Her rüyam gibi bu da saçma sapandı sözlük.
Uçakla van gölünün üstünden geçiyorum ama uçağın içinde değilim. Kanatta oturuyorum ama yusuf yusufum düşerim diye sıkı sıkı tutunuyorum. Neyse göl manzarası filan kendimi avutmaya çalışırken bi bakıyorum aşağıda van gölü canavarı ama hiç şaşırmıyorum defalarca görmüşüm kendisini öncesinde. Neyse iniyorum sanırım uçaktan oraları hatırlamıyorum. Bir bakıyorum evin önündeyim karşımda da alex. evet evet bizim fenerli alex. Meğer şarkıcı olmaya karar vermiş. Benim de kırk yıllık dostum. Sarılıyoruz hasret gideriyoruz. Yapma alex bırak şarkı söylemek yakışmaz sana diyorum üzülüyor. Ben vazgeçiriyorum şarkıcı olmaktan filan. Böyle işte sözlük.
rüyalarım konusunda iddialıyımdır çevremde de böyle bilinirim.
geçen akşam mesela altınoluk sahilde gecenin bir vaktinde tasmayı takmışım koç gezdiriyordum. yanımda insanlar kedi köpek gezdirirken ben kocaman boynuzlu bocaman bir koç ile geziyordum. sonra hayvan bir ara susadı bende denizden su içirdim kendisine, pek bir mutlu oldu...
bir keresinde de bruce willis beni babamdan istemeye gelmişti. ben dünden razıyım tabii olaya çocukluk aşkım olunca... evin salonunda hepberaber yerde oturuyorduk kenarlarda koltuklar dururken(!). babam dönüyor bana "kızım sen ne diyorsun evlenmek istiyor musun" diyor bende "sen ne diyorsun baba çok istiyorum" diyordum ve beni evlendiriyorlardı. güzeldi be o günler...
sık sık rüya görmeyen biri olarak, sabaha karşı gördüğüm tuhaf rüya beni benden aldı, umarım sizi size bırakır.
her yer kapkaranlıktı, bi anda her yer aydınlandı. aydınlığın içinden kendisinin ''ak sakallı dede'' olduğunu iddia eden bi adam geldi. sakalı siyahtı. sebebini sorduğumda; işe yeni başladığını, söyledi. sorgulayamadım. rüyaydı işte, inandım. bana bir piyango bileti verdi, daha doğrusu sattı. ''milli piyango bileti satan ak sakallı dede'' acayip bi kafa. aslında gerçek hayyatta da yapılabilir.
neyse, işte aldım bi tane bilet. üzerinde ''65743882'' numaraları yazıyordu sanırım. aklımda kaldığı kadarıyla böyle bi rakamdı, tam olarak emin değilim.
az önce bu rakamlara daha önce ikramiye isabet etmiş mi diye baktım; etmemiş.
acaba bu neye işaret? bu gece rüyanız hayrolsun teyzeyi arayıp soracağım.
hade, ak sakallı dede canınızı sizin.
sözlük yazarlarını çeşitli düşüncelere gark eden ilginç rüyalardır.
ben en sonucusunu dün gece görmüş oldum.
olay şöyle gelişti;
evdeyim. yengem geliyor. ve çamaşır makinesini açıyor. derken makine çalıştığı anda ben uykuya dalıyorum. bir ara kalkıyorum su sesi var. ama banyoda uyanıyorum evde de kimsecikler yok. bi bakıyorum çamaşır makinesinin deterjan konulan gözünden sular fışkırıyor. yerimden fırlayıp kapakları tutmaya çalşırken makine birden büyüyor ve şişmeye başlıyor. rengi de kırmızılaşıyor su doluyor su doldukça balon gibi elastiki bir hal alıp tavana yükseliyor. patlayacak diye korkuyorum. bakıyorum çamaşır makinesinin gideri olan hortum makinenin etrafına dolanmış. alıyorum lavaboya tutuyorum su boşalıyor, makine iniyor, kendine geliyor, yerler kuruyor her şey normale dönüyor.
