sözlük yazarlarını derinden sarsan şiirler

entry189 galeri0
    101.
  1. yol ıslanmasın diye
    şemsiye açanlara...

    baba bana bağırma
    bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan
    kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun
    kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler
    tenorlar kaçtı ses tellerinden
    çevreye saçıldı yavru diktatörler
    seni ne sopranolar istedi de vermedik baba
    baba bana bağırma
    bayrak direklerine konan kartalları anlat
    uzun uzadıya
    nasıl da göremediler avcıları
    o keskin gözleriyle vah hah ha
    şans yıldızlara özgü bir yalan baba
    yıldızlara tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız
    savaşan halklar taktınız dünyanın boynuna

    yalanları yazdım defterime hiç unutmadım
    radyasyonu radyo istasyonu sanan Bakanları
    çiğleri, Meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen
    doğum sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınların

    hiç unutmadım
    sakallarını yüzlerinde
    yüzlerini sakallarında unutan adamları
    ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını
    Uğur Mumcu'yu biz yapan bombanın

    hiç unutmadım
    uzak yakın tüm tuzakları baba
    yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen
    bir gam ağacısın
    kar yüküne dayanamayıp kırılan
    ilkbaharı gerzeklere ödünç verdin
    geri getirmediler
    güneşin başına gelenleri
    biz ilkbaharsız nasıl anlarız baba

    baba bana bağırma
    bir kulağımdan giriyor sözlerin
    öbür kulağımı tıkıyor
    Buenos Aires'te olsaydım diyorum içimden
    Eva'nın peronunda
    karanlıktan kuşlar çalan bir tren
    bir bıçak kaçağı
    tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte
    ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
    burada
    bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde
    burada, tam karşında
    hapisanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman
    hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi
    yol alırdı saatler
    karılarının namuslarını dillerinde saklayan
    adamlar vardı bir taraflarda
    televizyon kanallarında yitirilen çocuklar
    gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar
    ve depolara indirilen Lenin heykelleri vardı
    Sovyet Rusya'da
    kafandaki duvarları
    niye cebine koymuyorsun sen baba

    baba bana bağırma
    farkında değilsin
    arkasını ezilenlerin yaladığı
    bir posta puludur dünya
    bir karadelik yutana kadar uzayda bizi
    asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen
    söylemenin tam sırası
    ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin
    partiler getirdi baba
    ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
    bir yaşamlık kaygı duruşundayım
    yakın tarihimiz için

    baba bana bağırma
    bacağından vurulursa bir şiir
    nereye kadar gidebilir
    bana bağırma baba
    kendine bağır
    yoksa her şey bitebilir..

    akgün akova
    1 ...
  2. 102.
  3. Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun. etme
    Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun. etme *
    0 ...
  4. 103.
  5. karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır
    yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım
    bu gece dağ başları kadar yalnızım

    çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından
    dudaklarımda eski bir mektep türküsü
    karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim
    gözlerim gözlerini arıyor durmadan
    nerdesin?

    (bkz: yalnızlık şiiri)
    (bkz: atilla ilhan)
    1 ...
  6. 104.
  7. dünya tarihinin en iyi şiirlerinden birisidir bence;

    Cellat uyandı yatağında bir gece
    "tanrım dedi "bu ne zor bilmece:
    öldürdükçe çoğalıyor adamlar
    ben tükenmekteyim öldürdükçe"

    ataol behramoğlu
    0 ...
  8. 105.
  9. Bir mektup yaz bana
    Merhaba ile başlamasan da gücenmem
    Özledim demesen de
    Bir şarkı mırıldan usulca
    Adını koyma istersen
    Arar bulurum
    Sever koyarım adını
    Sabah çiği düşmüş çiçeklerden

    Bir mektup yaz bana
    Bir de resim çiz, kendi resmin olsun
    Saçlarında martıları unutma
    Ellerini şakağına koymayı
    Dudağında kelimeler eksik olmasın
    Konuştuğunu duyayım
    Gözlerin uzak uzaklarda olsun
    Dip not düş, nerde olduğunu bileyim
    Akşam olmasın
    Akşam olmasın bu gece
    Bu gece rüzgar esmesin
    Yağmur yağmasın çocuklar ağlamasın
    Babalar işe gitmesin bu gece
    Hiç kimse suç işlemesin

    Kadınlar
    Aşkı bir kambur gibi sırtında taşımasın
    Ki aşk zindana düşse bile
    Düşlerine uygun bir Leyla çıkarır zincirlerinden

