Öyle günler gördüm ki, aydın gökler kararıp
Bahtım bir bulut gibi üstüme çöker oldu,
Her gözümü yumunca tanıdık yüzler görüp,
Hayaller alev alev beynimi yakar oldu.
Ümitsizlik, gariplik dört tarafımı sarıp
Yüzüm sırıtsa bile, içim yaş döker oldu.Her sabah ilk ışiklar gözlerimi oyardı,
Uyanan taş duvarlar iniltimi duyardı.Öyle günler gördum ki, duvarlar gelir dile,
Gözumde canlanırdı eşkiya masalları.
Varlığımı sarardı, hain bir isteyişle
Görmediğim yumuşak bir düşmanın elleri
Kafada çelik gibi fikirler dursa bile
Kalplerin eksik olmaz böyle zayıf halleri:Bazen kendi kendimin elinden kurtulurdum,
Kalbimi bir çamurda çırpınırken bulurdum.Öyle günler gördüm ki, dost dediğim insanlar
Ben yanına varınca dudağını kıvırdı.
Bir zamanlar yanımda ağız açmayanlar
Sırtımı sıvazladı, bana oğüt savurdu.
Silahsız gördüğüne saldıran kahramanlar
En alçak tekmelerle beni yere devirdi.Ruhum bir heykel gibi düşüp parcalanırdı.
Bu sesleri duyanlar gülüyorum sanırdı.Öyle günler gördüm ki, tabanca sakağımda
Tasarladım aydınlık dünyayı bırakmayı
Gönlüm acıklı buldu, en ateşli çağımda
Sönük bir yıldız gibi boşluklara akmayı
Tabancanın namlusu ısındı yanagımda,
Parmagım istemedi tetiğini çekmeyiBir sonbahar yağmuru gibi içim ağlardı
Bir şeyler fakat beni yaşamağa bağlardı.Ey bir tane sevgilim, ben bugün yaşıyorsam
Sanma ki hayat tatlı, insanlar hoş olmustur,
Dağ başında bir kaya gibiyim şöyle dursam
Etrafım eskisinden daha bomboş olmuştur
Yalnız sana borçluyum bugün dünyada varsam:
Seni her andığımda gözlerim yaş olmuşturYaşlar ki bir ırmaktır, dertleri sürür gider,
Gözyaşları içinde seneler yürür gider.Yok olmak isteğiyle kalbim attığı zaman,
Bana: Yaşa der gibi gülen senin yüzündü.
Dizlerim bir batakta yorgun yattığı zaman
Bacaklarıma kuvvet veren senin hızındı.
Yaşaran gözlerimde, güneş battığı zaman
Sıcak bir yuva gibi tüten senin dizindi.Sen aklıma gelince her şey gülümserdi.
Ağaçlar sarkı söyler, rüzgar tatlı eserdi.Ey sevgilim, bilirsin benim ne çektiğimi:
Garip başimın derdi bir yürek taşıyorum.
Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı:
içinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.
Görünce gülme sakın çırpınıp aktıgımı:
Ilık ve aydınlık bir denize koşuyorum.Sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de,
Aradığım yerlere benzeyiş buldum sende.
''işte adaşım, sana seven bir çingenenin hikâyesi.
Çiçeklerin açtığı mevsimde, senin kollarına yaslanan ve çiçekler kadar güzel kokan bir vücutla uzak su kenarlarında oturmak ve öpüşmek yoruluncaya kadar öpüşmek hoş şeydir... Seni gördüğü zaman zalimce başını çeviren mağrur bir dilberin kapısı önünde veya ışığı altında sabaha kadar dolaşmak, bunu candan arkadaşlara ağlayarak anlatmak, söz aramızda gene hoş şeydir. Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde taşımağa tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir.''
Kendisi içimizdeki şeytan daki Ömer, kürk mantolu madonna daki Raif efendi, kuyucaklı yusuf taki kaymakam dır bana göre. Sanki bu karekterleri kendini bize anlatmak için yaratmış.
Ömer: kendini aydın zanneden bir grup insanın arasında kalmış, bir türlü yapmacık ve samimiyetsiz ortamda kendine yer bulmayan ve o ortama da ayak uyduramayan, delice seven ama bir türlü bunu doğru düzgün beceremeyen olarak
Raif efendi: sakin, ağır başlı derdini tasasını içine atan, kolay kolay sıkıntısını açığa çıkarmayıp derin duygular besleyen koca yürekli tarafını,
Kaymakam karekteri ile de aile babası, merhametli, içinde kötülük barındırmayan, olaylar karşında soğukkanlılıkla duran yanını göstermiştir.
