--spoiler--
"they held each other and kissed
and pushed each others' darkness into the corner
believing each others' light,
each others' dream"
--spoiler--
bir darren aronofsky filmi. pi'den sonra ki yaptığı en ses getiren proje. dar bir bütçeyle ne kadar ilgi çektiğinin bir kanıtı. film uyuşturucunun geri dönüşümü olmayan tahribatına parmak basmış. speed bağımlısı bir kadın, onun türlü türlü uyuşturucuyu kullanan oğlu ve oğlunun beraber her haltı yediği bir sevgilisi ve arkadaşı. soundtreck'leri ile ruhumuza işkenceler etmiş, kısa kısa flashback'lerle anlık depresyonlara savurmuştur. çekim teknikleri bakımından da film taktire şayandır.
klasik uyusturucu bagımlılıgı konusunu ustaca işlemiş olan filmdir. Uyuşturucunun iğrençliğinden ve fılme malzeme olacak kusma gibi eylemlerden uzaktır.
insana bagımlılık yapan tek sey uyusturucu degıl, sacma televizyon programları ve zayıflamak ıcın kullanılan ılaclar da insanı kötü sona getirebilir demek ister.
izledigim en iyi filmlerden biridir, uyusturucunun nasıl ilk basta cok güzel biseymis gibi geldigini ama sonra hayatlarından olan gencleri izleterek bize asıl yüzünü gösteren bir filmdir. izlenmesi gereken filmlerdendir.
türkceye bir rüya icin agıt olarak cevrilmistir.
aslında basit bir yapımdır. ayrıca türü kanımca uyuyşturucunun zararlarını anlatan bir belgeseldir. yapımın tek güzel artısı müziğidir. böyle uyuşturucu konulu yapımlar arasında en iyisi için (bkz: trainspotting)
bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine izlediğim, izlerken gerim gerim gerildiğim insanın ruhunu daraltan ama kesinlikle izlenmesi gereken bir film.müziği de on numaraydı..
2000 yapımı Darren Aronofsky filmi. http://www.imdb.com sitesinde 8.5 almış.
- uzun süre hatırlayacağım bir film arıyorum ya. şimdi filmler pek tat vermiyor.
* requiem for a dream filmini izle. hayatın boyunca unutamayacaksın. bende var veririm.
- ya madem tavsiye ettin bir gün filmle beraber gel izleyelim.
* yok ya. bir kere yeter. fazlası iyi olmuyor.
- kırma beni ya. hem cips falan alırız. sonrasında konuşur tartışırız.
evet. yukarıda anlattığım gibi başlayarak (ya da biraz farklı), izlemeyecem izlemeyecem dememe rağmen defalarca izlediğim aşmış film.ne filmi izlerken cips kalıyor tabi, ne de sonrasında muhabbet. filmi izlerken hep kaplumbağa gibi büzülürüm, kabuğuma çekilirim. hele lux aeterna yok mu? bir de harry'nin kolunun o halini gördükçe içim dışım mahvoluyor. bir de sara'nın (anne olur kendileri) televizyona niçin çıkmak istediğini anlattığı, yalnızlığını anlattığı sahne.
bir şey daha var. In the end it's all nice.(herşey güzel olacak.) bir çok yerde birkaç ağızdan duyuluyor bu replik. ama hiçbir şeyin de iyiye gittiği yok be abi. insanın umut duygularını çürütüyorsunuz. ayıp ama.
bir de dikkat çeken bir ayrıntı. filmde uyuşturucunun kullanıldığı sahneler alenen gösterilmiyor. çok zekice çekimlerle oralar geçiştirilmiş.
bir göz üzerinden birden çok insanın dünyaya bakışının anlatıldıgı farklı kurgu teknikleri uygulanan tv nin popülaritenin, uyuşturucunun ve kadın suistimalinin ne derece büyüdüğünü ve boyutlarını önemle vurgulayan ama yine maalesef tikilerin de kulaktan kulaga duyup "ayyyy en sevdigim filim.." deyip cıvkını cıkardıkları herşeye ragmen öpülesi alna koyulası şahane film.
yalnızca uyuşturucu bağımlısı insanları anlatmayan, yalnızlık, beklemek gibi soyut uyuşturuculara da yer veren arıza film.
marion ile harry nin birbirlerine olan tutkuları içime öyle işlemiştir ki bir gün hep öyle bir şeyler yaşayacağımı umut ediyorum.
anne sevgisi... çocuk sevgisi... aşk... sadakat... şartlar...
yaz
sonbahar
kış...
işte bütün hikaye.
olaylar arasında geçiş olurken görsel efektlerin bolca olduğu, soundtrack lerinin tekrar tekrar dinlenilecek olan harika bir film. izlemeyenlerin şiddetle izlemelerini tavsiye ettiğim yapıt.
yirminci dakikasından itibaren midem bulanmaya başladı ve sanırım bütün gece uykusuzlukla birlikte bana eşlik etmeye devam edecek. kusmamak için kendimi zor tuttum. bu filmin yaptığı bu.
bu yaptığı nedeniyle onu kötü, berbat, iğrenç bulabiliriz. duygularımızı sömürdüğünü söyleyebiliriz. ama tam tersi doğru olamaz mı? belki de bulanan midem değil de, benden uzakta yaşanan onca gündelik sıradan rezilliğe kayıtsız kalmaya şartlanmış duygusuzluğumdur. en basitinden kilo vermek için dırdır eden kadınlar, yirmidört saat tv seyreden komşular, akrabalar. bunlar değil mi sıradan gündelik rezillikler? insanın kendine bile itiraf edemediği yalnızlığı... bu değil mi rezillik? o rezillik değil mi ki açıklamak zorunda kaldığımızda salak salak sırıtma ihtiyacı hissettiğimiz?
bu film, hergün üzerine basıp üstümüze sıçramaması için dua ettiğimiz çamuru başımızdan aşağı boca ediyor. gerçeği yüze vurmak asla sevilmemiştir. belki de bunu kabullenemeyecek derecede zavallı olduğumuz için. mesele uyuşturucu kullanmaksa bu illa damardan almayı gerektirmez. mesele uyuşmak ihtiyacıdır. bu filmse tam tersini yapıyor. adını da sonuna kadar hak ediyor.
kendime not: hayatın ne bok olduğunu anlamak o boku koklamayı kolaylaştırmıyormuş. felsefe:0 hayat:1.
tüketim, medya, değişen toplum, aile, güzellik, cinsellik, bağımlılık gibi konulara eleştirel bakış getiren sonunda öğretilen doğruların da yanlışların da alaşağı edildiği sert bir film. althusser ve DiA* teorisini dibine kadar örnekler.
bağımlılık konusunu işleyen sarsıcı film. izledikten sonra arkadaşımla o kadar çok etkilenmiştik ki sigaraları bile apar topar söndürme ihtiyacı duyduk.