    Bu gece aşk üşümesin
    Bir mektup yaz bana
    Şehirden uzak olsun
    Gürültülerden
    Bakma ruhumun kımıltısız durduğuna
    Bu şehri çığlığımla yerle bir edersem
    Kimse darılmasın
    Ben geçtiğim köprülere giydiririm güzelliğini
    Baktığın göğe

    Bir mektup yaz bana
    Akşam olmasın bu gece
    Bu gece aralık ve ben ağlayabilirim
    Koynundaki ırmağa adımı fısılda yeter
    Bir çılgınlık yap / bir mektup yaz bana

    Ben taşa toprağa anlatmışım seni
    Kurda kuşa
    Örtülere bürünsen ne çıkar
    Zifiri karanlıkta yola çıksan
    Söyle kim
    Kimler tanımaz seni
    Hangi uzak diyarda açan çiçek tanımaz
    Hangi ırmaktır seni görmeden akıp giden
    Saçlarını öpmeden düşen yağmur hangisi
    Sen ne vazgeçilmez coğrafyasın
    Alnımın her kırışığına işlemişsin kendini
    Yeryüzü
    Seninle yürünebilir benim için
    Yüreğimde büyüttüğüm en nazlı menekşeyi
    Sana vermedim daha
    Ve seninle meydanlara yürümedim
    Bütün kitaplarımı yakmadım senin için

    Bir mektup yaz bana
    Gülüşünü çağlara taşımak boynumun borcu olsun
    Gör
    Martılar nasıl konacak saçlarına
    Denizler ayaklarına nasıl yürüyecek
    Sen varsın diye başım dik
    Gözlerim bu kadar güzel
    Yokuşlara bu yüzden sevdalıyım
    Dağlara bakıp şarkılar mırıldanmam senin için
    Sen olmasan kim sever beni
    Gözlerime bakınca ağlamak
    Kimin aklına gelir
    Yar!..
    Çekip koparma yüzünü yüzümden
    Bak yağmur ne kadar yumuşak
    Çiçekler ilk kez bu kadar güzel
    istersen birlikte sulara yürüyelim
    Elele tutuşarak meydanlara istersen
    Bir mektup yaz bana
    Çok uzaklara savruldum
    Çok ırmaklar geçtim
    Adına şiir yazılmamış tek menekşe
    Bir kardelen çiçeği olsun bulamadım
    Sen ne müthiş kadınsın
    Sulara bıraktığın gül bahçe olmuş
    Bir endişe olmuş sokulmuş koynuma
    Şehrin dört yanı bu yüzden taze
    Her yanı bu yüzden hercai menekşe

    Bir mektup yaz bana
    Anlatma bütün bunları istersen
    Elbet seninde dudaklarına iğneler batıran güneşler vardır
    Herkes uzaktan saçlarını okşamaz benim gibi
    Ağıt yakmaz uykudan uyandıracak kadar

    Sana kızanlar vardır mutlaka
    Sinayı aşan umutların okyanuslara takılmasa
    Takılıp beni bulmasa
    Ansızın demirlemese yüreğime
    Sende kalsa
    Anlatacakların olurdu mutlaka
    Yaz bana
    Sen yazarsan sana hak verebilirim belki
    Bir mektup yaz bana
    Yokluğun anlatılacak gibi değil
    Ben çiçekleri koparmadan da sana verebilirim
    Irmakları anlatıyorum ne güzel
    Avuçlarını açınca yıldız dolduruyorum
    Her şey seni düşünmekle başlıyor
    Seninle bir şiire başlamak
    Düşleri çalınmış bir çocuğa
    Umut olmak kadar güzel

    Bir mektup yaz bana
    Denize doğru yürüyorum de ay karanlık
    Yanımda olsan ne iyi olurdu
    Hiçbir dost mektubunda şiir yazmıyor bana
    Hiçbiri anlatmıyor beni senin kadar
    Sevmiyor

    Bıraktığın gözlerle görüyorum burada
    Bilsen ne tuhaf bakıyormuşsun meğer
    Her şey bana benziyormuş
    Ne güzel gözlerin varmış
    Bakınca bir şehri ağlatan
    Tuhaf

