can't anybody see.. diyerek sizi yola çıkaran, caddelerde döndürüp dolaştırarak ordan oraya savuran, tekrara alıp kulaklıkla dinlediğinizde de gerçek hayattan koparan portishead şarkısı.
sözleri çok farklı yerlerde olmanızı sağlar bu şarkı kendi benliğine alır götürür bir uyuşukluk etkisiyle yavaş yavaş, sessiz, ıssız, soğuk diyarlara doğru ilerlettirir. ''cant anybody see'' diyerek yavaşça tüm vucuda yayılır sessizlik. ''from this moment how can it feel this wrong'' sözleri gelir kendinizi ararsınız bulamassınız hiçbiryerde. boşluğun anlam veremediğiniz sesizliği alır çekere kendine sizi bakınırsınz anlayamazsınız. boşluğun tam ortasında olduğunuzu görürsünüz bir an. aramaya devam edersiniz yolunuzu, kendinizi gecenin ıssız sokaklarında bulursunuz yürürsünüz hiç durmadan birden sahne değişir bi bakmışınız elinizde birayla çok ayrı bir yerde kendinizi görürsünüz sanki aynadan yansımanızı görür gibi. daha başka kişiler tanımadığınız insanlar belirir çevrenizde birden. gözleriniz açıp kapadığınızda masalarında bulurusunuz kendinizi arkadan ''roads'' çalmaktadır yalnız olduğunuzu görürsünüz kendi sesizliğinizde. yavaşça doğrulup sessizce çekip gidersiniz yolunuza sigaranızı yakıp arkanıza bakmadan başka diyarlara.
my dying bride tarafından çok iyi coverlanmış, melankolik portishead şarkısı.
gece yolculuklarında şarkının ritmiyle akıp giden beyaz yol şeritleri insanın ruhuna ince kesikler atar.
Tren şarkısı. Hele bir de güzergahınız bozkırların içindeyse ve siz trenin camından dışarı bakarken güneş daha yeni doğuyorsa... Artık günlük hayatta şarkıyı dinlerken istemsiz bir şekilde trenin "patpatpatapatpatpatapat" sesini duyarsınız arkaplanda.
böyle Roseland NYC'deki konser videosunu izlersin evde. 1 saat 15 dakikalık gibi bir videodur kendisi, dersin ki tam 1 saat sonra falan uyurum zaten. Şarkılar geçer.. işte o an gelir; sahneye geri gelirler.. Zaten ilk fısıltıyla seyirci coşmaya başlar; e işte sonrası belli
bakın bu şarkıyı dinlemeyin demiyorum ama dinleyin de demiyorum. tam bir depresyon şarkısı.
sahne şu olsa gerek.
bir oda. kapısı kapalı tek başına yalnız kalmış bir genç. dışarda şap şap yağmur yağıyor. cam açık. yanında çay veya kahve. bu şarkıya içki gitmez amk. gitse koyardım da ne bira ne rakı ne vodka ne viski. hiçbir şey bu şarkıya yakışmıyor. o yağmurlu havada eleman ellerini başının arasına alıp camdan dışarıyı seyrediyor. sigara paketinin biri bitiyor biri açılıyor. sonra eleman kendine geliyor gece olmuş. müzik hala hala hala çalıyor tabi.
peki eleman bu kadar saat nasıl kendine gelemedi? muhtemelen sigaraya bişeyler kattı puşt kafa yapsın diye. madem alkol yok hesabı asfdgvbdsfh. olm klip çeksem cuk oturur lan bu şarkıya.
neyse tam böyle depresyon anının şarkısı. adamı sikip atıyor.
bu şarkı bir meditasyon resmen. bu gece canlı canlı dinleyenler şu an evlerinde o anın verdiği keyfi yaşarken ben başka bir şehirde sabah saat 9 daki dersimi düşünüyorum. zalimsin dünya