sözlük yazarlarını derinden sarsan şiirler

entry189 galeri0
    76.
  1. gördünüz mü keyfini
    generalin
    başını sıkarken
    yüzünde çıkan
    sivil'cenin

    *
    0 ...
  2. 77.
  3. yol kenarlarındaki
    yağmur mazgallarını
    kumbara sanıp
    harçlığımı atardım
    bu yüzden en çok
    denizden alacaklıyım


    *
    1 ...
  4. 78.
  5. aslında ben daha güzel ölürdüm
    arka bahçede askercilik oynarken
    tahta tüfeğimle toprağa uzanır
    annemin sesiyle doğrulurdum hemen
    -çabuk kalk üstün kirlenecek hınzır!
    yerdeyim yine bak anneciğim
    n'olur kızma adımı çağır..


    *
    1 ...
  6. 79.
  7. Bilerek mi yanına
    almadın giderken
    başının yastıkta
    bıraktığı
    çukuru

    Güveniyordum
    oysa ben sevgimize
    vapur iskelesi
    ya da tren istasyonundaki
    saatin doğruluğu kadar

    Beni senin gibi
    bir de annem terketmişti
    ki göbeğimde durur
    onun yokluğundan
    bana kalan
    çukur

    sunay akın
    2 ...
  8. 80.
  9. Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
    belini sarmayalı,
    gözünün içinde durmayalı,
    aklının aydınlığına sorular sormayalı,
    dokunmayalı sıcaklığına karnının.

    Yüz yıldır bekler beni
    bir şehirde bir kadın.

    Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
    Aynı daldan düşüp ayrıldık.
    Aramızda yüz yıllık zaman,
    yol yüz yıllık.

    Yüz yıldır alacakaranlıkta
    koşuyorum ardından.

    nazım hikmet
    0 ...
  10. 81.
  11. bakakalırım giden geminin ardından
    atamam kendimi denize
    dünya güzel
    serda erkeklik var
    ağlayamam...
    0 ...
  12. 82.
  13. yılmaz erdoğan, hz.mevlana'yı anma gecesinde seslendirmiştir. dvd'si alındıktan sonra defalarca arka arkaya dinlenen şiirdir. son zamanlarda yine pek bi dinlenmektedir.

    imkansız şeyler için

    Duydum ki Bizi Bırakmaya Azmediyorsun.. Etme!
    Başka Bir Yâr Başka Bir Dosta Meylediyorsun.. Etme!

    Sen Yadeller Dünyasında Ne Arıyorsun Yabancı
    Hangi Hasta Gönüllüyü Kasdediyorsun.. Etme!

    Çalma Bizi Bizden, Gitme Bizden O Ellere Doğru
    Çalınmış Başkalarına Nazar Ediyorsun.. Etme!

    Ey Ay Felek Harap Olmuş Alt Üst Olmuş Senin için
    Bizi Öyle Harap Öyle Alt Üst Ediyorsun.. Etme!

    Ey Makamı Var ile Yokun Üzerinde Olan
    Sen Varlık Sahasını Öyle Terk Ediyorsun.. Etme!

    Sen Yüz Çevirecek Olsan Ay Kapkara Olur Gamdan
    Sen Ayında Evini Yıkmaya Kastediyorsun.. Etme!

    Bizim Dudağımız Kurur Sen Kuruyacak Olsan
    Gözlerimizi Öyle Yaş Dolu Ediyorsun.. Etme!

    Aşıklarla Başa Çıkacak Gücün Yoksa Eğer
    Aşka Öyleyse Ne Diye Hayret Ediyorsun.. Etme!

    Ey Cennetin ve Cehennemin Elinde Olduğu
    Bize Cenneti Öyle Cehennem Ediyorsun.. Etme!

    Şekerliğimin içinde Zehir Olsan Dokunmaz Bize
    Sen Zehri Şeker, Şekeri Zehrediyorsun.. Etme!

