"Benim kalbimden her acı yerini daha kuvvetlisine terk etmek için çekildi. Demek istemiyorum ki ıstıraplar beni sarsmıyor. Hayır. Acılar kalbimi nasırlaştırdı ve kalbim, her zaman üzerine basılan bir nasır gibi sızlıyor. Yalnız ben artık bağırmıyorum, bağıramıyorum. Faidesini görmedim ki.
Kederler çok mukaddes şeylerdir; insanları terbiye eder. Bilhassa benimkiler ki en vefâkâr dostlarımdır, beni hiç terk etmezler. Onları başkalarına söylemekte, haykırmakta ne mâna vardır? Şimdiye kadar söyledim de ne oldu? Bunlar öyle şeyler ki çok fecî oldukları halde bir başkasına anlatılırken gülünç oluyorlar. Saklamak, bunları kıskanç bir itinâ ile saklamak lazım. Hem kime anlatacağız. insanlara mı ? Haydi canım! Hepsi birbirinden berbâd olan bu mahlûklara böyle ulvî şeyler açılır mı ? insan Öyle bir kelime ki fenalığını anlatmak için kendisinden başka bir kelimeye ihtiyaç yoktur."
başına ne geleceğini anlayan sanatkardır. 1 Aralık 1947de Aliye Aliye gönderdiği mektupta ihtiyarlığımda çekilmez bir adam olacağım hakkındaki iltifatına teşekkür ederim. Ama bu tahminin doğru çıkmayacak sanırım. Çünkü ihtiyarlayacağımı kim söyledi. Hep genç kalacağım demiş kendileri. sanki hissetmiş de yazmış.
"Başım dağ, saçlarım kardır,
Deli rüzgarlarım vardır,
Ovalar bana çok dardır,
Benim meskenim dağlardır."
soyadı kanunu çıktığı zaman soyadını ali yaptırmak isteyen, fakat nüfus memuru hem ismin, hem soyismin ali olamaz dediği için alı olsun o zaman deyip, nüfusa ali alı olarak kayıt yaptıran yazar.
Bestelenen şiirleri ile gönüllerde taht kuran; öykü, roman, çeviri ve derlemeleri ile edebi kişiliğini ortaya koymuş,Servet-i Fünun ile adından söz ettirmiş sanat adamı.
iyi ki yaşamışsın, iyi ki sizin gibi bir insan dünyaya gelmiş, gözlerimin ışıldayarak bakacağı, umutla kitaplarını okuyacağım, her okuyuşta tekrar okumak isteyeceğim bir yazar daha dünyaya gelmedi, evet benim hislerimi, tamamen yansıtabilen, çok değerli, ender insan, sanatçı. çok şeyi başardın, benim gönül kapım, hiç bir sanatçıya bu kadar açılmadı, o cümleler, şahane, beni benden alıyor, ilk okulda, kuyucaklı yusufu bir gecede bitirmiştim, bitirdiğimde vay be demiştim, ne kitap yazmış, 10 yıl sonra kitabı tekrar okuduğumda gene aynı tepkiyi veriyorum. evet yazar budur, yazar beni benden alandır, çok seviyorum seni, iyi ki yaşamışsın, dünyanın bize en büyük armağanlarından birisin.
komünizmle mücadele kapsamında faili meçhul bir cinayete kurban giden, mesleği öğretmenlik olan aydın bir yazarımız idi. türk edebiyatının mihenk taşlarındandır.
''çalmadan,çırpmadan,bize ekmeğimizi verenleri aç,bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç,bu kadar mihnetli,hatta bu kadar tehlikeli mi olmalıydı.
namuslu olmak ne zor şeymiş meğer.bereket,zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu...''gibi cümlelerle beni benden alan,şeffaf,duru aynı zamanda ironilerle dolu yazıları ve hikayeleri olan yazardır.
aziz nesin'in yazdığı ''topunuzun köküne kibrit suyu''başlıklı dahiyane yazıyı gazetenin basılmaya devam etmesi için ''ben yazdım'' diyerek üstüne alacak ve hapse girecektir.orda tanıştığı ve cinayet planlarına da dahil olduğu iddia edilen bir adamla tanışıp ölüme doğru yol alacaktır.
Ali Baba dergisinde yayımladığı 'Ne Zor Şeymiş" başlıklı yazıda, içinde
bulunduğu durumu şöyle
anlatmaktadır: 'Çalmadan,
çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri
aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu
kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta
bu kadar tehlikeli mi olmalı idi'.
65 yıl önce ciğeri beş para etmez bir çapulcu tarafından katledilen öğretmen, Türk edebiyatının en güçlü kalemlerinden, muhalif gazeteci, vicdanlı insan. fikirleri, romanları, hikayeleri, şiirleri ve tüm mevcudiyeti ile sonsuza kadar yaşayacaktır.