bu rüyayı gördüm ve acayip şaşırdım. ama ben rüyalardan sonra mutlaka bir gün önce yaşadığım şeyleri tek tek sorgularım bilinç altımı didiklerim. bunu da düşündüm. ne alaka diye!! ve neden olduğunu da buldum. gece yatağa geçince ev arkadaşım makineyi açıp çalıştırdı. ben de, kendi kendime -lan hayvan bana da sorsana, kirlilerim vardı beraber atardık diye düşündüm. kurdum işte bir şeyler ve akabinde gece bu rüyayı gördüm. rüyalar böyle bir şeydir.
gerçekten şimdi anlatacağım rüyadan çok etkilenmiştim. rüyamda dedemlerdeyiz. babamla ve kim olduğunu hatırlamadığım bir kaç kişi ile dedemlerin evinin aşağısındayız. hava yeni kararmaya başlamış gibi yavaş yavaş akşam oluyo. gökyüzüne bakıyorum oda ne ? gökyüzünde dünyanın döndüğünü görüyorum kocaman bir şekilde. bir görünüyor bir kayboluyor. çok tırsıyorum ve hemen dedemlere doğru yürümeye başlıyorum. dedemlerin evi tek katlı bahçesi olan müstakil bir ev. buda neydi acaba diye düşünürken sokağın başına bir bakıyorum sürü ile hayvan koşarak bu tarafa geliyo abartılacak kadar kalabalıklar hepsi simsiyah ve bu hayvanlar tozu dumana katmış bu tarafa koşuyorlar. ezilmeyim diye hemen bahçeye giriyorum. ve kapıdan bakmaya başlıyorum. önden köpekler sonra atlar sonra keçiler geçiyor ve hepsi simsiyah. bitmek bilmiyo ve bir tane keçi kapının önünde durup bana bakıyor. ve gülürek bu dünyanın öbür dünyası var şeklinde bir cümle kurup tekrar koşmaya başlıyo. çok tırsmıştım ya.
daha dün başıma geldi sözlük. rüyamda feyyaz yiğiti gördüm. sınıf arkadaşıymışız biz onunla, lab gibi biyerdeyiz. çok mutlu uyandım sözlük. yaşama sevinci doldum. anlatamam.
3 katlı bir binanın 3. katından aşağı atlıyorum. Ama yere ulaşmam o kadar uzun sürüyor ki o sürede tsubasa 2 defa gol atar, hesaplayın artık. Saatlerce düşüyorum ve burnum yere değmek üzereyken uyanıyorum.
mat bir kırmızı üzerine siyah baklava desenli derili yılanlar yatağımın ayak ucu kısmına, duvar dibine yumurtalarını bırakmıştı. kendimi uyurken görüyordum duvar dibinde ise yumurtalar duruyordu. kapının ucundan ise yumurtalarını bırakan yılanın kuyruğunu görüyordum. yumurtalar sırayla kırıldı.içinden iğrenç tiz bir tonla çığlık atarak yılanlar yavaşça çıktı. biri dolabımın içine doğru süründü, diğeri topuğumun yanına sürtünerek aşağı indi ve annesinin yanına süründü, son kalan yılan ise yumurtayı devirdi. yumurtadan akan sıvı bacağıma değdi. sanki kanıma işlemişti. hala uyuyordum ama uyuyan bedenimin acı çektiğini hissediyordum. son yılan ise bacağımın kenarına sürtünerek şortuma girdi, dilini vücuduma sürterek ilerledi, ilerledi. boynumun sağından çıkarken uyandığımda ise açılan gözlerimin önünde çatallı bir dil ve gözlerimin içine bakan bir çift yeşil göz vardı.