    Harama Bulaşan Gözüm Güzelliğinin Hırsızı
    Ey Hırsızlığa da Değen, Hırsızlık Ediyorsun.. Etme!

    isyan Et Ey Arkadaşım Söz Söyleyecek An Değil
    Aşkın Baygınlığıyle Ne Diye Meşk Ediyorsun.. Etme!

    Hz.MEVLANA
    1 ...
  14. 83.
  15. 84.
  16. seçkin bir kimse değilim
    ismimin baş harfleri acz tutuyor
    bağışlamanı dilerim

    sana zorsa bırak yanayım
    kolaysa esirgeme

    hayat bir boş rüyaymış
    geçen ibadetler özürlü
    eski günahlar dipdiri
    seçkin bir kimse değilim
    ismimin baş harflerinde kimliğim
    bağışlanmamı dilerim

    sana zorsa bırak yanayım
    kolaysa esirgeme

    hayat boş geçti
    geri kalan korkulu
    her adımım dolu olsa
    işe yaramaz katında
    biliyorum
    bağışlanmamı diliyorum
    0 ...
  17. 85.
  18. ( bkz : sarsılarak duygulanmak, kendini kaybetmek )
    0 ...
  19. 86.
  20. Beni guzel hatirla - orhan veli.
    Karima mektup- nazim hikmet.
    0 ...
  21. 87.
  22. 88.
  23. barakmuslu mezarliği

    kuş uçmaz, kervan geçmez, karanlık tuttu yolları
    gözün gönlün kararmış sen nasıl gecesin hey gidi
    buğdaysız, çavdarsız kara ekmeğe benzersin
    yıldızların, hani yıldızların, çiçeklerin nerdeler
    kalbin neden durmuş rüzgarı kesilmiş değirmen gibi
    suya indi çakallar, suya indi söğüt dalları
    barakmuslu mezarlığı kımıldanır için için
    barakmuslu mezarlığında seyran seyran ölüler
    kuş uçmaz, kervan geçmez, karanlık tuttu yolları
    gözün gönlün kararmış sen nasıl gecesin hey gidi
    ben ne inim ne cinim, ben bir garip ademim
    barakmuslu köyünden selamsız oğlu bekir
    yıkılası hanede sekiz boğaz altıma bakar
    ben kendimi toprak bilirim, toprak beni baba bilir
    benim köyümde avrat bile toprak gibi sevilir
    ben ne inim ne cinim, ben bir garip ademim
    nideyim bu mezarda babam yok, yalnız anam var
    dedem yok bu mezarda, fukara ninem yatar
    söyleyin dağlar-taşlar ben selamsız oğlu bekir
    iki gözüm iki ateş parçası, iki taş parçası iki elim
    yıkılası hanede sekiz boğaz altıma bakar
    gece düşer, barakmuslu mezarlığı dirilir
    barakmuslu mezarlığında seyran seyran ölüler
    bir giden bir daha dönmez, gitti gider
    sen harami yusuf, her yaranda bir çiçek açmış
    sen hasretlik şakir, mapuslarda ölen şakir
    evladım kadir nasıldı o seni dağda mı vurdular?
    ya hüsne gelin, yar yoluna serden geçmiş
    fadimem, sıtmalar girdi kanına fadimem
    barakmuslu mezarlığı cümlemize mekân oldu
    barakmuslu mezarlığında koyun koyuna girdiler
    bir giden bir daha dönmez, gitti gider
    barakmuslu mezarlığı cümlemize mekân oldu
    iki elim kızıl kanda selamsız oğlu bekirim
    hem babam hem dedem yad ellerde kurban oldu
    herkesin kökü toprakta, bir ben köksüz gibiyim
    şavkın yok, ateşin yok, sen nasıl gecesin hey gidi
    gözün gönlün kararmış, tadın tuzun kalmamış
    yıldızların, hani yıldızların, çiçeklerin nerdeler
    ben ne inim ne cinim, selamsız oğlu bekirim
    benim babam, benim dedem yad ellerde öldüler
    bir giden bir daha dönmez, gitti gider