    Bir çılgınlık yap
    Bir mektup yaz bana.
    0 ...
  10. 106.
  11. 107.
  12. yalnız bir opera-murathan mungan uzun ama okumaya değer şiirdir.
    0 ...
  13. 108.
  14. şu şiirler gösteriyor ki, sözlüğün alayı aşk adamı veya kadınıymış arkadaş. sevgiliye gelince yok, ama sözlüğe gelince döktürmüşsünüz. ama haklılar sanırım, herkesin ağlayarak uyandığı, ve acıyı dindirmek için tuz yerine şiir bastığı zamanlar olmuştur. al benden de birkaç mısra!

    ve biri soruyor bize şarkılar söyleyerek:
    “nereye gidersin sevdiğim, yatağında yalnızken”
    geçmiş köprüleri yakıyor, geleceğe uzanan köprülerin başında,
    o gelecek de kaybolsun diye bekliyoruz,
    geçmişi unuttuğumuz gibi geleceği de unutmaya çalışıyoruz.
    zevk veren ve zevk vaat eden her şeyi unutmak için çabalayıp duruyoruz.
    gözlerimiz unutmaktan ve ayrılıktan acıyor.
    “biri hepimizle göz göze gibi hala uykusuz,
    biri sis içinde kirpiklerine kadar açık
    bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum.
    konuşkan gözlerinde tek sözcük bile,
    gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde.”
    bu sessizliği kim bıraktı size?
    0 ...
  15. 109.
  16. aşkım ben
    bir zaman
    bir çilehanede
    terbiye olurum
    bir zaman
    bir şehvetli kadının
    gözlerinde kaybolurum...
    0 ...
  17. 110.
  18. nazım hikmet'in çoğu şiiri benim için böyledir. şiirlerinin arkasındaki anlam,o hiç bitmeyen umut,ne olursa olsun mutluluğu anlatan adam ve hayata direniş derinden sarsmıştır beni. ama bir şiiri vardır ki, ilk okuduğumda uzun süre etkisinde bırakmış ve her okuduğumda aynı titremeyi yaşamamı sağlamıştır. nazım'ın her şiiri güzeldir,ama o şiirde sana hitap eden birşeyler,yarana dokunan bir nokta,senden bir parça varsa,varsın gerisini siz düşünün...

    Gece yarısı. Son otobüs.
    Biletçi kesti bileti.
    Beni ne bir kara haber bekliyor evde,ne rakı ziyafeti.
    Beni ayrılık bekliyor.Yürüyorum ayrılığa korkusuz ve kedersiz.

    iyice yaklaştı bana büyük karanlık.
    Dünyayı telâşsız, rahat seyredebiliyorum artık.
    Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği,
    elimi sıkarken sapladığı bıçak.
    Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman.
    Geçtim putların ormanından baltalayarak ne de kolay yıkılıyorlardı.
    Yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri,çoğu katkısız çıktı çok şükür.
    Ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı,ne böylesine hür.

    iyice yaklaştı bana büyük karanlık.
    Dünyayı telâşsız, rahat seyredebiliyorum artık.
    Bakınıyorum başımı kaldırıp işten,karşıma çıkıveriyor geçmişten
    bir söz
    bir koku
    bir el işareti.

    Söz dostça koku güzel,el eden sevgilim.
    Kederlendirmiyor artık beni hâtıraların dâveti.
    Hâtıralardan şikâyetçi değilim.
    Hiçbir şeyden şikâyetim yok zaten,
    yüreğimin durup dinlenmeden
    kocaman bir diş gibi ağrımasından bile.

    iyice yaklaştı bana büyük karanlık.
    Artık ne kibri nâzırın, ne kâtibinin şakşağı.
    Tas tas ışık dökünüyorum başımdan aşağı,güneşe bakabiliyorum gözüm kamaşmadan.
    Ve belki, ne yazık,hattâ en güzel yalan beni kandıramıyor artık.
    Artık söz sarhoş edemiyor beni,
    ne başkasınınki, ne kendiminki.

    işte böyle gülüm,iyice yaklaştı bana ölüm.
    Dünya, her zamankinden güzel, dünya.
    Dünya, iç çamaşırlarım, elbisemdi,
    başladım soyunmağa.
    Bir tren penceresiydim,
    bir istasyonum şimdi.
    Evin içerisiydim,
    şimdi kapısıyım kilitsiz.
    Bir kat daha seviyorum konukları.
    Ve sıcak her zamankinden sarı,
    kar her zamankinden temiz.

