sevgilinin telefonu önce kapayıp sizin öylece kalmanızdır. insanın içine oturan tarifsiz bi kederdir kimi zaman. kimselere söylenemez, söylense de ciddiye alınmaz. bi de insana dudu şarkısındaki nakarata "sızı"nın yakıştığını düşündürtür. dudu dudu dilleri lıkır lıkır içmeli... sızı sızı dilleri lıkır lıkır içmeli gibi... ilginç bi yaklaşımdır elbette.
Yaklaşık üç yıl önce burktuğum bileğim son zamanlarda daha şiddetli ağrımaya başlayınca sonunda doktora gittim. Doktor bağlarda zedelenme olduğunu, geç kalındığını, bundan sonra eskisi gibi olmayacağını söyledi.
"Bu ağrı artık seninle.
Sadece alışacaksın.”
Geç kaldığımın farkındaydım ama erteledim ağrılar dayanılmaz olana kadar. Belki de bilinçliydi bu, o güzel zamanları hatırlamak istedim.
Belki de o sızı, hem sevildiğim zamanların hem de sonrasındaki boşlukların, yarım kalmışlıkların iziydi.
Çünkü zihnimin bana bir gün şunu fısıldadığını çok net hatırlıyorum.
“iyileştirme. Bırak kalsın.”
Bazı izler silinmesin ister insan. Çünkü onlar sadece güzel anıları değil, eksik kalanları da taşır.
Acının bile bir anlamı olur bazen.
Evet, çok güzeldi.
Ama sonunda kalan sadece acıydı.
Henüz tam anlamıyla iyileşemedim, affedemedim belki ama unutmadan yürümeyi öğrendim.
Bazen içimde bir yer hâlâ aksıyor.
Ama yürümeye devam ediyorum.
Tıpkı o gün o ağrıyla yürümeye devam ettiğim gibi.
Bazen acı sadece durduruyor insanı kısa bir anlığına ama sonra geçiyor. Çünkü sen artık onunla yaşamayı öğrenmiş oluyorsun.
Eksik ama sağlam.
Sessiz ama dirençli.
Hâlâ görünmeyen bir iz taşıyorum belki ama artık o iz beni zayıflatmıyor, şekillendiriyor.