    neylersin oğlum bekir, bak işte ben dedenim
    benim mezarım yoktur dardanos şehitleri de
    kül oldu yirmiüç baharım kıvırcık bir mart günü
    başımı ayrı gömdüler, gövdemi ayrı gömdüler
    ya gazi ya şehit diye geldik, şehit olduk
    iki gözümle gördüm topların ölüm tükürdüğünü
    tövbeler olsun göklerin veremli gibi öksürdüğünü
    neylersin oğlum bekir, şehitlik alın yazısı
    benim dedemin de trablustan geldi künyesi
    biraderim ismail vurulmuş akar kanları
    ah şipkanın balkanları, ah şipkanın balkanları
    ninen köyde uyudu, biz gazada uyuduk
    kırıldı kanadımız, kaldık çöllerde
    ya gazi ya şehit diye geldik, şehit olduk

    ben sakaryada bir kavak ağacıyım, yel eser inlerim
    sakarya ığranıp gider, ben sakaryayı beklerim
    selamsız duran çavuş barakmusludan
    ah başıma gelenler, yapraklarım, gözlerim
    ben sakaryada bir kavak ağacıyım, yel eser inlerim
    benim mezarım yoktur, ben üçüncü taburdan
    bir kahpenin kurşunu geldi, gelip ciğerimi deldi
    “at ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır”
    ben öldüm, selamsız çavuştan bir garip kavak kaldı
    telli kavak, telli kavak ne uzarsın boyuna
    suya indi çakallar, suya indi söğüt dalları
    söğüt yaprağı narin, gözlerim yanıyor gözlerim
    kuş uçmaz, kervan geçmez, karanlık tuttu yolları
    ben ne inim, ne cinim siz kimsiniz? kimsiniz?
    derviş gibi nerden gelip böyle nereye gittiniz?
    barakmuslu mezarlığı kımıldanır için için
    benim dedem benim babam yad ellerde öldüler
    yüreğimi zehir ettin sen nasıl gecesin hey gidi
    kapkara, gözü yaşlı mezar taşına benzersin
    yıldızların, hani yıldızların, çiçeklerin nerdeler

    ben ne inim ne cinim, selamsız oğlu bekirim
    yad elde ölmek istemem, dedem gibi babam gibi
    iki elim kızıl kanda, sekiz boğaz altıma bakar
    ağlar mı şipkanın balkanları, ben ağlarım
    babam duran çavuştan, kavak ağacından dilerim
    telli kavak, amanın telli kavak derdime bir çare
    yüreğimde bir yılan çöreklenmiş yatar
    barakmuslu köyündenim, selamsız oğlu bekirim
    ben bu köyde doğmuşum, bu köyde ölmek isterim

    attila ilhan
    0 ...
  24. 89.
  25. Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
    Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
    Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
    Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,
    Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

    Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
    Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
    Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

    Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
    Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

    (bkz: Ahmet Haşim-Merdiven)
    1 ...
  26. 90.
  27. Aşk tesadüfleri sever,
    Kader ayrılıklar.
    Yıllar geçmeyi sever,
    insan aramayı.

    Güller açmayı sever,
    Zaman soldurmayı.
    Eller birleşmeyi sever,
    Yollar ayrılmayı.

    Herkes geçmişi öder,
    Bir yol ayrımında.
    Başlamak istersin,
    Yeni bir hayata.
    Gölgeni yedek,
    Bırak arkanda.

    Hsyat tekrarları sever,
    Yeniden başlamayı.
    Kuşlar dalları sever,
    Kanatlarsa uçmayı.
    2 ...
  28. 91.
  29. FARENiN ÖLÜMÜ



    Umutsuzdu, yalnızdı, hali yoktu,

    Canı çok yanıyordu günlerden beri.

    Ne alnında dolaşan bir dost eli

    Ne yardım isteyecek kimsesi vardı,

    Ne Tanrısı, ne de peygamberi.



    Günlerdir karanlık deliklerde

    Yanıp sönüyordu gözleri.

    Sevinç değil ki paylaşılsın

    Kendi kendinindi kaderi.



    Sürüne sürüne dışarı çıktı.

    Kıvrıldı ateşte pençeleri.

    Kurtuldu rahat etti farecik,

    Rahat etti dişleri.



    Kibardı, incecikti kuyruğu,

    Vücudu, küçücük pençeleri.

    Bir makara gibi çözüldü,

    Unuttu kedileri.



    Farecik! Nazlıcık! Garipçik!

    Canı çok yanıyordu günlerden beri.

    Kibardı, incecikti kuyruğu;

    Boş koydu delikleri.



    Bir varken bir yok oldu,

    işte dünyamızın işleri.



    CAHiT KÜLEBi
    2 ...
  30. 92.
  31. evimiz

    evimiz , şipşirindir evimiz içi dışı tertemiz
    siz de gelip görseniz
    onu çok seversiniz.

    küçük bir bahçemiz var yaz gelince şenlenir
    uçan kuşlar bulutlar
    dallarında dinlenir.

    hep ağlarım bu şiirde ilkokul 1'de ezberlemiştim. inanır mısın yazarken bile gözyaşları sel oldu. yersen.
    1 ...
  32. 93.
  33. Zindandan Mehmed'e Mektup

    Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
    Baba katiliyle baban bir safta!
    Bir de, geri adam, boynunda yafta...
    Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
    Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!

    Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
    Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
    Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
    Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.

    Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
    Bir âlem ki, gökler boru içinde!
    Akıl, olmazların zoru içinde.
    Üstüste sorular soru içinde:
    Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
    Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

    Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
    Kaydını düştüler, mühür basıldı.
    Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
    Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
    Bahçeye diktiği üç beş karanfil...

    Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'!
    Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat...
    Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
    Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
    Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!

    Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
    Sayım var, maltada hizaya dizil!
    Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
    insanlar zindanda birer kemmiyet;
    Urbalarla kemik, mintanlarla et.

    Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
    Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
    Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
    Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
    Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!

    Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
    Dakika düşelim, senelik paydan!
    Zindanda dakika farksızdır aydan.
    Karıştır çayını zaman erisin;
    Köpük köpük, duman duman erisin!

    Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
    Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
    Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
    Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
    Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!

    Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
    Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
    Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
    Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
    Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

    Ses demir, su demir ve ekmek demir...
    istersen demirde muhali kemir,
    Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
    Garip pencerecik, küçük, daracık;
    Dünyaya kapalı, Allaha açık.

    Dua, dua, eller karıncalanmış;
    Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
    Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
    Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
    iplik ki, incecik, örer boşluğu.

    Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
    Karanlığında nur, yeniden doğuş...
    Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
    Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
    Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

    Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
    Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
    Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
    Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
    Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

    (1961)

    Necip Fazıl Kısakürek
    1 ...
  34. 94.
  35. Ben
    senden önce ölmek isterim.
    Gidenin arkasından gelen
    gideni bulacak mı zannediyorsun?
    Ben zannetmiyorum bunu.
    iyisi mi, beni yaktırırsın,
    odanda ocağın üstüne korsun
    içinde bir kavanozun.

    Kavanoz camdan olsun,
    şeffaf, beyaz camdan olsun
    ki içinde beni görebilesin...

    Fedakârlığımı anlıyorsun :
    vazgeçtim toprak olmaktan,
    vazgeçtim çiçek olmaktan
    senin yanında kalabilmek için.

    Ve toz oluyorum
    yaşıyorum yanında senin.
    Sonra, sen de ölünce
    kavanozuma gelirsin.
    Ve orda beraber yaşarız
    külümün içinde külün,
    ta ki bir savruk gelin
    yahut vefasız bir torun
    bizi ordan atana kadar...
    Ama biz
    o zamana kadar
    o kadar
    karışacağız
    ki birbirimize,
    atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
    yan yana düşecek.

    Toprağa beraber dalacağız.
    Ve bir gün yabani bir çiçek
    bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
    sapında muhakkak
    iki çiçek açacak
    biri sen
    biri de ben.