    özellikle 'bir tren penceresiydim,bir istasyonum şimdi' dizesiyle son darbeyi vurmuştur.

    ayrıca,yazarın psikolojisi için
    (bkz: ölüme aşık olmak)
    0 ...
  19. 111.
  20. BENCE SEN DE ŞiMDi HERKES GiBiSiN

    Gönlümle baş başa düşündüm demin;
    Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
    Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
    Akisleri sönen bir ses gibisin.

    Mâziye karışıp sevda yeminim,
    Bir anda unuttum seni, eminim
    Kalbimde kalbine yok bile kinim
    Bence artık sen de herkes gibisin

    Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
    Onlardan kalbime sevda geçmiyor
    Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
    Çünkü bence şimdi herkes gibisin

    Yolunu beklerken daha dün gece
    Kaçıyorum bugün senden gizlice
    Kalbime baktım da işte iyice
    Anladım ki sen de herkes gibisin

    Büsbütün unuttum seni eminim
    Maziye karıştı şimdi yeminim
    Kalbimde senin için yok bile kinim
    Bence sen de şimdi herkes gibisin

    (bkz: NAZıM HiKMET)
    0 ...
  21. 112.
  22. 113.
  23. "...yine geç kalmışım bağışla sevgilim,
    sevgiye on kala ölüme beş..."

    aziz nesin-bağışla.
    0 ...
  24. 114.
  25. Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

    Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

    Bir gün gözlerimin ta içine bak

    Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

    Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

    (bkz: mona roza)
    2 ...
  26. 115.
  27. ÜÇ YüZ BiN

    Bu kıvırcık ateşten yalanlar
    300.000
    Kimi sularca inanıyorum kimi zulüm yakıcı
    Çocuksu, deli deli zincirler boğuntusu gök
    Elimde kolumda senin seslerin var gel de aldırma
    Kadınları çıplak görüyorum koşup seni soyuyorum
    Bir açıcı gerdanlık görsem boynun aklıma geliyor bilemezsin
    Seni kentlere seni bankalar seni seni
    300.000
    Seni zamansız ölümlere karşı koyuyorum hep aklımdasın
    Yükün ağır, bir irisin bir ufaksın yetiştiremiyorum 300.000
    Kapattığımız sağnak akşamları açtığımız sabahları
    300.000
    Elimden tut beni acar balıklara alıştır
    Tekin durmayı öğret acıkmış aç kayalarda
    Gel anasız pencereme perde ol kurtulayım

    Kalk ellerini yıka bize gidelim
    Soyunur dökünür odalarda konuşuruz
    Bir o kaldı
    300.000
    Odalara kapanmak odalarda konuşmak odalarda ölmemek
    Canımız çekerse sevişiriz dövüşürüz
    300.000
    Benim yırtıcı kuşlara tutkum işte bundan ötürü
    Yadırgamadan gökyüzüne aşka acıkmaya alışkın
    Zamansız gelme elim kolum dağınıksa sarılamam

    Senin ağustos çeşmeleri yüzüne özlemle eğiliyorum
    Bir karşı durulmaz istek bir telaşla kendiliğinden
    Bir serin renk anlıyorum aydınlık gözlerinden sorma
    Sen zenginsin alırım tükenmezsin
    Allah gelene kadar sen olursun şiirlerimde bu bir
    Boş ver kavgalara kuruntu sorunlarına boğuntuya gelme
    Ben adını demesem de anlıyorsun
    300.000
    Ü ç y ü z b i n
    Cümbür cemaat aşka abanıyoruz

    (bkz: TURGUT UYAR)
    0 ...
  28. 116.
  29. Bedava yaşıyoruz, bedava;
    Hava bedava, bulut bedava;
    Dere tepe bedava;
    Yağmur çamur bedava;
    Otomobillerin dışı,
    Sinemaların kapısı,
    Camekanlar bedava;
    Peynir ekmek değil ama
    Acı su bedava;
    Kelle fiyatına hürriyet,
    Esirlik bedava;
    Bedava yaşıyoruz, bedava
    o.veli
    0 ...
  30. 117.
  31. gecede yürüyen
    ben miyim yoksa dilenci mi
    gizli gizli gezinen bahçemde
    akşamın karanlığında?

    etrafıma bakındım ve anladım ki her şey
    eskisi gibi ya da değil eskiden olduğu gibi...
    pencerem açık mıydı?
    çoktan uykuya dalmamış mıydım?

    bahçe solgun yeşil değil miydi?
    gökyüzü açık ve mavi
    ve bulutlar var
    ve hava rüzgarlı
    ve bahçe karanlık ve sıkıntılı.
    saçlarım siyahtı sanırım,
    gri giyinmiştim...

    ve şimdi saçım gri
    ve siyah giyinmişim...
    bu benim yürüyüşüm mü?
    bu ses, içimde şimdi çınlayan,
    eski sesimin ritminde mi?
    kendim miyim yoksa dilenci mi
    gizli gizli gezinen bahçemde
    akşamın karanlığında?

    etrafa bakındım...
    bulutlar var ve hava rüzgarlı
    bahçe, karanlık ve sıkıntılı.

    gelirim ve giderim... gerçek değil mi
    çoktan uykuya dalmış olduğum?
    saçım gri ve her şey
    eskisi gibi ya da değil eskiden olduğu gibi.

    (bkz: juan ramon jimenez).
    0 ...
  32. 118.
  33. 119.
  34. Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
    "O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
    Demeyeceksin işte.
    Yaşarsın çünkü.
    Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
    Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.

    Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
    Senin onu sevdiğinden.
    Çok sevmezsen, çok acımazsın.
    Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
    Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
    Senin değillermiş gibi davranacaksın.
    Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
    korkmazsın.
    Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
    Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
    Paldır küldür yürüyebileceksin.
    ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
    Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
    Gökyüzünü sahipleneceksin,
    Güneşi, ayı, yıldızları...
    Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
    "O benim." diyeceksin.
    Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin...
    Mesela gökkuşağı senin olacak.
    ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
    olacaksın.
    Mesela turuncuya, yada pembeye.
    Ya da cennete ait olacaksın.
    Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
    Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem
    de hep senin kalacakmış gibi hayat.
    ilişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...

    can yücel.
    0 ...
  35. 120.
  36. 17 ağustos 1999 depremiyle ilgili yazılan tüm şiirlerdir.
    0 ...
  37. 121.
  38. desem ki

    desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır,
    rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
    sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
    ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
    senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
    toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
    sende tattım yemişlerin cümlesini.

    desem ki sen benim için,
    hava kadar lazım,
    ekmek kadar mübarek,
    su gibi aziz bir şeysin;
    nimettensin, nimettensin!
    desem ki...
    inan bana sevgilim inan,
    evimde şenliksin, bahçemde bahar;
    ve soframda en eski şarap.
    ben sende yaşıyorum,
    sen bende hüküm sürmektesin.
    bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
    rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
    günlerden sonra bir gün,
    şayet sesimi farkedemezsen,
    rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
    bil ki ölmüşüm.
    fakat yine üzülme, müsterih ol;
    kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
    ve neden sonra
    tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
    hatırla ki mahşer günüdür
    ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

    cahit sıtkı tarancı
    1 ...
  39. 122.
  40. 123.
  41. Aysel git başımdan ben sana göre değilim
    Ölümüm birden olacak seziyorum.
    Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
    Aysel git başımdan istemiyorum.

    Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
    Dağıtır gecelerim sarışınlığını
    Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
    hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
    Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
    Benim için kirletme aydınlığını,
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

    Islığımı denesen hemen düşürürsün,
    gözlerim hızlandırır tenhalığını
    Yanlış şehirlere götürür trenlerim.
    Ya ölmek ustalığını kazanırsın,
    ya korku biriktirmek yetisini.
    Acılarım iyice bol gelir sana,
    sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
    Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
    Ümitsizliğimi olsun anlasana
    hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.

    Sevindiğim anda sen üzülürsün.
    Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
    içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
    uzak yalnızlık limanlarına.
    Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
    Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
    Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
    Sakın başka bir şey getirme aklına.
    Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
    ölümüm birden olacak seziyorum,
    hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
    Aysel git başımdan seni seviyorum...

    Attila ilhan
    0 ...
  42. 124.
  43. Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
    Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
    Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
    Kurabildi o korkunç simetrini?
    Hangi uzak derinlerde, göklerde
    Yandı senin ateşin gözlerinde?
    O hangi kanatla yükselebilir?
    Hangi el ateşi kavrayabilir?
    Ve hangi omuz ve hangi beceri
    Kalbinin kaslarını bükebildi?
    Ve kalbin çarpmaya başladığında,
    Hangi dehşetli el? ayaklar ya da
    Neydi ki çekiç? ya zincir neydi?
    Beynin nasıl bir fırın içindeydi?
    Neydi örs? ve hangi dehşetli kabza
    Ölümcül korkular'nı alabilir avcuna?
    Yıldızlar mızrakların' aşağıya atınca,
    Göğü sulayınca gözyaşlarıyla,
    Güldü mü o, görünce eserini?
    Kuzu'yu yaratan mı yarattı seni?
    Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
    Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
    Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
    Kurabilir o korkunç simetrini?

    (bkz: William Blake)
    0 ...
  44. 125.
  45. üstü beyaz örtü örtülü e$yalar gördüm
    son piyesimde oynayan kadının göğsünde,
    öyle alımlıydı ki bakı$larındaki $ahin
    bir an yüzümü alsam çevirsem yüzünden
    içimdeki filinta rüzgar, o masum hain,
    dudaklarındaki mumları bir bir söndürürdü
    hiç ku$kusuz buna inandım;
    yava$ça kalkıp oturduğum dağdan
    hoyrat yaradılı$lı adamların dövdüğü
    güzel asuların yanından geçerek
    ruhumda cemaatsiz kalkan bir cenazenin
    ikindi ezanı
    ruhumda daha ruh bile olamamı$ bir tela$
    ve nisan gülümsemeli bir ürpertiyle
    elleriyle, bir tek elleriyle bana uzattığı
    balkonlardan
    o hep üstünkörü anılıp unutulmu$ balkonlardan
    bir kentin en hırçın su kenarlarına indim.

    bir söz söylesem, söyleyebilsem, cesaret etsem
    yaz sonsuza kadar geri çekilirdi
    yaz sonsuza kadar geri çekilirdi ve
    yazın bıraktığı bo$luğu hiçbir mevsim dolduramazdı
    yaza ait ne varsa
    yazı yaz yapan kim varsa, ne varsa
    apaçık ortada kalırdı
    hiç ku$kusuz buna inandım;
    hırpalanmı$lığımı anlatmak istedim ona
    e$kıyaların talan ettiği büyüyü
    benden çıkartılıp ba$kasına ta$ınan uykuyu
    uykuların oğlu rüyayı, rüyalarımı, oğullarımı
    beni
    beni seslendiren hisleri
    beni çizen, rengimi tayin eden ressamları
    ve beni kaldırım yapan mimarları anlatmak
    ona yalnızca bir$eyler anlatıyor olmayı istedim;

    oysa o
    yorgun ve ormansızdı! oysa onun
    bineceği ve uzakla$acağı atlar hazırdı;
    doğaya takılmı$ bir nazar boncuğuydu bedeni
    kıvrak
    ye$il
    faziletli
    hala yanmakta olan, hiç sönmeyecek bir cadı;
    suya eğilmi$ örümcekti gözleri;
    seven insanın gözleri geçit vermezdi;
    seven insanın gözler, vakte pusu kurardı;
    bir çiçek koparttım avcumdan
    yakla$tım
    yakla$tım
    çiçek beni ona verdi buna ku$kusuz inandım
    ve dedim ki, ve diyebildim ki ona:
    - ben ölüyorum sevgilim
    sen bir el daha oyna!

    böyle gülebileceği aklımın ucundan bile geçmezdi
    aklımın ucunda çocukluğum duruyordu
    hafifçe dokunsam çocukluğuma
    aklımın ucundan a$ağı dü$ecekti
    tutamayacaktım, hakikaten dü$ecekti
    o orada
    tuhaf, büyük kahkahalar atarken
    annem sıkı sıkıya kavradı babam kesti bileklerimi
    seven insanın gözleri geçit vermezdi;
    seven insanın gözleri vakte pusu kurardı;
    kan olmu$ akıyordum
    tüm varlığım kana dönü$mü$tü akıyordum
    ben $imdi kim bilir nerelerden nerelere akıyordum
    kurumayacaktım
    kurusam leke olacak hiç çıkmayacaktım
    onun alnına sürülmü$ kurban kanı olacaktım
    parmaklarına kanım kına diye yakılacaktı
    bunu istiyordum artık, buna ku$kusuz inandım

    patlattığım tokatla savrulup yığılırken yere
    çekip aldım göğsündeki e$yaların beyaz örtüsünü
    kendi gözlerimle gördüm kendi gözlerimle bunlarla
    kadının göğsünde yatan di$i yılanın ölüsünü
    yılanla boğdum o kadını sonra
    yılanla asıp
    yılanla sarkıttım le$ini balkonlardan
    o hep üstünkörü anılıp unutulmu$ balkonlardan
    haykırdım!
    haykırdım!
    haykırdım!
    çağrılı olmayan hiç kimse
    gelmesin artık açılı$ıma!
    gelmesin bir an olsun bile!

    kucuk iskender - manalı çocuk sokağı cinayeti
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük