her an kırılabilecek bir şeyi sever gibi. uzaktan uzaktan. ciğerci vitrinine burnunu dayamış bir sokak kedisi gibi, bakmaya doyamayarak. nasıl uzatırım ellerimi sana hiç bilmiyorum. konuşsam duyar mısın? ağlasam, gözyaşlarım bir şeyler anlatabilir mi sana? bir yangını sever gibi. külünü dumanına katıp yanıklarımla güle oynaya, acılarımla ve onlara merhem sürmemek için bulduğum bin bir çeşit bahaneyle. kaybettiğimi ve bulamayacağımı bile bile. seni...
suyun başladığı yerde akmaya başlayan, yönü belirsiz bir yolculuk haliyle. içinde sayısız kırgınlık sakladığım bir sandık taşır gibi omuzlarımda. ne desem az kalacak. belki de abartarak, belki az söyleyerek... ey rüyalarımda bile uzaktan baktığım,
seni seviyorum.
korka korka. utana sıkıla. en haksızlığa uğrayan, kanayan yanlarımla. bir çığ gibi büyüyüşünü seyrederek... nefret etmek istedikçe daha delice severek. anlamasan da. hiç anlamayacak olsan da... seviyorum seni...
bir zamanlar bir insanı en mutlu edecek sözken, şuanda neredeyse çocukların ilk kurduğu cümle durumundadır. sakız gibi ağızda dolanmaktadır, duyguları anlatmak için değil, sırf bir şey söylemek için söylenmektedir.
büyülü cümle.
ama bazen, kurbağaya da çevirebiliyor.
mesela, bir salı günü.
yağmurlu bir havada.
bir prenses var, bir kurbağa.
öpmüyor prenses, gidiyor.
kurbağa sadece bakıyor.
ilk seni seviyorum hikayem de böyleydi. o ana kadar hiçbir sevgi sözcüğü işitmemiş olan ben, olayın büyüsünü her anlamda hissediyordum. bu mükemmel duygu, beni sevmeye ve değer vermeye itiyordu. iki kelime ile bu denli mutlu eden bir insan, sürekli yanımda olursa beni bulutlara kadar götürebilirdi.
lakin, hayalperestliğimden sıyrıldığımda, bir şey fark ettim.
bulutlar, çok uzaktaydılar.
ben ise, küçücüktüm.
benim gibi küçücük birinden, böyle kocaman bir şeyi nasıl bekleyebilirdim?
vazgeçtim.
bulutlar yerine, yıldızlara gidecektim.
yıldızların, karanlığımızın yakınında olduğunu zannediyordum.
bana göre yıldızlara ulaşmak için birkaç merdiven yeterli olabilirdi.
ona söyledim.
"sen, gördüğüm en parlak yıldızsın."
olmadı.
sabah olunca, yıldızlar giderdi.
nereye gittiklerini bilmezdim.
onları sadece geceleri görebildiğimizi, çok sonra öğrendim.
bir perşembe akşamı, ilk 'seni seviyorum'un sahibini uğurlarken.
dünyanın en sikindirik yerinden çıkıp sevdiğinizin gözlerinde derinlere giderken sarılınca ona kulağınıza fısıldanan mükemmel derecede sizi rahatlatabilen söz öbeğidir.