iki kelimenin çok ötesinde bir şey. hissetmeden söylenilmesi, hem söyleyene hem söylenene haksızlık olan cümle. ve her ne olursa olsun duyması insanın içini ısıtan bir cümle. belki de kulağa gelen en güzel müzik.
Çiçeklerin en güzel renkleri gibiydin içimi ısıtıyordun.
Soğuk bir gecenin getirdiği sessizlik kadar gizemliydin beni kendine çekiyordun.
Yağmurun gökyüzüyle senfonisinden bir bölüm gibiydin sürekli seni duyuyordum.
Issız bir yolda yürüyen bir gezgin gibiydin ıssızlığımda seni arıyordum.
Neden diye sorma bana çünkü seni seviyordum.
Şimdi yorgunluktan bitap, dışarı bakıyorum göz ucuyla;
Sokak lambasının ışığında yürüyen insanlar,
Zemherinin ortasında birbiriyle dertleşen gençler,
Belki aşkımı nasıl anlatırım diye düşünenler...
Hiçbiri bilmiyorlar ben nasıl seviyorum.
Nasıl mı? Sırtı dağlanmış bir mahkum gibi. Deli gibi seviyorum.
En masum duygularını oyuncak misali başkasının eline verenler gibi değil.
Körler arasında gördüğü için cezalandırılanlar gibi değil.
Bir mahalle kabadayısının sevdiği gibi değil.
Yaşamayı sevdiğim gibi seviyorum.
Nefes aldığım sürece her içime çekişimde acı çekmem önemli değil.
Niye mi? Çünkü ben onu yanındayken beni bürüdüğü adam olarak seviyorum.
Kendim gibi seviyorum.
Gölgemi arıyorum çığlıklar içerisindeymişim gibi.
Sessizliğini buluyorum.
Onlarca kum tanesinin arasındaki eşsiz deniz kabuğunu bulur gibi.
Onu herşeyden sakınıyorum sanki tek bir su damlası ona değerse ölecekmişim gibi.
Bedenime bastırıyorum onu ve uzanıyorum kumlara sanki rüyadaymışım gibi.
Uyanmak istemiyorum çünkü onu bulamayacağımdan korkuyorum.
Onu düşlüyorum senmişsin gibi belki de sensindir o sevdiğim deniz kabuğu.
Hani şu çok sevdiğim hem de deli gibi...
Söylediklerine değil hissettiklerine inanıyorum.
Önümde yürüyen herkesi sen sanıyorum.
Güzel olan herşeyi seninle yaşamış olduğumu biliyorum.
Kör olmayı diliyorum hep yanında olduğumu sanmak için, biliyorum.
Seni seviyorum kendim gibi, en saf halimle.
Seni seviyorum kelimelere dökmenin mümkün olmadığı duygularla ve sadece seviyorum...
kuru bir seni seviyorum demenin yetmedigi asklar vardır yuzlerce kez soylesenizde belki hic duymasanız da yetmez milyonlarca kez haykırmak gelir icinizden, nefes alır gibi soylemek, soyleyemediginiz an nefesinizi kesilecegini sandıgınız anlar, karsılıksız da sevrsiniz yeter de bu size seni seviyorsam bundan sana dersiniz kimi zaman, bazen delirir gibi olursunuz yureginiz icinize sıgmaz beyniniz islemez o zaman derler aklını basına al mantıklı dusun delimisin diye kendilerine gore haklılardır deli gibi sevmenin bagırmanın manası yoktur nede olsa gunumuz aklı basında mantıklı uslu bir donemdir ask icin, sevgili icin delirmenin manası yoktur.
Ama bilmezler ki onlar degil deli gibi sevenler ve bunu soyleyenler guzellestirir bu gri ruhsuz dunyayı, milyon kere de soylesem, soylediklerimi duvara centik atıp saysam da yetmeyecek iste bu yuzden artık saymıyorum, karsılık mı hic beklemiyorum deli mi diyecekler desinler umrumda mı hayır sadece seni seviyorum demenin ruhuma kattıgı guzelligi yasıyorum.
ne kadar titrek söylenirse inandırıcılık cazibesini o kadar arttıran bir cümledir.
Bilmiyorum kaç insan yaşadı bunu. Gece gündüz, yatıp kalkıp birbirlerine aşık olduğunu defalarca söyleyen, bunu söylemekten hiç bıkmayan ama buna rağmen hala kavuşamayan insanlar.
Kavuşamayan değil, kavuşmayanlar. Göz göre göre her gün birbileri için üzülüp ölenler.**
kizlarin her defasinda bolca duymak istedikleri fakat bunu erkeklerin sürekli olarak söylememesi gereken gercekten kutsal degerlere sahip, hak edenin duymasi gerekli olan bir cümledir. Ayrica sürekli söylendiginde bütün sihrini yitirir.
agzina yakismayanin söylemesi hic tavsiye olunmaz, hemen en yakinindaki kisinin tokati patlatmasi en makulüdür.
bazı insanların iki gün içinde ayrı ayrı kişilere söylediğine tanık olduğum, sayelerinde pek çok kişinin tırsmaya başladığı cümle. dikkat edin lan, 2 gün ile 1 ay arası başkasına da söyleyebilir, ya da önce söylemiştir.
kuru lafa, bakışlara kanmasın kimse. ediz hun gibi bakar, filiz akın gibi bakar, rol keser. fedakarlık yapmıyorsa, yemeyin.
fazla kullanılmaması gerektiğini söyleyenlere inat, sık sık kullanılması gerektiğini düşündüğüm insanı mutlu eden cümledir.doğru kişiye ve hissedilerek kullanılırsa ve bu sevgi karşılıklıysa tadından yenmez bence.
bazıları için normal bir kelime. bazıları için ağıza sakız olmuş bir cümle. bazıları için ise o harflerin bile ağızdan dökülmesi melodik olan bir bağlaç. ama kimin kullanması önemli senin değer verdiğinin birisi o kelimeyi kullanıyorsa o senin için bir kelime bir cümle değil ruhun doymasıdır. kısa ve net bir cümle gözükebilir seni seviyorum kelimesi ama derin mevzular yatırır o kelimeyi kullanan kişi böyle seni seviyorum diyorsa sonuna kadar gitmelidir. sadece seni seviyorum sakız gibi kullanıyorsa zaten sen yanlış bir seçim yapmışsındır. ama birbirinizin elini tutup gözlerinizin o derinliklerinde boğularak seni seviyorum kelimesi kullanılıyorsa işte aşk o dur sevgi o dur. genellikle böyle leride canım cicim aylarında oluyordur. önemli olan sonuna kadar o kelimeyi saklamak ve de kullanmasını bilmektir önüne geçen herkese o kelime kullanılırsa kelimenin kutsallığı kaybolur yitip gider. sadece ama sadece birisi için kullanılmalı ve ömrünün sonuna kadar o kelimeye sadık kalmalıdır. kısa ve öz olan bu kelime ile insan şiir, hikaye, roman, felsefe bile yapabilir. kullanılcak kişi ilk ve son olmalıdır. aldığın değer kadar değer vermelisin demiş üstat.
seviyorum seni,
ekmeği tuza banıp, banıp yer gibi.
geceleyin ateşler içinde uyanarak.
gibi dizeler bile sevginin aşkın ne kadar önemli olduğu en basitinden göstermektedir. zira bir insan zaten seviyor ve de aşık olmuşsa ya yarı delirmiş veya yarı sanatçı ruhu öne çıkmaktadır. bir tarafınla ille aşkını göstermek ister yetenekte varsa o aşkın gücünle gazınla neler yapmaz neler tarihte zaten örnekleri olan efsaneler gibi çölleri aşmak, dağları delmek. kelimenin kutsal büyüsü çoktur o kelime ile ona yön verebilir istediğinizi bile yaptırabilirsiniz ama kullanmasını ve alan kişiye bağlı birşeydir eğer seninle oynamak isteyipte o kelimeyi kullanıyorsa sende yiyorsan onun çoktan oyuncağı olmuşsundur. o da zaten kelimeyi ağzında sakız yapmıştır bugün sana yarın ona söylerim felsefesi yapıyordur. iyi seçim yapılmalı herkesin öyle seni seviyorum deyip inanılmamalıdır. zira sonra tekme yendiğinde izi bir süre çıkmıyor kıçından. zira terk edilince acısını çeken sen oluyorsun onun umrunda bile olmuyor o çoktan o sakızı kullanmaya başlamış bile olabiliyor.
ARAPÇA - Ana Ba-heb-bak
ARNAVUTÇA - Te dashuroj
BiRMANCA - Chit pa de
BULGARCA - Jbichim te
CAVACA - Kulo tresno
ÇEKCE - Miluju te
DANiMARKACA - Jeg elsker dig
ENDONEZYACA - Saya cinta kamu
ESTONYACA - Mina armastan sind
FARSCA - Asheghetam
FiLiPiNCE - Iniibig Kita
FiNCE - Mina rakastan sinua
FRANSIZCA - Je t'aime
GALCE - Rwy'n dy garu di
GRÖNLANDCA - Asavakit
HAWAiiCE - Aloha I'a Au Oe
HIRVATÇA - LJUBim te
HiNTÇE - Mai Tumhe Pyar Karta Hoon
HOLLANDACA - Ik hou van jou
iBRANiCE - Ani ohev otach
iNGiLiZCE - I love you
iRANCA - Mahn doostaht doh-rahm
iRLANDACA - Taim i'ngra leat
iSPANYOLCA - Te amo
iSVEÇÇE - Jag alskardig
iTALYANCA - Ti amo
iZLANDACA - Eg elska thig
JAPONCA - Ore wa omae ga suki da
KAMBOÇÇA - Bon sro lanh oon
KATALANCA - T'estim molt
KORECE - Tangshin-i cho-a-yo
KORSiKACA - Ti tengu cara
LAOCA - Khoi huk chau
LATiNCE - Vos amo
LETONCA - Es milu tevi
LiTVANYACA - Tave Myliu
LÜBNANCA - Bahibak
MACARCA - Szeretlek
MAKEDONCA - Sakam Te
MALAYCA - Saya sayangkan mu
MALEZCE - Saya cinta kamu
MAYACA - Canda munani
NORVEÇÇE - Jeg elsker deg
PAKiSTANCA - Mujhe Tumse Muhabbat Hai
PERSCE - Tora dost daram
POLONYACA - Ja cie kocham
PORTEKiZCE - Amo-te
ROMENCE - Te Ador
RUSCA - Ya vas liubliu
SIRPÇA - Ljubim te
SLOVAKCA - Lubim ta
SLOVENCE - Ljubim te
SRiLANKACA - Mama Oyata Arderyi
SURiYECE - Bhebbek
TAHiTiCE - Ua Here Vau Ia Oe
TAYLANDCA - Phom Rak Khun
TUNUSCA - Ha eh bak
UKRAYNACA - Ja tebe koKHAju
ViETNAMCA - Toi yeu em
YUGOSLAVCA - Ya te volim
YUNANCA - S'ayapo
ZULUCA - Mena Tanda Wena
ZAZACA-EZ TIRA-HES-KENA
kim bilir şimdiye kadar kaç kişi kaç kere kullanmıştır?
kaç kişinin yüzünde gülücük oluşturmuştur bu iki kelime,
kaç kişinin hayatını değiştirmiştir,
kaç kişinin gözyaşını dindirmiştir...
zaman, mekan yada karşındaki kişinin kim olduğu önemli olmasada herkesde aynı mutluluğu veren tek cümledir; seni seviyorum...
bu kelime sadeliği anlatmanı insanlığı
masum,sade,yalın kullandığında insan
inanılmaz güzel anlam yükleniyor sanki üstüne
en güzel onur akın kullanmıştır bu kelimeyi
seviyorum seni tuza ekmeği banıp banıp yer gibi
geceleyin ateşler içinde uyanarak
agzımı dayayıp musluga su içer gibi...seviyorum seni...
tuhaf hislere gark eden laf. söylemesi ayrı, duyması ayrı bir derttir bunun.