***yerleri kırmızı halı ile kaplı, kenarlarda şamdan tarzı loş ışıkları olan,
büyük bir sinema salonunda bir film izleyeceğim.
o kadar büyük ki; içinde hem otopark var, hem de metro istasyonu durağı.
motorumu alıp evden çıktım ve motoru park ettim.
bir filme girdim. film gayet sıradan bir filmdi. salon tıklım tıklımdı.
derken birden sinema salonu yıkılmaya başladı. herkes kaçışıyordu.
işe bak ki, herkes kaçışırken, ben hala motoru düşünüyorum.
sinema salonunun kapısından çıkıyorum. kırmızı halı döşenmiş koridor, iki yola ayrılıyor.
birisi otoparka gidiyor, birisi de metroya. derken tam koridorda birini görüyorum.
bir kız. aman allah'ım o nasıl bir güzellik. sarışın, mavi gözlü muhtemelen karadeniz kızıydı.
motoru falan unuttum. gerçekte olsa motora koşardım herhalde ama, ben öyle bir güzelliğe hiç gerçekte rastlamadım.
hemen onu izlemeye başladım ve "bununla acaba nasıl muhabbet kurarım?" diye aklımdan geçiriyorum.
hiç düşünmeden bodoslama yanına gittim. (rüya işte ben mi karar veriyorum sanki?)
saçmalamaya başladım. "bina da yıkılıyor, aracınız var mı?" gibisinden.
kızla biraz muhabbet ettik ve metro istasyonuna geçtik.
metroya bindik ve bizim üniversitedeki aramın bozuk birkaç kız kulaktan kulağa bizi konuşuyor.
onlara sinirlendim, bağırdım, çağırdım susturdum. sonra indik metrodan. ama aklımda hiç motosikletim yok.
o kızın büyüleyici güzelliği, gözlerinin mavisi bana o derece unutturdu motorumu ve devamlı onu izledim.
derken bizim sahildeki sarı, şirin eve geldik. "eve çıkayım, bir şey alıp gelcem" dedim.
eve çıktım. indiğimde kız yoktu. sağa sola bakınıyorum ama yok. sanki yer yarıldı içine girdi.
hemen babamdan arabanın anahtarlarını istedim. "araba burada yok" dedi ve karşıdaki tekele girdim,
adamın arabasının anahtarını aldım. adamın arabası da gri bir h100. atladım arabaya,
neredeyse bütün avrupa yakasını gezdim.
eminönü'nden, kilyos'a kadar. ama kızı bulamadım. biçare bir şekilde eve geri döndüm.
ve bir baktım o güzellik geri dönmüş. ama bu işte bir terslik var.
bana gözleriyle "git" işareti yapıyor.
ailece bir yeri ziyarete gelmişler. yanında annesi, babası ve benim için en
kötü kısım olan 2 tane abisi.
abileri de serseriye benziyor. kirli sakal falan. aynı filmlerdeki genç mafyalar.
ama kızın yanından ayrılamıyorum. telefon numarası falan istiyorum, elimle işaret ediyorum.
velhasıl tam bunlar arabaya binerken kız bana bir kağıt parçasına yazılmış telefon numarası uzattı.
derken rüya bitti. ama o telefon numarasını hatırlasam, yemin ediyorum ararım tekrar.
rüyalarda görüşmek üzere rüyalarımın deniz gözlü prensesi, güle güle gecelerimin parlayan perisi...
okula gelen bir mektupla ''serra savaşı'' diye bir savaşa katılmak için bizim okuldan benim seçilmiş olduğum. kiminle savaşıyoruz, nereden çıkmış, serra ne alaka, neden ben seçiliyorum gibi sorularımın yanıtlarını bulamadan uyandım malesef. yalnız savaş çok fenaydı, omzumdan yaralanıyordum böyle. ölümle burun buruna bir rüyaydı, nefes nefese uyandım şıpır şıpır terlemişim. ertesi gün gittim tarihçiye sordum hocam tarihte böyle bir savaş var mı dihin. acıyan gözlerle baktı bana, yok kızım yatarken iyice örtün dedi yolladı beni. bu da böyle bir anımdır sözlük'çüm.
en son hatırladığım rüyamda eski işyerimden bir arkadaşım benden yardım istiyordu. kendisine durumu anlatıp bir sıkınıtısı olup olmadığını sordugumda keyfi yerindeymiş, rahatladım.