    Ben
    daha ölümü düşünmüyorum.
    Ben daha bir çocuk doğuracağım.
    Hayat taşıyor içimden.
    Kaynıyor kanım.
    Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
    ama sen de beraber.
    Ama ölüm de korkutmuyor beni.
    Yalnız pek sevimsiz buluyorum
    bizim cenaze şeklini.
    Ben ölünceye kadar da
    bu düzelir herhalde.
    Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
    içimden bir şey , belki diyor.
    (bkz: nazım hikmet ran)
    0 ...
  36. 95.
  37. Bir gün gelir, 'Tanrım' diyemezsin artık.
    Toptan bir temizlik zamanıdır.
    Artık 'Sevgilim!' diyemeyeceğin bir gün.
    Çünkü boşunalığı kanıtlanmıştır aşkın.
    Ve gözlerden yaş akmaz.
    Ve ancak kaba işlere yarar eller.
    Ve kuruyup kalır yürek.

    Kadınlar boşuna çalarlar kapını, açmazsın.
    Tek başınasındır, ışıklar söndürülmüş
    ve karanlıkta parlar kocaman gözlerin.
    Belli ki acı çekmeyi bilmiyorsundur artık.
    Ve hiçbir şey istemiyorsundur dostlarından.

    Kimin umurunda yaşlanmak, yaşlılık nedir ki?
    dünyayı taşıyor omuzların
    ve bir çocuğun elinden daha hafif dünya.
    Savaşlar, kıtlıklar evlerde aile kavgaları
    hayatın sürüp gittiğini kanıtlıyor
    ve kimsenin özgür olamayacağını.
    Bu gösteriyi acımasız bulanlar (o yufka yürekliler)
    ölmeyi yeğ tutacaklardır.
    Bir gün gelir ölüm de işe yaramaz.
    Bir gün gelir bir komut olur yaşamak.
    Yalnızca yaşamak, hiç kaçış olmadan.*
    2 ...
  38. 96.
  39. Bu kenti sevdim dedim
    Benim olsun demedim ki

    Sevdim dedimse akşam kızıllığını
    Gönlüm gibi akıp giden şu çayı
    Şu ormanı şu denizi şu dağı
    Benim olsun demedim ki

    Vuruldumsa gözlerinin gül bahçesine
    Yürek çizen şimşeklerse kaçamak bakışları
    işte buna sevmek derler dedimse

    Çattımsa acıların en güzeline
    Yedirdimse uykuları o tatlı kuşa
    Benim olsun demedim ki

    Bu akşam kankırmızı şarap istiyor canım
    Bu akşam dünyanın bütün şarkılarını
    Bu akşam dünyanın bütün özlemlerini
    Bu akşam beni yalnız bırakın
    Bu akşam yalnızca onu düşüneceğim
    Onu ve kendimi yalnızca..
    0 ...
  40. 97.
  41. 98.
  42. Unut demek kolay gel bana sor bir de
    Unutamıyorum işte unutamıyorum
    Bir şey var şuramda beni kahreden
    Şuramda tam yüreğimin üstünde
    Çakılı duran bir şey var
    Elimde değil söküp atamıyorum
    Dalıp dalıp gidiyor gözlerim derinlere
    Kimi görsem biraz sana benziyor
    Seni hatırlatıyor şu bulut şu gökyüzü
    Şu kayaları döven deniz
    Şu hüzünlü melodi şu napoliten şarkı
    Bir zamanlar beraber dinlediğimiz
    Boyuna seni düşünüyorum durmadan usanmadan
    Şimdi diyorum o ne yapıyor acaba
    O güzelim gözleri kime bakıyor
    O canım elleri nerde
    Oysa günler o günler değil
    Akşamlar o akşamlar değil
    Ve kalan şimdi sadece özlemin gecelerde
    Durup durup seni büyütüyorum içimde
    Seninle acılar büyütüyorum
    Yeni yeni kederler büyütüyorum dayanılmaz
    Kirli sular yürüyor iliklerime
    Bir zehir karışıyor kanıma anlıyor musun
    Bir daha görsem seni diyorum bir daha görsem
    Bir gün olsun bir dakika olsun
    Unut demek kolay, gel bana sor bir de
    Hatırladıkça gözyaşlarımı tutamıyorum
    Dilimin ucunda sen; başımın içinde sen
    Kader misin, ecel misin nesin sen
    Unutamıyorum işte unutamıyorum
    0 ...
  43. 99.
  44. yasamak sakaya gelmez,
    büyük bir ciddiyetle yasayacaksin
    bir sincap gibi mesela,
    yani yasamin disinda ve ötesinde hiçbir sey beklemeden,
    yani, bütün isin gücün yasamak olacak.
    yasamayi ciddiye alacaksin,
    yani o derecede, öylesine ki,
    mesela, kollarin bagli arkadan, sirtin duvarda,
    yahut, kocaman gözlüklerin,
    beyaz gömleginle bir laboratuvarda
    insanlar için ölebileceksin.
    hem de yüzünü bile görmedigin insanlar için,
    hem de hiç kimse seni buna zorlamamisken,
    hem de en güzel, en gerçek seyin
    yasamak oldugunu bildigin halde.
    yani, öylesine ciddiye alacaksin ki yasamayi,
    yetmisinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
    hem de öyle çocuklara falan kalir diye degil,
    ölmekten korktugun halde ölümune inanmadigin için,
    yasamak, yani agir bastigindan.