ilk duyuşumu hatırlıyorum.
izmir'deki yazlığımızdaydık. babamın bir tanıdığının torunu olan koray'a acayip bir sempati (!) duymaktaydım. benden iki yaş büyüktü yanlış hatırlamıyorsam. yani işte ben 9 yaşında isem, o 11 falan. bu böyle uzun yıllar sürdü. ankara'ya döndüğümde de sınıf arkadaşım olan engin'e yazardım. az değilmişim, ama küçüktüm, olur öyle diyerek geçiştiriyorum bu mevzuuyu.
bir de benimle yaşıt çiçek isminde bir arkadaşım vardı. bu koray hakikaten tuhaf bir çocuktu, iyi biri oduğu halde o yaşına rağmen tam bir ayarmatördü ve bu yüzden olsa gerek kimse koray'ı sevmezdi. yani koray'ın iki arkadaşı vardı; biri ben, diğeri çiçek. bu koray'ı dövmeye çalıştıklarında falan bizim eve kaçardı. ben sevinirdim. elimden gelse koray'ı dövmeleri için diğer çocuklara rüşvet verecektim. vermedim tabii.
sonra birgün çiçek'i ağlarken gördüm. yanına gidip ne olduğunu sorduğumda bana sarıldı. dedi ki, "ben koray'ı seviyorum. büğveaaa." içimden "vay kaşar" dedim, ama aslında onun öyle biri olmadığını biliyordum. "tamam işte, ne güzel" falan diye geçiştirmeye çalıştım; "bunun için mi ağlıyorsun?"
"yok" dedi. "koray seni seviyormuş". utanmasam kalkıp göbek atacaktım. ama "olur öyle boşver" falan diyorum kızcağıza. ne diyeyim? "aaa öyle mi çiçek'ciğim çok sevindim, hadi canım ben gidiyorum. okybye" hö?
her neyse, çiçek'i teselli ettim. sonra her zamanki gibi, sıradan bir şey oldu ve koray yine bizim eve geldi. bu sefer eve almadım. ablam alacaktı. kapıyı kilitleyip anahtarı çaldım. çiçek'in onu sevdiğini bile bile bunu yapamazdım çünkü. ayıptı.
sonuç olarak, koray o gün ilk dayağını yedi sitedeki çocuklardan. ertesi gün patlamış dudağıyla yanıma geldi (ki dudakları çok inceydi, sevmezdim, bence dayak yemiş haliyle daha yakışıklıydı)
koray: dün niye öyle yaptın?
ben: sen niye öyle yaptın?
k: ben ne yaptım?
b: çiçek?
k: ne çiçeği çiçek mi istiyosun? (bunu gerçekten dedi.)
b: çiçek seni seviyormuş
k: e biliyorum.
b: sen niye onu sevmiyosun? (yuh amk yuh!)
k: ben seni seviyorum.
b: git lan. (küçükken de kabaydım)
onun gitmesini beklemeden arkamı dönüp koşarak eve girdim. bütün yaz tarkan'ın yine sensiz albümünü dinleyip hüzünlendim. küçücük bokken, neyimeyse?! hatta kimdi gibi hareketli bir şarkıdan, başlarken insanların göbek attığı bir şarkıdan kendime bir aşk acısı fon müziği çıkartmıştım ben. hatırlıyorum. ben böyle çocuğun hissiyatına koyayım.
her neyse, sonra o yazın sonuna kadar benimle konuşmadı. ertesi yaz sünnetine gidip onunla dalga geçtim. önceki yaz onu döven çocukların hepsi yatağının çevresine kurulmuş, pipisine bakmaya çalışıyorlardı. kızlar bile. orospu çocukları.
şu an ne yapıyor bilmiyorum. ama bence artık dayak yemiyordur.
ne aksi bir gündür yoldaşlar
evde eş dost patates haşlar
batısı lan medeniyet doğudan başlar
deli ediyor beni bu yapışkan tuşlar
herşeye kadirdir o iki kelime
ilkönce derler sonra tayyip verir eline
kimse sahip olamaz ki diline
iktidara koyayım
özür dilerim meclis seni seviyorum.