Bugün Sabahattin Ali'nin öldürülüşünün üzerinden tam 65 yıl geçti. Türk Edebiyatının çok değerli kalemlerinden birinin "fâl-i meçhul" cinayete kurban gitmesinin 65. yılı. Ne kadar araştırdınız ne kadar okudunuz bilemem ama Sabahattin Ali davasıyla ilgili önemli bir kaç noktaya değinmek istiyorum. Sabahattin Ali'nin ölümünden önceki tutukluluğu pek ilginçtir. Aziz Nesin'in Cemal Sait Barlas denilen satılmış dönemin CHP milletvekiline hitaben yazdığı "Topunuz köküne kibrit suyu" yazısına "hükümetin manevi şahsiyetine hakaret" suçu gerekçesiyle dava açıldı. Aziz Nesin'e açılan davada Markopaşa'nın yazı işleri sorumlusu olarak yazının yayımlanmasına izin veren Sabahattin Ali'de yargılanacaktı. Durum böyle olunca Sabahattin Ali Markopaşa boşta kalmamalı düşüncesiyle yazıyı kendisinin yazdığını söyledi.Ölümünden önceki son hapsi bu oldu.3 ay hapis cezası alan Sabahattin Ali Üsküdar Paşakapısı Cezaevine konuldu ve ne hikmetse burada Berber Hasan ile tanıştı. ismi tanıdık gelmiyor değil mi? Berber Hasan Sabahattin Ali'yi Bulgaristan sınırında öldüren Ali Ertekin'in arkadaşı. Sabahattin Ali ile Ali Erkteki'ni bu şahıs tanıştırıyor.
Ali Ertekin mahkeme boyunca Sabahattin Ali'yi milli hisler ile öldürdüğünü söyledi.Daima bunu tekrarladı ve adeta alkış bekledi. işin ironik tarafı Ali Ertekin'i astsubay olarak çalıştığı günlerden orduda tanımış olan bir süvari yarbayı Tevfik Kılınç'ın sözleri:
-"Ali Ertekin'i alaydan tanırım. Alaydan üç tüfek çaldığı ve bunları yüzer liraya sattığı anlaışmıştı..Böyle bir adamın Sabahattin Ali cinayetinde milli hislerle davranacağına inanmıyorum."
Duruşmanın sonunda Ali Ertekin 4 yıl hapis cezasına çaptırıldı. Daha sonra af çıktı 2 yılla kurtuldu..Bu satılmış adam 48 yıl sonra kimsenin gündeme getirmediği bir açıklamada bulundu.
"Hapisten sonra gidip Milli Emniyet'ten iş istedim.Cevap vermediler.Bu işler böyle önce okşarlar insanı,sonra ne yaparsan yap derler.Her iş görülünceye kadar.."
"Her iş görülünceye kadar.." Her iş görülünceye kadar.."
Bir aydının derin devlet tarafından öldürülmesi hiç kimsenin umrunda olmaz tabi.
Sadece Sabahattin Ali mi bu ülkede katledilen aydınlar ? Tabi ki hayır. Abdi ipekçi,Uğur Mumcu,Sami Başaran,Kamil Başaran,Ahmet Taner Kışlalı,Hrant Dink ve daha pek çok aydın bir takım güçler tarafından öldürüldü. Bireyler değildi bu yazarları öldüren "büyük,derin" güçlerdi.
Yapılacak bir şey mi ? Kalmadı artık. Şimdi öldürülmeyip içeri atılıyor aydınlar. Ses mi çıkaralım ? daha çok beklersiniz.
"Ne oluyor,anlamıyoruz.Ama bir şeyler,bir şeyler var ki,kokuyor çok fena kokuyor."
-Sabahattin Ali
Not: Sabahattin Ali ve diğer yazdığım pek çok aydının hayat hikayesi belirli yazıları Nuri Kayış'ın derlediği ölüme götüren yazılar adlı kitapta mevcut. Oradan ve bir kaç kitaptan bazı yerleri not alarak bu bilgilere ulaştım. Daha yazılacak pek çok şey var. Ama nasılsa uzun yazılar okunmuyor.
Türk hikaye ve romancısı (1906 -1948). Gümülcinede dünyaya gelen Sa-bahattin Ali, istanbul Öğretmen Okulunu bitirdi (1926), bir yıl öğret-menlik yaptıktan sonra Millî Eğitim Bakanlığınca Almanyaya gönderildi (1928-1930); Aydın, Konya ve Anka-rada, sonra Ankara Devlet Konser- vatuvarında görev aldı.