Gökyüzü
rüzgar dolu yine,
beş duyuya birden
hitap edenlerden;
esiyor, esiyor, esiyor
sen kokuyor;
titretiyor; gözlerimde
bir sen beliriyor;
esiyor, esiyor, esiyor
maziden, gülüşün geliyor;
ruhumda geçmişin tadı. *
Hala devam eden şiddetli rüzgardan aldığım ilham ile yazdım. Şair mi? estağfurullah...
RÜZGAR GiBi
Çıkmıyorsun yine aklımdan
Nereye baksam seni görüyorum
Hiçbir farkım kalmadı
Rüzgarın sağa sola fırlattığı ağaçtan
Keşke rüzgar gibi gücüm olsa
Bir üfleyişte ulaşsam amacıma
Var olman, benim nefes alışıma sebep,
Bana rüzgarlar değil fırtınalar gerek
Amaçsızlığın en karanlık köşesinde kaldım
Amaçsızlığın en derin köşesinde…
Seni bulunca kırmızı bir mum gibi aydınlanacağım
Seni bulunca bir kuş gibi yükseklerden uçacağım
Aklıma sen gelince acıyor derinlikleri kalbimin
Her saniye kulaklarımda çınlıyor sesin
Hiddetli rüzgarların çıkarttığı ıslık gibi naif sesin
Bu kalbin bir sahibi varsa
O da şüphesiz ki sensin…
ben de birikiyorum
biri kör biri sağır
iki dişlinin arasında
kendime sır
beynimde çağlayanlar
bu sessiz sularınız
kimlere akıyor
saatler neyi hatırlatıyor
bir bilinmeyen denklem
hapsiniz var
kalbiniz duvar
elleriniz armut topluyor
zahmet ediyorsunuz
ben de irkiliyorum
tek suçlum günaydınlar
biri kendine ağır
biri ağırdan alır
bu kurşun askerler
beni mi aldatır
biri yalıtır
biri dayatır
kağıttan gemilerini
yüzdürür kendi düşünde
hepimiz işinde gücünde
sapasağlam akıllı adamlarız
ki bize ne oldu
ben eziliyorum
kendime gelince
buralar benim şimdi
hani ermişim
sıvazlanmışım
yudum yudum uyku, doymuyorum, var mı uykudan öte?
var mı nanıaziz? kâin-i inhitat fehvası iaşe ve ibate?
ah, var mı doymak? varsa da yok mu acıkmak erte?
ol vakit uyku ayni nizamda değil midir irtihal-i hakikate?
ol vakit değil midir bugün; yarını hu'ya tevekkülle aynı kerte?
Nefes almanın en zor olduğu yerdeyim
Her konuşmanın sebebi sen
Her gözyaşının sebebi sen
Susmalımıyım bilmiyorum?
Ama hergün
Biraz daha çoğalan bir özlemle haykırıyorum seni
Gidişinden sonra çokca zamanlar geçti...
Çiçekler kurudu,hatta tekrardan yeşerdi...
Mevsimler geçti...
Ben seni asla unutmadım bebeğim...
Artık yeter aramam seni dediğimden beri aramadım.
Hatıralarından kurtulmadım...
Her şarkıda seni anıyorum...
Her sokak da , her otobüsde, her kahverengi bir çift gözde seni arıyorum.
Ya göz renkleri benzemiyor,
Ya da bakışları...
Eğer buysa aşk acısı
Eğer buysa gecelerce yaşamam gereken
Senin için ben buna bile razıyım..
Ne kadar zaman geçti hesaplamıyorum artık.
Geleceğin birgün yokki sayılı günler çabuk geçsin...
Bugün doğum günün
Senden sonra ilk kez birşey için bu kadar mutlu oluyorum
iyiki doğdun diye...
Ben seni asla unutmuyorum bebeğim...
Her ne kadar giderken en acı sözleri söylemiş olsanda..
Ne kadar nefretini haykırmış olsanda ben başaramadım...
Ya ben çok güçsüzüm ya sen çok unutulmazsın...
Başkalarının gözlerinde senin aşkını arıyorum
Bulamayacağımı anladığım da ise
Başımı omuzlarımın içine daha da gömüp uzaklaşıyorum...
Ben seni asla unutmuyorum bebeğim...
Birgün sormuştun ''Neden Ben'' diye
Hiç cevap veremedim ''neden sen''din
Belki de hiçkimse gibi olmadığındadır...
Belki de gözlerindeki o masumiyettendir...
Belki belki de bir umutdur benim ki...
Ve şimdi senin gözlerine bakarak söylemek istediklerimi söylüyorum.
Son kalan resmine bakarak..
Seni herkesden daha çok seviyorum doğum günün kutlu olsun bebeğim...