Sebahattin Ali. Vay bee! Okuduğum ilk Türk yazar. Zira hep kötü bakardım türk yazarlarına yıllar önce. Y.k.y nın mavi renkli kitabı. ismini bilen bilir hani kürk var bir tablo var yağmur ve aşk var ya o kitap. Tek okunuşta biten sonra niye bitti dedirten. Beni bir kitaplık kuracak kadar kitap okumaya sevk eden. Bir kitapçıda çalışacak kadar kitapları sevdiren. Sözlük saçma sapan başlıklarla dolu olsa da arada güzel başlıklarda oluyor. Evet Sebahattin abi seni şu ülkeden kaçarken katletti güvenilmez bir adam. Ama unutmadık seni abi. Bayramın kutlu ruhun şad olsun.
ülkücülerin başucu kitabı olan bozkurtların ölümü ve bozkurtlar diriliyor eserlerinin fikir babası da sabahattin ali'dir. Bunları Kürşad adı ile yayınlamayı düşünmüş, fakat başka bir mecraya yol aldıkca romanın başlangıç müsveddelerini de nihal atsız'a göndermiştir. bu dönem nihal atsız'ın sabahattin ali'ye, "o nazım hikmetowski denen herifle çok haşır neşir oluyorsun!" diye kızdığı dönemdir.
romanlarında ve öykülerinde ısrarla ; yoksulları, garibanları, imkansızlık içinde yaşayan insanları, ele aldığı için zaman zaman eleştirilere maruz kalan ama yine de günün sorunlarına değinmekten kaçınmayan, haksızın yanında duran onların hakkını savunmaktan vazgeçmeyen türk edebiyatının en önemli yazarlarından biri. özellikle kuyucaklı yusuf da betimlediği taşra portresi ve yaptığı karakter tahlilleriyle dikkat çeker.
sırça köşk ve değirmen adında iki öykü kitabı da vardır. bunların yanı sıra sayısız şiir yazmıştır, şiirlerinin bir çoğu bestelenmiştir. 1948 de faili meçhul bir cinayet sonucu öldürülmüştür.
"Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin. "
Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer
Çalmadan , çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalıydı?
Genç arkadaş...
Birbirini boğazlamadan yaşamak isteyen bütün insanlara dostluk göster.
Müdafaa edilecek fikirleri olmadığı için her türlü fikre düşmanlık edenleri ve etraflarına sadece kabiliyetsiz cahil sürüler toplamak isteyenleri arana sokma.
Biz istiyoruz ki bu memlekette yapılan her iş üç beş kişinin çıkarına değil , bu toprakları dolduran milyonların yararına olsun.
Biz istiyoruz ki bu topraklar üzerindeki insanlar, fikirlerinden dolayı değil, bu yurdun yararına veya zararına yaptıkları işleriyle hesap versinler.
Koltuğuna ısınmış beş on hazır yiyicinin keyfi, menfaati değil, ülkenin hayrı düşünülsün.
Az önce hakkında yazılan kitabı okuduğum yazar.
Gençliğinde karşısına çıkan hemen her kıza ilan-ı aşk etmiş. O aslında aşka aşık bir yazarmış. Öyle anlatıyor kitap. Hayatı zorluklar içinde geçmiş.inandığı savunduğu doğruları dile getirmekten vazgeçmeyen bir kişiliği varmış.bittabi bu kişiliği baştakileri rahatsız etmiş. Bir oyuna getirip bu güzel insanı öldürtmüşler.
Velhasılı kelam güzel insandır kendileri.
(bkz: içimizdeki şeytan)
herhalde psikanalizin Türkiye topraklarında bilmeden doğrulanmasında en çok rol alanlardan biri. Zira içimizdeki şeytan, tam bir psikanalitik hikaye.
69 yıl önce aramızdaki ayrılan şair,yazar,aydın insan.çoğu kitabını ve Markopaşa yazılarını okuduktan sonra saygımın oldukça arttığı insan.inandığı değerler uğruna yaşamış ve doğruları söylediği için öldürülmüştür.karısına yazdığı mektuptan alıntıyla düşünce dünyasını paylaşayım:
--spoiler--
Dünyadaki bütün felaketlerin,uygunsuzlukların,bayağılıkların sebebi kendini düşünmektir.ilk bakışta insana bir kurnazlık ve akıllık gibi görünen bu hal hakikatte aptallıktır.
--spoiler--
keşke daha çok eser verebilecek kadar yaşasaymış dediğim, kuyucaklı yusuf, içimizdeki şeytan ve kürk mantolu madonna'sını okuduktan sonra gerisinin olmadığını bildiğiniz için ağzınızda olabildiğine güzel ama eksik bir tat bırakan yazardır. nazım hikmet'i bu devletin ellerinden kurtaran da onun kötü ölümüdür. edebiyatımıza kattığı 3 muhteşem eseriyle ölümsüzdür.