    diyelim ki hastayiz
    hem de agir
    hem de ameliyatlik,
    yani beyaz masadan
    kalkmama ihtimali de var.
    duymamak mümkün degilse de biraz erken gitmenin kederini
    biz yine de gülecegiz anlatilan bektasi fikrasina,
    hava yagmurlu mu, diye bakacagiz pencereden,
    yahut da yine sabirsizlikla bekleyecegiz
    ajans haberlerini...
    diyelim ki, dövüsülmeye deger birseyler için,
    diyelim ki, cephedeyiz.
    daha orada ilk hücumda, daha o gün
    yüzükoyun kapaklanip ölmek de mümkün.
    tuhaf bir hinçla bilecegiz bunu,
    fakat yine de çildirasiya merak edecegiz
    belki yillarca sürecek olan savasin sonunu.
    diyelim ki, hapisteyiz.
    yasimiz da elliye yakin,
    daha da on sekiz sene olsun açilmasina demir kapinin.
    yine de disariyla beraber yasayacagiz,
    insanlari, hayvanlari, kavgasi ve rüzgariyla
    yani duvarin arkasindaki disariyla.
    yani, nasil nerede olursak olalim
    hic ölünmeyecekmis gibi yasanacak...

    bu dünya soguyacak,
    yildizlarin arasinda bir yildiz,
    hem de en ufaciklarindan,
    mavi kadifede bir yaldiz zerresi yani,
    yani, bu koskocaman dünyamiz.
    bu dünya soguyacak günün birinde,
    hatta bir buz yigini
    yahut ölü bir bulut gibi degil de,
    bos bir ceviz gibi yuvarlanacak
    zifiri karanlikta uçsuz bucaksiz..
    simdiden çekilecek acisi bunun,
    duyulacak mahzunlugu simdiden.
    böylesine sevilecek dünya
    yasadim diyebilmen için...

    NAZIM HiKMET RAN.
    0 ...
  45. 100.
  46. Birden

    Kurşun yemiş gibi susar

    Gözbebeklerine karşı

    Susar da

    Açılıp yol verir şehir

    Sade radyolarda bir gamlı hava

    "Elaziz uzun çarşı"

    Firarda gözüm yok

    Namussuzum yok

    Yok pişmanlık bir halim

    Yaslanıp bir cigara yakmak isterim

    Dumanı cevahir değer

    Mağlup mu desem mahçup mu

    Ama ikisi de değil

    Ben garip sen güzel

    Dünya umutlu

    Öyle bir tuhafım bu akşam üstü

    Sevgilim

    Canavar götürür gibi

    iki yanım

    iki süngü.

    (bkz: ahmed arif)
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük