten büyük ihtimalle de kırma bir köpek fakat dikkatimi çeken dişi bir köpeğe göre çok büyük çok kuvvetli bir görünümü vardı. Rüzgar hafif, hafif vücuduma çarpınca ürperdim bir an ve elimi içeri uzatım ince bir hırkayı omzuma attım. Annesi ve köpeği izlemeye başladığımda çöpleri karıştırdığını gördüm. O an aklıma Storlin için aldığım fakat uzun zamandır evde duran köpek maması geldi. içeri girdim mama kabını birkaç sefer doldurup bir poşetin içine boşaltım. Bir kiloya yakın mama doldurduktan sonra daire kapısını açıp aşağı doğru inmeye başladım. Kolumdaki saate baktığımda saat 03:30 yani 3 alt kattaki komşumuzla karşılaşabileceğimiz dakikalar içerisindeydi. Aman dedim kendi kendime bu saatte karşılaşsam öğlen saatine anca çıkardım binadan. Yavaş yavaş indim merdivenlerden. Bina ile sokağı birbirinden ayıran kapı ardına kadar açıktı hırsız mı girdi acaba diye düşünmeden alamadım kendimi. Olur mu canım öyle şey olası bir hırsızlık olayı olsa mahallede ilk benim haberim olurdu. Evine hırsız giren imdat değil Serdar diye bağırırdı duymuş olurdum. Bu hep böyle oldu yıllardır. Giriş katına giren hırsızı yakaladığımda, bina içinde hırsızlık için boş daire arayanları kovduğumda, alt kattaki üniversiteli kızların evine zorla girmek isteyenlere müdahale ettiğimde hep ama hep ilk benim haberim oldu kapının açık olması neden bu kadar düşündürdü beni bu kadar diye kendime gelip sıyrıldım bu düşüncelerden. Balkondan gördüğüm ikilinin yanına doğru ilerledim yavaş yavaş. Görünürlerde yoklardı sanırım gittiler düşüncesi tam beynimde oluşmuştu ki ayağıma çarpan kuyruğu fark ettim. Annesi yoktu ama yavru oradaydı. Tam elimdeki poşetin ağzını açıp mamayı yavruya doğru verecektim ki kükremeyle karışık bir kızgınlık ifadesiyle annesini karşımda gördüm. Elim poşetin içinde, yavru önümde annesi karşımda. Poşetin içinden ne çıkartacağımı bilmediği için çıkartacağım şey ile yavrusuna zarar verebileceğimi düşünüp elimi hareket ettirmemle beraber bana saldıracağı çok açık bir şekilde kocaman bir anne karşımda duruyordu. Birkaç saniye bakıştık elimi hiç hareket ettirmedim ve gözlerimi gözlerinden ayırmadım. Ellerimi hareket ettirmeden yavaşça dizlerimi kırarak yavrunun önüne doğru eğildim, yavaş çok yavaş. Mümkün olduğunca eğilip kendimi onunla aynı boya getirmeye çalıştım. Elimi poşetten çıkarmadan mamayı yere koydum ve öylece beklemeye başladım. Sanırım artık onlara zarar vermeyeceğimi anlamışlardı ama yinede temkinli adımlarla dişlerini göstere göstere yavaş adımlarla yanıma doğru geldi. Yanıma gelince dişi bir köpek olmasına rağmen cüssesi beni bile şaşırttı. Kafasını yavaşça mama ya doğru uzattı ben yavaşça elimi çekmeye başlamıştım ki kükremeyle karışık bir hırlama hala elimi hareket ettirmemem gerektiğini bana anlattı. Kafasını poşetten içeri soktu ve dişlerini elime değdirerek mamaları koklamaya başladı. Birkaç tane mamayı ağzıyla alıp poşetten çıkardı ve yere koydu. Birkaç kere kokladıktan sonra ağzına alıp kırarak yedi. Ama ağzındakiler bittikten sonra bir kere daha gelip mamadan almadı. Şaşırdım Sokaklarda olan bir köpek mamam bulduğu halde neden yemez diye. Ama şaşkınlığım kısa sürdü. Yavrusunu ağzıyla, burnuyla ite ite mamanın yanına getirdi, kendiside benim çok yakınıma oturdu. O an anladım ki derdi karnını doyurmak değil. Yavrusu nun karnını doyurmak. Elimi poşetin içinden çıkardım ve poşeti yavruya doğru uzattım. Artık rahat hareket edebiliyordum. Zaten yavrusu yemeden önce mamadan birkaç tane alıp yavrusuna zarar vermeyeceğini anlayınca annesi onay vermişti. Mamayı yavrunun önüne bıraktım ve anneye doğru yöneldim. Elimi yukarıdan değil aşağıdan suratına doğru götürdüm ve boynunu okşamaya başladım. Kuyruğunu sallaya sallaya bana bakıp kendini sevdirmeye başladı. Artık aramız iyiydi rahat olabilirdim. iyice her yerine baktım üstünde kene yoktu fakat birkaç tane pireye rastladım. Gayet sağlıklı görünüyordu. Hatta evde bakılan çoğu köpekten daha sağlıklı diyebilirim. Patilerinin arasına baktığımda herhangi bir yara, bere izi yoktu ama tırnakları çok uzundu bu onu rahatsız ederdi. O arada yavruya baktım mamaları yiyemediğini gördüm. Yiyememekte haklıydı verilen mama Storlin in mamasıydı ve Storlin Rottweiler cinsi kuvvetli bir köpekti. Yavrunun çene gücü yetmiyordu ama açta kalamazdı. Eve gidip mamayı yumuşatacak bir şeyler alıp tekrar gelmem lazım olmuştu ama döndüğümde onları bulamama korkusu sardı içimi. Aklıma hemen Sivaslı bir büyüğümün bana köpeklerle alakalı anlattığı bir şey geldi.Eğer köpeği bir yerde bırakacağın zaman tekrar geri döneceğini belli etmek istiyorsan, köpeğin önüne kendinden bir şey koymalısın demişti. Kolumdaki saati çıkarttım. Yavrunun önündeki mamayı alıp kenara kimsenin göremeyeceği bir yere koydum. Eğer saatimi koyduğumda benden başka birisi almaya kalkarsa anne buna izin vermez kötü sonuçlar olabilirdi. Bu yüzden sadece onların görebileceği bir yer olmalıydı. Mamayı iki arabanın arasına koydum ve annenin görebileceği şekilde saatimi de mamanın yanına koyup eve doğru yürüdüm. Merdivenleri hızlıca çıkıp hemen içeri girdim. Storlin in vitamin haplarından iki tane aldım, birini geri bıraktım yavruya ağır gelebilirdi. Pire damlasını cebime koydum, dolaptan süt aldım tam çıkarken sütün soğukluğu benim bile elimi acıttı yavru nasıl içsin diye düşünüp ocakta hafif ılıştırdım ve Storlin in mama kaplarından birini aldım. Hızlıca çıktım evden. Yanlarına gittim yerde duran saatimi tekrar koluma taktım. Mama kabına sütü koydum ve yavruya doğru uzattım tam o arada annenin hırlamasıyla anladım ki her ne kadar artık samimide olsak sütü kontrol etmek istediğini. Geri çekildim birkaç yudum içmesine izin verdim, zaten izin vermeme gibi bir lüksüm yoktu. Sütün tadına önce o baktı. Yavru deli gibi sütü içmeye başladı ama sadece süt ile karnı doymayacağı için doyabileceği kadar mamayı alıp sütün içinde bir taş yardımı ile ezdim. Artık rahatça yiyebiliyordu. Cebimden pire damlasını çıkartıp anneye doğru yöneldim. Az önce yavrusuna yaklaştığımda beni paramparça edecekmiş gibi göz dağı veren cüsseli anne, ona cebimden çıkarttığım ve hayatında ilk defa gördüğü damlayı damlatıp damlanın deriye işlemesi bakımından sertçe vücuduna bastırmama gıkını çıkartmıyordu. Getirdiğim her şeyi önce onun denemesi de bunun ispatıydı zaten. Ölürse o ölsün ama yavrusuna bir şey olmasın. Damla iyice yayılsın biti, piresi uzun süre gelmesin diye her yerine ellerimle sertçe yaydım. Ben bu işlemi yaparken sevgi göstergesi olarak ellerimi yalamaya çalıştı ama hayır kızım diyerek suratını sertçe ittim. Ellerim pire damlasına temas ettiği için yalamasına izin vermemeliydim. Kaş yapalım derken göz çıkartmanın manası yoktu. Ama bana o kadar havlayan hırlayan bir köpeğin suratını sertçe itmem bile bana saldırmasına sebep olmamıştı yavrusuna bir tehdit yoktu dolayısıyla saldırmasına sebep de. Bütün vücuduna yaydıktan sonra o da kalan mamaları yemeye başladı. Yavruyu arkadan yakalayıp ensesine pire damlasını damlattım. Onun için sert, benim için yumuşak hareketlerle vücuduna yaymaya başladığımda fark ettim ki koç gibi bir erkek ti bu ufacık yavru. Aynı işlemi az önce annesine yaptığım için zararsız olduğunu anlamış, oğluna da bunu yapmama izin vermişti. Ama ara sıra yan bakışlarla da bizi kontrol ediyordu. Yavruyla da işim bitti yarım saat içerisinde ne onda nede annesinde bit, pire, kene olmayacaktı ve uzun sürede yaklaşamayacaktı. Mama kabını önlerinden aldım ama onları son bir kere sevemeden uzaklaştım oradan. Ellerim pire ilacından dolayı onlara zarar verirdi ve inatla ellerimi yalamaya çalışıyorlardı. Sevmemek için kaçtım. Eve geldiğimde saat 04:56 tarih ise 22 Mayıs Cumayı göstermekteydi. Pire damlasından dolayı ellerim yanıyor, kokusu burnuma geliyordu. Duşa girip hem o kokudan hem de ellerimin yanmasından kurtuldum. Artık sabah olduğuna göre internetten gazeteleri okuyabilirdim. Kendime bir kahve yapıp bilgisayarımın başına geçtim ama hiç olmadığım kadar yorgun olduğumu, okusam da anlamayacağımı fark ettim. Yine her şeyin başladığı o balkona doğru yöneldim elimde kahve fincanıyla. Aşağı doğru baktım anne de, yavrusu da yoktu. Üzüldüm sanki biraz. Nerede olursam olayım her gece senelerdir sözümü bozmadan geldiğim yatağıma geldim. Yavaşça uzandım ayaklarımı uzattım belim kütürdemeye başladı rahatlattı biraz beni. Kolumdaki saate ilişti gözüm 05:15 olduğunu gördüğümde yine günün ilk ışıklarını karşılamadaki sözümü tuttum güneşe karşı diye geçirdim içimden. Uykuya dalmama yakın aklımda iki şey vardı. Birincisi annelik. Evet annelik. Kimi insanların dahi yapamadığını hakkı ile yapabildiğini gösteren bir hayvanın herkes tarafından ayakta alkışlanması gereken bir güdüsü olan annelik. Ve zaten eskiden de bildiğim bir hususu tekrar hatırladım. Annelik gibi kutsal bir kavram sadece biz insanların elde ettiği değil tüm canlıların sahibi olabileceği bir erdem. Yeri geldiğinde senden olma yavrunun kılına zarar gelmesin diye kendi canını tehlikeye atmak gerekirse canını vermek. Yavrunun annesi önce mamayı kendisi yedi, kendisi bakmadan yavrusuna sütü içirmedi. Önce kendisi bakıp sonra yavrusuna izin verdi. Oda bir yavru olarak dinledi onu. Dinlemesi de gerekmekteydi zaten. Ya o mamalar zehirli olsaydı? Anne yediğinde ölseydi? Bu onun için önemli değildi çünkü o ölse bile görevi tamamlamıştı yavrusu hayattaydı. Onun için önemli olan kendi canı, kanı, hayatı değil yavrusunun kılına zarar gelmemesiydi. Üzüldüm kendi kendime bazılarının bilmediği, bilemediği, öğrenmediği, öğrenemediği, davranmadığı, davranamadığı annelik güdüsünü yapması gerekenlerin yapmadığı için. Bu düşüncelerle uyuya kalmışım yatağımda. Saat 05:45 te bir arkadaşımın beni arayıp usta arabayı benim arabanın önüne çekmişsin sana zahmet bir yer değiştirelim mi? demesiyle uyandım. Uyandığım içinde sevindim. Sebebi ise Arabaların yerini değiştirdikten sonra gelip bu yazıyı yazmam. Hani yatağa yattığımda aklımda aklım da iki şey vardı birisi annelik demiştim ya. ikincisi ise anne köpeğin tırnaklarını kesmeyi unuttuğum. Bakalım bu gece beklemede olacağım. Birisi hatırlatırsa tırnak makası almam lazım. Olurda almayı unutursam eve yeni bir tane almam gerekecek. Saat 06:30 her insan gibi uyku ihtiyacımı karşılayıp saat 22:00 da yayın da görüşünceye dek.

Serdar Gökalp.
best fm'de yayın yapan, taklitleriyle, esprileriyle, gülüşüyle insanların sempatisini kazanmış radyocu. lise sınavına hazırlandığım dönem tanışmıştım. lisemi kazanmamda büyük bir etkisi olduğunu düşünüyorum. iğrenç bir günün sonunda serdar'ı dinlemek ayrı bir duygudur, tavsiye edilir.
an itibariyle muzo'ya nazan öncel'in dillere düşeceğiz seninle adlı şarkısını armağan eden ve takdirimi kazanmış radyocu, aferin.**
uzun zamandır dinleyemeyip, dün dinlemeye fırsat bulduğum radyocu. her sözlüğü teker teker dolaşıyor mu bilemem ama, itu sözlükte günün 5 başlığını ve günün yazarını seçiyordu. bize de gelsindir.
radyo'da yayında olduğunda gayet güldürebilen, lakin doğaçlama yapıp sahnede gösterisi yapacağı zaman vasatı pek aşamayan, tıkandığı noktada bel altı esprilerle işi kotarmaya çalışan lakin daha da batan radyo programcısı.

kendisine tavsiyem radyo programı yapsın, spontane cevapları daha espri dolu. veya gösterileri esnasında sürekli salondan birilerini sahneye çıkartıp karşılıklı konuşsun, o zaman kesin orijinal şeyler üretir.

kendisini tebrik etmek istediğim bir nokta ise;

1 haftadır son dönemlerde iyice el ense g*te parmak muhabbeti çevirdiği cem arslan'ın yerine program yapmakta. malum olduğu üzere radyonun yedek oyuncusu, kim giderse yerini dolduruyor. ama cem arslan'ın rahatsız olduğu şu sıralarda elinde fırsat olmasına rağmen cem arslan aleyhinde tek kelam etmeyerek takdire şayah bir duruş sergilemekte.

bunu da kendisine yazıyorum, olur da bir gün itüsözlük yerine buralara bakarsa diye.
yivrim serdar, profilo'da duyduğun zippo'lu a harfli ama 4 çentik diye bişey yok.
best fm'i satın almayı planladığından şüphelendiğim adam. ne zzaman açsam bu adam. gece gündüz onun yerine bunun yerine hafta içi hafta sonu...
(bkz: serdar fm)