Merak etme;
Ben seni asla unutmuyorum bebeğim...
yandığı yerdeki karaltı kadar iz bırakır insan hayata...
en hassas yerine dokunabildiği kadar sevdiği yüreklerin.
yanaklarını aşındırabildiği kadar güçlü,
dudaklarını gerebildiği kadar mutlu olur.
içli bir keman sesinden ne duyduğu bağlantılıdır biraz
hayata bakış açısıyla.
ya da,
kahkaha atan çocukların sesine yaptığı yorumuyla.
şarabı içerken şişenin sonundaki haline mi,
yoksa mayhoş tadının sarhoşluğuna mı kafa yorar?
ölürken??
hatırlanmak mı, özlenmek mi
yoksa öteki tarafta rahat bir hayat mı?
bana ordan bakma
nehirleniyorum
lambayı öyle yakma
zehirleniyorum
ve birden bütün kelimeler
deliye dönüyor
deliler bana dönüyor
havuz problemi oluyorum
içimde gezinen insanların
derdi oluyorum
onlardan bir fazla kendimden çok eksik
biraz kuantumluyum şu günlerde
hırpalandım kendimi sıfıra böldüğümde
ihtiyar bir kedi önümde belirdi
bana ordan bakma
kendi kendine yalanlanıyorum
raf ömrümden gencim şu sıralar
yaralarıma neşterle imza atıyorum
çoğu zaman bir kumbara ya zaman
beklemek adlı sıkıcı oyunun
sonunda ciğerlere dolan
o keçi boynuzu mutluluk
bir karıncadan fazlam
daha çok sabah görmüş olmam
sen sanki ben harmanlanıyorum
hem harmanlanıyorum
hem yalanlanıyorum
belki kör bir ağacım
önemi kendinden menkul
fikri aklından meşgul
kızgınlığı nezaketinden meşhur
bir saat keskinliğinde inatçı
bir gemi sakinliğinde yalancı
kendine karşı komployum
Neler,
ahh, bugün sana
nelerden bahsetsem de sıkılmasan?
şimdiyse yine her zaman ki gibi
daha zor durumda olmayıp ta gülümsesem
yerin altında, yumuşak yumuşak gezerken
ve yine hiçbir zaman ki gibi
keşke dedirtmesen bana
yanında barış içinde yaşasam yine
ne içinde ne de dışında değişmiycek
tanışmamız tamamiyle bir kazayken
asla! geri dönecek mi bilmem?
ve evet, yine aynı şu gerçek; ben onu hep özliycem.
omzumdan başını almasaydın keşke hiç!
kızıl mavi saçlarından uzak olmamalıyım
farklı şekilde kesilmiş olan olup ta
gözlerinde gördüğüm o gri ben! yok artık.
ben zaten hep kırıktım yanındayken
biraz basınçla kırıklarımı bir arada tutmaya çalıştım
hep, daha küçük parçalara ayrılırken ben
hedeflediğim yer, herzaman aynı yer! di seninleyken
yükseklerden özenle belirleyip işaretlediğim.
bu çakılış belliydi çok önceden
hepsi istenerek, bilerek yaşandı,
ve tüm bu olanlara rağmen
tamamiyle hepsine değerdi derdi.
bir zamansız kederde saklı çığlığımdın
biraz yürek parçalayan
belki de hiç duyulmayan
ılık bir göz yaşımdın
göz pınarlarımda öylece donup kalan
her şeyinle sana değer dediğim zaman
kendi varlığımdan harcamışım her an.
yalan olma ihtimali olsa damla damla yağan yağmurun,
en dirençli ağaçları küstürüp ağlamaya zorlar bilirsin.
özlediğin bir şarkının tedavülden kalkması,
sanki ölüm gibidir.
sanki ayrılık gibidir sigaranın bitmesi gecenin ortasında,
öylece nefes alıp vermeni senden başka kimsenin duymaması.
gülümserken zoraki, yanaklarında inatçı gergin yaylar...
eksikliğini en çok o zaman hissedersin ya hani,
dokunulmanın ve ağlaşmanın
uzaktadır, uzaktasındır, uzakta"sın"dır.
öyle çok ki hem de,
yıldızlara koşmak daha az cesaret kırıcıdır.
en yakın olduğun zaman bile.
hatta, dizin dizime değerken bile,
bildiğim bütün yolların sonu kadardın,
bazen çok uzak, bazen çok yakın...
başlayıpta bitiremediğim,
ince bir roman gibisin.
başını hatırlıyorumda,
sonunu bilmiyorum,bilemiyorum.
her an mutlu bir son
ya da ona atılmış bir adım gibi
ama hiç uzun sürmüyor,
gülüşlerim hep asgari.
okudum,hep okudum
sen okumamı istermiydin
hiç umursamadım
ağladım,güldüm.
aslında acıklı bir roman değildin
lakin genelde ağlattın beni
yine de atamadım elimden,
okuduklarımı unutmak gelmedi içimden
derken elimde son bir yaprak kaldı.
son söz söylenmeden
son sözü okudum.
yazılacak neler vardı oysa.
bir nokta bile olamadın.