ülke olarak daha çok grandmasterlar çıkarmamız gereken spor. yahu şu 2700 puan üstü süper büyükustalar listesinde niye bir türk isim yok. hele bu çağda, bu teknoloji döneminde, ceplerde dahi 1.5 ghz lik 4 çekirdekli işlemcili bilgisayarlı telefonlar var, oyuncuların çalışma imkanları çok fazla, internetteki bedava materyaller bile bir yere kadar götürür satrancı, ama bir türlü şu ilk 10e usta sokamıyoruz. nasıl bir iştir anlamadım gitti.
satranç milattan önce altıncı yüzyılda hindistan'da ortaya çıkan zeka oyunudur. satranç tahtası 8x8 kareden oluşan yarısı siyah yarısı beyaz olan tahtadır. tahta üzerinde kareler bir siyah bir beyaz olacak şekilde ayarlanmalıdır. oyuna başlarken tahtanın sağ alt köşesinde beyaz kare olmalıdır böyle iken taşlar sıralanmalı. satrançta 16 siyah 16 beyaz olmak üzere 32 taş vardır. bu 16 taşın 8 zi piyondur. aynı renkten 2 tane kale,2 tane fil,2 tane at,1 tane vezir ve 1 tane şah vardır. amaç karşı tarafın şahını uygun hamlelerle sıkıştırıp yemektir.
taşlar tahtaya şu sırayla dizilir önümüzdeki ilk sıraya sağ ve sol köşelere kaleleri onların yanına atları onların yanına da filleri koyarız. beyaz taşlarda soldan 4. kareye vezir konur onun yanına da şah koyulur bu sıranın önüne de 8 tane piyon yerleştirilir. siyah taşlar beyaz taşlarla aynı hiza da olacak şekilde yerleştirilir.
taşların hareketleri şu şekildedir piyon ilk hamle 2 sonraki hamlelerde 1 kare olmak üzere ileriye doğru gider çaprazında ki taşı yiyebilir. kaleler sağa sola çapraz hariç hareket ederler hizalarındaki rakip taşı yiyebilirler. filler bu fillerden biri beyaz karede diğeri siyah karede olurlar bunlar renklerinde çapraz hareket ederler. atlar l şeklinde hareket ederler. vezir her yöne l hariç istediği kadar gidebilir en değerli 2. taştır. şah her yöne sadece 1 kare olmak üzere hareket eder. oyuna beyazlar başlar.
kitapta metafor olarak satranç, oyuncular ve hamleler çok başarılı kullanılmış. naziler tarafından alıkoyulan dr. b.'nin yaşadıkları, daha ziyade hisleri çok güzel aktarılmış. hiçliğin ortasında bırakılan bir insanın ruh hali, fiziksel herhangi bir işkence olmadan sadece zihinsel işkenceyle bir insanın nasıl çıldırtılabileceği gözler önüne serilmiş.
kitapta bahsi geçen kıt akıllı satranç şampiyonu nazileri temsil etmekte. karşısındakilerin duygularını asla önemsemeyen, kaba, sadece kazanmak ve para için oynayan, rakiplerini sırayla alt eden bu adamın karşısında ise bir araya geldiklerinde dahi beraberliği yakalayamayan rakipler var. bunlar ise nazi almanyası'na göğüs germeye çalışan devletler olarak görülebilir. içlerindeki hırslı, yenildiği an rövanş isteyen adam ise rahatlıkla amerika'yı temsil ediyor denebilir.
ben kitapta sadece tek bir yere takıldım. dr. b. esaretini anlatırken toplama kamplarında olsaydı belki sabahtan akşama kadar işkence göreceğinden ancak yine de farklı insan yüzlerini göreceğinden bahsediyor.
dr. b. kitapta önemli bilgilere sahip, bu nedenle toplama kampı yerine sorgulanmak üzere özel bir odada tutulan, aylarca o odaya mahkum edilmiş, elinde vakit geçirebileceği hiçbir şey olmayan, aylarca oturup boşluğa bakmak zorunda bırakılan, penceresi dahi olmayan bir odada tarihten habersizce kalan bir insan.
elbette böyle bir insan esaretini bu sözcüklerle anlatmış olabilir ama yine de insan ikisinin kıyaslanmasını rahatsız edici bulabiliyor okurken.
belli kurallar dahilinde rekabeti iyi anlatan oyun.
bu oyunu sevmeyenler bir şeyin farkına varmalıdır. . hayatta her oyunda, her işte, bir nevi fırsatları olasılıkları sınırları gözlemleyip analiz edip değerlendirmek var. en iyi oynayan daha fazla maddi ve manevi kazançlar sağlar.
yıllar sonra kendimi yine büyük bir zevkle oynarken bulduğum strateji oyunu. Dünyanın en haz veren oyunu olabilir bu, çünkü her şey tamamen sana ait, tüm sistem senin beynine bağlı, öyle tavla gibi gelecek zara öyle okey gibi gelecek taşa bağlı değil yani, şans faktörü diye bir şey yok.
yalnız eski formumu çok çok kaybetmişim, iki kere ard arda yenilince kalkıp yarın sabah satranç taktikleri araştırmaya falan karar verdim, çok gaza geldim, ben bu oyunun kitabını yazmıştım be hey gidi günler...
filler, süvariler, savaş arabaları ve piyadelerden oluşan klasik hint ordu düzenine dört kol anlamına gelen çatrag denir. satrancın da muhtemel olarak hintlilerden doğduğu biliniyor. catrag arapça/farsça ya çatrang olarak geçmiş ve oradan da dilimizde 'satranç' halini almistir.
şöyle bir satranç takımı almayı düşünüyorum.
daha ilginç olan varsa mesaj atabilir. komünisttim diyorum ama hitleri desteklerim ben. eh! mantığım komünist benim. öteden beri hitlerciyim. bunu alırsam çok güzel olacak. öte yandan mitolojik olan satranç takımlarıyla ilgilenmekteyim.
Lisedeyken baslayip ankara gencler turnuvasinda 27. Olunca sevindigim kimisine gore oyun kimisine gore spor olan aktivite. Gelgelelim degil 27 1. Bile olanin birkac profesyonel izledikten sonra derin kedere bogulmasina sebep olur. Adamlar 20+10 dk lik oyunu 3.5 saatte bitiriyor. Mantigi ise su sekilde oyuncunun her hamlesinden sonra suresine 20 sn ekleniyor. ilk 10 saniye 1413532354235 hamle yaptiklari icin sure gibi bir sikintilari olmuyor.
stefan zweig'in bir solukta okunan uzun hikayesi. nedense elinizden bırakmak istemezsiniz kitabı okumadığınız zamanda bile. belki de o kitaba başka bir elin, gözün değmesidir nedeni. hikayede her iki karaktere sempati de duyabilirsiniz, antipatik de görebilirsiniz. zamanında daha anlamlı olduğu düşünülebilecek bir kitap. yoksa önsözde hitler'den bahsetmese nerden aklımıza gelir ki onunla ilişkilendirmeyi.
stefan zweig'in yazmış olduğu uzun öykü yada roman.
dr b. adındaki karakterin, işkence olarak tutulduğu otel odasında, çaldığı bir satranç kitabını kafasında kurgulaması ve şizofrenik derecede kafayı kırmasını anlatıyor. kısa ama öz ve güzel bir kitap.
kasparov'un zihinsel işkence olarak tanımladığı, insanın öngörü yetilerini ve analitik düşüncesini geliştiren spordur.
toplumumuz tarafından eğlence aracı olarak kabul edilmiş olup, "açılış teorileri çalış" tavsiyesine cevap olarak her daim "ne çalışcam ya, ben kafama göre oynuyorum" cümlesini kurdurmuş bir mülakat olmakla da kalmamış, 32'si siyah ve 32'si beyaz kareden oluşmuş, karşılıklı 16'şar figürün kıyasıya savaştığı "2 kişilik" bir boş ders geçirme hikayesidir aynı zamanda.